"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Dr. Esra Demirkol Colosio: Göç Politikaları Ayrımcılığı Ortadan Kaldıracak Nitelikte Olmalı

  • 13 Aralık 2021

İnsanlık tarihi için oldukça önemli olan göç olgusu, her geçen gün giderek artan insan hareketliliğiyle toplumlar üzerindeki etkisini devam ettiriyor. Uluslararası göçün önemli tartışmaları da beraberinde getirdiğini gözden kaçırmamak gerekiyor. Dünyanın birçok yerinde giderek düzensiz hâle gelen göç, kimi zaman politikacılar ve kamuoyu tarafından kamu güvenliğine yönelik bir tehdit olarak görülüyor. Göçmenler, çoğunlukla ekonomik büyümeye katkıda bulunmuyorlar, sosyal ve kültürel alanlardaki etkileşimlerin bir parçası oluyorlar. Bu duruma şahit oluyoruz. Farklı dilleri konuşan, farklı geleneklere, dinlere ve yaşam biçimlerine sahip insanlar, tarihin birçok dönemine kıyasla bugün çok daha yoğun bir etkileşimin içinde yer alıyor. Göç alan bazı ülkelerde ev sahibi toplumlar, özellikle dünyanın farklı bölgelerinden gelen göçmen topluluklarına yönelik olumsuz tepkiler geliştirmeye başladı. 


Daha iyi yaşam koşullarına erişebilmek için her yıl milyonlarca insanın bir kentten/ülkeden başka bir kente/ülkeye göç ederek dahil olduğu bu hareketliliğin her zaman gönüllü olarak gerçekleşmediğini de belirtmek gerekiyor. Göç eden insanların çoğu, zorunlu nedenlerle bu yolculuğa dahil oluyor. Göç hareketlerine siyasi çatışmalar, savaşlar, ekonomik krizler, çevre koşulları ve iklim değişiklikleri vs. neden oluyor. Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) 2022 yılı için hazırladığı Dünya Göç Raporu’na göre, 2020 yılında 281 milyon insanın, doğduğu ülke dışında yaşadığı tahmin ediliyor. Bu sayının 90 milyonunu, zorunlu olarak yerlerinden edilen mülteciler ve sığınmacılar oluşturuyor.


Uluslararası göçün diğer önemli bir özelliği, genellikle kentlere yönelmesi. Bu yönelimin de etkisiyle bugün dünya nüfusunun yarısından fazlası kentlerde yaşıyor. Özellikle bölgesel ilişki ağlarının merkezinde bulunan belirli kentler, uluslararası göç dalgaları açısından birer mıknatıs işlevi görüyor, göç alan ülkelere giriş noktaları oluyor. Göçmenlerin bu kentlere yönelmesinin en önemli sebepleri: Daha iyi gelir elde edebilecekleri işgücü piyasasına erişim, kentte yaşayan göçmenler sayesinde daha iyi destek ağlarına sahip olunacağı düşüncesi, bir sonraki adım için gerekli olacak bilgiye ve birikime erişileceği beklentisi. 


Kentleşmenin göçle ilişkisi, kentlerdeki eşitsizlikleri de derinleştiriyor. Peki göçmenlerin kentsel ortamlara dahil edilmesinin önündeki zorluklar neler olabilir? Özellikle uluslararası göçmenlerin karşılaştığı zorluklar arasında resmî ikamet haklarının olmaması, temel hizmetlere sınırlı erişim, adil konuta erişimin önündeki engeller, güvencesiz çalışma koşulları ve kamusal alanda görünür ya da var olmaya ilişkin zorluklar bulunuyor. 


  • Temel Hizmetlere Erişim Eksikliği


Göçmenler, dil, bilgi eksikliği ve mali kısıtlamalar nedeniyle kentlerde hizmetlere erişimde engellerle karşılaşabiliyor. Birçok göçmen, yaşadıkları kentlerde ve ülkelerde kurumsal engeller nedeniyle daha da kırılgan hâle geliyor. Örneğin, aynı dili konuşan doktorların veya diğer sağlık çalışanlarının yetersiz olması nedeniyle göçmenler, sağlık hizmetlerine erişimde sorun yaşıyor, dil nedeniyle ayrımcılığa maruz kalıyor.  


  • Adil Konuta Erişim


Göçmenler, yerel halka kıyasla konut piyasasında dışlanma ve ayrımcılığa uğrama riskiyle karşı karşıya kalıyor. Düşük gelirli göçmenler ve etnik azınlıklar, muhtemelen daha yoksul kentsel alanlarda, düşük kaliteli konutlarda ve zor koşullarda yaşamak zorunda kalıyor. 


  • İstihdam Fırsatlarına Erişim


Göçmenler, istihdam alanında ciddi sorunlarla karşılaşıyor. Göçmenlerin işsiz kalması, geçici veya güvencesiz, düşük gelirli işlerde çalışması, kayıtdışı sektörlerde istihdam edilmesi olası. Bu tarz işlerde çalışmalarının nedenlerinden biri, temel haklara erişimde karşılaştıkları sorunlar. Örneğin, işyerinde karşılaştıkları sorunları hukuki yollarla çözmek için gerekli destek ve şikâyet mekanizmalarına erişimde çoğu zaman sorunlarla karşılaşıyorlar. Etnik köken, dil, din ve cinsiyet ayrımcılığı, göçmenlerin işgücü piyasasına entegrasyonunun önündeki engeller arasında sayılmalı. Göçmenlerin yerel işgücü piyasasında reddedilmesinin veya yetersiz entegrasyonun başka alanlarda da sonuçları oluyor. Örneğin, istihdama erişimdeki yetersizlik ve adil olmayan ücretler, göçmenlerin çocukları için iyi bir eğitime erişimi kısıtlayabiliyor. 


  • Kamusal Alana Erişim


Kamusal alan, etnik köken, dil, din, cinsiyet veya sosyo-ekonomik düzeyden bağımsız olarak tüm insanlara açık ve erişilebilir bir alanı veya yeri ifade eder. Parklar ve sokaklar gibi kamusal alanlar, farklı insan gruplarıyla etkileşim, enformel ağlar geliştirme ve inşa etme gibi önemli sosyal işlevleri yerine getirir. Bu nedenle kamusal alan, yerel halk ve göçmenler arasındaki kültürel alışverişte, yeni gelenlerin kültürel uyum sürecinde önemli rol oynuyor. Göçmenlerin kentlerde rasgele kontrollerle (göçmenlik veya yasal statü açısından) denetlenmesi, kamusal alana erişimi ve kullanımı sınırlayabiliyor.


Peki yerel yönetimler neler yapabilir? 


Yerel yönetimler, eşitsizliğe, yoksulluğa ve sosyal dışlanmaya karşı, kentin bir parçası olan her vatandaşın fırsatlara eşit ve adil şekilde erişmesini sağlayacak politikalar geliştirebilir. Göçün getirdiği sosyo-kültürel ve ekonomik çeşitlilik, kentlerde gerginliğe neden oluyor. Yerel halk, göçmenleri bir tehdit olarak algılayabiliyor. Bunun sonucunda ortaya çıkan ayrımcılık ve yabancı düşmanlığı, birlikte yaşamayı daha da zorlaştırıyor. 


Çeşitliliğe ve çoğulcu bir kent kimliğine saygı duyulması, bu gergin ortamın engellenmesi için önemli adımlardan biri olarak ele alınabilir. Yerel yönetimlerin insan haklarından, demokrasiden ve hukukun üstünlüğünden ödün vermemesi, yönetim yapılarını, kurumlarını ve hizmetlerini kentteki nüfusun ihtiyaçlarına göre uyarlaması, kentin bütün paydaşları için eşit fırsatlar sağlamakla kalmaz, aynı zamanda ayrımcılığın ve önyargının azaltılmasına da katkıda bulunur. Yerel yönetimlerin katılımcı bir yönetim anlayışını benimsemesi bu sürece yardımcı olacaktır. Bu kapsamda yürütülecek sosyal politikalar göçmenlere ve yerel halka eşit fırsatlar yaratacaktır. 


Kentlerdeki farklı grupların ihtiyaçlarıyla ilgili politikaların yerel yönetimler aracılığıyla benimsenmesi ve/veya yeniden düzenlenmesi, kapsayıcılığı ve eşitliği sağlamak, vatandaşların kent paydaşlığına katılımını artırmak açısından önemli bir adım olacaktır. Bu sürecin geliştirilmesinde yerel yönetimlerin, kamu kurumlarının, sivil toplum kuruluşlarının, medya araçlarının işbirliği içinde hareket etmesi gerekir. Özellikle kamusal alanlarda yerel halk ve göçmenler arasındaki iletişim ağlarının geliştirilmesi için ortak alanların oluşturulmasına ve desteklenmesine yönelik işbirlikleri, uyum süreçlerinin hızlanmasında da işlevsel olacaktır. Bu tarz bir yönetişim yapısının sürdürülebilirliliği, yerel yönetimlerin kararlı olmasına bağlıdır. Böylelikle yerel yönetimler, belirli kentlerde farklı grupların bir arada yaşamasına katkı sağlamakla kalmayacak, ülke çapında ayrımcılığın ve yabancı düşmanlığının azalmasına katkı sunacaktır.

 

Türkiye’deki yerel yönetimlerin geliştireceği politikalara ek olarak göç yolları üzerinde bulunan ve benzeri mıknatıs işlevi gören kent belediyeleri arasında deneyim ve bilgi paylaşımına katkıda bulunacak ağların kurulması gerekir. Bu sayede göçün bölgesel etkileri anlaşılır, yerel halkın ve göçmenlerin bir arada yaşama pratikleri geliştirilir.



Önerilen Haberler