"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Hale Evrim Akman: Belediyelerin Yasal Altyapısı Yeniden Şekillendirilmeli

  • 25 Ekim 2021

HALE EVRİM AKMAN


Strateji Geliştirme Birim Sorumlusu


Çanakkale Belediyesi



Yerel yönetim bütçesinin taşıması gereken özellikler nelerdir? Bütçe, öz gelir, mali kaynak ve mali özerklik konusunda hangi sıkıntılar yaşanıyor? 


HALE EVRİM AKMAN: Yerel yönetimler, karar organları seçmenler tarafında belirlenen, kente ve kentliye ait kaynakları bir emanet olarak görüp sürdürülebilirlik ilkesi kapsamında kullanan, halka en yakın idari yapılardır. Kadını, erkeği, çocuğu, yaşlısı, yoksunu, yoksulu, çiftçisi, mühendisi, toprağı, havası, suyu, bitkisi, hayvanı gibi birçok kent öznesinin yaşam kalitesini sürdürülebilir kılmak için ucu bucağı olmayan mahalli müşterek nitelikli hizmetleri kıt ve tükenen kaynakları kullanarak karşılayan demokratik yapılardır. Kente ve kentliye ait kaynakları da nasıl kullanacaklarını, kentin geleceğini nasıl şekillendireceklerini katılımcı yaklaşımlar esas alınarak hazırlanan stratejik yönetim araçlarıyla dile getirirler. Stratejik planlar, performans programları ve bütçe, başlangıç belgeleridir. Kent aktörlerinin aktif katılımını sağlayarak hazırladığımız stratejik planlarımızla beş yıllık süreç ve sonrası için gelecek öngörülerimizi, amaç ve hedeflerimizi yazılı hâle getiririz. Beş yıllık sürecin uygulama yılında ne yapacağımızı, ne kadar yapacağımızı performans programıyla karar altına alır, planların bütçeleştirilmesini sağlarız. 


Bütçeyi en yalın hâliyle, belediye yönetiminin önceliklerinin gerçekçi parasal değerlerle anlatıldığı, kent aktörlerinin, seçilmişlerin, kamunun, özel sektörün, yaşayanların birlikte hazırladığı plan ve programların sayısallaştığı gelirlerin toplanmasına, harcamaların yapılmasına izin veren, öngörü ve mutabakat belgesi olarak tanımlayabiliriz. 


Bütçe, belediye yöneticileri için yetkilendikleri yönetimsel bir araç, kent yaşayanları için de önemli bir gözetim aracıdır. Bütçenin taşıması gereken en önemli özellik, kentin ruhunu yansıtmasıdır. Bütçeler aynı zamanda belediyeler için bir iletişim aracıdır. Dolayısıyla bütçe ve uygulamaları, bilgiyi doğru ve zamanında, erişilebilir nitelikte ve özellikle halk tarafından anlaşılabilecek şekilde vermelidir.


Mali saydamlığı ve hesap verme sorumluluğunu taşımalıdır. Bütçeler, samimi ve gerçekçi olmalıdır. Harcamaların düşük tutulduğu, gelirlerin abartıldığı bütçeler uygulamada büyük sapmalar gösterebilir ki bu durum, belediyelerin halk nezdindeki saygınlığını önemli ölçüde etkiler. 


Bütçeler, harcamaların nereye, ne için ve ne zaman yapılacağını gösteren gider bütçesi, bu giderlerin karşılanması için gerekli kaynağı gösteren gelir bütçesi olmak üzere iki taraflıdır. Bütçelerde gelir ve gider denkliğinin sağlanması esastır. Belediyelerin temel gelir ve giderleri, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nda tanımlanmıştır. Genel ifadeyle, belediyeler tarafından tahsil edilen vergi, resim, harç ve katılma payları, hizmet, teşebbüs ve mülkiyet gelirleri, her türlü girişim, iştirak ve faaliyetler karşılığı sağlanacak gelirler, bağışlar, faiz ve ceza gelirleri, ulusal/uluslararası kurum ve kuruluşlardan proje destekleri, belediyelerin öz gelirleridir. Öz gelirlerin yanında merkezî idare vergi gelirlerinden alınan paylar da diğer gelirlerdir. Merkezî idareden alınan paylar öz gelirlere oranla ne kadar fazla ise, bir belediyenin mali özerkliği o kadar kısıtlı olur. Bu, ülkemizdeki büyükşehirler başta olmak üzere belediye mali sistemimizin önemli bir sorunudur. Bu nedenle öz gelirlerin artırılması, mali özerklik açısından gereklidir.


Belediyeler, mali özerkliğe sahip yapılardır. Karar alma organı olan meclis bağımsız olarak karar verebilmektedir, gelir ve giderlerini tanımlamaktadır, yani kendi bütçesini yapmaktadır. Yerel yönetimlerin etkin ve etkili bir demokrasi için güçlenmesi birçok ülkede desteklenen bir durumdur ve ideal olandır. Kaldı ki, her ne kadar çekinceli de olsa, ülkemiz Avrupa Yerel Özerklik Şartı’na taraf olmuştur. Yerel yönetim reformu başlığı altında birçok iyileştirme ve geliştirme faaliyetleri yürütülmüştür, yasal düzenlemeler yapılmıştır. Buna karşın özellikle son yıllarda yaşananlar hem mali hem idari açıdan belediyeleri giderek merkeze bağımlı hâle getirmektedir. Merkezî idarenin yükünü hafifletmek, yasal olarak tanımlanmış işlevlerini yerine getirebilmek amacıyla yerel yönetimlerin güçlendirilmesi için dünyada ciddi bir çaba ve düzenleme varken, bizim de daha fazla çaba göstermemiz kaçınılmazdır. Yukarıda da belirttiğim gibi mali özerklik, uygulamada her zaman istenen ölçüde olmamaktadır.


Yasal mevzuat ve hukuki düzenlemeler çerçevesinde mali özerkliği güçlendirmeye yönelik sizce neler yapılmalı? Yerel yönetimlerin daha etkili ve verimli olması için katılımcı bütçeleme neden önemli? Yerel yönetimlerde katılımcı bütçelemenin yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalarda süreç nasıl ilerliyor?


HALE EVRİM AKMAN: 5393 sayılı Belediye Kanunu, belediyeyi “Belde sakinlerinin mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar organı seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idari ve mali özerkliğe sahip kamu tüzel kişisi” olarak tanımlamaktadır. Tanım aslında oldukça açık. Belediyeler, yerel nitelikli işleri/hizmetleri, kentte yaşayanların menfaatleri doğrultusunda üretmek için idari ve mali açıdan tek başlarına karar alabilir ve uygulayabilirler. Kaldı ki bu durum, demokrasinin gelişmesi ve yönetimde etkinlik sağlanması adına yerel yönetimler için oldukça önemli bir kazanımdır. Fakat kendi kararlarını almak, sorunları kendi kaynaklarını kullanarak çözmek söz konusu olduğunda maalesef uygulamanın daha farklı olduğunu görüyoruz. İdari ve mali özerkliğe sahip olması gereken belediyeler için neler yapılması gerektiğini şöyle sıralayabiliriz:


Büyükşehir, il, ilçe, belde, mahalle, köy, kırsal mahalle gibi farklı büyüklüklerde ve başlıklarda idari tarifler ve yerel yönetim birimleri var, hepimiz için de aynı yasal altyapı söz konusu. Bu da idari ve mali açıdan birçok çelişkiyi beraberinde getiriyor. Bu nedenle belediyelerin tasnifi yapılmalıdır ve yasal altyapısı yeniden şekillendirilmelidir. 


Merkezî idare birimleri, yerel yönetimlerin görev, yetki ve sorumluluk alanları, hizmet ve faaliyetleri yeniden tanımlanmalıdır. Genel idarenin yerel yönetimler üzerinde idari ve yönetsel vesayet yetkisi doğru tanımlanmalı ve uygulanmalıdır. 


Yerel yönetimlerde mali yönetim yasal altyapısı ve sistemi yeniden tasarlanmalıdır, belediyeler daha güçlü hâle gelmelidir. Hizmet alanlarına karşın her geçen gün kaynakların giderek azalması nedeniyle yerel ihtiyaçların karşılanması sürecinde ciddi sorunlarla karşılaşmaktayız. Pandemi, doğal afetler, mülteciler, iklim değişikliği ve çevre felaketleri gibi toplumsal ve küresel durumlar yerel yönetimlerin önemini gözler önüne serdi. Bu süreçte birçok belediyemizin hemşerileriyle kendi kentleri için neler yapabildiğini gördük. Daha fazlası niye olmasın ki? 


Belediyelerin mali tabloları incelendiğinde görülecektir ki, her geçen yıl, kanunla düzenlenen nüfus ve gelişmişlik endeksine göre belediyelere dağıtılan merkezî idare vergi gelirleri payının öz gelire oranla gelir bütçesi içindeki payı giderek artmaktadır. Bu da belediyelerin merkeze olan bağlılığının artması demektir. Bu nedenle 5393 sayılı kanundaki mali özerkliğin yeniden değerlendirilmesi kaçınılmazdır. 


1981 yılında yayımlanan ve maalesef günün şartlarına uyum sağlayamayan 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun yeniden yazılması, en önemli gereksinimdir. Yasada tanımlanan ve güncelliğini yitiren vergi ve harç çeşitleri yerine yenilerinin tanımlanması sağlanmalıdır (haberleşme vergisinin yerine telefon vergisi, faks/faksmili yerine cep telefonu vergisi, havagazı tüketim vergisi yerine doğalgaz vergisi gibi). Yine aynı kanunda tanımlı tarife grupları, alt ve üst limitler günümüz koşullarına uygun hâle getirilmeli, tarifeleri acilen güncellenmelidir. 


Kentsel gelişmeyi ve büyümeyi düzenleyen, kentsel rant oluşmasına neden olan düzenlemelerde belediye payları artırılmalı, hatta değer artışı tamamen belediyelere bırakılmalıdır. Emlak vergi değerleri, reel değerlere göre yerel aktörler tarafından belirlenmelidir, muafiyetler sınırlandırılmalıdır.  


Ulaşım, altyapı ve üstyapı tesis üretimleri belediyeler tarafından yapılmaktadır ve her geçen gün artan maliyetlerle karşılaşılmaktadır. Bu nedenle motorlu taşıtlar vergisi belediyeler tarafından tahsil edilmelidir. 


Belediyelerden tahsil edilen Kalkınma Ajansı payları, tarihî alan başkanlığı (Çanakkale) ve İl Bank ortaklık payı vb. payların oranlarının belirlenmesinde yeni kriterler tanımlanmalıdır. 


Belediyeler, merkezî idareye ait kurum ve kuruluş borçlarını onlar adına tahsil ederken (ödeme yapılacak yüklenicinin önce vergi ve SGK borçları tahsil ediliyor), kendi alacaklarının takibi ve tahsili konusunda merkezî idare birimleri tarafından üretilen bilgiye ve veriye erişememekten dolayı sorunlar yaşamaktadır. Kamu kurumları arasında üretilen verinin ve bilginin açık veri olarak paylaşılması sağlanmalıdır. İşyeri açılış-kapanışını alan Vergi Dairesi verilerine erişilebilse, birçok gelir tahsil edilebilir. 


Belediyelerin tahsilat yetkisi ve vergi denetim yetkileri artırılmalıdır. Ancak hepsinden önemlisi, verginin ve vergilerin toplanmasının özellikle belediyeler açısından siyasi bir sorun olduğunun göz ardı edilmemesi gerekir. Belediyelerimiz de bu konuda gerekli cesareti göstermeli, hizmet verdikleri kent halkına artan gelir potansiyelinin halk yararına kullanılacağı konusunda güven vermeli ve harcanan paranın hesabını şeffaf bir şekilde vermek için kendilerini hazırlamalı.


Bu bağlamda katılımcı bütçenin sadece harcama önceliklerinin belirlenmesiyle sınırlı tutulmaması, öz gelir çeşitlenmesinin ve gelir tahsilatlarının kamuoyunun bilgisine ve değerlendirmesine sunulması, katılımcı bütçenin sadece bütçe hazırlıkları sırasında ele alınacak kozmetik bir egzersiz olarak değil, yıl boyunca bütçe uygulamalarının izlenmesi ve denetlenmesi anlamında bir katılımcı süreç olarak ele alınması gerekir.


Çanakkale, birlikte yönetim kültürünün yaygınlaşması ve sürekliliğinin sağlanması konusunda çok şanslı bir il. Bunun için büyük çaba gösteren ve yönetim ilkesi olarak tercih eden bir belediye başkanına, talep eden ve kentini seven, demokrasiye inanan yaşayanlara sahip. 1990’lı yıllardan beri bu kentte birlikte yönetim kültürünün yerelleşmesi için birçok model uygulandı. Katılımcı bütçe, kent konseyi, katılımcı plan ve program süreçleri, bütçe uygulama sonuçlarının aylık olarak halkla paylaşılması, meclis toplantılarımızın uzun yıllardır canlı yayınlanması örnek uygulamalardan sadece birkaçı. Kentte katılımcılığın artırılması için verilen emek, kente ait aidiyet ruhunun beslenmesine katkı sağlıyor. Herkes kente ait kaynakları koruyor ve kolluyor. Sivil toplum kuruluşları daha etkin ve etkili oluyor. Bu durumda belediye olarak daha iyisi için çalışmak zorunda olduğunuzu biliyorsunuz. 


Yaşamaktan keyif alınan, her şeyin herkes adına daha da iyi olduğu kentler için katılım kültürünün yaygınlaştığı, barışın ve huzurun hüküm sürdüğü, ortak akılla şekillenen yarınların oluşturulduğu bir zemini hep beraber inşa etmeye çalışıyoruz. Fikirlerine başvurulan kişilerin, kentin her sorununa paydaş olduğu hissiyatını yaratmak çok daha kolay oluyor. Nitekim çözüm yollarını bu yöntemi kullanarak sahici bir şekilde hayata geçirmeyi denediğinizde başarı ve verimlilik kaçınılmaz oluyor. Herkesin katkılarıyla oluşan bu zeminin gelecek için sadece kentimize değil, ülkemize ve tüm insanlığa yönelik anlamlı bir katkı sağladığını düşünüyoruz. 


Önerilen Haberler