"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Umut Akdoğan: Son Yirmi Yılın Tahribatını Onaracağız

  • 1 Kasım 2021

Öncelikle sizi tanıyalım. Siyasete giriş motivasyonunuz neydi?

UMUT AKDOĞAN: Kendimi bildim bileli siyasetin içindeyim. 1999 seçimlerinin son günü, 13 yaşındayken, Abdi İpekçi Parkı’nda yapılan mitingde bir Anadol kamyonetin arkasından aldığım broşürleri dağıtarak siyasete başladım. O broşürleri aldık, Kızılay’dan bakanlıklara doğru gidiyorduk, sivil polis önümüzü kesti ve seçim yasaklarının başladığını, broşürleri dağıtamayacağımızı söyledi. Arkadaşımla birlikte otobüse bindik, oturduğumuz mahalleye gittik ve o broşürleri posta kutularının içine atarak seçim yasaklarının başlamasına rağmen korsan bir siyasi eylem yapmış olduk. 2002 seçimleri yapıldığında 16 yaşındaydım ve Yenimahalle’de bir seçim bürosunda çalışmaya başladım. O günden sonra kesintisiz olarak yani yaklaşık 20 yıldır siyasetin içindeyim. Bu nedenle özel bir motivasyon kaynağı söyleyemeyeceğim. Bu motivasyonu sağlayan eksiklikler ve yanlışlar daha ziyade belirli bir yaştan sonra siyasetin içine girenler için geçerli. Ben bu yanlışları görerek siyasetin içine girmedim, yanlışları gördükçe siyasal alanda kalma kararlılığını perçinledim.

Siyasete hiç ara vermeden devam ettiğim günden bugüne kadar AKP iktidarıyla mücadele eden biriyim. Bu mücadelenin sonuna gelmiş olmaktan da büyük mutluluk duyuyorum. Bundan sonraki mücadelemiz, bu 20 yılın tahribatını onarmak olacaktır.


Hukukçu kimliğinizle özellikle sosyal politikalara yönelik önemli çalışmalarınız var. Derin yoksulluk, işsizlik ve giderek artan ekonomik sorunlar karşısında etkili ve kapsamlı sosyal politikaların geliştirilmesi için sizce neler yapılmalı?


UMUT AKDOĞAN: Etkili ve kapsamlı sosyal politikaları geliştirmek ve iktidar olduktan sonra hayata geçirebilmek için derin yoksulluğun, işsizliğin, ekonomik sorunların yaşandığı alanlara dokunabilmek, oralarda ne olduğunu çıplak gözle görebilmek gerekiyor. Bugünkü iktidarın en büyük sorunu, sarayların içinde yaşayıp kendilerini saltanatın kucağına bırakmış olmalarıdır. Bunu yalnızca Cumhurbaşkanı için söylemiyorum. Geçtiğimiz günlerde Bala Kaymakamı’nın odasındaki şatafatı hepimiz gördük. Ankara’nın mütevazı bir ilçesinin kaymakamı bile kendini şatafatlı odalara kapatmışsa, yöneticilerin derin yoksulluğu, işsizliği ve ekonomik bunalımı görmesi mümkün olamaz. Şatafatın şehvetine kapılmamış yöneticileri ayrı tutarak, en büyük problemimizin bu olduğunu düşünüyorum. Karar vericiler, yani sorunu gidermek için görev başında olanlar, bu sorunları yaşayıp mağduru olanlardan çok uzakta.


Yerel yönetim birimlerinin geliştirilmesi ve STK’larla ilişkilerin güçlendirilmesi dahilinde yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz? Yerel siyasetin etki alanı bağlamında yerel yönetimlerle STK’lar arasındaki işbirliği nasıl artırılabilir?


UMUT AKDOĞAN: Bir önceki soruya verdiğim yanıtla bağlantılı olarak söyleyeyim. Yerel yönetimlerin önemi burada ortaya çıkıyor. Yurttaş, kaymakama ulaşmakta güçlük çekiyor. Ancak belediye başkanına daha rahat ulaşabiliyor. Devletin herhangi bir birim müdürüne giderken zorlanabiliyor, ama belediyenin müdürlerine giderken daha rahat ediyor. Bu, kuşkusuz bizim yönetim anlayışımızın bir sonucu. CHP, 2004 yılından bugüne kadar kazandığı belediyeleri, istisnaların kaideyi bozmayacağını bilerek söylüyorum, kaybetmemiş. Bunun en önemli nedenlerinden biri, ulaşılabilir olmamız. Kaideyi bozan istisnalarda en önemli kayıp nedeni, ulaşılabilir olamamak. Bu nedenle sosyal demokrat yerel yönetim anlayışı vatandaşların derdine derman oluyor. Vatandaşlar böylesi bir yerel yönetim anlayışıyla bir kez tanıştığında bir daha vazgeçemiyor. 2019 yerel seçimlerinde kazandığımız hiçbir belediyeyi kaybetmeyişimizi anketlerde görmemizin temel nedeni de, biraz önce söylediğim gerekçelere örnek olacak sonuç da budur.


Sivil toplum örgütlenmesini siyasetçiler önemsiyor. Sivil toplum örgütlerine kendilerini anlatarak, buradan bir alan açıp, yurttaşlarla arasında köprü olmasını istiyor, ancak sivil toplumun güçlenmesi için siyasetçiler ne kadar ön ayak oluyor, ne kadar alan açıyor, bunu tartışmak gerekir. İş başındakiler, “sivil toplum” deyince kendilerini doğru yönlendirebilecek kuruluşların oluşmasındansa, kendi doğrularına siper edecekleri oluşumlar istiyor. Etki alanının artırılması, farklılıklara tahammülle olacaktır. Bu bağlamda hem genel yönetimin hem de yerel yönetimlerin sivil topluma yönelik bakış açısını değiştirmek gerekiyor.


Önerilen Haberler