YÜKLENİYOR
Sürdürülebilirlik kavramı, hayatımızın her alanında ve her iş kolunda başarının önemli bir kriteri oluyor. Liberal ekonominin ve kapitalizmin vahşi kârlılık projelerinin insanlığa adaletsizlik, çevreye ve ekolojiye de geri dönülmez hasarlar olarak döndüğü bir gerçek. Büyük göç hareketleri, yaşadığımız iklimsel sorunlar, pandemi süreci bunu daha da belirginleştirdi.
Dünyada balıkçılık sektörü hem deniz varlıklarının korunması hem de bu kadar değerli bir protein kaynağının daha ulaşılabilir olması hedeflerini sürdürülebilir olmak ilkesiyle birleştirdi. Sürdürülebilirliğin ana ilkesi ise; çevrenin korunması, hayvan refahı ve tüketiciye sağlıklı/güvenilir deniz ürünlerinin sunulması olarak açıklanıyor. Üç tarafı denizle çevrili olan ülkemizde vahşi ve bilinçsiz avlanmayla balık stoklarımızın bitme noktasına geldiğini biliyoruz. Dünyada önde gelen balıkçılık ülkelerinden olan Norveç’in en büyük ihracat müşterilerinden biri, Türkiye. Norveç, sürdürülebilirliği iş yapma biçiminin merkezine koymuş ülkelerden.
Su ürünleri üretiminin büyük bölümünü ihraç eden Norveç’in ürünlerine yeni pazarlar yaratan Norveç Deniz Ürünleri Konseyi’nin sürdürülebilir balıkçılık konusundaki görüşlerini Türkiye Direktörü Maria Kivijärvi Heggen şöyle açıklıyor:”Sürdürülebilirlik, Norveç balıkçılığının ve su ürünleri yetiştiriciliği yönetiminin özünü oluşturur. Yani bu endüstrilerin yönetimi ve gelişimi sosyal, çevresel ve ekonomik koşulları gözetir ve bunlar arasında bir denge oluşturmaya çalışır. Balıkçılık ve su ürünleri yetiştiriciliğinin bugün binlerce Norveçlinin geçim kaynağı olmasının yanı sıra gelecekte de bunun devamını sağlamak konseyin önceliğidir”. Norveç, büyük ihracat hedeflerine rağmen su ürünleri yetiştiriciliğinde lisans sistemi uyguluyor. Hükümet yıllık bazda üretim için yeni lisansların yayınlanıp yayınlanmayacağına karar veriyor. Yeni lisanslar verilmesinde çevresel etkiler göz önüne alınıyor. Su ürünleri yetiştiriciliğinin çevreye zarar vermemesi ve balığın sağlıklı bir ortamda büyümesi için oldukça sıkı ve kuralcı bir gözetleme sistemi uyguluyor. Yani Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok.
Bu işi en iyi yapanlara baktığımızda balıkçılığın bir devlet politikası olarak ele alındığını, sıkı kota uygulamaları ve denetimler yapıldığını, lisans almanın zor olduğunu, bilinçli hareket etmeye ve farkındalığa önem verildiğini görmek mümkün. Yeter ki, bunu yapacak siyasi irade olsun. FAO yetkilileri raporlarında gelecekte beslenme sorununun çözümü için balığın önemli bir besin maddesi olacağını ifade ediyor.
İnsanlığın yediği proteinin %17’si denizden geliyor. 2050 yılı itibarıyla bu oranın %40’a yükseltilmesi hedefleniyor. Burada ülkemiz için nasıl bir gelecek fırsatı olduğunu görmek için de yine siyasi irade gerekiyor. AKP iktidarı, ülkemizin geleceği için bu vizyondan ne kadar yoksun olduğunu bu alanda da ortaya koyuyor. Ülkenin ormanlarının, tarımının talandan aldığı payı, balıkçılığımız da alıyor.
Denizlerimiz, ormanlarımız, ekilebilir topraklarımız ulusal varlığımızdır. Siyasi iktidarların keyfine bırakılamazlar. CHP, ulusal varlıklarımızın korunması konusunda sorumluluğunun farkındadır. Belediyelerimizin AKP iktidarının bütün engellemelerine, yetkisiz kılma çabalarına rağmen yaptıkları çalışmalar konuya bakışımızın somut örnekleridir. Denizlerin sürdürülebilir yönetiminin devlet politikası olarak benimsenmesi için de gerek TBMM’de gerek yerel yönetimlerimizde üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz.