"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Eren Sönmez: Yerel Demokrasinin Hukuk Mücadelesi

Belediye Gazetesi

EREN SÖNMEZ

Hukuk Müşaviri

İstanbul Büyükşehir Belediyesi




Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 127. maddesinde, “Mahalli idareler; il, belediye veya köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzel kişileridir,” ibaresi yer almaktadır.


Mahallî idarelerin kuruluşu, görevleri ve yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir. Mahallî idarelerin seçimleri, 67. maddedeki esaslara göre beş yılda bir yapılır. Kanun, büyük yerleşim merkezleri için özel yönetim biçimleri getirebilir. Mahallî idarelerin seçilmiş yönetim birimlerinin, yönetim birimi sıfatını kazanmalarına ilişkin itirazların çözümü konusundaki denetimi yargı yoluyla olur. Ancak İçişleri Bakanı, görevleriyle ilgili bir suç sebebiyle hakkında soruşturma veya kovuşturma açılan mahallî idare birimlerini veya bu birimlerin üyelerini geçici bir tedbirle kesin hükme kadar uzaklaştırabilir.


Merkezî idare, mahallî hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahallî ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla kanunda belirtilen esas ve usuller çerçevesinde mahallî idareler üzerinde idari vesayet yetkisine sahiptir.


Mahallî idarelerin belirli kamu hizmetlerinin görülmesi amacıyla kendi aralarında Cumhurbaşkanı’nın izniyle birlik kurması, görevleri, yetkileri, maliye ve kolluk işleri, merkezî idareyle karşılıklı bağ ve ilgileri kanunla düzenlenir. Bu kapsamda “Görevleriyle orantılı gelir kaynakları sağlanır,” hükümlerine yer verilmiştir.


Anayasanın 90. maddesinin 5. fıkrasında ise, usulüne göre yürürlüğe konulan milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz. “Usulüne göre yürürlüğe konmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır,” hükmü yer almaktadır.


21.05.1991 tarihli ve 20877 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun’un 1. maddesinde, Avrupa Konseyi çerçevesinde hazırlanan ve Türkiye tarafından 21.11.1988 tarihinde Strazburg'da imzalanan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın 2. maddesinin 1. fıkrasına göre anılan şartın, çeşitli maddelerin ve fıkraların kabul edilerek onaylanmasının uygun bulunduğu belirtilmektedir.


Yukarıda bahsedilen, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın onaylanan maddeleri ve fıkraları arasında yer alan “Özerk Yerel Yönetim” başlıklı 3. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında; 


1- Özerk yerel yönetim, kanunlarla belirlenen sınırlar çerçevesinde yerel makamların kamu işlerinin önemli bir bölümünü kendi sorumlulukları altında, yerel nüfusun çıkarları doğrultusunda düzenleme, yönetme hakkı ve imkânı anlamını taşır.


2- Bu hak, doğrudan, eşit ve genel oya dayanan gizli seçim sistemine göre serbestçe seçilmiş üyelerden oluşan ve kendilerine karşı sorumlu yürütme organlarına sahip olabilen meclisler veya kurullar tarafından kullanılacaktır. Bu hüküm, mevzuatın olanak verdiği durumlarda, vatandaşlardan oluşan meclislere, referandumlara veya vatandaşların doğrudan katılımına olanak veren öteki yöntemlere başvurulabilmesini hiçbir şekilde etkilemeyecektir. 


“Özerk Yerel Yönetimin Kapsamı” başlıklı 4. maddesinin 1., 2., 3., 4. ve 5. fıkralarında ise;


1- Yerel yönetimlerin temel yetki ve sorumlulukları, anayasayla ya da kanunla belirlenecektir. Bununla beraber bu hüküm, yerel yönetimlere kanuna uygun olarak belirli amaç için yetki ve sorumluluklar verilmesine engel teşkil etmeyecektir.


2- Yerel yönetimler, kanun tarafından belirlenen sınırlar içinde, yetki alanlarının dışında bırakılmayan veya başka herhangi bir makamın görevlendirilmediği tüm konularda faaliyette bulunmak açısından tam takdir hakkına sahip olacaktır.


3- Kamu sorumlulukları genellikle ve tercihen vatandaşa en yakın olan makamlar tarafından kullanılacaktır. Sorumluluğun bir başka makama verilmesinde görevin kapsamı, niteliği, yetkinliği ve ekonomik gerekleri göz önünde bulundurulmalıdır.


4- Yerel makamlara verilen yetkiler normal olarak tam ve münhasırdır. Kanunda öngörülen durumların dışında bu yetkiler diğer merkezî veya bölgesel makamlar tarafından zayıflatılamaz veya sınırlandırılamaz.


5- Yerel makamların merkezî veya bölgesel bir makam tarafından yetkilendirildiği durumlarda bu yetkilerin yerel koşullarla uyumlu olarak kullanılabilmesinde yerel makamlara olanaklar ölçüsünde takdir hakkı tanınacaktır. 


5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 3. maddesinin a bendinde belediye, belde sakinlerinin mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar organı seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idari ve mali özerkliğe sahip kamu tüzel kişisi olarak tanımlanmıştır.


Ülkemizde 31 Mart 2019’da yapılan yerel seçimlerde birçok büyükşehir belediyesinin yönetimi muhalefete partilerine geçti. Ekrem İmamoğlu, 23 Haziran’da tarihî bir oyla ikinci kez İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi. Böylece Türkiye’de şeffaflığı ve katılımcılığı önemseyen yeni bir hizmet anlayışı ve kısıtlamalar nedeniyle yerel demokrasinin hukuk mücadelesi de başladı.


Merkezî yönetimin, belediyelerin yetkilerinin ve faaliyetlerinin kısıtlanması yönündeki adımları, ilk olarak belediye şirketlerinin (iştirakler) yönetimlerinin devredilmek istenmemesiyle başladı. Ardından, iştiraklere yönetici atama yetkisi belediye başkanından alınarak kanuna tamamen aykırı bir görüşle İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’ne devredildi. Başkanın kendi belediye şirketlerini yönetme yetkisi elinden alınmak istendi. 5393 sayılı Belediye Kanunu ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyeleri Kanunu’na aykırılık teşkil eden bu karar şu anda yargı aşamasında.


Bir başka örnek de kanunda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin birimi olarak tanımlanan Ulaşım Koordinasyon Merkezi’ne (UKOME) bir yönetmelikle Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Devlet Demiryolları şirketi gibi kent trafiğiyle hiçbir ilgisi olmayan kurumlardan temsilci atanarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi yöneticilerinin UKOME’de azınlığa düşürülmesiydi. Açıkça kanuna aykırı olan ve alt hukuk normuyla üst hukuk normu niteliğindeki kanuna aykırılık oluşturan bu yönetmelik değişikliği hâlâ yürürlükte. Bu yönetmelikle UKOME’nin karar alma yetkisi kısıtlanmak isteniyor. Yönetmelik, İstanbul trafiğiyle ilgili önemli kararlar alınmak istendiğinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni ve diğer büyükşehir belediye başkanlıklarını sıkıntıya sokabilir. Bu yönetmelik değişikliğine ilişkin dava Danıştay’da devam ediyor.


Yaşadığımız dünya son yüzyılın yılın en büyük felaketlerinden birini geçirdi. İspanyol gribinden sonra insanlığın hayatını bu kadar etkileyen bir başka salgın yeryüzüne gelmemişti. Bu salgın, ülkemizde de en yıkıcı etkilerini gösterdi. Devletin anayasaya göre bir bütün olması ilkesi doğrultusunda her kamu kurumu, anayasanın ve kanunların kendilerine verdiği yetki ve imtiyazlar doğrultusunda vatandaşlara yardımcı olmaya çalıştı.


Belediyeler, kanunlarda kendisine verilen yetki ve imtiyazlar çerçevesinde “devletin vatandaşına dokunan eli” olarak adlandırılabilir. Bu doğrultuda belediyelerin bağış toplama yetkisi “Yardım Toplama Kanunu” gerekçe gösterilerek bir genelgeyle durduruldu. Bu genelgeye karşı açılan dava da Danıştay’da devam ediyor.


Gündemi iki yıl önce epeyce meşgul eden bir başka husus ise, İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinin Haydarpaşa Sirkeci Garı ihalesinden TCDD tarafından devre dışı bırakılmasıydı. O günlerde bu işlemin hukuksuz olduğunu dile getirmiştik. Nitekim başlattığımız yargı süreci, Danıştay’da verilen kararla ihalenin iptaliyle ve devre dışı bırakılma işleminin hukuka aykırı olduğunun karara bağlanmasıyla sonuçlandı.


Yine İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin birçok taşınmazı veya hüküm ve tasarrufunda olan yerler, merkezî yönetim ya da ilçe belediyeleri tarafından alt hukuk normları gerekçe gösterilerek veya kanun hükümleri geniş yorumlandı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi adına tescili iptal edildi. Bir kısmında lehe süren yargılamalar devam etse de, süreç uzun sürüyor.


Gerçek sorunlara gerçek çözümler üretebilmek, Türkiye’de siyasetin ne yazık ki son yıllarda unuttuğu bir olgu. Devletin vatandaşına dokunan eli olan belediyelerin, seçim süreçlerinin de etkisiyle bundan etkilenmemesi mümkün olmuyor. Yetki kısıtlamaları ve yürürlükteki kanunlara aykırı engellemeler, bunların birer sonucu. Ancak yine de insan hayatını etkileyecek çalışmalara destek vermek ve bu çalışmaların yanında olmak, insanlığın kârına olacak. Çılgın projeler üretmek yerine insanların mutlu ve sağlıklı bir şekilde yaşayacağı “modern kentler” yaratmak elimizde.


Önerilen Haberler