YÜKLENİYOR
Ülke riskiniz yüksekse, ülkenize olan güven zedelenir. Bu durum beklentileri olumsuz hâle getirir, dolayısıyla kurlar yükselişe geçer. Kur artışı, girdi maliyetlerini yükseltir. Girdi maliyetleri tüketiciye fiyat artışı olarak yansır. Sonuç, enflasyon artışıdır. Enflasyon artışının önüne geçmek için piyasadan para çekip, paraya kolay erişimi dizginleyebilmek için faizi artırmak zorunda kalırsınız. Enflasyonu tetikleyen faiz değil, ülke risk primiyle başlayan süreçtir. Ülke riskini ölçümleyebilmek için bakılması gereken gösterge, CDS primidir.
Kısa adı CDS olan “Credit Default Swap”, “Kredi Temerrüt Riski” anlamına gelmektedir. Ülke riskleri yalnızca ekonomik göstergelerle ilgili değildir. Siyasi partilerin izlediği politikalara göre değişebilmektedir. Ülkeler için hesaplanan her 100 CDS baz puanı için %1 oranında maliyet söz konusu olmaktadır. CDS primi yüksek olan ülkeler ve ülkedeki kurumlar, borçlanma ihtiyaçlarını karşılamak için daha yüksek maliyetlere katlanmak zorunda kalır. CDS primi 300 baz puanın üzerindeyse, ülke aşırı riskli demektir. Uygulanan politikalar neticesinde Türkiye’nin güncel CDS primi 411’dir. Türkiye, Venezuela ve Arjantin’le birlikte dünyanın en riskli üç ülkesinden biri konumuna yerleşmiştir.
Türkiye’yi yönetenler, faizleri düşürerek kuru yükseltmeye, bu yolla ihracatı artırmaya ve ithalatı düşürerek cari açığı kapatmaya dayalı yeni bir ekonomi programı uygulamaya başladı. Böylece cari açığın düşeceğini, kur yüksekliğinin bir çeşit ithal ikamesi yaratarak yerli üretimi artıracağını savunuyorlar. Bu kurgu gerçekleşirse, enflasyon üzerindeki kur baskısı azalacak, sonuçta enflasyon düşecek. Kurun yükselişi ya da TL’nin dış değer kaybı, hükümetin bu modelinde çözümün anahtarı olarak görülüyor.
Türkiye ekonomisinin yakın geçmişi incelendiğinde, Merkez Bankası faizi ne zaman indirse kur yükseldi. Kur yükselişi, ithal girdiler üzerinden maliyetleri ve fiyat artışlarını tetikledi ve sonuçta enflasyon arttı. Bu ekonomi programında ısrar edilirse, yine aynı hatayı yapılacak ve kısırdöngü içinde kalınacak. Faizin tekrar yükseltilmesi kaçınılmaz olacak.
Bir sorunun çözümü için o sorunu yaratan nedeni bulmak gerekir. Türkiye’nin ihtiyacı faizi indirmek değil, yüksek enflasyonu çözmektir. Bunun yolu da risklerden uzak durmaktan geçmektedir. Hukukun üstünlüğüne dayalı bir yönetimin hâkim olduğu, gelir adaletinin tesis edildiği, kamu hesaplarının şeffaf olduğu ve denetlendiği, kamu kaynaklarının tasarruflu kullanıldığı ve tüm vatandaşların eşit sayıldığı bir yönetimin tesis edildiği güvenli bir ortam, ülke risk primini aşağı çekecektir, dolayısıyla enflasyon da gerileyecektir. Sonuçta faiz de azalacak ve yük olmaktan uzaklaşacaktır.
ATA ALKAN
Sodemsen İdari ve Mali İşler Müdürü