YÜKLENİYOR
Ülkelerin insani gelişmişlik endekslerinin yanı sıra son yıllarda kentlerin gelişmişlik endeksleri de dikkat çekici oldu. İNGEV, ilçeler gelişmişlik endeksini Ocak ayı sonunda açıklamıştı. Büyükşehirler insani gelişmişlik endeksini de yaklaşık bir ay sonra açıkladı. Endeks nasıl hazırlanıyor? Neler referans alınıyor? Ortalamanın altında kalan ve ortalamanın üstünde çıkan kategoriler neler oldu? Bunlar ne ifade ediyor? Genel olarak baktığınızda ilçelerimizde ve büyükşehirlerde ilerlenmesi gereken yol nasıl görünüyor?
Murat Şeker: İnsani gelişim endeksi 30 yıldır BM tarafından açıklanıyor ve ülke düzeyinde yapılan bir çalışma. Biz İnsani Gelişme Vakfı’yla birlikte 2015 yılında ilçe düzeyinde bir çalışma başlattık. Türkiye’de nüfusu 150.000’i geçen ve 30 büyükşehirin içine giren ilçeleri dikkate aldık. “Büyükşehir ekseninde olan illerin, ilçelerini birbirleriyle karşılaştıralım. Büyükşehir olmayanları dışarıda tutalım” dedik. Bu şekilde bu yıl ilçelerin insani gelişim endeksinin üçüncüsünü açıkladık. Tabii ilçe düzeyinde olduğu için veri seti ve göstergeler farklılaşıyor. İl düzeyinde de farklılaşıyor. Orijinal insani gelişim endeksi, yani BM’in çalışması farklı göstergelere bakıyor. Bizimkisi onları da kapsıyor, ama farklı detaylar da içeriyor. İnsani gelişmenin yerelleşmeden başladığına inandığımız için yerel yönetimlere kılavuzluk, rehberlik etmesi için bunu yapıyoruz. O yüzden yerel yönetim verilerini de kullanıyoruz. Her şeyden önce gerek insani gelişim endeksi ilçeler gerekse büyükşehirler çalışması %100 yerel yönetimlerin değerlendirildiği bir çalışma değil. Yani biz belediyeleri endekslemiyoruz, ilçeleri ve şehirleri endeksliyoruz. Dolayısıyla gösterge setimizde belediyelerden aldığımız belediyeye ait veriler de var, o ilçenin ve ilin normal ikincil verileri de var. Nedir bunlar? Eğitim durumu, gelir durumu gibi veriler. Bunlar belediyeyle ilgilisi olmayan veriler ama belediyenin de sosyal yardım verilerini alıyoruz, belediyenin yönetimle ilgili hususlarını alıyoruz. Belediyenin var olan çalışanlar içinde kadın-erkek eşitliği ne durumda? Bunları alıyoruz, ama salt belediye verilerini değil. Bu, önemli bir şey.
Öncelikle ilçelerden başlayayım. İlçelerde şöyle bir gösterge kapsamı var. Bu çalışmayı 9 farklı kategoride yapıyoruz. İnsani gelişim endeksi, ana endeks, bu bir bileşke endeks. 9 alt kategoriden oluşuyor. Bu dokuz alt kategori ilçeler açısından neler içeriyor diye baktığımızda şöyle sıralayabiliriz: Yönetişim ve saydamlık, sosyal kapsama, ekonomik durum, eğitim, sağlık, sosyal yaşam, çevresel performans, ulaşım ve erişebilirlik, toplumsal cinsiyet eşitliği. Biz bu 9 kriterde ilçe düzeyinde 81 gösterge topluyoruz. Bu oldukça geniş bir gösterge seti. Hem ikincil veriler -TÜİK’ten veya çeşitli kurumlardan aldığımız göstergeler- hem de belediyelerden aldığımız göstergeler var. Belediyeden aldığımız darken, biz belediyeden verileri istemiyoruz. Belediyenin yayınlarından, faaliyet raporundan, stratejik planından, websitesindeki bilgilerinden yola çıkarak veri topluyoruz. Bütün belediyelerin faaliyet raporları ve stratejik planları yapay zekâ kullanılarak kelime analizi yapılarak özetleniyor. O belediye sosyal yardımla ilgili ne kadar çalışma yapmış, kadınlara yönelik ne kadar çalışma yapmış bunları ortaya koyuyoruz. Öte yandan, belediyeleri gizli vatandaş anketi yoluyla arıyoruz. Yani bizim ekibimiz sanki o ilçede yaşıyormuş gibi belediyeyi arıyor. “Covid döneminde benim maskeye ihtiyacım var, getirir misiniz,” veya “Bir yakınım var, yoksul. Yardım bekliyoruz,” veya “Depremle ilgili toplanma alanı neresi? Bilgi alabilir miyim,” gibi 21 farklı senaryoda 4.075 tane arama yapıldı belediyelere. Bu belediyelerden yapılan geri dönüşler, ilgilenme düzeyi, hızlı çözüm gibi hususlara bakılarak puanlandırıldı, kriterler oluşturuldu. Bütün çalışma, sürdürülebilir kalkınma amaçlarıyla uyumlu hale getirildi. Bu, bu yıl kattığımız bir yenilikti. Sürdürülebilir kalkınma olarak 17 tane amaç var. Bizim 9 tane göstergemiz, 9 tane kategorimiz var. Bu 9 kategorimiz amaç düzeyinde 17 amaçla tamamen örtüşüyor. Gösterge düzeyinde tamamen örtüşmüyor, çünkü sürdürülebilir kalkınma amaçlarına ülke düzeyinde bakıldığı için ülke düzeyinde toplanan değerler ilçe düzeyinde olmadığından örtüşmüyor. Ama amaç ve hedefler noktasında %74 oranında uyum var. Gösterge düzeyinde de büyükşehirde %64 düzeyinde uyum var.
İlçelerden devam edecek olursam, genel sonuçlardan bahsedeyim. Yani bu ortalamanın altı-üstü meselesi. Yaklaşık 138 tane ilçe girdi bu yıl. Normalde 188 taneydi, ama dokümanları eksik olan, faaliyet raporu yayımlamamış, bütçesini paylaşmamış, bilgi talep etmişiz bize göndermemiş vb. bu belediyeleri dışarıda bıraktık.
Bu 138 belediyeyi de dört bölgede inceliyoruz, aynı BM’nin yaptığı gibi. Çok yüksek insani gelişme, yüksek insani gelişme, orta insani gelişme, düşük insani gelişme. Yeşilden başlıyor, kırmızıya kadar gidiyor. Yeşil-mavi-sarı-kırmızı renkler. Burada yeşil bölge bize çok yüksek insani gelişmeyi gösteriyor. Çok yüksek insani gelişme açısından baktığımızda yeşil bölgede en az temsiliyeti olan alanlar: Sosyal kapsama, sosyal yaşam ve çevresel performans. Bu alanlarda ilçelerimizin yapması gereken işler ve aksiyon alması gereken alanlar söz konusu. Yine en düşük skorlara baktığımızda, -100 üzerinden puan veriyoruz- en düşük skorun olduğu alan yine sosyal kapsama. Burada yine diğer başlıklara göre sosyal kapsama alanında ilçe belediyelerimizin düşük performans gösterdiğini görüyoruz.
Sosyal kapsamanın parametreleri nedir?
Murat Şeker: Sosyal kapsamanın parametreleri: Belediyenin çocuklara, gençlere, yaşlılara, kadınlara varsa mültecilere, ihtiyaç sahiplerine dolayısıyla dezavantajlı kesimlere yaptığı faaliyetler. Aslında bütün belediyeler çok şey yaptığını söylüyor, ama diğer parametrelerle karşılaştırdığımız zaman göreli olarak düşük. Tabii bunu iyi yapan belediyeler var, onlar zaten sıralamada üstte çıkıyor, ama genel ortalamaya baktığımızda bu kısmın düşük olduğunu görüyoruz. Bir de pandemi döneminde bu durum ön plana çıktı, belediyenin sanki asli görevi gibi oldu. Beklenti de o yönde. Ancak düşük durum söz konusu.
İlçelerde ortalama endekslere baktığımızda yine sosyal kapsama ve çevresel performans var. Ama üçüncü bir alan ekleniyor: Toplumsal cinsiyet eşitliği. Burada da ilçe belediyelerimizde kadınların daha fazla yönetici yapılmasına, müdürlüklerdeki kadın-erkek oranına, kadınların yönettiği bütçelere bakılıyor. Aynı zamanda belediyelerde çalışanlar içindeki kadın dağılımı ve ilçe düzeyinde doğurganlık hızı gibi veriler var. Yani erken yaşta doğum yapma -bunun belediyeyle ilgisi yok- o ilçenin kendi karakteristik özelliğinden kaynaklanıyor. Küçük yaşta evlilik, hayata dahil olamama, küçük yaşta anne olma gibi oranlar veya evlenme yaşının düşük olması gibi parametreler var. Genel olarak ilçeler için bunları söyleyebiliriz. Tabii ilçe belediyelerini tek başına düşünmek de yeterli olmuyor. İlçe belediyelerinin faaliyetler alanları aynı zamanda büyükşehir belediyelerinin de faaliyet alanında. Burada bir kesişme söz konusu. O yüzden bu yıl ilk kez büyükşehir belediyelerini de kapsayan bir çalışma yaptık. Son beş yılda ilçeyi üçüncü kez açıkladık, büyükşehiri ilk kez açıklıyoruz. Büyükşehirlerde de bizim 9 kategoriyi görüyoruz. Buradaki kategorinin isimleri öncekiyle benziyor, ama farklılaşanlar da var. Yönetişim ve saydamlık yine var, ama ek olarak eşitsizliklerle mücadele var mesela. Nitelikli eğitim, sağlıklı yaşam, sürdürülebilir ekonomi, sosyal yaşam, sürdürülebilir çevre ve enerji, toplumsal cinsiyet eşitliği, ulaşım ve erişilebilirlik. Toplam 228 tane gösterge var. Yani 30 büyükşehirde 228 gösterge derledik. Aynı mantıkla büyükşehir belediye verilerini, il verilerini ve TÜİK verilerini de kullandık. Yine gizli vatandaş anketi yapıldı. Sonuç olarak birtakım sıralamalar çıktı.
Büyükşehirler endeksindeki parametrelerde dediğim gibi, sürdürülebilir kalkınma amaçlarına %74 oranında bir uyumlaşma durumu söz konusu oldu. Bu önemli çünkü belediyelerimiz, özellikle büyükşehir belediyelerimiz sürdürülebilir kalkınma amaçlarını önemsiyor. Bu açıdan yine genel sonuçlara baktığımızda, 30 büyükşehir ortalama değerlerinin en düşük olduğu üç tane ana bileşen çıkıyor karşımıza. Bunlardan biri, eşitsizliklerle mücadele. Bu hem belediyenin sosyal kapsamadaki çalışmalarını hem de o şehirdeki gelir dağılımı eşitsizliğini gösteriyor. İstanbul bu anlamda çok kötü. İstanbul, gelir dağılımının en eşit olmadığı il Türkiye’de. En zengin ve en yoksul arasındaki fark 9 katın üstünde. Türkiye’de 6-7 iken, İstanbul’da 9 katın üstünde. Çok ciddi bir ayrışma var. İstanbul’un %2’lik kesimi İstanbul’un çok önemli gelirini yönetiyor ve ona sahip. %80-%85’i gelirin sadece yarısına sahip. Dolayısıyla eşitsizliklerle mücadelede böyle bir durum olduğu zaman bu da yine parametre olarak giriyor. Eşitsizliklerle mücadelede hem yerel yönetimlerin hem merkezi yönetimin üzerine düşen görevler var. Ortalamanın düşük olduğu bileşen bu yüzden öne çıkıyor.
Büyükşehirlerde de yine aynı ilçe belediyelerinde olduğu gibi toplumsal cinsiyet eşitliği önemli bir sorun. Burada sadece yerel yönetim, yani büyükşehir belediyesi değil, o şehirdeki kadın-erkek eşitliğine ilişkin veriler -doğurganlık hızları, kadına ilişkin veriler, kadın eğitim süreleri- de yer aldı. İstanbul’da diyelim Beşiktaş’ta çok yüksek, ama Esenyurt’a gidiyorsunuz düşüyor. Türkiye’de şehirler arasında da ciddi farklılıklar bulunuyor. Bu arada İstanbul eğitim düzeyinde de kötü durumda. İstanbul genelini düşündüğünüzde eğitimde epey gerideyiz, 6-7 sıralara kadar düşüyoruz. Eğitim seviyesi düşük fazla sayıda insan var. Ankara ilk sırada çıkıyor bu konuda. Üçüncüsü ise, sosyal yaşam. Belediyelerin ve kentin sosyal yaşam hareketliliğiyle ilgili veriler var. Hem sosyal yaşam altyapısı -tiyatro ve sinema benzeri- hem de oradaki hareketlilik. Bir de büyükşehir belediyesinin bu alanda yaptığı çalışmalar tabii ki. Burada da yine eksiklikler söz konusu. Minimum değerlere baktığımızda bu üç bileşene bir tane daha bileşen ekleniyor. Dördüncü olarak yönetişim ve saydamlık geliyor. Yönetişim ve saydamlık, büyükşehirlerimizin veri açısından aktif olduğu ve bizim de verilerini kullandığımız bir alan. Yönetişim ve saydamlıkta önemli eksiklikler var. Bazı büyükşehirlerimiz bu açıdan çok iyi noktada, Ankara ve İstanbul öne çıkıyor, ama bazıları oldukça düşük puanlar alıyor. Minimum puanı alma açısından yönetişim ve saydamlık, az önce saydığım üç bileşene ekleniyor. Dolayısıyla büyükşehir belediyelerimizin daha şeffaf, daha katılımcı olması gerekiyor. İnsani gelişmeyi bu anlamda yükseltmek için toplumun bütün kesimine kucaklayıcı olması, onlarla birlikte karar alabilmesi ve mekanizmalarını geliştirmesi gerekiyor. Elbette pandeminin de etkisiyle -özellikle eşitsizliklerle mücadele alanında- yerel yönetimlerimize büyük görev düşüyor. Parti fark etmeksizin herkes bu anlamda önemli çalışmalar yapıyor, ama yetmiyor, hâlâ yapılması gereken işler var. Burada sadece yerel yönetime değil, merkezi yönetime de görevler düşüyor.
Büyükşehirlerde bu yıl ilk kez yapıldı, ama ilçeler bazında bakacak olursak geçen yıllara göre iyiye giden kategoriler neler? Daha kötüye giden neler var?
Murat Şeker: Mesela eğitim ve sağlık genel olarak iyiye gidiyor. Eğitimde ve sağlıkta yükseliş var. Hem merkezi yönetimin yaptıkları ve yürüttüğü politikalar hem de yerel yönetimlerin bu süreçte aktör olması eğitim ve sağlık alanında iyileşmeyi sağlıyor. Bu nedenle de Türkiye insani gelişme endeksinde yüksek sırada yer alıyor. Gelirde kötüyüz. Gelir paylaşımında, dağılımında ve adalet sağlanmasında düşük seviyedeyiz, ama diğer konularda iyiyiz. Fakat eğitim-sağlıkta iyiyken toplumsal cinsiyet eşitliği bizi geriye götürüyor. Orada düşük noktadayız, ülkeyi de geriye götürüyor. BM raporunda toplumsal cinsiyet eşitliği açısından bakıldığında 14 sıra geriye atıyor mesela. Bir de altyapı ve ulaşım gibi alanlarda iyileşmeler görüyoruz. İyileşmenin az olduğu yerlere baktığımızda ise, sosyal kapsama, eşitsizliklerle mücadele, nispeten sosyal yaşam, bazı belediyelerde yönetişim ve saydamlık öne çıkıyor. Çevreyle ilgili de geçmişe göre iyileşme var. Kötüleşmeden ve iyileşmeden ziyade yeterli gelişimin sağlanamadığı alanlar bulunuyor. Aslında hepsinde iyiye doğru gidiş var, herkes daha fazla şey yapmaya çalışıyor, ama yeterince çalışma yapılmayan alanların başında eşitsizliklerle mücadele ve sosyal kapsama gibi başlıklar öne çıkıyor.
Türkiye ülke olarak insani gelişmişlik endeksinde iyi noktada görünen ülkelerden. Yerel yönetimlerin buna katkısının oranları ya da merkezi yönetimin yaptıkları ayrışabiliyor mu? Bunları görebiliyor musunuz? “Kentleri geliştikçe ülke gelişiyor”, doğru bir çıkarım mı?
Murat Şeker: Doğru ama oradaki metodoloji ülkenin toplam verilerine bakıyor. Dolayısıyla orada merkezi yönetim etkisini daha çok görüyoruz. Yerel yönetimin de etkisi oluyordur, ama bu etkiyi ayrıştıramıyoruz. Diyelim ki, eğitime katılma oranı var. Merkezi yönetim de birçok şey yapıyor, yerel yönetim de. Hangisi ne kadar katkı sağlıyor o ölçekte incelenmediği için ve data da kümülatif bir data olduğu için biz onu göremeyiz. Ancak eğitim, sağlık veya hayatta kalma süresi zaten genel olarak artıyor. Sağlıkta gelişmeler olduğu için bundan 40 yıl önceye göre beklenen yaşam süresi arttı tüm dünyada, bizde de artıyor, kötüye gitmiyoruz. Eğitim ve sağlık bu şekilde, ama gelirde sorun var. Gelirde, özellikle gelirin bölüşümünde sorun var. Biz ülke olarak G-20 içindeyiz, o anlamda büyük bir ekonomi yaratıyoruz, fakat gelirin bölüşümünde problemler yaşanıyor. O yüzden geriye düşüyoruz. Bir de son dönemde toplumsal cinsiyet meselesi, kadın-erkek eşitliği meselesi ülkeyi geri sıralara taşıyor. Burada yerel yönetimler daha aktif olabilir. Gayretler de var, ama yeterli düzeyde değil ya da diğer ülkelere baktığımızda biz o noktada daha geride kalıyoruz.
Dünyadaki büyük kentlerle karşılaştırdığımızda biz neredeyiz? Dünyada gelişmişlik endeksine giren kentlerle İstanbul’u karşılaştırdığınızda hangi kategoriler değişkenlik gösteriyor?
Murat Şeker: Nereden baktığınıza göre değişiyor. Bu endekslerde öyledir zaten, nereden baktığınıza göre değişir. Mesela küresel finans gücü ve sermaye birikimi açısından baktığınızda İstanbul’un durumu fena değil. İstanbul, finansal yapı ve finansal güç açısından baktığımızda bölgenin öne çıkan kentlerinden birisi. Neden? Çünkü Türkiye’nin önemli finans gücü, ticaretin çok önemli bir kısmı ve vergi gelirlerinin yarısından fazlası İstanbul’da. Dolayısıyla İstanbul bu anlamda monopol bir şehir konumunda. O yüzden öne çıkabiliyor, ama yaşam kalitesi, sosyal yaşam ve çevre gibi konulara baktığınızda bizim kentlerimiz biraz daha geriye düşüyor. İstanbul özelinde söylersek, diğer uluslararası kentlerle karşılaştırdığımızda geriye düşüyor, bu tabii bugünün meselesi değil. Bundan 10 yıl-20 yıl önce de zaten gerideydik. Bu, yıllardan beri yürütülen politikaların bir sonucu.
Bunların bir kısmı da mecburi sonuç. Mesela 2006 yılında yapılan çalışmalar var. Deniliyor ki: “İstanbul’un nüfusunun maksimum 16 milyon olması lazım, 16 milyondan fazlasını bu şehir kaldırmaz.” Şu an 16 milyon düzeyindeyiz. Daha da artarsa, kent kendisi kaldıramıyor. Bilimsel çalışmalar bunlar, 15 yıl önce yapılmış çalışmalar, öngörüler. Ancak İstanbul son yıllarda her ne kadar göç veren bir kent olsa da hâlâ bir cazibe merkezi. Pandemi etkisini fazlasıyla hissediyor belki, ama pandemiden sonra tekrar cazibesi artacak bir kent.
Ödül töreninin ardından panelde İstanbul Politikalar Merkezi’nden Fuat Keyman’ın kullandığı bir söz vardı: Erdemli kent. Bu erdemlilik neyi kapsıyor?
Murat Şeker: Kentte yaşayanları, tüm kesimleri kucaklamayı, kentin tüm bileşenlerini kentle ilgili kararlara ortak etmeyi, toplumdaki dezavantajlı kesimleri sahiplenmeyi ve kucaklamayı anlıyorum erdemli kentten. O, biraz da akıllı kent kavramından gönderme yapıyor. Her şey teknoloji ama aslında işin merkezinde insan var, insanı unutmamak gerekiyor. Kenti oluşturan, insanlar. Teknolojik yapılar değil. Teknoloji sadece bir araç burada. İnsanın yaşam kalitesini ve mutlu bir kentte mutlu bir şekilde yaşamasını sağlaması gerekiyor. Bu anlamda bir vurgu var.
Siz sunumu yaparken gizli vatandaş uygulamasında %45 gibi bir oranda cevap alınamadığını söylediniz. Belediyeler açısından bu çok önemli bir saptama, görüşünüzü almak isterim.
Murat Şeker: Evet, gizli vatandaşta genel olarak %45 oranında cevap alınamama durumu var. Hangi belediyeden alıp almadığımızı söylemiyoruz tabii ki. Fakat bu şunu gösteriyor ki, büyükşehir belediyelerimiz ve ilçe belediyelerimiz bu hizmeti sağlıyor. Bu, güzel bir hizmet. Beyaz masalar, alo şikâyet hatları güzel, fakat yaptığımız çalışmalarda da sonuçta bu durumla karşılaşıyoruz. Gelen taleplerin çok iyi analiz edilmediğini düşünüyoruz. Yani burası aslında bir irtibat noktası değil. Çünkü genelde şu şekilde çalışıyor: Siz şikâyet ediyorsunuz, şikâyetinizi ilgili birime aktarıyor. Ama konunun takibi ve nereye vardığı önemli. Buradaki sorunların analiz edilmesi lazım ki, nerede hangi sorunlar daha çok ortaya çıkmış öğrenilmeli. Dolayısıyla bunu yapan belediyeler iyileşme gösteriyor, yapamayanlarda da düşüş var. Tabii pandemi dönemi olduğu için bütün belediyelerin çalışan sayısı azaltıldı ister istemez. Bu servislerde çalışanlar da azaltıldı, biraz da ona yoruyorum. Bu kadar yüksek cevapsız oranının bir nedeni de bu olabilir. Çünkü genelde kadınların çalıştığı bir alandı, kadınlara da pandemi sürecinde çoğu belediye çocukları nedeniyle izinler verdi. Dolayısıyla çalışma süreleri ve vardiyalarıyla ilişkili olduğunu düşünüyorum.
“Stratejik planlar ve faaliyet raporları bizim çok önemli referanslarımız oldu” dediniz. Artık bir zorunluluk hâline gelen stratejik planları gerçeklikle örtüşmesi önem kazanıyor değil mi?
Murat Şeker: Kesinlikle. Bizim stratejik plan ve faaliyet raporu hazırlama geleneğimiz maalesef bol resimli. Hangi belediye, hangi parti olursa olsun fark etmiyor. Başkanın sürekli öne çıkartıldığı yayınlar. Oysaki stratejik plan ve faaliyet raporu, şeffaflık demek. Mesela bütçe çok önemli. Bazı belediyeler çok detaylı bilgi sunuyor, bazıları cümle içerisinde geçiriyor. Parti fark etmeksizin genel bir sorun bu. Faaliyet raporuna ve stratejik planlara gereken önemin verilmesi lazım. Bize bazen geri dönüş yapıyorlar. “Biz daha fazla çalışma yaptık” diyorlar. “Yazın faaliyet raporunuza, koyun stratejik planınıza biz de ona göre değerlendirelim” diyoruz. Aksi takdirde kime gitsek zaten çok fazla çalışma yaptığını söylüyor. Hem faaliyet raporunuza/planınıza ekleyin hem kamuoyuna aktarın hem de şeffaflık açısından gösterin diyoruz. Dolayısıyla bu aşamada atılması gereken önemli adımlar var.