- 30 Kasım 2021
YÜKLENİYOR
Merkezî yönetimle yerel yönetimler arasındaki gelir bölüşümü ve kaynak kullanımı sıkça tartışılan konular arasında yer alıyor. Belediyenizin bütçe, öz gelir ve mali kaynak konusunda yaşadığı sıkıntılar nelerdir?
ÖZLEM ÇERÇİOĞLU: Mali açıdan tüm belediyelerde var olan sıkıntıları yaşıyoruz. Ülkemizde yerel yönetimlerin mali koşullarını belirleyen düzenlemelerin ve belediyelerin kaynak yetersizliği, mali açıdan merkezî yönetime bağımlı olma sonucunu doğurmaktadır. 2015-2020 arasındaki döneme bakıldığında belediyemizin bütçe gelirlerinin arttığı görülmektedir. Aynı dönemde bütçe giderleri de artış eğilimi göstermektedir. Ancak belli dönemlerde giderlerdeki artış, gelir artışının üzerindedir ve bütçe açığı oluşmaktadır. Belediyemiz gösterdiği performansla öz gelirlerini %300 artırmış olsa da, söz konusu dönemde bütçe açığı %10 civarında gerçekleşmiştir. Belediyemiz öz gelir artışında gösterdiği bu performansla bütçesindeki öz gelir payını %20’lere getirmiştir. Ancak görüleceği üzere öz gelirlerimizi üç kat artırsak da, hâlen bütçemizin %80’i merkezî yönetim vergi gelirlerinden aldığımız paylardan oluşmaktadır. Bu da tüm belediyelerde olduğu gibi mali özerkliğimize zarar vermektedir. Unutulmamalıdır ki, yerel yönetimlerin mali özerkliği amaç değil, araçtır. Yerel yönetimlerin mali özerkliğinin, idari özerkliğin bir aracı ve güvencesi olması istenmektedir. Amaç, yerel yönetimlerin idari özerkliğidir. Ülkemizde yerel yönetim bütçelerinin kaynak dağılımına bakıldığında mali özerklikten ve belediyelerin idari özerkliğinden söz etmek mümkün değildir.
Merkezî yönetimin kaynak aktarımı konusunda muhalefet belediyelerine yönelik engellemeleri hizmet kapasitenize, çalışmalarınıza ve proje üretiminize nasıl etki ediyor? Belediye bütçelerinin yalnızca nüfusa göre değil, kentin ihtiyaçlarına göre düzenlenmesi neden önemli ve gerekli? İller Bankası’nın muhalefet belediyeleri için genel bütçeden ayırdığı kaynak yeterli mi?
ÖZLEM ÇERÇİOĞLU: Merkezî yönetim bütçe gelirleri üzerinden belediyelere kaynak aktarımı mevzuatla belli kurallara bağlanmış olmakla beraber bu kurallar yeterli, adil ve akılcı değildir. Kaldı ki, merkezî yönetimin istemesi hâlinde belediyelere kaynak aktarabileceği başka yollar da bulunmaktadır. Bunlar genellikle ortak proje üretimi, dış finansman kolaylığı, hibe fonlarından kullanım, kamu borçları karşılığı gayrimenkul takası, TOKİ’yle gelir getirici konut üretimi vb. şekillerde ortaya çıkmaktadır. Görüleceği üzere tamamen merkezî yönetim kararında ve kontrolünde olan bu dolaylı kaynak aktarımı muhalefet belediyeleri için neredeyse hiçbir zaman kullanılmamaktadır. Böylelikle iktidarın dolaylı kaynak sağladığı belediyeler, merkezî bütçe tarafından yol, köprü, altgeçit, hizmet binası, arıtma ve kanalizasyon tesisleri gibi yatırımlara çoğu zaman uygun bir arsa teminiyle bedelsiz ulaşırken, ödemedikleri vergiden SGK borçlarından arsa takası yoluyla kurtulmaktadır, yurtiçi ve yurtdışı finansmana merkezi yönetim garantisiyle kolaylıkla ulaşabilmektedir. Bütün bu olanaklardan mahrum bırakılan muhalefet belediyeleri ise, cari giderlerini zorlukla karşılayabilen bütçeleriyle hizmet ve proje üretmeye çalışmaktadır.
Mevcut düzenlemeye göre, merkezî yönetim vergi gelirleri tahsilatından vergi iadeleri düşüldükten sonra kalan net tutarın %1.50’si büyükşehir dışındaki belediyelere ayrılır. Bu payın %80’ni belediyelerin nüfusuna, %20’si gelişmişlik endeksine göre İller Bankası tarafından belediyelere dağıtılır. Yine merkezî yönetim net vergi gelirlerinin %4.50’si büyükşehir ilçe belediyelerine ayrılır. Bu payın %30’u büyükşehir belediyelerine aktarılır. Ayrıca büyükşehir belediye sınırları içinde tahsil edilen vergi gelirlerinin %6’sı büyükşehir belediyeleri payı olarak ayrılır. Bu payın %60’ı doğrudan ilgili büyükşehir belediyesinin hesabına, geri kalan %40’ın %70’i nüfusa ve %30’u yüzölçümü esasına göre büyükşehir belediyeleri arasında dağıtılır.
Görüldüğü üzere vergi gelirlerinden belediyelere pay ayrılırken ağırlıklı olarak nüfus ve daha sınırlı olarak da yüzölçümü ve gelişmişlik endeksi kullanılmaktadır. Bu yöntemin içinde birçok yanlışlık bulunmaktadır. Öncelikle nüfus kriterlerini ele alalım. Belediyeler, insanlar için hizmet üretir. Bu nedenle kişi başına aktarılan kaynak önemli bir argümandır. Ancak günümüzde nüfus, mevsimlik, dönemlik ve hatta günlük olarak hareketlilik göstermektedir. Kaynak aktarımında nüfus kriterinin esas alınması, yılın 12 ayında yerleşik nüfusuna göre kaynak alan bir belediyenin yaz sezonunda nüfusunun 10 katı insana hizmet üretmek zorunda kalmasıyla sonuçlanmaktadır. Aynı şekilde sayımlarda ve istatistiklerde belirlenen nüfusuna göre kaynak alan bir belediye de on binlerce öğrenciye hizmet etmek zorunda kalabilmektedir. Daha dramatik olanı, büyükşehirlerde ikamet edilen yer esaslı nüfusa göre kaynak alan bir belediyenin gündüz iş hareketliliğiyle 2-3 kat artan nüfusa hizmet vermek zorunda kalmasıdır. Üstelik, belediyeler sadece mevcut nüfusa değil, gelecekteki nüfusa da hizmet üretmek zorundadır. Hatta bazı lokasyonlar için bu daha da önemlidir. Kabul edilmelidir ki, belediyeler için kişi başına kaynak oldukça önemli bir göstergedir. Ancak bu göstergenin, yani kişi başına aktarılan kaynağın önemli bir parçası, kişi başına üretilmesi gereken altyapı kapasitesinden kaynaklanmaktadır. Bu durumda altyapı yatırımlarını büyük ölçüde tamamlamış belediyeler için nüfus artık adaleti ve eşitliği sağlayan bir gösterge olmaktan çıkmaktadır.
İller Bankası’nın bir anonim şirket olarak kendi bütçesinden belediyelere kredi mahiyetinde kaynak kullandırması, yine kendi kuralları ve kararlarıyla olmaktadır. Bu karar mekanizmalarının şeffaf olduğunu söylemek mümkün olmadığı gibi, muhalefet belediyelerine bu yolla kaynak tahsisinin de sınırlı olduğunu söylemek mümkündür.
Yerel yönetimlerin mali özerkliğini sağlamak için yasal mevzuat ve hukuki düzenlemeler çerçevesinde sizce neler yapılmalı? Merkezî yönetimin yerel yönetim politikaları neticesinde karşılaştığınız engellemeler, bütçe kısıtlamaları ve soruşturmalar nedeniyle hizmet/proje sunumunda ne tür zorluklarla karşılaşıyorsunuz?
ÖZLEM ÇERÇİOĞLU: Yerel yönetimlerin mali özerkliğini sağlamak için yapılması gereken hukuki düzenlemeler birçok alanı ve konuyu kapsayacaktır. Ancak kısa vadede mevcut düzenlemelerde yapılacak iyileştirmeler neler olabilir diye düşünüldüğünde, 5779 sayılı yasada yapılacak birkaç düzenlemeyle kısa vadede bazı iyileştirmeler yapmak mümkündür. Yasada nüfus kriterlerini önceleyen yöntemden vazgeçmek gerekmektedir. Vergi gelirlerinden belediyelere ayrılacak payların dağıtımında gelişmişlik endeksi benzeri, kentin ihtiyaçlarını daha sağlıklı bir biçimde ortaya koyan kriterlere öncelik verilmelidir. Bu endekslerin hesaplanmasında endeksi oluşturan faktörlerin çoğu “kişi başına düşen” ölçeğiyle oluşturulduğu için bu endeksler nüfus argümanını zaten içermektedir. Bu tarz endekslerin farklı istatistiki yöntemlerle hazırlanan birçok türü mevcuttur. Bunların içinden biri seçilebileceği gibi hibrit modeller de oluşturulabilir. 5779 sayılı yasada kısa vadede yapılabilecek ikinci bir iyileştirme ise, 5. maddenin 4. fıkrasında yer alan “%6’lık büyükşehir belediye payının %60’ı doğrudan ilgili büyükşehir belediyesinin hesabına aktarılır,” ifadesinin kaldırılmasıdır. Söz konusu %6’lık payın tamamı gelişmişlik endeksine, nüfusa ve yüzölçümü kriterlerine göre dağıtılmalıdır.
Şeffaf bir belediyecilik anlayışına sahip olduğumuz için soruşturmalardan ve incelemelerden hiç çekinmiyoruz. Müfettişler gelir, gerekli incelemeyi yapar ve sonrasında raporunu sunar. Bugüne kadar hakkımızda verilen soruşturma izinleri ve davalar oldu, ama hepsinde beraat ettik. Hiçbir sıkıntımız yok. Denetimlerin olmasını destekliyoruz, ancak zaman kaybına yol açacak, idareyi iş yapmak gayretinden alıkoyacak ve sadece akılları bulandırmak için yapılacak denetimler devletin verdiği yetkiyi suistimal etmek demektir. Muhalefet belediyelerinde müfettiş eksik olmaz. Maalesef bir siyaset jargonu hâline gelen bu deyime alıştık.
Hizmet etme noktasında bazı engellemelerle karşılaşıyoruz. Örneğin, Bafa Gölü’nde ekoturizmi ve kırsal kalkındırmayı canlandırmak amacıyla tekne turu talebimize 2017 yılından bu yana olumlu görüş verilmemiş. Bölgenin gelişmesine katkı sağlayacak bir hizmete neden izin verilmez? Kuşadası Hacıfeyzullah Mahallesi için 19.10.2016 tarih 25714 sayılı yazımızla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na “Riskli Alan” teklifinde bulunulmuş, 15.11.2019 tarihinde dosya revize sınır içerecek şekilde tekrar sunulmuş, ancak bakanlık tarafından dosyaya ilişkin resmî bir değerlendirmeyle dönüş yapılmamış ya da Cumhurbaşkanlığı onayına sunulmamış. Altı yıldır neden bekliyoruz? Öğrenciler barınma sorunu yaşıyor. Belediye olarak yurt yapabilir misiniz? Yapamazsınız. Ne yapalım peki, öğrencilerin sokakta kalmasına göz mü yumalım? Bu konularda yerel yönetimlerin önü açılmalıdır. Altyapıda onay beklediğimiz yerler var. Mesela Buharkent’te içme suyu, kanalizasyon, yağmur suyu ve atık su arıtma tesisi projeleri, Köşk ilçesinde atık su arıtma tesisi, Didim kanalizasyon projesi, Söke ilçesi Savuca, Yenidoğan ve Sazlı kanalizasyon şebekesiyle kolektör yapımı projeleri İlbank’ta onayda beklemektedir. Adnan Menderes Üniversitesi, tapusundaki yolu kamuya terk etmediği için sorumluluk alanımıza alamıyoruz. Kurumlar arasında dayanışma olur, ancak rekabet etmek ve engel olmak hiç doğru değil. Çünkü vatandaş hizmet bekliyor, biz de bu hizmetleri üretmek için daima hazırız.
Bunlar gibi engelleyici uygulamalar, proje ve hizmet üretme yarışında muhalefet belediyelerinin başarısından korkulduğunun göstergesidir diye düşünüyoruz. Bu engellerle boğuşmak, merkezî yönetimin beklentilerinin aksine bizi yormak yerine vatandaşlara hizmet üretme konusunda gayretlendirmektedir.