YÜKLENİYOR
Türkiye’nin en önemli sorunlarının başında gelir dağılımında yaşanan eşitsizlikler gelmektedir. Bu duruma gelinmesinde ekonomik ve sosyal politikalar etkili olmuştur. Özellikle 1980 sonrasında uygulanan ekonomik ve sosyal politikalarla vergi, ücret ve sosyal güvenlik haklarıyla ilgili olarak mevzuatta yapılan değişiklikler ve uygulamalar, gelir dağılımının bozulmasında belirleyici olmuştur.
Üretim sürecindeki gelirden çalışanlara verilen pay çok önemlidir. Tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinin ulusal gelirden aldığı pay, gelir dağılımını etkileyen en önemli göstergedir. Gelir dağılımımın adil olması için vergi adaleti sağlanmalı, ücretler ve emekli aylıkları geçimi sağlayacak seviyede olmalıdır.
Ekonomi politikalarının toplum hayatına olumlu yansıması için yatırım, büyüme ve istihdam hedefleri iyi planlanmalıdır. İşsizlik ve yoksulluk arttığında bireyler ve hane halkları arasındaki gelir dağılımı bozulmaktadır. TÜİK tarafından yapılan Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’nın sonuçları incelendiğinde kişi başına düşen ortalama gelirin yükselmesi ve toplam gelirin nüfusun az bir kesiminin elinde yoğunlaşmış olması, gelir dağılımında iyi bir yerde olmadığınızı göstermektedir.
Nüfus grupları %10 olarak dikkate alındığında ilk %10’luk, yani en yoksul %10’luk grup millî gelirden %2.2 pay alırken, en zenginin payı %32.5’dir.
Türkiye’deki gelir dağılımı sonuçları incelendiğinde zengin ve yoksul kesimler arasındaki makas giderek büyümektedir. Nüfusta %20’lik gruplara göre yapılan gelir dağılımı hesaplanmasında alt ve üst nüfus grupları arasında 8 kat fark vardır.
Gelir dağılımının bozulmasında vergi sistemleri ve kamu harcamaları önemli bir yere sahiptir. Ücret politikaları ve özellikle ücretlerin başlangıcını oluşturan asgari ücret, bilimsel ve objektif kriterlere göre belirlenmediğinden çalışanların gelirlerini düşüren bir etki yapmış, gelir dağılımına olumsuz bir şekilde yansımıştır. Birçok belediye, mevcut asgari ücreti yetersiz bulmuştur ve asgari ücretin üzerinde ücretler belirlemiştir. Bu yaklaşımı değerli buluyoruz.
İşçilerin örgütlenme özgürlüğü üzerindeki yasal ve idari zorluklar nedeniyle sendikalaşma oranı %14 gibi düşük bir seviyededir. Anayasal bir hak olan sendika üyesi olma önündeki engeller kaldırılmadan ve toplu iş sözleşmesi haklarıyla güvenceli çalışma alanı genişletilmeden endüstri ilişkilerinde iyi bir yerde olmak söz konusu değildir.
İşçi ve işveren sendikaları, demokratik sistemin altyapısı olduğu gibi, iş barışının korunmasında ve sosyal diyaloğun geliştirilmesinde önemli bir yere sahiptir.
Belediyeler, sendikal hakların gelişmesine her dönem destek vermiş, çalışanların haklarının toplu iş sözleşmeleriyle elde edilmesinde iyi örnekler sergilemiştir.
Kayıt Dışı İstihdam
Çalışma hayatının ve sosyal güvenlik sisteminin en temel sorunu olan kayıt dışı istihdama yönelik yapılan çalışmalara ve denetimlere rağmen hedeflerin gerisinde kalınmıştır. Kayıt dışı istihdam, bir ülkenin en önemli gelir kaybı olduğu gibi, gelir dağılımını bozan bir etkiye de sahiptir.
TÜİK tarafından yapılan işgücü araştırmalarında sosyal güvenlik kuruluşlarına kayıtlı olmadan çalışanların oranı %32 gibi yüksek bir seviyededir. 18 Ağustos 2021 tarihinde TÜİK tarafından açıklanan ikinci çeyrek işgücü istatistiklerinde Nisan-Haziran 2021 döneminde istihdam edilenlerin 8 milyon 159 bini kayıt dışı çalıştırıldığından bu durum sosyal güvenlik sistemimizin çözmesi gereken en temel sorun olarak değerlendirilmelidir.
İnsanların kayıt dışı çalıştırılması, haksız kazanç olarak değerlendirilmelidir. İnsan emeğinden haksız gelir elde edilmemelidir. Anayasal bir hak olan sigortalı çalıştırma, devletin güvencesinde olan bir haktır.
İş hukukuna ve istihdama yön verenlerin kayıt dışı istihdama yönelik caydırıcı nitelikte yaptırımlar getirmesi gerekir. Kayıt dışıyla mücadelede kararlı bir politika oluşturulmalı, bu sorunun bireyleri ve devleti ilgilendirdiği gerçeği kapsamlı bir şekilde değerlendirilmelidir.
İş ve sosyal güvenlik hakları bakımından çalışma koşulları, ücret, iş güvencesi ve sosyal güvenlik hakları güvence altına alınmalıdır. Esnek istihdam, ücretleri düşüren ve sosyal güvenlik haklarına erişmeyi zorlaştıran bir çalışma biçimidir. Her kesim, bu gerçeği görmelidir. Kuralsız çalıştırma neticesinde iş ve sosyal güvenlik haklarında öngörülen kayıplar, temel haklara erişilmesini zorlaştırmaktadır, bu nedenle konuya duyarlılık gösterilmelidir.
Sosyal güvenlik sistemleri, toplumda yoksulluğu ve gelir dağılımındaki eşitsizlikleri önlemek ve toplumsal huzuru sağlamak için önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye’deki sosyal güvenlik sistemi büyük oranda sosyal sigortaya dayalıdır. Sosyal hizmetler ve sosyal yardımlar, sosyal güvencesi olmayan kesimleri destekleyen sosyal devlet uygulamasıdır. Gelir dağılımının adil olması için ekonomik ve sosyal haklar geliştirilmeli, bölgesel eşitsizliklere çözüm getirilmelidir.