YÜKLENİYOR
Kentsel tasarım, mimarlık ve şehir planlama disiplinlerinin ara kesitinde yer alıyor. Tasarımda mekânın özüne, yapısına ve biçimine uygun yaratıcı/estetik çalışmalar yapılması için göz önünde tutulması gereken başlıklar ve detaylar nelerdir?
İPEK EK: Kentsel tasarımın gündelik hayattaki rolüne baktığımızda kente çoğunlukla insan ölçeğinde yapılabilecek işlevsel ve estetik müdahaleleri sistematik bir şekilde yöneten ve tasarlayan bir disiplin olarak karşımıza çıktığını söyleyebiliriz. Fakat iyi bir kentsel tasarımın altında yatan temel ilkelerin öncelikle evrensel tasarım kriterleriyle uyum içerisinde olması gerektiğini de eklemeliyiz. Nitekim kentlerimiz özelinde de bakıldığında karşımıza çıkan problemlerin yoğunlukla evrensel tasarım ilkelerinin gözetilmemesi ya da hatalı uygulamalarla ele alınması sonucu oluştuğu görülecektir. Evrensel tasarım ilkeleri, bilindiği gibi, kenti kullanan ya da kullanma potansiyeli olan her bireyin, her canlının kentte konforlu yaşam hakkını ve bunun sürdürülebilirliğini garanti edecek ilkeleri kapsıyor. Mesele sadece engellilerin, yaşlıların, çocukların, kadınların, benzer dezavantajlı grupların ve sadece insanın konforunu sağlamak da değil elbette. Hayvanların ve doğanın da sağlıklı bir yaşam sürmesini sağlamak, bir tür sürdürülebilir ortak yaşam birliği kurmak gerekli. Bu noktada öncelikle herkesi kucaklayan bir kentsel tasarım yaklaşımı geliştirmek, bunun planlamasını yapmak ve sistemli şekilde uygulamaya geçirmek gerekiyor.
Öte yandan, estetik kriterlerin gözetilmesi de iyi bir kentsel tasarımın üretilebilmesi için oldukça önemli. Estetik, gündelik hayatta karşımıza çıkan “güzel” tanımlamasıyla da bir tutulmamalı. Güzellik, estetik felsefesindeki yargı kategorilerinden biri sadece. Estetik, duyulara hitap eden demek. Böyle düşünüldüğünde her şeyin duyulara hitap ettiği, yani her şeyin estetik olduğu ortaya çıkacaktır. Biz, duyularımızla yaşayan, hayatı onlarla algılayıp, düşüncelerimizi buna göre üreten varlıklarız. Ancak modernizmle birlikte göz odaklı tasarım yaklaşımının diğer duyulara baskın bir rol kazandığını da biliyor ve hâlen o dünyada yaşıyoruz. Dolayısıyla diğer duyuların da aktif hâle getirilmesinin ve kentteki ortak alanların farklı duyuları harekete geçirecek tasarımlarla donatılmasının gerekliliği de ortada. 21. yüzyıl mekân tasarımının tam da bu eksikliği gidermeye gayret ettiğini/edeceğini düşünüyorum. Evrensel tasarım kriterlerinin yanı sıra estetik etkilerin kent içindeki planlaması kentsel tasarımın bir bileşeni hâline getirilebilirse, geleceğin kentini şimdiden kurmaya başlayabiliriz.
BERNA YAYLALI: Kentsel tasarım terimi 1950’lerde ortaya atılmıştır. Kentsel tasarım, kentsel yaşamın farklı türden etkileşimlerini fiziksel bir forma dönüştüren, mimarlık, şehir planlama ve peyzaj mimarlığını bütüncül bir şekilde bir araya getiren bir disiplin olarak karşımıza çıkıyor. Kentsel tasarımda ana hedef, kenti strüktürel, işlevsel ve estetik açıdan planlayarak tasarlanmış bir kent yaratmak (Moughtin, 1999). İnsan ve mekân arasındaki ilişki, kent ölçeğinde düşünürsek, kentsel tasarım öğelerinin görsel olarak algılanması yoluyla kuruluyor. Nedir bu kentsel tasarım öğeleri dersek, şehir tasarımcısı Kevin Lynch’in 1960’larda ortaya attığı beş öğeden, yani yollardan, sınırlardan, semtlerden, düğüm noktalarından, merkezlerden ve bunların arasındaki ilişkilerden söz edebiliriz. Lynch’e göre insanlar, çevrelerinin zihinsel haritalarını bu öğelerin deneyimlenmesi yoluyla kuruyor. Mekânın kolayca okunabilir olması (kullanıcının mekânın kurgusunu kolayca kavraması), işlevselliğinin kazandırılmış olması, erişilebilir olması hep bu öğelerin ve bu öğelerin arasındaki ilişkilerin iyi tanımlanması yoluyla mümkün oluyor. Ayrıca başarılı bir kentsel tasarım, mekânların ekonomik, sosyal ve çevresel olarak uygulanabilir olması üzerinden tanımlanabilir. Bugün önemli kent belediyeleri, kentin dinamiklerine ve kendine özgü karakterine uygun kentsel tasarım rehberleri üretiyor. Bu rehberlere baktığımızda başarılı kentsel tasarım öğelerini kapsayan çeşitli başlıklarla karşılaşıyoruz: Kent mekân algısının üretilmesi, kamusal alanların kolay erişilebilir ve eğlenceli olması, kent merkezlerinin rahat ve güvenlikli tasarlanması, kentin farklı semtleri arasındaki bağlantıların tanımlı olması, yürünebilir olması ve geçmiş dokusunun bugünkü dokuyla uyumlu olması. Bunları her kent özelinde farklılaştırabilir ve geliştirebiliriz.
Mimarlık, kentsel tasarımda ve kent mekânlarının biçimlendirilmesinde belirleyici bir konumda. Özellikle kent meydanlarının, kamusal mekânların ve açık alanların tasarımında mimari açıdan nelere dikkat edilmeli? Kent kimliği, dokusu ve tarihi neden korunmalı? Yerel yönetimler bu konuda sizce nasıl bir inisiyatif alabilir?
İPEK EK: Sizin de dediğiniz gibi, mimarlığın şehir planlamayla ölçeksel kesişiminde kentsel tasarım disiplini karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla kent ölçeğinde üretilen mimari fikirlerin esasen kentsel tasarım fikirlerine karşılık geldiğini düşünüyorum. İyi bir kentsel tasarımın, ki hem mimari hem şehir planlama ölçeklerini barındırır, öncelikli olarak kentin her canlı için işlevselliğinin garantilenmesi adına evrensel tasarım kriterleriyle üretilmesi gerekiyor. Keza iyi bir kentsel tasarımın, biyofilik, ekolojik, enerji etkin, yeşil, sürdürülebilir ve akıllı kentlere sahip olabilmek için de yine bu disiplinlerden beslenmesi gerekiyor. Estetik, aynı zamanda sürdürülebilirliğin de bileşenlerinden biri zaten. Duyuları olumlu yönde tetikleyen ve kentsel sirkülasyonu yöneten, kentin en önemli varlıklarından biri elbette kentsel yeşil (örneğin, İzmir için maviyi de dahil etmek gerekiyor). Kentin doğal elemanlarını kentlinin “kullanımına” sokmak gibi bir bakışın yine de geçen yüzyıla ait olduğunu düşünüyorum. Kullanmak gibi işlevci bir terminoloji yerine kentin doğasıyla birlikte kentte yaşayan her canlının ortak yaşam birliğine ve bunun sürdürülebilirliğine odaklanmak durumundayız. Bu ortak yaşam birliğine tarih/zaman katmanı da dahil edilmeli. Estetik üzerine çalışmalarıyla tanınan filozof Gernot Böhme, kentte estetik etkinin yaratımı bağlamında kentin tarihî eserlerinin birer mekân atmosferi jeneratörü olduğunu söyler. Düşünürsek, Kemeraltı’yla Bayraklı’nın mekân atmosferi birbirinden tamamen farklıdır. Kemeraltı’nda yerin ruhunu/kimliğini üreten jeneratör, tarihî katmandır. Dolayısıyla bahsettiğim ortak yaşam birliğine kentin zaman katmanını da dahil etmek durumundayız.
BERNA YAYLALI: Mimarlık, dediğiniz gibi, kentsel tasarımın ve şehir planlamasının ara kesitinde yer alıyor. Kentin önemli ve çok kullanılır bir mekânına tasarladığınız bir bina, çevresindeki kentsel pratikleri etkiliyor, kentin görsel belleğine ve kimliğine katkıda bulunuyor, etrafındaki yeni bina üretimlerinde ilham verici de olabiliyor. Kimliği, bir nesneyi diğerlerinden ayrıştıracak kendine özgü, bireysel karakteri olarak tanımlarsak, kent kimliği kavramını belirleyen birçok etmenden bahsedebiliriz. Kent kimliğini belirleyen öğeler aslında kentsel imajın (urban image) ve algının oluşturulmasına katkıda bulunmakla kalmaz, aynı zamanda kullanıcılarının mekâna aidiyet hissetmesine ve kentlerin global ölçekte diğer kentlerden ayrışmasına olanak sağlar. Bu bağlamda kent kimliği meselesinin hassasiyetle ve nitelikli araştırmalarla oluşturulması gerektiğini düşünüyorum. Kent kimliğinin oluşturulması, kentin kültürüne ya da tarihine referansla bir objenin ikonik heykel olarak tasarlanmasından çok daha incelikli bir çalışmanın ürünü. Kent kimliğinin belirleyicisi olan tarihî ve kültürel katmanlar oldukça önemli ama kentte üretilen aktiviteler, etkinlikler ve fiziksel doku da kentin kimliğini şekillendiren ve onu diğer kentlerden ayrıştıran öğeler olarak karşımıza çıkıyor. Mesela, Kuala Lumpur ve Hong Kong gibi kentlere baktığımızda gökdelenler artık kentin kimliğini belirleyen önemli bileşenler. New York’u ele aldığımızda kentin kimliğini oluşturan çok kültürlü yapısının fiziksel dokuya olan etkisinden bahsetmeden olmaz. Bu örneklerde ne önemli derseniz, kentin farklı zamanlarına ait olan sosyal, kültürel ve fiziksel dokuların arasındaki sürekliliklerin ve erişilebilirliklerin sağlanması diyebilirim.
Dünyadaki ve Türkiye’deki kentsel tasarım uygulamalarını mimari açıdan karşılaştırdığınızda yapılabilirlik, uygulanabilirlik ve estetize etme anlamında hangi farklılıklar ön plana çıkıyor? Yerel düzeydeki kentsel tasarım çalışmalarında katılımcılık nasıl olmalı?
İPEK EK: Bu karşılaştırmada ilk aklıma gelen ve büyük bir eksiklik olduğunu düşündüğüm girişim, kentsel tasarım rehberlerinin oluşturulmasıyla ilgili. Pek çok ülkede belediyeler, kentte atılacak her adımı tasarım rehberleriyle yönetiyor, rehberde belirlenen tasarım kriterlerinin dışına çıkılması mümkün olmuyor. Bizde de bu tür girişimler başladı, ancak hızlanması ve sistematik hâle getirilmesi gerekiyor. Büyükşehir belediyelerinin yanı sıra bazı ilçe belediyelerinde de kent estetiği birimlerinin kurulması oldukça önemli. Bu birimlerin üniversitelerle ve farklı kurumlarla daha fazla işbirliği yaparak, mümkün olduğunca katılımcı tasarım yaklaşımını benimseyerek -farklı kullanıcı gruplarının dahil olabileceği tasarım atölyeleriyle- çalışmalarını sistemli bir şekilde karara bağlaması ve rehberleştirmesi gerekiyor. Kentin tasarımında her bireyin söz hakkı olmalı, rehber en doğru fikirleri barındırmalı, yönetim de bu rehberin uygulamasını ve sürdürülebilirliğini garantilemeli.
BERNA YAYLALI: Kentsel tasarım alanında ne tip farklılıklar var dersek, İpek hocanın da belirttiği gibi, kentsel tasarım rehberlerinin üretilmesi diyebilirim. Dünyada artık kentsel tasarım rehberleri sıkça üretiliyor, biz de henüz yeni başladı diyebiliriz. Kentsel tasarım rehberleri, tasarım ve uygulama süreçlerine katkıda bulunarak kentsel yaşam kalitesinin geliştirilmesini hedeflemektedir. Mekânın tasarımı için hedefler ve vizyon tanımlar, işlevleri ve tasarım detaylarını ortaya koyar. Soruda bahsettiğiniz, uygulanabilirlik ve estetize etme anlamında farklı ölçeklerde çözümler sunar. Bu anlamda, İzmir özelinde düşünürsek, kentin alt ölçekteki problemlerinin iyi tarif edilmesinin, farklı lokal kent rehberlerinin üretilmesinin faydalı olacağını düşünüyorum. Özellikle İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kent kullanıcısının katılımını teşvik eden atölyeler ve arazi çalışmaları yaptığını biliyorum. Yukarıdan aşağıya planlama yaklaşımının tersine bunları kentin, kullanıcının gözünden deneyimlenmesi ve analiz edilmesi anlamında anlamlı buluyorum. Katılımcılık kavramı gerek literatürde gerek pratikte bazen farklı anlamlara çıkabiliyor. Katılımcılık elbette ki kullanıcıların kullanım kalıplarının, deneyimlerinin ve fikirlerinin analiz edilmesini gerektirir, ama bunların hepsinin kullanıcı talebi doğrultusunda gelişigüzel olarak kenti dönüştürmesi beklenemez. Esas kritik soru şu olmalıdır. Tasarımcı, kullanıcıların taleplerini ve kullanım şemalarını anladıktan sonra bunu işlevsel, estetik ve herkesin yararına olacak şekilde bir tasarım fikrine nasıl dönüştürebilir? Yerel yönetimlerin de katılımcılık meselesine bu yönden yaklaşması gerektiğini düşünüyorum.
Sürdürülebilir, ekolojik ve bütünleşik kentsel tasarım uygulamaları dahilinde dezavantajlı gruplara (çocuklar, kadınlar, yaşlılar, engelliler) yönelik olarak neler yapılmalı? Yerel yönetimlerin kentsel tasarım çalışmalarında kentsel alanların mimari açıdan kalitesini artırmaya yönelik neler yapılmalı?
İPEK EK: Daha önce de biraz bahsettiğim gibi, birer üst başlık olarak evrensel tasarım kriterleri ve biyofilik tasarım yaklaşımları bu noktada yardımımıza koşuyor. Pek çok ülkede dezavantajlı grupların kentsel konforu artık tartışılmıyor bile, çoktan çözümlendi. Öte yandan, örneğin Avustralya’nın ve Singapur’un önümüzdeki yüzyılı tamamen biyofilik kentsel tasarım kriterleriyle planladığını ve bu konudaki tüm adımları gerek yönetim mekanizmaları gerek halkın katılımıyla birlikte uzun süredir attığını biliyoruz. Biyofilik kent anlayışı ülkemizde henüz yeterince gündeme gelmedi. Kentin tasarım niteliğini artırmanın yolu öncelikle disiplinlerarası tasarım ortamının kurulmasında yatıyor: Şehir plancısı, kent tasarımcısı, mimar, peyzaj mimarı, endüstriyel tasarımcı, yönetim temsilcileri, dernekler ve nihayetinde tüm kullanıcıların mevcudiyetiyle mümkün kılınacak bir tasarım/yenilenme sürecinin daha konforlu ve mutlu yaşamların var olduğu kentlerin yaratımı için kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum.
BERNA YAYLALI: Sürdürülebilir kentsel tasarımda önemli unsurlardan biri, kenti kullanan insanlar için kentin kamusal alanlarının kullanımının iyileştirilmesi, sürekliliğinin sağlanması ve kamu hizmetlerine erişilmesi akla gelir. Bu durum dezavantajlı gruplar, yani çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve engelliler için daha önemli olmaktadır. Bu grupların kamusal alanlara erişiminin kolaylaştırılması, güvenlikli, nitelikli ve yeni alanların tasarlanması, kentsel politikalara katılımının sağlanması için yerel yönetimlerde ilgili idari birimlerin aktif olarak çalışması pozitif adımlar arasında sayılabilir. Bu grupların kamusal alanları kullanım istekleri ve talepleri her ne kadar normal kullanıcı dediğimiz grupla aynı olsa da, onların mekâna erişiminin daha zor olduğunu düşünebiliriz. Bu bağlamda kentsel tasarım rehberlerinin hazırlanması, kentteki herkesin eşit katılımının sağlanması ve erişimi engelleyen mekânsal öğelerin tespit edilmesi, rehberlerin öncelikli görevi olabilir.