- 7 Şubat 2021
YÜKLENİYOR
Öncelikle sizi tanıyalım. Siyasete giriş motivasyonunuz neydi?
AYŞE ESER DANIŞOĞLU: İstanbul’da doğdum. İngiliz Lisesi’ni bitirdim. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra aynı üniversitede akademik hayatıma başladım ve siyasete girene kadar öğretim üyesi olarak çalıştım.
CHP’li bir aileden geliyorum. Hayatımızda, çocukluğum ve gençliğim boyunca, siyasetin her zaman önemi ve ağırlığı vardı. Ülkemizde demokrasiye, eşitliğe, özgürlüğe ve adalete dayalı bir düzenin kurulması için verilen mücadelenin içinde yer alan çok sayıda değerli insanla tanışma, fikirlerinden yararlanma fırsatım oldu.
Sosyal bilimler alanında çalışan bir akademisyen olarak özgür düşünce, toplumsal cinsiyet eşitliği, evrensel değerler, temel hak ve özgürlükler konularında ilerleme sağlanması ve bu değerler üzerine inşa edilecek ekonomik kalkınmanın hayata geçirilmesi için sorumluluk almak, sorunların çözümüne katkı sunmak ve mücadelenin bir parçası olmak istedim. Bu amaçlar doğrultusunda Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığında siyasete girdim. 2011 yılında yapılan genel seçimde İstanbul milletvekili seçildim. TBMM 24. yasama döneminde Dışişleri Komisyonu, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu üyesi olarak görev yaptım. Eğitim, insan hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği, kadına yönelik şiddet, doğa ve hayvan hakları gibi alanlarda yasama ve denetleme çalışmalarında yer aldım. Üç dönemdir CHP Parti Meclisi’nde Bilim Yönetim ve Kültür Platformu üyesiyim.
Kadınların toplumsal yaşama dahil edilmesi, kadın istihdamının artırılması için yaptığınız çalışmalar ve verdiğiniz soru önergeleri var. Kadın istihdamını artıracak ve kadınların sosyal güvenliğini tesis edecek politikalar nasıl olmalı?
AYŞE ESER DANIŞOĞLU: Ülke nüfusunun yarısını oluşturan kadınların yasalar çerçevesinde tanınmış eşit haklara ve ayrımcılık yasağına rağmen ekonomik, siyasi ve sosyal hayatta eşit statüye sahip olmadıklarını görüyoruz. Devletlerin, kadının güçlendirilmesi konusunda bütüncül politikaları olmadığı sürece, bizim ülkemizde de durum böyledir, toplumsal cinsiyet eşitliğinin hayata geçmesi mümkün olmuyor. Oysaki toplumların uygarlık düzeyini belirleyen ölçütlerin başında kadının konumu ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerçekleştirilme düzeyi geliyor.
Eğitim seviyesi ve kalitesi, gelir getiren bir işte çalışılması ve siyasete katılım, kadınların toplumsal statülerinin belirlenmesinde en önemli etkenler. Kız çocuklarının eğitime erişimindeki eşitsizlik, toplumun kadınlara atfettiği geleneksel roller nedeniyle ortaya çıkıyor. AKP yönetimi tarafından uygulanan politikalar sonucunda kadınlar büyük ölçüde evde eşlerinin, çocuklarının, hastaların, engellilerin ve yaşlıların bakımını üstlendi, gelir getiren ekonomik faaliyet alanlarının dışında kaldı. Kamusal alanın dışında, sosyal yardıma muhtaç bir yaşam sürülmesi, kadının ekonomik, toplumsal, siyasi yaşamda güçlenmesine imkân vermiyor.
Kadın istihdamının artması ancak kamunun belirli koşulları sağlamasıyla mümkün olabilir. Kadınların mesleki beceri kazanıp işgücüne katılabilmesi için yerel ve ulusal politikaların yaşlı, hasta ve engelliler için sosyal bakım hizmetleriyle kreş ve okul öncesi eğitim alanındaki yatırımların artırılması, bu hizmetlerin ücretsiz ya da düşük ücretle verilmesi gerekiyor. CHP’li yerel yönetimler bu alanlardaki çalışmalarına ve yatırımlarına kararlılıkla devam ediyor. Ancak bu çalışmaların ve yatırımların bütüncül bir devlet politikası olması ve uygulanması CHP iktidarında mümkün olacak.
Türkiye’de kadınların istihdama ve işgücü piyasasına katılım düzeyi, OECD ve Avrupa Birliği ülkelerinin oldukça altında. Eşit işe eşit ücret, kıdem eşitsizliği, yönetici pozisyonlara erişememe gibi sorunlar devam ediyor, bu nedenle çalışma hayatına katılan kadınlar kayıtdışı, sigortasız, güvencesiz işlerde çalışmak zorunda kalıyor.
Devlet, kadın-erkek eşitliğini sürekli gündemde tutarak, kültürel bir değişim yaratmak için gerekli politikaları belirleyip uygulamadığı sürece kadınların ekonomik, sosyal ve siyasi alanlara katılımı söz konusu olamıyor. Ülkemizde eşitlik ilkesine dayalı çeşitli hukuki düzenlemeler yapılmış olsa da, toplumsal cinsiyet rollerini şekillendiren toplumsal ve kültürel yapının dönüşmesi gerekiyor. Mevcut iktidarın ideolojisi ve politikaları aksi yönde olduğu için uygulamada ilerleme kaydedilmiyor. Çocuk yaşta evlendirilen, eğitim imkânı bulamayan, meslek sahibi olamayan, şiddet ve baskı gören kadınların işgücüne katılması için kamu otoritelerinin eşitliği önceleyen politikaları hayata geçirmesi gerekiyor.
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına ve kadının işgücüne katılım oranına yönelik sorunlar sadece Türkiye’de değil, dünya ülkelerinin çoğunda çözüm bekliyor. AB’ye üye devletler, kuruluş anlaşmalarından bu yana her alanda kadın-erkek eşitliği için hukuki düzenlemeler yaptı, bu düzenlemelerin yeterli olmayacağını öngörerek çeşitli politikalar ve programlar aracılığıyla mesleki eğitim, istihdam olanakları açısından kadınların güçlendirilmesini destekledi. Kadın istihdamının artırılması amacıyla kadınların ve erkeklerin aile/iş hayatının dengelenmesi için stratejiler geliştirildi.
Ülkemizde mevcut iktidar, toplumsal cinsiyet farklarını ortada kaldırmak yerine derinleştiren politikalar uygulamaktadır. Bizim iktidarımızda öncelikle İstanbul Sözleşmesi tekrar yürürlüğe girecek, kadınların nitelikli işgücü gerektiren alanlarda insan onuruna yakışan şekilde çalışması için gereken politikalar uygulanacaktır.
Yoksulluğun ve işsizliğin giderek derinleştiği ülke koşullarında toplumsal adaletin yeniden tesis edilmesi için sizce neler yapılmalı?
AYŞE ESER DANIŞOĞLU: Türkiye, bugünkü iktidarın elinde ekonomik buhran, sosyal umutsuzluk ve bunalım içinde bocalıyor. Tek adam rejimiyle beraber yasamanın, yürütmenin ve yargının, yani güçler ayrılığının yok edilmesi, denge ve denetleme mekanizmalarının ortadan kalkması, başta düşünce, ifade ve basın özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin ayaklar altına alınması, demokratik bir rejimin gerektirdiği ana unsurları yok etti.
Kuralsızlık ve keyfilik hem iç piyasada hem de uluslararası piyasalarda güvenin kaybolmasına ve belirsizliğe yol açtı, yatırımcılar açısından caydırıcı bir ortam yaratıldı. Kamu kaynaklarını halkın yararı yerine kendi tercihlerine göre kullanan, büyük mali zararlara neden olan iktidar, yatırım ve üretim yoluyla büyüme ve adil bir bölüşüm yerine dar bir kesim içinde paylaşılan inşaat rantına, ithalata ve dış borçlanmaya dayalı bir düzen kurdu. Ülkemizde işsizlik, yoksulluk ve en kötüsü geleceğe dair umutsuzluk giderek arttı.
Ekonominin halkın yararına büyümesi ancak tek adam rejiminin yerine üretime ve adil bölüşüme dayalı yeni bir sistemin kurulmasıyla mümkün olacaktır. Bu düzen değiştiğinde, CHP’nin İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi’nde ifade edilen güçlendirilmiş parlamenter sistem kurulduğunda, güçler ayrılığıyla beraber demokratik, sosyal, laik hukuk devletinin bağımsız kurumları ve liyakat esaslı kadroları göreve geldiğinde ülkedeki yatırım ve üretim ortamı da değişecektir. Stratejik Planlama Teşkilatı’yla ekonomik büyüme ve kalkınma için gerekli yatırım alanları belirlenecektir. Güçlü bir sosyal devlet, hak temelli bakış açısıyla tüm vatandaşlara asgari bir gelir düzeyi sağlayacak, işgücüne katılımda kırılgan gruplara öncelik tanınacaktır. Tarım, sanayi, teknoloji sektörlerine yapılacak ihracata dönük yatırımlar, gelir ve istihdam yaratacaktır. İktisadi kalkınma, toplumsal barışı ve huzuru da getirecektir. Biz, bu dönüşümün gerçekleşmesi, düzenin değişmesi ve tek adam rejiminin bitmesi için “hemen seçim” diyoruz.