"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Prof. Dr. SAVAŞ ZAFER ŞAHİN: Özel sektör istihdamlarının desteklenmesi gerekiyor

  • 22 Mart 2021

Zafer Şahin

Ankara Kent Konseyi Bşk.Yrd.

(Akademik unvanı da var, eski sayıdan bakalım)



Bilimsel olarak normalleşmeye müsait olmamakla birlikte ekonomik sıkıntılar kontrollü normalleşmeyi zorunlu kıldı. Bu süreç Ankara’daki esnafları sizce nasıl etkiledi? 


Zafer Şahin: Son durumu anlatabilmek için önce Ankara’daki genel değişimi çok kısa anlatmaya çalışayım. Ankara, Türkiye’nin başkenti. Dolayısıyla devlet burada. Devlet burada olduğu için de Ankara’da sektörün hangi alanlarda nasıl gelişeceği, kent ekonomisiyle ilişkisinin nasıl olacağı gibi tartışmalar söz konusudur. Son otuz yıla baktığımızda bu tartışmaların ilginç bir yöne evrildiğini gördük. Çünkü istihdamın dağılımına ve gayrisafi milli hasıladaki dağılıma baktığımızda Ankara ekonomisinin %70’inin hizmet sektöründe bulunduğunu görüyoruz. Geri kalan %30’da yıllara göre değişen bir sanayi söz konusu. Ekonomide %10 tarım girdisi söz konusu. %70 çok büyük bir rakam. Yetmiş noktasına da bir anda gelinmedi. Ankara’nın son yirmi-otuz yıllık gelişim macerasına baktığımızda hizmet sektörü, özellikle alışveriş sektörü ve inşaat sektörü odaklı bir büyüme görüyoruz. Esnaf aslında bu %70 içerisinde çok büyük bir yer kaplamıyor. Daha büyük yer kaplayan, inşaat sektörü ve bununla ilgili olarak gelişen sektörlerdir. 


Ankara’nın kentsel gelişme alanında rezidanslar, alışveriş merkezleri, ofis alanları ve yeni yapılaşmalar söz konusu olmaya devam ediyor. Bu durum pandemiye kadar aynı şekilde devam ediyordu. Ama pandemi bütün sıkıntılı noktaların çok hızlı bir şekilde ortaya dökülmesine sebep oldu. Bir kere Ankara’nın bir kent merkezi sorunu olduğunu biz biliyorduk, ama pandemide bu sorunla çok ciddi anlamda yüzleşmek zorunda kaldık. Ankara’nın geleneksel merkezi Ulus’tur. Siz bir malzeme satın alacağınız zaman Ulus’a gidersiniz. Hâlâ da öyledir. Fakat Kızılay, kent merkezi. Ankara’nın merkezi olarak bilinen yer uzun süredir çökme sürecindeydi. İçerisindeki nitelikli mağazaların kapandığını, birkaç yaya bölgesi dışında -Yüksel ve Sakarya gibi- Ankara’daki tüm kesimlerin kullandığı bir yer olmaktan çıktığını biliyoruz. Bu da tabii çok hızlı el değiştiren dükkânlara, niteliği sorgulanabilir eğlence mekânlarına, kaldırım işgaline, sigara içme mekânı yapmak için önündeki yeri işgal eden işletmelere kadar pek çok sorunu beraberinde getirdi. Kızılay’dan sonra Ankara’nın kent merkezi önce Gaziosmanpaşa-Tunalı tarafına, ardından Bahçeli-Emek tarafına sıçradı. Zaman içerisinde -AVM’lerin sayısının artmasıyla birlikte- bu çöküntü süreci ve merkezin hızlı bir yere gelip bir anda tekrar kaybolması meselesi uzunca süredir devam ediyordu. Bu neyi getiriyordu? Bir yerde, belli bir sektörde bir dükkân açılıyordu. Bu dükkânın en fazla bir sene sonra kapandığını ve yeni bir dükkânın açıldığını görüyorduk. Burada Türkiye’ye özgü bir sorun da var. Bu sorunu biz Ankara’da çok ciddi bir şekilde yaşıyorduk. Dünyanın hiçbir aklı başında ülkesinde ticari sektörlerin kent mekânında yer seçiminde rastgele diye bir şey olmaz. Evet, aynı sektördeki aktörlerin bir yerde yer seçmeleri teşvik edilebilir, ama genel olarak baktığınızda aynı sokağın üzerine yedi tane kuaför ya da fırın açılmaz. Fırınların açılmasında bir sistem söz konusudur. Bu sistem Türkiye’de yok. Ankara’da ne yazık ki hiç yok. Yine ticari alanların kent içindeki dağılımına baktığımızda bizim işlek cadde dediğimiz yerlerdeki dükkânların kalitesinin ve işletme niteliklerinin gittikçe düştüğünü gördük. Bazı ilçelerde AVM’lerin yanı sıra bir caddenin üzerindeki apartmanların zemin katlarının ticaret mekânına dönüşmesi gibi durumları da yoğun bir şekilde görüyoruz. Yine kent merkezine yakın bazı mahallelerde konut içerisindeki ticari işletmelerle zaman içerisinde oraların konut olmaktan çıktığını ve çöküntü alanlarının oluştuğunu görüyorduk. Böyle bir resmin üzerine pandemi geldi. 


Pandemi nedeniyle bu dükkânların kapanması hizmet sektörünü ciddi anlamda etkiledi. Özellikle yiyecek-içecek sektöründen başlayarak işletmelerin çok büyük bir kısmı kendi varlıklarını sürdürmekte zorluk çekiyor. Biz yakın zamanda bu konudaki sorunları dinlemek için Ankara Kent Konseyi öncülüğünde bir çalıştay düzenledik. Çalıştayda işletmecilerin söyledikleri, pandemi bitse, bütün koşullar eski normalliğine dönse bile sektörün en az %30-40 civarının uzunca bir süre açılamayacağı yönünde. Çünkü zaten Ankara’nın mevcut koşullarında bir ticari işletmenin açıldıktan sonra kendi kurulum maliyetlerini karşılamaya başlaması için en az üç-dört yıllık bir vakit gerekiyordu. Şimdi bu vakti bırakın bir kenara, kendi varlığını devam ettirmekte zorlanır hâle geldi. Yine özellikle evden çalışma, internet üzerinden alışveriş, internet üzerinden sipariş gibi gelişen sektörlerin de işletmelerin üzerinde sömürücü etkisi olduğunu görüyoruz. Çok iyi bilinen bazı internet sipariş platformlarının ciddi komisyonlarla çalıştığını ve bu komisyonların da işletmelerin daralan hacmini iyice kötü etkilediğini dinledik.


Bir başka meselede de pandemi döneminde bu işletmelerin varlıklarını sürdüremezlerse ne olacağı konusu. Bu işletmeler sadece bir sermaye döndürme mekanizması değil, aynı zamanda başta asgari ücretli çalışanlar olmak üzere hizmet sektörünün yüzlerce insanını istihdam ediyorlar. İstihdam edilen insanların bir kısmı pandemi döneminde kısa çalışma ödenekleriyle belki işletmelerde kaldı, ama önemli bir kısmı da işsiz kaldı. 


Özellikle müzisyenler gibi eğlence sektörünün parçası olan insanlar artık işsiz. Ciddi bir istihdam kaybına uğradılar. Bu sektör çalışanlarının büyük kısmı zaten iş güvencesi olmayan çalışanlardan oluşuyor. Bu kesimde ne yazık ki intihar vakaları karşımıza çıkıyor. Çok üzücü. 


Ankara’da devletin burnunun dibindeki bu sektörlerin yeterli ilgiyi gördüğünü söylemek zor. Dünyanın pek çok ülkesinde bu sektörlerin ayakta kalabilmesi için ciddi devlet destekleri söz konusu oldu. Bu destekler sektörlerin devam etmesi için doğrudan para ödemesi şeklinde de olabiliyor. Türkiye ekonomik anlamda bu kadar güçlü olamadığı için sermaye konusunda güçlü destekler yapılamadı. Vergi afları, vergi ertelemeler gibi birtakım uygulamalar söz konusu oldu, ama bu sektörün temsilcileri çoğunlukla bürokratik mekanizmalar içerisindeki vergi ertelemelerin ve aflarının bekleneni vermediğini, çoğu zaman ciddi pürüzlerle karşılaşıldığını ifade etti. Dolayısıyla Ankara’da ne yazık ki manzara çok da iyimser görünmüyor. Bunu söyleyebilirim. 


Siz kent konseyi olarak - merkezi yönetimin alacağı önlemler belirleyici olsa da- yerel yönetimlerin çabalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu çabalar bir fark yaratıyor mu? Yaşanan acı deneyim bu alanda ne gibi dönüşümleri ya da önlemleri gerekli kılıyor sizce? 


Zafer Şahin: Kentlerin ticari işlev planlaması konusunda çok ciddi bir sorunu olduğu açık. AVM olmasa da böyleydi. Mesela Ankara’nın en bilinen semtlerinden Çukurambar’da işletmelerin açılıp kapanma süresine baktığımızda bir yıldan az olduğunu görüyoruz. Hiçbir zaman kendi kendini finanse edemeyecek bir sermaye döngüsü içerisinde bu sektörler. Özellikle uluslararası zincir mağazaların gelmesiyle ciddi tehdit altındaydılar zaten. 


Bence muhalefetin ve yerel yönetimlerin yapması gereken, kentte bu sektörlerle istihdam yaratan ve iş yapan tüm aktörleri bir araya getirerek doğru bir strateji üretmek. Her kafasına esenin, her yere, her tür işletmeyi açması örnekleri de çoktur. Türkiye’nin her yerinde bir kaldırımın üzerine bir büfe izni verilir. O büfeye izin gazete satması için verilmiştir, ruhsat almıştır, zaman içerisinde yiyecek-içecek satmaya başlar, en sonunda döner kesmeye başlar. Yani denetimsizlik ve kontrolsüzlük ortamında yerel yönetimlerin kentin ekonomik istihdamını sürdürebilecek önlemleri alması lazım. Bu tabii ilk başta özel sektörü aşırı denetim altına almak gibi görünebilir, ama kesinlikle öyle değil. Bunu yapmazsak, bu sektörlerde iş yapanlar ve istihdam edilenler açısından kara tablolar bizi bekliyor. Bu stratejinin uygulanmasının yanı sıra bence bütün kentlerimizde merkezler ana planı çalışması yapılmalı. Yani o kentte yaşayanlar için kentin geleneksel merkezi ve kentin ofis merkezi neresi, kentin ticaret alanları nereler, bunlar bilinir hâle gelmeli. Çünkü burada da ciddi bir haksız rekabet söz konusu. 


Diyelim ki bir yerde bir AVM yapılıyor, çok yüksek kiralarla o AVM’lerdeki dükkânlar kiralanıyor. Ama uyanık bir işletmeci gidip, iki yan binadaki bir katı satın alıp aynı işi orada daha düşük maliyetle yapmaya başlıyor. Şunu da unutmayalım, AVM yatırımları Türkiye’de sermaye aktarımının çok güçlü unsurlarıdır. Özellikle Türkiye’ye giren sıcak dış sermaye ya da yerli sermaye AVM’leri bir gayrimenkul yatırımı olarak görüyor. Geri dönüşümünün sağlanması için çok yüksek kira bedelleri talep ediliyor. Ama öyle bir noktaya geldik ki, AVM’lerin belki önemli bir kısmının yaşlı bakımevine, hastaneye, eğitim kurumlarına dönüşmesi gerekecek, çünkü insanlar AVM’lere gitmeyi tedirginlikle karşılıyor. Üçüncü mesele şu, merkezler planı gibi bir plan yapmanın dışında şimdi dünyanın geldiği nokta var, bizim de hızlıca bu planlara geçmemiz gerekiyor. Günün koşulları özel sektör yatırımlarını iyi planlamayı, sonrasında hizmet sektöründe özellikle kent içerisinde işletmelerin de çok iyi planlanmasını gerektiriyor. Biraz evvel örnek verdim. Online bir platform çok ciddi komisyon alıyor. Yerel yönetimler de Ar-Ge ve inovasyon çalışmalarıyla sektöre destek olmalı. Yani bu tür platformlar oluşturmak öyle zor değil. Örneğin, yerel yönetimler yerel alışveriş platformlarıyla hizmet sektörü aktörlerini destekleyebilir. Zaten dezenfektan ve maske desteği vererek çeşitli şekillerde yapmaya çalıştılar. Yapılan destekler gündelik hayatın sürdürülmesine yönelikti. O işletme açık kalamıyorsa, maske dağıtmanın da bir anlamı kalmıyor. Yine online platformlar dışında bu sektörlerin dönüşmesi gerekecek. Bir başka durum kuaför ve berberlerle ilgili. Kuaförlerin ve berberlerin randevuyla çalışmaya başlaması. Randevuyla çalışıyorlarsa, ben hangi berberin ve kuaförün randevu verebilecek durumda olduğunu bilmeliyim ki gidip hizmet alabileyim. Mahallenizdeki berberi telefonla arayabilirsiniz, ama diyelim ki yerel yönetim destek verdi, ortak yazılım kuruldu, istediğiniz kuaförden bir randevu alarak gidebilmelisiniz. Bu hem pandemi koşullarını iyi yönetmeye yardımcı olacaktır hem de o insanların iş potansiyellerini artıracaktır. Günün koşullarıyla, teknoloji desteğiyle, belki akıllı kent uygulamalarıyla özel sektör istihdamlarının desteklenmesi gerekiyor. 


Ankara’daki hizmet sektörünün arkasında inşaat sektörünün olduğunu söylemiştim hatırlarsanız. İnşaat sektörü Türkiye’de durma noktasına geldi. Ankara’da da ihtiyaç fazlası ofis ve konut üretimi söz konusu. Artık inşaat sektörünün değil, inşaat sektörü dışındaki sektörlerin desteklenmesi gerekiyor ki hizmet sektöründen diğer sektörlere yeniden geçiş olabilsin. Bu da bölgesel kalkınma stratejisi olarak yerel yönetimler, valilik, kalkınma ajansı tarafından desteklenmeli diye düşünüyorum. 


Bu planlamalar için herhalde önce o envanterin çıkarılması gerekiyor. Odalardaki kayıtlar yeterli mi bunun için?


Zafer Şahin: Bu envanter aslında ticaret ve sanayi odalarında olduğunu varsaydığımız bir envanter, ama orada da şöyle sorunlar var. Biliyorsunuz, bizde bir şirket kurulduğunda o şirket her işi yapacak şekilde kurulur. X inşaat turizm vs. diye kurulur. Bir iş kolu belirlenir. Turizm alanında faaliyet gösterecek denir, ama yine de o tanım içerisinde yok yoktur, her işi yaparsınız. Dolayısıyla ne ticaret odalarının ne sanayi odalarının ne de yerel yönetimlerin kayıtlarına baktığınızda o anlamda sağlıklı bir envanter görebilirsiniz. Çünkü işkolu tanımlarında sıkıntı var. Bir büfeci gazete büfesi açıp döner kesmeye başlıyorsa, burada hem yerel yönetimin hem ticaret odalarının, hem esnafın sorumlulukları var. Her ne kadar kâğıt üzerinde her birinin ayrımları var gibi görünse de, hatta fiyat listeleri belirleniyor gibi görünse de, gerçek dünya öyle değil. Gerçek dünyada ticari ahlak ve işletme ahlaki gibi meseleleri de yeniden oturtmamız lazım. Türkiye, ahilik gibi çok önemli bir geleneğe sahip bir ülkedir, ama bu geleneği dillendirmek dışında tekrar yaşatmak için çok bir şey yaptığımız da söylenemez. Meslek kollarının tanımı için mesleki yeterlilik kurumu gibi kurumların çalışması ve yerel yönetimlerle işbirliğiyle bu kurumların işkollarında kimin ne iş yaptığı konusunun değerlendirilmesi lazım. Çok komik durumlarla karşılaşıyoruz Türkiye’de. Adam fırın açıyor, birinci ayında pastane ürünleri satmaya başlıyor, üçüncü ayında dünya mutfağı yemekleri sunuyor. Neden? Biraz evvel söylediğim, anlattığım süreçler sebebiyle. Bir dükkân açtığınızda mevcutta hangi amaçla açtıysanız, o dükkânı elde ettiğiniz gelirle yürütemeyeceğinizi görüyorsunuz. Ve ürün çeşitliliğine gitmek zorunda kalıyorsunuz, fakat ürün çeşitliliği sizin aynı zamanda maliyetlerinizi farklı şekillerde artırıyor. Günün sonunda da artık iflas noktasına gelip dükkânı kapatmak zorunda kalıyorsunuz. Ta ki yeni bir girişimci gelip sizin maceranızı tekrar yaşayana kadar. Bu konuda yapılmış pek çok araştırma var. Son dönemde internet ortamında da yaygınlaştırılan belgeseller var. Kafelerin nasıl hızla açıldığı, sonra bir anda nasıl kapandığı ve neden çok az kısmının kaldığı üzerine yapılan çalışmalar bunlar. 

 

Yerel yönetimlerin bizim ortak çalışma mekânları dediğimiz, hizmet sektörünün maliyetlerini düşürecek ofis hizmetlerinde danışmanlık, müşavirlik, sigortacılık, avukatlık vb. ortak çalışma mekânları inşa etmek ve sunmak konusunda da projeler geliştirmesi oldukça önemli. 


Özel sektörün Türkiye’de çok ciddi bir dinamizmi de var. Bu dinamizm örgütlendiğinde ben bu tür sorunlara hızlı çözümler bulanabileceğine de inanıyorum açıkçası. 



Önerilen Haberler