"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Yılmaz Büyükerşen: Tarımdan uzaklaşmayı değil, tarıma yeniden dönmeyi sağlamayı amaçladık

  • 8 Şubat 2021


Belediyenizin bölgenizde tarım planlamasına ilişkin politikası nedir?


Yılmaz Büyükerşen: Eskişehir Büyükşehir Belediyesi olarak 2017 yılından bu yana belirli bir plan ve program dâhilinde tarımın geliştirilmesi, üreticinin desteklenmesi konusunda projeler hayata geçiriyoruz. 


Bundan önce de farkındaydık, ancak pandemi süreci bize bir kez daha gösterdi ki ülkelerin gıda ihtiyaçlarının karşılanması, en hayati konulardan biri. Türkiye tarım ve tarımsal üretim açısından çok büyük avantajlara sahip. Yıllarca tarım alanında dünyanın "kendi kendine yeten" ülkelerinden biriydik. Ancak özellikle son 20 yılda, devletin tarıma ve üreticiye bakışı değişti. Kuruluş amaçları üreticiye kredi/finansman ve ürünün satışı konusunda destek vermek olan Tarım Kredi Kooperatifleri’ne bir banka görüntüsü kazandırıldı ve faizle kredi veren, faizden para kazanan, zamanında ödenemeyen borçlar için anında icra işlemi başlatan bir tür ticari kuruma çevrildi. Çiftçiyi topraktan, hayvancılıktan ve üretimden kopardı. Köyler giderek boşaldı. Yeni yetişen nesiller, atadan, dededen kalan topraklarında üretim yapmak yerine şehir merkezlerine göçüp asgari ücretle iş aramayı tercih eder hâle geldi. Yalnızca belli bir yaşın üzerindekiler üretime devam etti. Doğal olarak o nüfus da gün geçtikçe azalıyor.


Tarım konusunda hâlin ve gidişatın olumsuzluğunu görüp kayıtsız kalmamız mümkün değildi. O nedenle önce kendi çalışma arkadaşlarımla bir araya gelerek mevzuat ve yasalar çerçevesinde üreticiye nasıl destek olabileceğimizi konuştuk. Yasalarla bize verilmiş görevleri ve sorumlulukları aksatmadan köylüye, tarıma, hayvancılığa yönelik nasıl projeler geliştirebileceğimizi belirledik. Sahip olduğumuz olanakları yasal mevzuat içinde nasıl değerlendirebileceğimizi saptadık. Örneğin, büyükşehirlerde İl Özel İdareleri’nin kapatılmasıyla belediyelere devredilen arazileri tarıma ve üretime nasıl katabileceğimizi konuştuk. Geçici süreyle de olsa bu arazileri çiftçinin kullanımına açtık.


Temel amacımız, köylüye ve çiftçiye "can suyu" verebilmekti. Böylelikle üretimden para kazanmalarına olanak tanımaktı. Tarımdan uzaklaşmayı değil, tarıma yeniden dönmeyi sağlamayı amaçladık. 


Bu konuda projeleriniz var mı? Varsa nelerdir?


Yılmaz Büyükerşen: “Kırsal Kalkınma Projeleri” ana başlığı altında toplayabileceğimiz çalışmalarımız iki bölümden oluşuyor. Birincisi, tarımsal üretim. İkincisi, hayvancılık. Önce tarım alanındaki projelerimizden başlayalım.


Geride bıraktığımız 4 yıl içinde birçok projeyi hayata geçirdik. Bunlardan ilkinde üreticiye bedelsiz olarak domates fidesi dağıttık. İlk aşamada dağıttığımız 200.000’den fazla domates fidesinden üretici güzel verim aldı ve kazanç elde etti. Ardından yine aynı dönemde hibe olarak 500.000 marul fidesi dağıttık. 


Eskişehir, uzun yıllar boyunca ipek böcekçiliğinin sıkça yapıldığı bir bölgeydi. Ancak ilerleyen yıllarda yavaş yavaş geriledi. Neredeyse yok olma noktasına geldi. Bu olumsuzluğu sona erdirmek ve yeniden canlandırmak için kendimize ait arazilerde dut fideleri ürettik ve isteyen üreticilere yine hibe olarak verdik. Eskişehir'in özellikle Sarıcakaya ve Mihalgazi ilçelerinde seracılık çok yaygındır. Bu bölge, Çukurova iklimine sahiptir. Buralarda sebze-meyve kurutma tesisleri kurarak bölge halkının kullanımına sunduk. Lavanta yetiştirilmesi konusunu teşvik ettik, destek verdik. Üreticinin ürettiği ürünü mümkün olduğunca aracısız satabilmeleri ve direkt tüketiciye sunabilmeleri için kooperatifçiliğin önemini ve değerini anlattık, teşvik ettik. Kuruluş ve işletme aşamalarında yol gösterici olduk. Kendi belediyelerimiz bünyesinde kurulan halk market, üretici market gibi satış mağazalarında direkt üreticiden aldığımız ürünlerin satışını yaptık. Diğer şehirlerin belediyeleriyle irtibata geçerek Eskişehirli üreticilerin ürünlerini alıp satmalarına aracılık yaptık. Biz de o şehirlerdeki üreticilerin ürünlerini alarak kendi mağazalarımızda sattık. Halk Ekmek büfelerimizde kendi ürettiğimiz ekmek satışının yanına süt ve yumurta satışını ekledik. Tüketiciye sağlıklı ve menşei belli olan gıda ürünleri sunduk. Önemli projelerimizden biri de kısa adı ÇİDEM olan “Çiftçi Destekleme Merkezi” kurmaktı. Kurmaktı derken vazgeçtiğimiz anlaşılmasın, yalnızca pandemi nedeniyle askıya almak zorunda kaldık. En yakın zamanda kuruluşunu tamamlayıp hayata geçireceğiz. Buradaki amaç, ziraat mühendisi, veteriner gibi uzmanlarla birlikte üreticiye hem yol göstermek hem de yaşanan sıkıntılara çözüm üretmek. 



Eskişehir’de hayvancılığın can damarı, küçükbaş hayvan yetiştiriciliğidir.

 

Büyükşehir belediyesi olarak tarım ve hayvancılıktaki kötü gidişe bir dur demek amacıyla ilçe belediyelerimizle birlikte küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde “Eskişehir Modeli” diyebileceğimiz üretim çiftliklerini hayata geçiyoruz. 


Küçükbaş hayvancılıkta Eskişehir modeliyle kendi personelimizle ve araçlarımızla kamu kaynaklarını daha etkin ve tasarruflu bir şekilde kullanmayı hedefliyoruz. 


Bundan sonra çiftçimize dağıtacağımız yerli koyunlarımızı ve keçilerimizi ilçe belediyelerimizle birlikte kurduğumuz bu modern çiftliklerde yetiştireceğiz.


Proje kapsamında gerek hayvanlarımızın yem ihtiyacını karşılamak gerek çiftçiye yem ve tohum hibe etmek amacıyla 2.000 dekar alanda ekim yaptık.  


250 baş yerli merinos ve merinos kırması koyun ile başladığımız Alpu ilçemizdeki çiftliğimizde gebe aldığımız koyunlarımız yavrulamaya başladı. 


Kısa bir sürede 170 adet kuzumuz oldu. Mart ayı itibarıyla Alpu çiftliğimizdeki hayvan sayımız 500’ü geçecek. Bugün itibarıyla bu sayı yalnızca Alpu’da 420.


Önümüzdeki yaz aylarında bu koyunlarımızı zor günlerden geçen çiftçilere, hayvancılıkla uğraşmak isteyen gençlere ve kadınlara dağıtacağız.


Seyitgazi ilçemizdeki çiftliğimizi de kısa bir süre sonra hizmete alacağız. Orada da 250 yerli küçükbaş var. Bugüne değin 40 yavru aldık. 2 ay sonra Seyitgazi’deki sayı da 500’ü aşacak. Bu iki ilçemizde hayata geçirilen projeler sayesinde şu anda boş olan 40.000 dekarlık mera alanını da kullanıma açmayı hedefliyoruz. 


Alpu ilçemize bağlı Bozan Mahallesi’nde manda yetiştiriciliği projemizi önceki yıllarda hayata geçirmiştik. 2018 yılında 50 mandayla başlayan projede şu an 82 dişi manda mevcut. Sayı az gibi görülebilir, ancak süt veriminin artırılması için sürü devamlı olarak yenileniyor ve dişi mandalar elde tutuluyor. Buradaki manda sayısı da sistemli bir şekilde artmaya devam etmektedir.


Kurduğumuz ve kuracağımız modern tesisler sadece bir üretim merkezi olmayacak, aynı zamanda çiftçinin her daim hizmetinde olacak, âdeta bir okul gibi çalışacak. Çiftliklerimizde düzenleyeceğimiz farklı eğitim programlarıyla genç çiftçilere hayvan bakımı başta olmak üzere birçok alanda uygulamalı eğitimler vereceğiz.  Bu projedeki en büyük amaçlarımızdan birisi de boşalan meralarımızın tekrar aktif ve etkin bir şekilde ıslah edilerek kullanılmasını sağlamaktır. Avrupa ülkelerinde kuzu ölümlüleri %5’i geçmezken, ülkemizde kayıp oranı maalesef %25. Yapılan araştırmalara gore, ıslah edilmiş meralar küçükbaş hayvancılıkta 2.5 kat, büyükbaş hayvancılıkta 1.5 kat ekstra verim sağlıyor. 


Kötü bakımdan ve yanlış tedaviden dolayı yılda yaklaşık 4 milyon kuzu kaybediyoruz. Bu ölümlerin yarısının dahi önüne geçebilirsek yurtdışından hayvan ithal etmemize gerek kalmayacak. 


1970-2017 döneminde yaklaşık 21 milyon hektar olan mera alanları 2020 yılı itibarıyla 11 milyon hektara düşmüş. Mera alanlarımızı neredeyse yarı yarıya kaybettik. Hem hayvancılıkla hem de tarımsal üretimle ilgili projelerimiz farklı uygulamalar eklenerek devam ediyor. Özellikle diğer CHP'li belediyelerle sürekli temas hâlindeyiz. 


Su kaynaklarının tarımsal alanlarda kullanımına ilişkin önlemleriniz var mı? Varsa nelerdir?


Yılmaz Büyükerşen: Su konusu da en az tarım ve üretim kadar önemli. Her ne kadar tam tersiymiş gibi düşünülse de su açısından hiç de zengin bir ülke değiliz. Son günlerde de örneğini yaşadık. Bir kaç ay yağışların olmaması ya da az olması, barajlarımızdaki su seviyesinin düşmesiyle kendini gösteriyor. 


Su kaynaklarının tarımsal alanda kullanımına ilişkin belediye olarak herhangi bir inisiyatif kullanabilmemiz söz konusu değil. Su konusu tamamen Tarım Orman Bakanlığı’yla ona bağlı Devlet Su İşleri'nin görev sahası içinde. Biz belediye olarak ancak uyarı görevimizi yerine getiriyoruz. Kamuoyuna, resmi kurumlara bilgi veriyor ve alınması gereken önlemleri öneriyoruz. 


Dediğim gibi bu konuda yapabileceğimiz tek şey, uyarı görevini yerine getirmek. Bunu da fazlasıyla yapıyoruz. Örneğin, son dönemde Eskişehir'deki birçok billboard ve reklam yerini "suyun dikkatli kullanılması" gerektiğine yönelik afişlerle donattık.


Tarım sektörünün sıkıntılarını aşmada yerel yönetimlerin alabileceği inisiyatifler sizce neler olabilir? Belediyenizin bu konuda girişimi var mı?


Yılmaz Büyükerşen: Tarım sektörünün içinde olduğu sıkıntılar bütüncül bir biçimde ele alınıp devlet eliyle çözülebilir. Yani kesin ve net yasal düzenlemeler ve yaptırımlar getirilmeli. Yalnızca yerel yönetimlerin inisiyatifine bırakılırsa, farklı uygulamalar ortaya çıkabilir. 


Yerel yönetimlerin alabileceği inisiyatifler yukarıda da değindiğim şekilde daha spesifik olabilir. Şunun da altını çizmem gerekiyor. Yerel yönetimlerin verdiği destekler "can suyu" dur. Sürekli devam edecek anlamına gelmemeli. Üreticinin biraz toparlanabilmesi, kendisine gelebilmesi ve üreterek de kazanabileceğinin farkına varması içindir. Üretici "nasıl olsa belediyeler her yıl hibe desteği veriyor" diye beklerse, bundan gereken fayda çıkmaz. Biz biraz destek verip iteleyerek tekerin yeniden dönmesini ve hız kazanmasını sağlamaya çalışıyoruz. Gerisi, devletin tarım politikalarında yapacağı revizyona ve çiftçinin buna vereceği tepkiye bağlıdır.





Önerilen Haberler