"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Emre Yılmaz: Barınma Sorunu Bir Bütün Olarak Ele Alınmalı

  • 25 Ekim 2021

Öncelikle sizi tanıyalım. Siyasete giriş motivasyonunuz neydi?


EMRE YILMAZ: Politikleşme sürecim, büyüdüğüm çevreyle alakalı olarak gelişti, ama siyasete aktif katılımım 2010 yılında oldu. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’de genel başkan olması ve beraberinde ülkenin geleceğine dair umut vaat eden kadroların partiye katılması beni buraya çekti. 2010 yılı Türkiye açısından önemli bir dönüm noktasıydı. Anayasa tartışmalarının gölgesinde CHP’de bir değişim vardı. Ben de bir taraf olarak burada kendime yer buldum. Her genç gibi benim de motivasyonum, Türkiye’de gerçek yurttaşlık haklarıyla, insan onuruna yakışan bir gelecekle yaşama isteğiydi. Cumhuriyetin kurucu değerlerine ve kurumlarına yönelik olumsuz siyasi bakış açısına sessiz kalamamaktı.


Şikâyetçi olmak, eleştirmek ve sistemi “değişmez” olarak kodlamak aslında statik olan şeyin kendisiydi. Ben de partinin yüzünü daha sol kadrolara dönmesiyle dinamik olan tarafa geldim diyebiliriz. Mahallemden genel merkeze uzanan yolculuğum böyle başladı.


CHP Gençlik Kolları başkanısınız. Gençlerin siyasetteki temsil oranının ve siyasete katılımının artırılması için yapılması gerekenler sizce nedir? Yerel yönetimler bu konuda nasıl bir inisiyatif alabilir?


EMRE YILMAZ: Türkiye, genç nüfus açısından şanslı bir ülke. Z kuşağı olarak adlandırılan 15-24 yaş grubunun en yoğun olduğu dördüncü OECD ülkesiyiz. Türkiye’de neredeyse her 4 kişiden 1’i bu grupta. Zaten ülkenin medyan yaşı 32.7. Ama bu fırsatların hiçbiri ülke yönetiminde yer bulamıyor. Türkiye’deki gençlerin politik olduğunu Gezi’de, sonrasında anayasa sürecinde, tüm seçimlerde ve en son pandemideki sınav tepkilerinde gördük. 


Katılımı güçlü ama temsiliyeti ve örgütlülüğü düşük bir grup gençlik. Gençlerin siyasi faaliyetlere katılımı %5’i bile bulmuyor. Politik olma durumları geçmiş dönemlerden tabii ki farklı. Özellikle kadın hareketi, doğa haklarına ilişkin her konu ve insan hakları, gençlerin daha fazla gündeminde. Gündelik hayatlarının bir parçası hâline gelen politik tercihleri var. Ancak bu tercihleri örgütlü veya görünür kılmadıkça siyaset yapıcı ve karar alıcı kurumlarda gençlerin varlığı söz konusu bile olmuyor. Biz bu anlayışı kırabilmek, daha doğrusu gençleri siyasette rol almaya ve söz söylemeye teşvik etmek için kota gibi uygulamaları hayata geçirdik. Pozitif bir etkisi olduğu muhakkak ama sosyal aktivizmin bile hâlâ görece düşük olduğu bir yerde bu tür uygulamaların daha etkili olması için süreye ihtiyaç var. Bu kısım, siyasi partiler, hatta bazı STK’lar için geçerli. Yerel yönetimler için durum biraz daha farklı.


2019 yerel seçimlerini kazanmak, özellikle doğumundan bugüne aynı iktidarın yönetiminde yaşayan gençler için basit bir zafer veya değişim olarak konumlanmıyor. Gençler, bu ülkeye dair gerçek bir umudu var etmenin heyecanını yaşadı. Tabii ki artık yerel yönetimler daha fazla odaklarında ve kendilerini daha yoğun şekilde bir paydaş gibi hissediyorlar. Bu hissiyat ve beklenti, yerel yönetimlere gerçek bir sorumluluk yüklüyor. Gençler, kentli. Gençlerin neredeyse tamamı kentlerde doğdu. Kentlerde büyüyor, okuyor, çalışıyor ve yaşıyorlar. Bu nedenle yerel yönetimler işe öncelikle “Gençler kentin ve kent yönetiminin neresinde olmalı?” sorusuna doğru cevaplar arayarak başlamalı. Kentin yapısı öğrenci yoğunsa başka strateji, emek yoğunsa başka bir strateji hayata geçirilmeli. Ama sonuç aynı. Bir karar alınıyorsa, gençlerle birlikte alınmalı. 


Karar alma süreçlerine katılım, en önemli kısım. Yerel yönetimler bu süreci güçlü gençlik meclisleriyle, çalışma komisyonlarıyla, danışma kurullarıyla ve hatta mahalle meclisleriyle mümkün kılmalı. Yerel yönetimlerin en büyük avantajı, mahallede var olabilme yetenekleri.


Bir gencin “iyi olma” hâli sadece iş bulması ya da iyi bir eğitim almasıyla bitmiyor. Gençlerin kültürel ve kamusal alana erişimi de önemli. Türkiye’de maalesef azami düzeyde bir kültürel etkinliğe ulaşmak bile gençler için çok pahalı. Çünkü bu alan tamamen sermayenin elinde. Yerel yönetimler, nitelikli ve kamusal içeriklerle bu durumu tersine çevirmek için destek verebilir. Yerel yönetim çalışmalarını gençlerin ilgi alanına yerleştirebilmek de diğer bir katılım aracı. Eğitim ve kültür tesisleriyle, sosyal tesislerle bunu yapabilmek lazım. 


Gençlerin mekân ihtiyacı da pandemide gün yüzüne çıktı. Sessiz, kullanılabilir ve ihtiyaçlara cevap veren alanlar, gençlerin yerel yönetimle buluşacağı ve devamında katılımlarına alan açacak en önemli araçlardan biri.


Yerel yönetimin kendi ağı da başka bir güç aslında. Bir kentte ne oluyorsa ve kim yapıyorsa, en büyük paydaşı yerel yönetimler. Bu ağların güçlenmesinde, kurumların politika yapma süreçlerinde gençlik faktörünü dikkate almak hem yerel yönetimlerin hem de STK’ların varlığını güçlendirecektir.


Ana sorunumuz, Türkiye’deki gençlerin yaşadığı sıkıntıların ne olduğu. Şu an işsizlik ve özgür olmadığını düşünme hâli, gençleri karamsarlığı iten konular. Burada yurtdışı meselesine değinmek istemiyorum, ama bu kaçış hâlinin düşünülmesi elzem. Sadece ülke değil, yaşadığı kent de gençleri tutamıyor. Yerel yönetimler bu krizi doğru bir politikayla yönetme becerisine sahip olabilir. Nitelikli işgücü temininde arz-talep dengesini gözeten bir istihdam yönetiminin oluşturulması önemli. Mesleki eğitim veren kurumlar, gerçekten katkı sağlayacak eğitim içerikleriyle gençlerin kapasitelerini artırmasına destek olabilir. Kamu-özel sektör işbirlikleri kurularak genç istihdamına yönelik atılımlar gerçekleştirilebilir. Bunların hepsi mümkün ve CHP’li belediyeler bu yönde çok önemli adımlar atıyor. 


Gençlerin siyasete katılımı, doğru araçların ve alanların var edilmesiyle başlayacak. Yerel yönetimler de gençliğin temel sorunlarına cevap veren, gençleri kararların bir paydaşı veya sonuçların gerçek kullanıcısı hâline getiren bir siyasi mekanizma işletmeli. Bu alanlar ve araçlar var oldukça gençler en temel alanlarında, kentlerinde daha güçlü ve söz sahibi olabilirler. Bunun genel siyasete etkisi ise, sürecin doğal sonucu olacaktır.


Yurtlarda yer bulamayan, kira oranlarındaki artış nedeniyle ev kiralayamayan üniversite öğrencileri barınma sorunu yaşamaya devam ediyor. Hatta bu sorun nedeniyle kayıtlarını donduran ve üniversite eğitimine devam edemeyen gençler var. Barınma sorununun çözümü için sizce neler yapılmalı? Bu süreçte yerel yönetimler hangi sorumlulukları üstlenmeli?


EMRE YILMAZ: Türkiye’deki üniversitelerin yapısı, fakülte kontenjanları maalesef bazı göstermelik hedefler nedeniyle değiştirildi. Bunun sonucunda öğrenciler mağdur oldu. Ücretsiz eğitim, bir dönemin öğrenci hareketinin en önemli taleplerinden biriydi. Ancak bu, sadece harçları veya kitap ücretlerini kapsamıyor. Ücretsiz eğitim, barınma ve iyi gıdaya erişim aslında gerçek talepler. Evet, şu an üniversitelerde eğitim ücretsiz ama kazandığınızda içi boş bir akademiyle, hiç olmayan bir yurtla karşılaşıyorsunuz. Gençler kendilerini akademik açıdan geliştirmek için her yolu deneyebilir, fakat barınma sorunu gençlerin tek başına, hatta daha da kötüsü orta sınıf bile olsa aileleriyle halledemeyecekleri bir kriz hâline geldi.


Burada yerel yönetimlerin rolünü düşünmeden önce gerçek sorunlara ve rol dağılımlarına bakmakta fayda var. Türkiye’deki devlet yurtları öğrencilerin %20’sini bile ağırlayamayacak durumda. Diğer yurtlar ise, yine devlet eliyle, hatta devletin tüm kademelerinin kontrolüyle belirli vakıflar tarafından yönetiliyor. İktidarın buradaki politikası, içeriğini, öğrencisini, mekanizmasını tamamen kendisinin belirlediği mekânlar yaratmak. Öğrencilerin beklentisi ise, bir yatak ve temiz yemek. Barınma ihtiyacının ideolojik bir aygıta dönüştürülmesi bu kırılmayı daha da tetikleyecek. Ekonomik krizin de etkisiyle Avrupa’daki öğrenci hareketlerini aratmayan senaryolarla karşı karşıya kalabiliriz. CHP olarak biz bir yıl içinde gerek kamu gerek STK gerek özel sektör işbirliğiyle tamamen ihtiyaca dayalı, adil bir barınma programı kapsamında bu sorunu çözebileceğimizi belirtiyoruz. Bunu söylerken dayanaklarımız var, bu süreçte uygulamada da yerel yönetimlerin yaptıklarını görebilirsiniz. Tüm engellemelere rağmen açılan ve kiralanan geçici veya kalıcı yurtları hayata geçirdik. Burada tartışmamız gereken konu, engellemeler ve yerel yönetimlerin yetki alanları.


Yerel yönetimler, belirli bir bütçe çerçevesinde, gerçek bir sosyal politika yaklaşımıyla bu soruna çözüm bulmalı. İyi bir internet altyapısıyla donatılmış, sağlıklı gıdanın sağlandığı ve ulaşılabilir/erişilebilir alanlar yaratılmalı. Bunu sadece yurt olarak söylemiyoruz, sosyal konutlar da bu işlevleri sağlamak için kullanılabilir. Yerel yönetimlerin yetkileri artırılmalı ve cemaatlere yapılan aktarımlar (devir, tahsis, mali kaynak gibi) devletin kontrolünde olacak şekilde yerel yönetimlere verilmeli. Sorunlara Ankara’dan bakarak 81 ilde bu sorunları çözmek mümkün değil. Bu, kamu sorunu. Kamunun tüm bileşenleriyle aynı kaynaktan çözülecek şekilde planlanmalı.


Yurt veya sosyal konut sağlanmasının dışında yapılacak bir diğer şey, eve çıkan -daha doğrusu çıkabilen- üniversite öğrencilerine çeşitli destekler verilmesi. Su ve doğalgaz hâlâ yerel yönetimlerin kontrolünde, faturalarda indirim yapılabilir. İlçe belediyeleri, üniversite öğrencilerinin yoğun yaşadığı semtlerde yerel hizmet sağlayıcılarla anlaşmalar yaparak gençlerin ürünlere/hizmetlere indirimli olarak ulaşmasını sağlayabilir. 


Barınma sorunu, bir bütün olarak ele alınmalı ve fiziki bir mekân sağlayabilmenin ötesinde düşünülmeli. Buna, adil olacak şartlar, mekânlardaki içerikler, öğrencilere verilecek destekler dahil. Merkez-yerel dengesinde yeniden kurgulanması gereken bu meselede kamuya ait tüm yapıların envanteri çıkarılmalı, yerel yönetimlerin ya da KYK’nın kontrolünde öğrencilerin kullanımına sunulması için adımlar atılmalı. 


Önerilen Haberler