"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Öğr. Gör. Dr. Sema Doğan: Geniş Kapsamlı Bir Kentsel Tasarım Anlayışı Benimsenmeli

  • 11 Ekim 2021

Kentsel tasarım, tüm bileşenleri ve dinamikleriyle oldukça geniş kapsamlı bir süreç. Yerel, ulusal ve küresel düzeyde, ekonomik, siyasal, toplumsal ve kültürel süreçlerdeki değişimler bağlamında günümüzde kentsel tasarım nasıl olmalı? Tasarım politikaları planlanırken nelere dikkat edilmeli?


SEMA DOĞAN: Kentleşmedeki artış, kentsel alanlarda ani değişikliklere yol açan nüfus hareketleri, iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, kentlerin demografik, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi yapısında önemli değişikliklere neden oldu. Bunun sonucunda, özellikle günümüzde, kentsel alanlara yönelik her türlü planlama eylemi ve müdahale biçimi disiplinlerarası diyalog içinde olmayı zorunlu hâle getirdi. 


Bu kapsamda geleneksel olarak kent planlama, mimarlık ve peyzaj mimarlığı kesişiminde konumlandırılan kentsel tasarımın daha geniş bir boyutta ele alınması gerekiyor. Günümüzde kentsel mekânları düzenleyen ve mekân kalitesini artırmaya yönelik eylemleri içeren kentsel tasarım, mekân kalitesinin, kentte yer alan tüm aktörlerin ve olguların kapsayıcı bir şekilde tasarım sürecine dahil edilmesiyle, geniş kapsamlı bir tasarım anlayışını benimsemek suretiyle yapılmalı. 


Kentsel tasarım bir yandan farklı uzmanlık alanlarıyla (şehir planlama, mimarlık, peyzaj mimarlığı, inşaat, emlak, sosyal bilimler, doğal bilimler, hukuk vb.) bir yandan da farklı aktörlerle (yasa koyucular, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları vb.), kentsel alandaki üretici kesimlerle (sanayi odası, ticaret odası, esnaf ve zanaatkâr odası vb.), kenti yaşayan kesim olan kentlilerle ve kullanıcı gruplarıyla (mahalleli, yaşlılar, engelliler, çocuklar, LGBTİ bireyler vb.) birlikte çalışmayı gerektirir.


Geniş kapsamlı tasarım yaklaşımı, süreç odaklı bir yaklaşımı da gerekli kılar. Kentsel tasarım çalışmalarının belli bir zaman dilimi için değil, sürece yönelik olarak hazırlanması gerekir. Bu, kentsel tasarıma dayalı geliştirilen yaklaşımların ve eylemlerin başarısının test edilmesini, belli aralıklarla değerlendirilmesini, bu değerlendirmelerin açık iletişimle ve müzakerelerle yapılmasını zorunlu kılar. Bir başka ifadeyle, kentsel tasarıma dayalı her türlü planlamanın çok aktörlü katılımcılık anlayışıyla yapılması gerekmektedir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken hususlardan biri, kamusal yapının hiyerarşik düzeninden bağımsız yeni bir yönetişim sisteminin geliştirilmesi gerekliliğidir. Bugünkü uygulama pratiğinde olduğu gibi, yukarıdan aşağıya bir hiyerarşik yapılanmaya dayalı bir güçler ilişkisi yerine tüm aktörlerin eşit şekilde sürece dahil edildiği, müzakereci katılımının sağlandığı, ulusal ve yerel yönetimin tek başına kontrolünde olmayan, özerk bir danışma kurulu diye tanımlayabileceğimiz bir sistem etrafında şekillenen bir yönetişimin oluşması gerekir. Ancak böylesi bir özerk bir yapılanma sayesinde gerçek katılımı sağlamak ve kentli tarafından aktif olarak kullanılan, sahip çıkılan, sürdürülebilir kamusal alanlar (sokaklar, park, kıyı vb.) oluşturmak mümkündür. 


Sürdürülebilir, güvenli ve dayanıklı kentsel alanların oluşturulmasında kapsayıcı, tüm aktörlerin bir arada ve eşit koşullarda temsil edildiği, müzakereci katılımcılık anlayışıyla ele alınan kentsel tasarım politikaları ve eylem araçları geliştirilmedikçe kentsel tasarım uygulamalarının başarıya ulaşması, tasarım müdahaleleriyle geliştirilen, değiştirilen, dönüştürülen alanların kent kullanıcıları tarafından etkin kullanımının sağlanması mümkün olmayacaktır. Bu, aynı zamanda kaynakların doğru kullanılmamasına da neden olacaktır.


Başta kamusal mekânlar olmak üzere açık alanlardan meydanlara, kent mobilyalarından heykellere, sokaklardan yeşil alanlara ve hatta diğer bütün tasarım bileşenlerine kadar kentsel tasarım stratejileri belirlenirken nitelikli kentsel çevre, kent tarihi, imgesi ve morfolojisi neden göz önünde tutulmalı? Kentsel tasarımın “yapılabilir” ve “uygulanabilir” olması ne anlama geliyor?


SEMA DOĞAN: Kentsel mekân, farklı kentsel parçalardan oluşan bütüncül bir mekânı tanımlıyor. Bir başka ifadeyle kentsel mekân, parça-bütün ilişkisi içinde tutarlı bir bütünü oluşturan yapıya sahip olan mekânsal bir kurguyu anlatıyor. Kentsel çevrenin niteliklerini ve kent mekânının yeniden üretilme biçimini, kentlerin parça-bütün ilişkisi arasındaki diyalog belirliyor.  


Kentsel tasarım stratejilerini belirlerken kentlerin sahip olduğu kent parçalarının özünü ve içeriğini bilmek, anlamak ve kent parçalarının niteliklerine uygun kentsel tasarım stratejileri geliştirmek, kentsel tasarım uygulamalarında başarıya ulaşmanın en temel unsurlarından. Günümüzün post-modern kentlerinde kentsel alt-mekânlar daha da küçük parçalara ayrılmış durumda. Neredeyse her bir alt-mekânın aktörleri ve kullanıcıları farklılık gösteriyor. Dolayısıyla her alt-mekân kendi özgün koşullarında kullanılıyor ve biçimleniyor. Kentsel mekânı oluşturan bu parçacıl alanların özgün nitelikleri, kent bütününde kent kimliğini oluşturuyor ve kenti diğerlerinden ayrıştırıyor.   


Bu kapsamda kentin sosyal, fiziksel, kültürel, tarihsel, çevresel yapısına uygun, özgün kimliğini açığa çıkartacak tasarım stratejilerini belirlemek, kentteki yaşam kalitesini yükseltmek, kente kimlik kazandırmak, kenti farklılaştırmak ve özgünleştirmek, kentsel tasarımın hedeflerinden. Bu hedeflere ulaşmak için kentsel çevrenin, kent tarihinin, imgesinin ve morfolojik yapısının göz önünde bulundurulması önem teşkil ediyor. Çünkü binaları, parselleri, yapı adaları ve sokaklarıyla bir bütün olan kent mekânında bu öğelerin bir araya geliş biçimleri (kentsel örüntü), toplumsal örüntüyü de şekillendiriyor. Öte yandan, toplumsal örüntünün (aktörlerin) kentsel mekânı kullanma biçimi de mekânsal örüntüyü yeniden biçimlendiriyor. Dolayısıyla mekânsal örüntüyle toplumsal örüntü arasındaki sürekli etkileşim, kentsel mekânın biçimlenmesinde belirleyici bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. 


Bu çerçevede kentsel tasarım stratejileri belirlenirken kentin mekânsal örüntüsünü oluşturan alt-alanların ve parçaların (mahalle, sokak, cadde vb.) ne tür fiziki, sosyal, tarihî, kültürel ekonomik, doğal niteliklere sahip olduğunun bilinmesi ve kentsel mekânı hangi aktörlerin ne şekilde ve ne amaçla kullandığının belirlenmesi, kentsel mekânın niteliğinin doğru tespit edilmesini, daha da önemlisi, kentsel alt-parçaların özünün ve içeriğinin tanımlanmasını, dolayısıyla farklı niteliklere sahip olan kentsel alt-mekânlara yönelik etkin ve sürdürülebilir, uygulanabilir ve sürekliliği korunabilir kentsel tasarım eylemlerinin oluşmasını olanaklı kılar. Tasarım stratejileri, yere ve kentsel alt-mekânlara özgü oluşturulmak durumundadır. Aksi hâlde, tasarıma yönelik yapılan her uygulama ve/veya müdahale, bir dirençle karşılaşacaktır. Kentsel mekân kullanımına ve kullanıcıların niteliklerine uygun olmayan her tasarım eylemi, sonuç itibarıyla kullanılmama, zarar verilme veya yok edilme riskiyle karşı karşıya kalacaktır. 

  

Türkiye’deki kentsel tasarım uygulamalarını değerlendirir misiniz? Yapılması ve yapılmaması gerekenler sizce neler? Kentsel alanlar, o kentte yaşayan insanların ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik mi tasarlanıyor? Yerel yönetimler kentsel tasarım politikalarını ve projelerini oluştururken sizce hangi detayları göz önünde bulundurmalı?


SEMA DOĞAN: Son yıllarda, İzmir’de olduğu üzere, bazı yerel yönetimlerin parçacıl olmayan, bütünleşik kentsel tasarım çalışmalarına tanık olmaya başladık. Bu çalışmalar, sadece bir alanda estetik kaygılarla ve fiziki tasarım kaygılarıyla yapılan uygulamalar değil, kentin kimliğini biçimlendiren, kent kullanıcılarının kentsel mekânla entegrasyonunu güçlendiren nitelikte çalışmalar. İzmir’de “Yeşil Şehir Eylem Planı” kapsamında kesintisiz yeşil koridorların oluşturulmasına yönelik geliştirilen tasarım yaklaşımı buna güçlü bir örnek.  


Ancak Türkiye’de kentsel tasarım uygulamalarının genellikle bütüncül olarak ele alınmayan yarışma projeleri süreciyle yürütüldüğünü görüyoruz. Ne yazık ki, proje bazlı kentsel tasarım uygulamaları, yukarıda da bahsettiğim gibi, tasarımı kentteki parça-bütün ilişkisi bağlamında ele alan çalışmalar olmaktan oldukça uzak. Bu durum, parçacı bir tasarım yaklaşımını beraberinde getiriyor, çevresiyle ve kentsel bütünle olan bağının kurulmasında yetersiz kalıyor. Bu durum, seçilen projenin uygulamasında ve devamlılığında sorunları da beraberinde getiriyor. Yarışma projelerinin kısıtlı bir zaman diliminde üretilmesi gerekiyor. Bu nedenle proje alanının dışında araştırma, analitik inceleme, kullanıcıların tercihlerini belirlemeye yönelik analitik çalışmalar (anket, tarama toplantıları vb.) kısıtlı kalıyor. Bu da, en başta vurguladığım üzere, geniş kapsamlı, kapsayıcı, aktörler arası müzakereci katılım yöntemleriyle ulaşılan bir proje olmadığı için benimsenme, kentli tarafından kabul görme, kullanıcıların niteliklerine uygun kullanım biçimlerini tasarıma yansıtma sürecinde sorunlara neden oluyor. Dolayısıyla kentte yaşayanların ihtiyacını karşılamada yetersizliğe yol açıyor. 


Oysaki kentsel tasarıma yönelik her türlü müdahale aracı, kullanıcı odaklı, özelde kullanıcıların, genelde kentlilerin kullanım ihtiyaçlarına cevap veren nitelikte olmalı ve kullanıcıların kentsel yaşam kalitesini artıran bir etki oluşturmalı. Böylesi bir süreç, derinlemesine araştırma, toplantı ve buna bağlı değerlendirmelerin yapılmasını gerekli kılar. Burada özellikle yerel yönetimlere önemli roller düşüyor. Yerel yönetimler, yerele özgü, yerelin kimliğine ve ihtiyacına uygun kentsel tasarım politikalarını ve ilgili projeleri oluştururken öncelikle anket ve arama toplantıları yapmalı, katılımcı müzakere ortamlarını yaratmalı, kentsel alandaki farklı kullanıcıların kim olduğunu açık bir şekilde tanımlamalı, ihtiyaçlarını belirlemeli ve bu kapsamda kolektif bir katılım süreciyle kentsel alanda tematik bağlamda ihtiyaçları belirlemeli, ardından uygulama stratejilerini ve yöntemini geliştirmelidir. Ancak burada bahsedilen, yerel yönetimlerin tek ve en önemli birim olarak yer alması hususu değildir. Yerel yönetimler daha ziyade moderatör rolüyle yer almalıdır. 


Geçtiğimiz aylarda ülkenin farklı kentlerindeki heykeller sosyal medyada paylaşıldı ve gündeme yerleşti. Kentin simgesi olan ve kentle özdeşleşen kent heykellerinin ve mobilyalarının tasarımında daha iyi ve etkili örnekler yapılması için nasıl bir araştırma, tasarım ve uygulama aşaması olmalı? Bu konuda yerel yönetimler sizce nasıl bir inisiyatif almalı?


SEMA DOĞAN: Ne yazık ki, kentlerimizde son yıllarda sıkça karşımıza çıkan simge heykeller, kentlerin girişlerinde, anayol güzergâhlarının üzerinde, yüksek bir noktada konumlandırılıyor ve dikkat çekiyor. Bir yandan kentin ekonomik üretimine referans veren kiraz, karpuz, incir vb. ürünler heykelleştiriliyor. Öte yandan, efe, dövüşen pehlivanlar gibi kentin tarihsel ve kültürel yapısına referans veren heykellere rastlanıyor.  Ne var ki, bu simge heykeller çoğu zaman anayol kenarları ve kavşaklar gibi erişilmesi mümkün olmayan noktalarda konumlandırılıyor. Bu yapısıyla da kent mekânında kamusal alana herhangi bir katkı sağlamıyor. Oysaki heykeller, kamusal alanın görsellik boyutunu yansıtması nedeniyle belli bir öneme sahip. Kamusal alanın kullanımını güçlendiren heykeller, alana kimlik kazandırmak, kamusal alanı özellikli kılmak ve kent belliğinin oluşmasına katkı sağlamak gibi roller üstleniyor.  


Her kentin kamusal yaşamın odağı olduğunu düşünecek olursak, toplumsal yaşamın, sanatsal ve düşünsel gelişmelerin merkezi olan kentler, sokakları, caddeleri ve meydanlarıyla kamusal yaşamın odağıdır ve kamusal alanın içerdiği görsellik boyutunu yansıtan en önemli oluşumlardır. Bu anlamda heykellerin kamusal alanlarda yer alması, kamusal alan ve özel alan arasında net bir ayrım yapıyor, kamusalla özel alanı birbirinden ayrıştırıyor. Ülkemizdeki simge heykellerin konumlarına baktığımızda kamusal alanda yer almadıkları, atıl alanlar olarak nitelendirebileceğimiz, kamunun erişiminde olmayan alanlarda konumlandıkları görülür. Bu yapısıyla da kamusal alanın ayrıcalığına katkı sağlayan unsurlar olmaktan çok uzaklardır. Heykellerin kamusal alanlarda konumlandırılması gerekiyor. Bunun yanı sıra kentsel ve kamusal mekâna katkı sağlayan, kullanıcıların kentle olan entegrasyonunu güçlendiren, kamusal alanların temsiliyetini artıran, toplumun kültür-sanat ve düşünce gelişimine katkı sağlayacak bir biçim ve tasarım diliyle oluşturulan kent heykellerine ihtiyaç var. Bu konuda yerel yönetimler, farklı yaş gruplarına yönelik eğitici ve uygulamalı çalışma programları oluşturabilir ve yaygınlaştırabilir. Örneğin, anaokulu, ilkokul, lise gibi farklı kademelerdeki öğrenci gruplarıyla yapılacak çalışmalar, kentli olma bilincini ve kamusal bilinci küçük yaştan itibaren güçlendirmenin başlangıcı olarak kullanılabilir. Tasarım aşamasında sosyal medya aracılığıyla ve/veya aktif uygulama programlarıyla tasarım sürecine katılımın sağlanması da mümkün olabilir. Bu da kentsel mekânda yer alacak heykellerin, uygulama sürecinde devamlılığının sağlanabilmesine, kentli tarafından kabul görerek tahribe uğratılmasının engellenmesine olanak tanıyacaktır. 


Sürdürülebilir, ekolojik ve bütünleşik kentsel tasarım uygulamaları dahilinde dezavantajlı gruplara (çocuklar, kadınlar, yaşlılar, engelliler) yönelik olarak neler yapılmalı? Yerel yönetimlerin bu doğrultuda belirleyeceği ve hayata geçireceği kentsel tasarım çalışmalarında kentsel alanların kalitesini artırmaya yönelik neler yapılmalı?


SEMA DOĞAN: 2016 yılında Quito’da Habitat III kapsamında “Yeni Kentsel Gündem”in kabul edilmesiyle 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi’nin bütünleşik bir şekilde uygulanması, yerelleştirilmesi, kentlerin ve insan yerleşimlerinin kapsayıcı, güvenli, dirençli ve sürdürülebilir kılınması hedefi olan Hedef 11 dahil Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri kabul edilmiştir. Ülkemiz de bu hedefleri benimsemiştir. Habitat III kapsamında dezavantajlı gruplara yönelik olarak bir dizi hedef de  (sosyal, ekonomik, finansal, planlama, kentsel tasarım) benimsenmiştir.


Kentsel alanda belli bir hareket kabiliyetine sahip olan ve kamusal alanlardan sınırlı bir şekilde yararlanabilen bu kesimlerin kamusal alanları daha fazla kullanabilmesinin yollarını açmak, önemli bir planlama ve tasarım uğraş alanıdır. Bu kapsamda park, yeşil alan, meydan gibi kamusal açık alanlara erişilebilirliğin artırılması, merdiven sistemleri yerine rampa sistemleriyle erişimin desteklenmesi, konut yaşam alanlarından yaya olarak erişimin sağlandığı kentsel alanların oluşturulması, kamusal açık alanların çocukların kullanım ihtiyaçlarına yönelik çeşitlendirilmesi, tasarım kararlarıyla kamusal alanların güvenlikli alanlar hâline getirilmesi, kent mobilyalarının güçlendirilmesi, hatta kullanım amacına göre mobil (hareketli) mekânsal alanların tasarlanması, mekânların çoklu işlevlere ve kullanım amaçlarına hizmet eder hâle getirilmesi sağlanabilir. Yerel yönetimler, yaşam alanlarında kamusal alan kullanımlarını artırmalı, bu alanları çok işlevli mekânsal ilişkilerle tasarlamalı ve etkin biçimde kullanılmalarını sağlamalıdır.      


Öğr. Gör. Dr. SEMA DOĞAN


İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü


Şehir ve Bölge Planlama



Dokuz Eylül Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nü bitirdi. Yüksek lisans eğitimini Dokuz Eylül Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde, doktora eğitimini University of Southern California’da Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde tamamladı. “Ayvalık Koruma Amaçlı İmar Planları” ve “İzmir Kestelli Alt-Bölgesi ve Yakın Çevresi Geliştirme ve Canlandırma” projelerinde görev aldı. Konut alanları planlaması, gecekondulaşma, kentsel dönüşüm, kentsel kuram ve planlama, kentsel tasarım alanlarında çalışmalarını sürdürmektedir. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde öğretim görevlisidir.


Önerilen Haberler