"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Özgür Karabat: Üreten Türkiye’yi Yeniden İnşa Edeceğiz

  • 8 Kasım 2021

Öncelikle sizi tanıyalım. Siyasete giriş motivasyonunuz neydi?


ÖZGÜR KARABAT: 1974 Tokat Niksar doğumluyum. Eğitimimi liseye kadar memleketimde sürdürdüm. Sonrasında yükseköğrenimimi İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde tamamladım. 


Siyasete girmemde etkili olan birçok faktör var. Doğup büyüdüğünüz topraklardan eğitiminize ve deneyimlerinize kadar pek çok etken siyasete bakışınızı ve yaklaşımınızı etkileyebilir. Doğduğum Tokat, halk edebiyatının, türkülerin, deyişlerin yaygın olduğu bir bölge. Bu niteliklerin hayata ve insana bakışımı etkilediğini söyleyebilirim. Diğer yandan, babam bir eğitimciydi. Onun da hayata bakışımda büyük izler bıraktığını düşünüyorum. İlk gençlik yıllarımdan beri yoğun bir şekilde siyasetle iç içeyim. 1990’lı yıllarda üniversiteye başladım. Bilindiği üzere bu yıllarda gençlik örgütleri ve işçi sendikaları güç kazanmaya, siyasi ve toplumsal yaşamda varlığını iyiden iyiye hissettirmeye başlamıştı. O yıllar, gençlik mücadelesinin ve işçi eylemlerinin 1980 darbesinin puslu havasını dağıtmaya başladığı yıllardı. Bu süreçten de etkilendiğimi söyleyebilirim. 


Üniversiteden mezun olduktan sonra iş hayatına atıldım. Bir taraftan çalışıp diğer yandan da siyasi çalışmalarımı sürdürdüm. Siyaset, benim için yaşamın olmazsa olmazı oldu daima. Üniversite yıllarında başlayan siyasi çalışmalarım, 2000’li yıllardan itibaren daha örgütlü bir forma dönüştü. Yaşadığım Başakşehir bölgesinde zaten oldukça aktiftim. 2009 yılında CHP Başakşehir İlçe Başkanlığı, 2013 yılında Başakşehir Belediye Başkanlığı adaylığı, 2015 yılında milletvekilliği adaylığı süreci yaşadım. Nihayet son genel seçimlerde İstanbul 3. bölgeden CHP milletvekili oldum. 


Siyasete klasik bir tabirle tabandan adım attım. Bu durum siyasi tecrübe bakımından çekirdekten yetişme anlamına geliyor bence. Sahada vatandaşla iç içe olmak her şeyden önce siyasi söylemlerinize ve iletişiminize yansıyor. Siyasi argümanlarınızı daha gerçekçi kılıyor. Diğer yandan da memleketin sorunlarına bizzat tanık olma imkânı buluyorsunuz.


Sokağa çıktığınızda vatandaşlar yüzünüze aşina oluyor. Bu aşinalık samimiyet de yaratıyor. Bugünün siyasetinde insana dokunmayan, toplumun dilini yakalayamayan bir siyasi anlayışın başarı şansı da yok bence. Hayatım boyunca geldiğim yeri unutmadım, bu bakış açısıyla uğraş verdim. Bu anlayışı hâlâ sürdürdüğümü düşünüyorum. Hangi makamda olursam olayım, kapım herkese her zaman açık. Telefonum yirmi dört saat ulaşılabilir durumda. Vatandaşlar bana rahatlıkla ulaşabiliyor. Elimden geldiğince vatandaşların talep ve beklentilerine yanıt vermeye çalışıyorum. Kuşkusuz, başarı ya da başarısızlığı takdir etmek vatandaşa düşüyor.


Ankara’nın yoğun gündemi arasında Ekonomi Masası’nda ekonomi politikaları alanındaki çalışmalarınıza devam ediyorsunuz. Ülkenin mevcut ekonomik durumu ve gelir adaletsizliği bağlamında derin yoksullukla ilgili hangi çalışmalar yapılıyor? Bu çalışmaların uzun vadedeki etkileri sizce nasıl olacak?


ÖZGÜR KARABAT: CHP Ekonomi Masası, 2020 yılının Kasım ayında kuruluşunu duyurdu. 11 Kasım 2020 tarihinde de ilk toplantısını Ankara’da yaptı. Masa üyeleri sadece siyasetçi kimlikleriyle değil, alanında uzman kişiler olmalarıyla da öne çıkan insanlar. Ülkemizde yediden yetmişe herkesin temel gündemi ekonomi. Hayat şartları ağırlaştıkça ekonomiye olan ilgi de artıyor. Hükümetin başarısız ekonomi politikaları, çarpıtılmış verilerle gizlenemeyecek kadar insanların hayatına nüfuz ediyor. Toplum olarak bu sorunları yaşayarak görüyoruz aslında. Tabii bir sorunu çözmenin ilk kuralı, o sorunu doğru tespit etmek. Ancak iktidar uzun zamandır gerçekleri gizleyerek, verilerle oynayarak halkı âdeta bir hayale inandırmaya çalışıyor. Bu durum, çözümü daha da imkânsız kılıyor.

 

Türkiye toplumunu oluşturan herkes, üretimdeki ya da hizmet alanındaki tüm kesimler derin bir endişe içinde. Siyasetten ekonomiye kadar her alanda toplum olarak bir çıkış yolu arayışı içindeyiz. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Ekonomi Masası’nın ilk toplantısında çok önemli bir açıklama yapmıştı, Türkiye’de çözülemeyecek hiçbir sorun bulunmadığını ifade etmişti. Bu, umut veren bir yaklaşım olduğu kadar ülke insanına duyulan bir güvenin de ifadesiydi. Halkla bağı kopan siyasi iktidarın mutlak ve alternatifsiz olduğu algısı kırıldıkça toplumda güven atmosferinin ve değişim dinamiğinin giderek güçlendiğine tanık oluyoruz. 


CHP Ekonomi Masası’nda ilk hedefimiz, ülke sorunlarını doğru ve yerinde tespit etmekti. Ardından da çözüm yollarının belirlenmesi ve halkın doğru bilgilendirilmesi olarak şekillendi. Ekonomi Masası, kurulduğu günden bu yana ülkenin dört bir yanını ziyaret ediyor. Sorunları yerinde tespit ediyor, bu sorunları raporluyor. Haftalık düzenli toplantılarla bir araya gelen Ekonomi Masa üyeleri istişarelerde bulunuyor. Biz muhalefet olarak bu sorunları çözme noktasında icracı konumda değiliz, ama muhalefetin temel görevi bağlamında iktidara basınç uygulamak, gittiğimiz yerlerdeki sorunları görünür kılmak, vatandaşın duyulmayan ve Saray duvarlarını aşamayan dertlerini duyurmak gibi bir misyonumuz var. Bu anlamda partimizin bütünlüklü ekonomi politikalarıyla birlikte değerlendirildiğinde Ekonomi Masası’nın oldukça başarılı ve ses getiren işler yaptığı kanaatindeyim. Gittiğimiz her ilde vatandaşların yoğun teveccühü ve ilgisi de bunun en somut kanıtı olsa gerek.


Elbette sadece sorunları tespit etmekle yetinmiyoruz. Üreticilere, esnafa, sanayiciye, iş insanlarına yalnız ve alternatifsiz olmadıklarını da gösteriyoruz. “Üreten Türkiye” projemizi, ülkenin kronik hâle gelen sorunlarını nasıl çözeceğimizi gerçekçi biçimde anlatmaya çalışıyoruz. Biz, cumhuriyetin kuruluş destanına yeni bir başarı hikâyesi ekleyeceğimize inanıyoruz. Bunun başlıca yolu, ekonomide başarılı bir program yürütmek ve üreten Türkiye’yi yeniden inşa etmek.


Ekonomik kriz karşısında yerel yönetimlerin yaşadığı sıkıntıları da göz önünde bulundurarak yerelde kalkınmanın önünü açmak için sizce neler yapılmalı? Merkezî yönetimin engellemelerine karşın yerel yönetimlerin daha iyi hizmet sunabilmesi amacıyla ekonomik özerklik için yasalar ve mevzuat çerçevesinde hangi düzenlemeler olmalı?


ÖZGÜR KARABAT: Türkiye’de yerel yönetimler, demokrasinin yerleşmesini sağlayacak, vatandaşa en yakın kurumlar olarak değil, merkezî yönetimin politikalarının devam etmesine aracı olan kurumlar şeklinde görülmektedir. En azından merkezî yönetimin beklentisi bu yönde olagelmiştir. Elbette 1982 darbe yasasındaki ilgili kanunlar da bu anlayışa hizmet etmektedir. Dolayısıyla böyle bir anlayışın egemen olduğu coğrafyada muhalif bir yerel yönetici olmak oldukça sıkıntılı. İktidarın sahip olduğu araçlara sahip değilsiniz. Hele ki bizde olduğu gibi, devlet aygıtını bir partinin parçasına dönüştüren bir anlayış hâkimse işiniz daha da zor. Medyadaki tek seslilik, muhalif unsurlara yönelik baskı ve sindirme politikaları, zorlayıcı durumlar. 


Yerel yönetimlerle merkezî yönetimi ayrı ele almak doğru değil. Ancak ne yazık ki, iktidar tüm ülkeyi ayrıştırdığı gibi, bu noktada da ayrıştırıcı bir yol izliyor. AKP hükümeti, özellikle yerel seçimlerde yaşadığı hezimetten sonra yönetme kabiliyetini iyiden iyiye kaybetti. Çünkü yarattıkları rant çarkının temel dayanağı belediyelerdi. Son günlerde ortalığa saçılan belgeler ve usulsüzlükler bunun en açık kanıtı. AKP, halkın verdiği mesajdan sonra kendine çekidüzen vermek yerine kaybettiği yerel yönetimlere âdeta savaş açtı. Onları iş yapamaz hâle getirmek için yasal mevzuatta değişiklikler yaptı. Belediye başkanlarının yetkilerini kısıtlamaya yöneldi. Pandemi döneminde tanık olduğumuz gibi, vatandaşlara yardım götürülmesine bile engel olmaya çalıştı. Belediyelerin topladığı yardım paralarına el koydu. Her şeyden önce yerel yönetimlerle merkezî yönetimin uyumlu şekilde çalışması için bir anlayış oluşturmak gerekiyor. Sonrasında 2018 Seçim Bildirgesi’nde ortaya koyduğumuz gibi topyekûn kalkınmayı öngören bir üretim ve istihdam projesine ihtiyacımız var. Bunun yerelden merkeze doğru örgütlenecek bir stratejiyle ele alınması gerekiyor. Bu nedenle kapsamlı bir yasa değişikliği söz konusu olmalı.


Elbette en başta demokrasiden bahsetmek lazım. Vatandaşların yereldeki karar süreçlerine katılmasını sağlamak ve bilgi edinme hakkını tam anlamıyla karşılamak oldukça önemli. Bunun için seçimler sonrasında da sivil toplum kuruluşlarını, kamuoyu yoklamalarını ve yurttaş kurulları gibi unsurları karar alma ve icra süreçlerine aktif bir şekilde katabiliriz. Birçok belediyemiz meclis toplantılarını, bütçe ve ihale süreçlerini şeffaflaştırarak aslında pratik anlamda bu uygulamanın adımlarını attı. Yani bu uygulamaları niyetlerden bağımsız kanuni bir zorunluluk hâline getirebiliriz.


Demokrasi meselesinden bağımsız düşünülmeyecek bir diğer önemli mesele de AKP’yle hayatımıza giren kayyum sorunu. Bu mesele, ülkedeki hukuk eksikliğinden bağımsız değil, ama yine de yerel yöneticilerin keyfi olarak görevden alınmasının önüne geçmek gerekiyor. Diğer bir sorun, iktidarların kendi ihtiyaçlarına ve beklentilerine göre belediye kanununda sürekli değişiklik yapması. Son yerel seçimlerden sonra belediyelerin birçok yetkisi ellerinden alındı. Belediye başkanları, hâlihazırda belediye meclisinin kararlarını imzalayıp yürürlüğe koyan mercidir. Ancak Türkiye’de valinin onayı gereken belediye meclis kararları da az değil. Örneğin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bir sokağa verdiği isim valilik tarafından hiçbir gerekçe gösterilmeksizin reddedildi. Yani işleyişte keyfiyet söz konusu. Dolayısıyla belediyelerin ve belediye meclislerinin karar süreçlerinde son merci hâline getirilmesi ve merkezî yönetimin keyfi müdahalelerinin kısıtlanması için düzenleme yapılması gerekiyor.


Tüm engellemelere rağmen belediyelerimiz süreci başarılı yönetiyor. Bence belediye yönetimlerinin başarılarının ölçütü, her şeyden önce vatandaşların memnuniyetidir. Vatandaş, belediyeyi bir çözüm odağı olarak görüyorsa, zor zamanlarda kendisine el uzatıldığını hissediyorsa o belediyenin başarılı olduğunu söyleyebiliriz. CHP’li belediyeler, ekonomik krizde, salgında, doğal afetlerde hızlı ve etkili çözümler üretmeyi hep başardı. Vatandaşların da bunu takdir ettiğine inanıyorum. Bunun seçimlere de olumlu yansıyacağı kanaatindeyim.



Önerilen Haberler