YÜKLENİYOR
“Başka Bir Tarım Mümkün”, yerelden kalkınmada yeni sayılacak nasıl bir vizyon taşıyor?
Tunç Soyer: “Başka Bir Tarım Mümkün”, Seferihisar Belediye Başkanlığı dönemimden itibaren savunduğum bir felsefe. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı olduğumda İzmir ölçeğinde bu felsefeyi nasıl uygulayabileceğimize dair çalışmalara başladık ve geçtiğimiz haftalarda bu felsefeden doğan “İzmir Tarımı” stratejisini ve operasyon planını hazırladık.
İzmir’de yaklaşık 1.5 milyon kişi ekmeğini tarımdan kazanıyor. İzmir, Türkiye’nin tarımsal üretiminin çok önemli bir miktarını karşılıyor. Dolayısıyla benim başkanlığımdaki İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin temel önceliklerinden biri, bu toprakların bereketini artırarak refahını büyütmek, bu kentte yaşayan insanların sağlıklı gıdaya ulaşmasını kolaylaştırmak, öncelikle bunu söylemeliyim.
“İzmir Tarımı”, İzmir’den başlayarak tüm Türkiye’de yeni ve farklı bir tarım ekonomisi inşa etme projesi. Tarımda dışa bağımlılığımızı sonlandırmak için geliştirdiğimiz, İzmir’den doğan yepyeni bir vizyon.
“İzmir Tarımı”nı Türkiye’de bugüne kadar uygulanan tarım politikasından ayıran iki temel farktan biri, kuraklıkla mücadele. 2019 verilerine göre, Türkiye’de suyumuzun %77’si tarım için kullanılıyor ve bu durum acilen değişmezse yakın bir gelecekte içme suyu tehlikeye girecek. “İzmir Tarımı”, ekonomik değeri yüksek ve suyu az tüketen stratejik ürünleri destekleyerek tarımsal sulamada harcanan suyu %50 oranında azaltmayı hedefliyor. Kuraklığa karşı çiftçiyi ve şehrimizdeki milyonları koruyor, içme suyu kaynaklarını teminat altına alıyor.
Yeni politikamızın ikinci farkı ise, yoksullukla mücadele hedefi. Biz tarımı sadece tarlada yapılan ve sonlanan bir zirai faaliyet olarak görmüyoruz. “İzmir Tarımı”, tohum aşamasından başlayıp son tüketiciye uzanan tüm süreçleri kapsıyor. Satış ve pazarlamayı en baştan planlayarak ürünlerin katma değerini büyütüyor, yoksullukla mücadele ediyor ve refahı artıyoruz.
Tarımsal planlama yapıldı mı?
Tunç Soyer: Bizim için tarım; iklimle uyumlu ürün deseninin belirlenmesi, lojistiği, paketlenmesi, işlenmesi, markalaşması, tanıtılması, satışı, pazarlanması, ihracatı, araştırma, geliştirme ve eğitim faaliyetleri, sertifikasyon süreçleri ve ürün planlaması ile bir bütün.
“İzmir Tarımı”; “ürün envanteri ve planlaması”, “tarımsal destek çalışmaları”, “lojistik, işleme ve markalaşma çalışmaları”, “satış, pazarlama ve ihracat”, “araştırma geliştirme, eğitim ve sertifikasyon süreçleri” ve “agro-turizm, yan gelirler” gibi altı aşamalı bir süreçten oluşuyor.
Belki de yeni vizyonumuzun en önemli özelliği birinci aşama. “İzmir Tarımı” modelinin kilit taşı; bölgeye, iklime ve coğrafyaya özgü üretim olacak. Bunun için İzmir’in iklimine, doğasına ve toprağına uygun, il genelinde yetişebilen stratejik ürünler tespit ettik. Bunlar arasında küçükbaş süt ve et ürünleri, zeytin ve zeytinyağı, hububat, baklagiller ve son olarak üzüm yer alıyor. Öte yandan, alt havzalara göre değişen kestane, su ürünleri ve aromatik bitkiler gibi birçok yan ürünü de destekleyeceğiz.
Bu ürünleri tercih etmemizin temel nedeni, çiftçiye en çok para kazandıracak üretim biçimleri olmaları. Girdi maliyeti düşük, kış ve bahar yağmurlarıyla gelişen, sulama ihtiyacı az olan ürünler. Biz, çiftçinin doğduğu yerde doymasını sağlıyoruz. Satış ve pazarlamayı en baştan planlayarak ürünlerimizin katma değerini büyütüyoruz. Böylelikle yoksullukla mücadele ederek refahı artıyoruz.
Şunu da hemen belirtmeliyim ki, bir saha ekibi kurduk. Bu ekip İzmir’in otuz ilçesini gezerek “İzmir Tarımı” kapsamına aldığımız stratejik ürünleri yetiştiren her üreticiyle tek tek görüşmeler yapmaya başladı. Bu sayede her üreticinin hangi üründen ne kadar ve hangi yöntemlerle ürettiğini, hayvancılık yapıyorsa hayvana ne yedirdiğini, zeytincilik yapıyorsa zeytin ağaçlarını nasıl işlediğini detaylı şekilde öğreniyoruz. Bu araştırmanın sonucunda İzmir’in ürün envanteri ortaya çıkıyor. Yani elimizde hangi üründen, hangi kalitede ve ne kadar olduğunu tüm detaylarıyla öğreniyoruz. Böylece üreticilerle birlikte çalışmalara başlıyor, “İzmir Tarımı”nın geleceğine birlikte yön veriyoruz.
Tarım sektörü, sulama yöntemleri teknolojisi nedeniyle su kaynaklarının yaklaşık %70’ini kullanıyor. Projede kuraklık tehdidine yönelik ne gibi önlemler yer alıyor?
Tunç Soyer: Devlet Su İşleri 2019 verilerine göre, Türkiye’de suyun %77’si tarımsal sulamada kullanılıyor ve bu durum değişmezse sizin de söylediğiniz gibi yakın gelecekte kuraklık tehdidiyle karşı karşıya kalacağız, içme suyu tehlikeye girecek. “İzmir Tarımı”, ekonomik değeri yüksek ve suyu az tüketen stratejik ürünleri destekleyerek tarımsal sulamada harcanan suyu %50 oranında azaltmayı hedefliyor. Kuraklığa karşı çiftçiyi ve şehrimizdeki milyonları koruyor, içme suyu kaynaklarını teminat altına alıyor.
Türkiye’de tarımda bu kadar çok su tüketmemizin iki ana nedeni var. Birinci ve en önemli neden, köylüye dayatılan yanlış ürün desenleri. Bu da Türkiye iklimine uygun olmayan, aşırı su tüketen yabancı tohumların desteklenmesi ve toprakları işgal etmesi anlamına geliyor. Dolayısıyla siz ne kadar sulama yatırımı yaparsanız yapın, ürün deseni hatalı olmaya devam ettiği sürece su ihtiyacını karşılamanız asla mümkün olmayacak. Yeraltı suları, Küçük Menderes Havzası’nda olduğu gibi yüzlerce metre aşağılara inecek. Tarımsal sulama oranının bu kadar yüksek olmasının ikinci nedeni ise, vahşi sulama. Yani sulama sırasında yapılan israf.
İzmir’in yeni tarım vizyonunun en temel özelliği; sulamaya hiç gerek duyulmayan, yağmur suyunun yettiği ya da tasarruflu sulamayla yetişebilen tarımsal ürünlere öncelik vermesi. Tarımı havza ölçeğinde planlayarak bölgenin iklim koşullarına uygun stratejik ürünleri teşvik etmesi, yani daha planlama aşamasından itibaren kuraklıkla mücadele etmesi. Böylece bugün tarımsal sulamada kullanılan suyu en az %50 oranında azaltmayı hedefliyoruz. Bu %50’nin büyük kısmı havza planlamasıyla, yani doğru ürünün doğru yerde ekilmesiyle sağlanacak. Öngörülen su tasarrufunun diğer kısmı ise, modern sulama teknikleriyle gerçekleşecek.
Üretimin temiz olması nasıl kontrol edilecek?
Tunç Soyer: “İzmir Tarımı”nın beşinci ayağı; araştırma geliştirme, eğitim ve sertifikasyon süreçleri. Bu kapsamda İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde yeni kurduğumuz saha ekibi, üretimin “İzmir Tarımı” ilkelerine, çevre ve sağlıkla ilgili kalite standartlarına uygunluğunu yerinde denetleyecek. Alım ve satış garantisine yönelik desteğimiz yalnızca bu kalite standartlarına uygun ürünler için geçerli olacak.
Proje gerçekten heyecan verici. Bu model diğer belediyelerce tekrarlanabilir bir model mi? Bu konuda talep geliyor mu?
Tunç Soyer: “İzmir Tarımı” sadece İzmir için oluşturulmuş bir tarım politikası değil, İzmir’den başlayarak tüm Türkiye’de yeni ve farklı bir tarım ekonomisi inşa etme projesi. Dolayısıyla diğer belediyeler de “İzmir Tarımı” ilkelerini kendi kentlerine uyarlayarak kendi bölgelerinin ürün desenlerine, coğrafi koşullarına göre tarım yapılmasını ve elde edilen ürünlerin belediye güvencesiyle pazarlanmasını sağlayabilir. Aslına bakarsanız, buna ihtiyacımız da var. Zira köylerin mahalleye dönüştürülmesiyle Türkiye tarımı büyük bir yara aldı. Biz “İzmir Tarımı”nın şehrimizden başlayarak tüm ülkede köylerin ve çiftçilerin dertlerine derman olacağına inanıyoruz.
Pandemi, gıdaya erişimde yerelin önemini bir kez daha gösterdi. Sizce Türkiye’yi gıda krizi bekliyor mu?
Tunç Soyer: Maalesef eşitsizlikler üzerine kurulu bu sistemde insanların gıdaya erişiminde de eşitsizlikler var. Gıda krizi ve kuraklık iç içe geçmiş konular. İşte, tam da bu yüzden başka bir tarımın mümkün olduğunu söylüyor ve hem doğanın hem de insanların sağlığını koruyan yeni tarım politikamızı devreye alıyoruz. Bizim öncelik vereceğimiz ürünlerin tamamı İzmir’i, Türkiye’deki diğer şehirleri ve ihracat yoluyla dünyayı besleyebilecek kadar büyük üretim ve satış potansiyeline sahip. Bu anlamda politikamız gıda kriziyle de mücadele etmeye muktedir.
Projenin sürdürülebilirlik hedefleri nedir? Yeni bir Tansaş projesine dönüşebilir mi?
Tunç Soyer: Üretilen, markalaşma süreci tamamlanmış, paketlenmiş ürünler “İzmir Tarımı” stratejimizin beşinci aşaması olan satış, pazarlama ve ihracat için hazır hâle geliyor. Amacımız, “İzmir Tarımı” çerçevesinde ürettiğimiz katma değeri yüksek ürünlerimizi İzmir’de, Türkiye’de, dünyadaki diğer mecralarda satışa sunmak ve üreticilere, çiftçiye daha fazla gelir sağlamak.
İzmir’deki doğa dostu stratejik ürünlerimize olan talep, uluslararası piyasalarda da hızla artıyor. Dolayısıyla biz “İzmir Tarımı”nın ürünlerini sadece iç piyasa için değil, aynı zamanda ihracat için de geliştiriyoruz. Belediye şirketimiz İZFAŞ, bu konuda büyük bir rol üstleniyor. Markalaşma, e-ticaret ve ihracat konularında tecrübesi olmayan küçük üreticileri fuarlarımız aracılığıyla dünyaya açıyoruz. Buradan yine müjdelemek isterim ki, Sasalı’daki tarım merkezimizde bir ihracat destek ofisi de kuruyoruz. Katma değeri yüksek, markalaşmaya ve teknolojiye dayalı ihracatı artırmak için seferberlik başlatıyoruz. Bu konuda Ege İhracatçı Birlikleri, İzmir Ticaret Borsası ve İzmir Ticaret Odası’yla ortaklık içinde çalışıyoruz. Önümüzdeki dönemde belediye şirketimiz Baysan üzerinden doğrudan ihracat yapacağız.
Yeni dönemde sadece alım garantisi vermekle kalmıyoruz, artık satış garantisini de gündemimize alıyoruz. Satış garantisinde en önemli hedefimiz, ihracat. İZFAŞ’ın düzenlediği fuarlar, üreticiyi dünyadan alıcılarla buluşturmaya devam edecek. Türkiye’nin tek zeytin ve zeytinyağı fuarı Olivtech, yine Türkiye’nin tek organik ürünler fuarı Ekoloji İzmir, Türkiye'de ilk defa düzenlenecek Terra Madre gibi fuarlarla küçük üreticileri doğrudan ihracatçı hâline getiriyoruz. Flowera Kesme Çiçek Süs Bitkileri ve Peyzaj Fuarı’yla Küçük Menderes havzamızdaki bu önemli sektöre destek oluyoruz. Amacımız, 13 milyon dolara düşen ihracatı 250 milyon dolar seviyesine yükseltmek. Bu kapsamda az su tüketen süs ve peyzaj bitkileri, hem alım garantisinde hem ihracat desteğimizde önceliğimiz olacak. Desteğimiz iç piyasaya erişim ve e-ticaret alanında da sürecek.