"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Serhat Saymadi: Esnafın Üzerindeki Baskı: Tekelleşme, Dijitalleşme!

Belediye Gazetesi

Serhat Saymadi

Kafe Bar Çalışanları Dayanışması



Kafe ve bar çalışanlarının sorunlarını Kafe Bar Çalışanları Dayanışması'ndan Serhat Saymadi’ye sorduk. 


Koronavirüs pandemisi 2019 yılının sonunda Çin’de ortaya çıktı ve kısa sürede tüm dünyaya yayıldı. Türkiye’de resmî açıklamalara göre ilk koronavirüs vakası 11 Mart tarihinde görüldü, ilk vakanın görülmesinin ardından 16 Mart tarihinde yeme-içme sektöründe paket servis yapan işletmeler hariç olmak üzere tüm işyerleri kapatıldı. İşletmeler koronavirüs vakalarının azalmasıyla birlikte maske, fiziki mesafe, dezenfektasyon, ağırlanan konuk sayısına getirilen kısıtlama ve saat 24.00’te müziğin kapatılması şartlarıyla 1 Haziran’da açıldı. Ancak beş buçuk ay sonra 20 Kasım itibarıyla tekrar kapatıldılar. Sektördeki işyerleri ilk tedbir döneminde 75 gün kapalı kaldı. İkinci tedbir döneminde ise, 20 Kasım 2020 ila 2 Mart 2021 tarihleri arasında 102 gün kapalı kaldılar. Kapalı kalınan toplam gün sayısı: 177! Esnaf tam altı ay süren bir kapatılma yaşadı. 02 Mart 2021’de gerçekleşen açılma ise, saat 19:00 sınırlamasıyla gerçekleşmiş, açılma kararındaki saat sınırlaması esnafın sorununu çözmemiştir. 


Kapatılma meselesinin bir başka boyutu, barlar ve gece kulüpleri. 16 Mart 2020 tarihinde kapatılan bu işletmeler hiç açılmadan bugüne kadar geldi. Barların kapalı olduğu süre 16 Mart 2021’de birinci yılını doldurdu. Barlar dışında içkili lokanta ve bistro olarak hizmet verdiği aşikâr olan çoğu işletme, ruhsatlarında “Bar” yazdığı için açılamadı. AKP’li ilçe belediyelerinin olduğu yerlerde bu konuda bir kolaylık da sağlanmadı. 


Türkiye’yi ve dünyayı sarsan böylesi bir pandeminin tüm faturasının sadece yeme-içme sektörüne kesilmesi anlaşılır veya “iyi niyetli” bir durum değildir. Burada insanların sosyalleşmesinin -özellikle de geceleri ve alkollü mekânlarda- önüne geçilmeye çalışıldığı aşikârdır. Bu, meselenin politik boyutudur. İktidar bile isteye bu sektörü daraltmak ve ölçeğini sınırlamak istemektedir. 


Meselenin bir diğer boyutu, kapitalist sistemin işleyişiyle ve ilerlemesiyle ilgilidir. Her sektörde sermayesi daha güçlü işletmeler daha küçük işletmeleri yutmakta, sektörlerde tekeller oluşmaktadır. Zincir marketlerin ortaya çıkışı, mahallelerdeki bakkal, manav, kasap gibi küçük esnafları yok etmiştir ve bu işletmeleri işleten esnaflar, zincir marketlerin ilgili birimlerindeki işçilere dönüşmüştür. Koçtaş, Bauhaus gibi zincir yapı malzeme mağazalarının açılmasıyla birlikte mahallelerdeki elektrikçi, tesisatçı gibi esnaflar bu marketlerde işçi konumuna geçiş yapmıştır. Amazon, Hepsi Burada, Trendyol, Getir, Glovo gibi e-ticaret siteleri mahallelerdeki züccaciye, tuhafiye, kırtasiye gibi küçük esnafları bitirme noktasına getirmiştir. Binlerce küçük esnaf işçiye dönüşmüştür. Küçük esnafların kazancı ortadan kaldırılmıştır. Bu gelir, dev şirketlerin kâr hanelerine yazılmaya başlamıştır. Esnafın karşısındaki en büyük tehlike, tekelleşme ve dijitalleşmedir.  

Sistemin ekonomik ve politik dişlileri küçük esnafı yutmaya çalışmaktadır. Böyle bir dönemde esnafın ve küçük işletmelerin karşı karşıya bırakıldığı esas sorun, iflas ve proleterleşmedir. Sektörde çalışanların yaşadığı sorun ise, işsizlik ve güvencesizliktir. 


Bu genel girişle beraber yeme-içme sektörünün sorunlarını tek tek ele alabiliriz.

 

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın yayımladığı son veriler 2019 yılının Eylül ayına aittir. Bu verilere göre, Türkiye’de 73.000 kahvehane, 43.000 lokanta, 22.000 çay bahçesi, 16.000 meyhane, 14.000 kafe, 5.000 bar, 4.000 oyun salonu, 4.000 aperatif büfe olmak üzere 181.000 işyeri bulunmaktadır. Ancak bu veriler sektörün genişliğini tam anlamıyla yansıtmamaktadır. Otellerin teraslarında ve lobilerinde hem otel müşterilerine hem de otel müşterisi olmayanlara hizmet veren çok sayıda bağımsız işletme bulunmaktadır. Bu işletmeler harici bir ruhsatla değil, otelin ruhsatıyla çalışmaktadır ve personelleri de otel personeli gibi görünmektedir. Turistik tesislerdeki işletmeler de bu şekildedir. Böyle değerlendirildiğinde sektörde çalışan insan sayısı 2 milyondur, çalışanların aileleri ve bağlı sektörel alanlarla sektörden geçinen insan sayısı 10 milyona kadar yükselmektedir.  


Kira Sorunu: İşletmelerin kapalı olduğu dönemde esnafın ilk sorunu, kira sorunudur. Büyükşehirlerde merkezi noktalarda kiralar 10.000 TL ila 30.000 TL arasında değişmektedir, kimi yerlerde daha da yüksektir. Bu kiraların ödenmesi, işletmenin kapalı olduğu sürelerde imkânsızdır. Hükümet, büyükşehir sınırları içerisindeki küçük esnafa sadece 3 ay süresince 750 TL, büyükşehir sınırları dışındaki illerdeki işletmelere ise, 500 TL kira yardımı yapmıştır. Genel esnafın kapalı olduğu süre, 6 aydır. Barlar açısından bu süre, 12 aydır. 3 aylık kira yardımı zaman açısından yetersizdir, miktar itibarıyla esnafın ödediği kiranın %10’nuna bile denk gelmemektedir. İşletmelerin kapalı olduğu süre boyunca ya kira alınmamalıdır ya da işletmeleri kapatan kamu idaresi tarafından ödenmelidir. Ancak hükümet bu yolu tercih etmemektedir. Koronavirüs sebebiyle insanların geliri azalmıştır, bu azalma harcamaları etkilemiştir, dolayısıyla esnafın gelirlerini de azaltmıştır. Önümüzdeki dönem mülk sahipleriyle kiracı olan esnaflar arasında yaşanan uyuşmazlıklara ve ödeme zorluklarına ilişkin açılan tahliye davalarında patlama yaşanması beklenebilir.

 

Stopaj Vergisi: Kirayla bağlantılı olan bir diğer sorun, işletmelerden kira bedeli üzerinden alınan peşin vergi olan stopajdır. Stopaj vergisi oranı kira bedelinin %20’sidir. Ancak pandemi döneminde bu vergi oranı %10’a düşürülmüştür. Gelir üzerinden alınan vergi, gelirin olmadığı bir dönemde alınmamalıdır. Stopaj vergisi için verilen beyannamelere damga vergisi de tahakkuk ettirilmektedir. Stopaj vergisi tamamen kaldırılmalıdır. 


ÖTV ve TAPDK Belgesi: AKP hükümetinin iktidara gelmesinden sonra alkollü içkilere özel tüketim vergisi (ÖTV) getirilmiştir. Bu vergi, maktu vergi hâline dönüştürülmüştür ve her 6 ayda bir oranı artırılmıştır. Bu oran 1 Ocak 2020’de yapılan %17’lik zamla birlikte %327’ye yükselmiştir. Bir ürünün kendi fiyatının üzerine yüzde %327’lik ÖTV vergisi yüklenmektedir ve ortaya çıkan rakam üzerinden Katma Değer Vergisi alınmaktadır. Bu politika alkollü içecekleri lüks konumuna itmektedir ve gündelik yaşam içerisinde sofra kültürünün dışına atmaktadır. Bu uygulamanın ideolojik bir uygulama olduğu açıktır. Tekel bayilerinin normal zamanlarda da saat 22:00’den sonra alkollü içki satamaması ve sokağa çıkma yasakları süresince alkol satılamaması da bunun açık örnekleridir. İşletmelerde alınması zorunlu olan Tütün ve Alkol Piyasaları Düzenleme Kurulu (TAPDK) belgesi de benzer bir uygulamadır. İşletmelere alınan ruhsatlar bir kereliğine alınırken TAPDK Belgesi her yıl yenilenmek zorundadır. Bu uygulamanın alkollü içki satan işletmelere ek maliyet yükü çıkarmaktan başka bir anlamı yoktur. 2021 yılı için belirlenen TAPDK Belge bedeli, 2.040 TL’dir. Bu belgeye ödenen yıllık harç tamamen kaldırılmalıdır. 


Eğlence Vergisi, Canlı Müzik Ruhsatı: 1981 yılında başlayan uygulamayla biletle girilen yerlerde bilet bedeli üzerinden %10 eğlence vergisi alınmaktadır. Ancak bu durum AKP iktidarı döneminde biletle girilmeyen yerlerde de uygulanmaktadır. Alkollü işletmelere “Eğlence Vergisi” adı altında ek bir vergi yükü getirilmiştir. “Müzik Ruhsatı” adı altında 2019 yılı itibarıyla ek bir mali yük daha çıkarılmıştır. İlk etapta sadece konser mekânlarında uygulanan bu ruhsat, ses kontrolü için çıkarılmış gibi görünse de 2019 itibarıyla banttan müzik yayını yapan işletmelere de zorunlu hâle getirilmiştir. Radyodan müzik yayını yapan işletmelere bile bu uygulamanın getirilmesi apaçık kötü niyetlidir. Bu ruhsatın bedeli 10.000 TL ila 30 TL arasında değişmektedir. 


Alkollü içecek satışına saat sınırlaması getirilmesi, Özel Tüketim Vergisi alınması, TAPDK Belgesi yenileme zorunluluğu, eğlence vergisi, canlı müzik ruhsatı zorunluluğu, alkollü içeceklere reklam yasağı, son olarak işletme adlarından “Bar ve Meyhane” isimlerinin kaldırılması kararı, iktidarın alkol tüketimine olan karşıtlığını apaçık göstermektedir. Alkollü içeceklerin satışının yapıldığı işletmeler kapatılmadan mali yüklerle ve yasal sınırlamalarla bu işletmeler darboğaza sokulmak istenmektedir. Bu hâliyle bir süre sonra alkollü içecekler sadece yüksek gelirli bir sınıfın tüketebileceği bir nesneye dönüşecektir. Hatta büyük anlamda dönüştü bile.

 

Çevre, Temizlik Vergisi: İşletmelerin kapalı olduğu dönemlerde belediyeler tarafından kapalı işletmelere çevre ve temizlik vergisi işletmeler açıkmış gibi tahakkuk ettirilmiştir. Belediyeler 2020 yılı için bu iki vergiyi tahakkuk ettirmemeli, işgaliye vergileri ise yeme-içme sektörü için 2021 yılında alınmamalıdır. 


Kısa Çalışma Ödeneği ve İşsizlik Ödeneği: Hükümet 15 Mart ila 1 Haziran tarihleri arasında herhangi bir işyerinde 15 Mart’tan önce 60 gün çalışmış olan ve son 3 yıl içinde 450 gün sigorta primi ödenmiş olanlar için aldıkları ücretin %60’ı kadar Kısa Çalışma Ödeneği (KÇÖ) desteği sağladı. Ancak çoğu çalışan bu koşulları sağlayamadı. Bu şartları taşımayan personel için ise, günlük 39 TL ücretsiz izin ödeneği sağlandı.  Kısa çalışma ödeneği alanlar 1.500 TL, ücretsiz izne çıkarılanlar 1.170 TL ile geçinmek zorunda bırakıldı. 


Net asgari ücretin bile yarısından az olan bir rakamla çalışanların geçinmesi beklendi. İşyerlerinin kapatıldığı dönemlerde kısa çalışma ödeneğinden ve işsizlik ödeneğinden faydalandırılan işçiler sosyal güvenlik primlerinden de faydalanamıyor. İşçiler geçinemedikleri gibi sosyal güvenceden de mahrum bırakılıyor. Kısa çalışma ve işsizlik ödeneği alanların bu dönemleri emekliliklerine yansımalıdır, çalışmış gibi gösterilmelidirler, prim ödemeleri kamu tarafından karşılanmalıdır. Ayrıca birçok esnaf kendi işletmesinde fiilen çalışmaktadır, birçok esnaf da zanaatkâr konumundadır. Bazı esnafların çalışanı bile yoktur. Bu esnaflar sosyal güvenlik açısından Bağ-Kur’a bağlı olduğu için kısa çalışma ödeneği veya işsizlik nakdi yardımı alamamaktadır. Esnafın Bağ-Kur’lu olmasından kaynaklanan bu durum ciddi bir sorundur. Bağ-Kur’lu zanaatkârlara mutlaka destek sağlanmalıdır. 


Güvencesizler: Sektörümüzde günlük, yarı zamanlı çalışanların yoğunluğu sebebiyle sigortasız çalışma da oldukça yaygın. Bu süreçte sigortasız çalışan işçiler bu desteklerin hiçbirinden yararlanamamıştır. Sigortasız işçi çalıştıran yerlere yönelik cezalar ağırlaştırılmalıdır. Gündelik çalışmalara dönük puantaj uygulaması kolaylaştırılmalı, öğrencilerin çalışması durumunda burslarının kesilmesine dönük uygulama kaldırılmalıdır. 


İşten Çıkarma Yasağı: İşten çıkarma yasakları da işçi ve işveren arasında gerilime sebep olmaktadır. Kısa çalışma ödeneği ve nakdi ücretsiz izin ödeneği alamayan çalışanlar işverenden bir maaş beklentisi içerisinde olmaktadır, ancak işveren de imkânsızlıklar sebebiyle bu maaşı ödeyememektedir. Bu yasağın kalkması elzemdir. Ancak yasağın kalkması kitlesel bir işsizliğe de sebep olabilir. Bu nedenle “Kısa Çalışma Ödeneği” uygulaması, “Ücretsiz İzin Nakdi Desteği” ve işen çıkarma yasağı 2021 yılı sonuna kadar devam ettirilmelidir. 


Asgari Ücretin Vergi Yükü: Sektörde çalışanların büyük bölümü asgari ücretle çalışmaktadır. Çalışanlar için asgari ücret net olarak 2.825 TL’dir. Ancak bu ücretin üzerine 1.377 TL prim ve vergi ödemesi bulunmaktadır. Asgari ücretin işveren açısından tutarı 4.200 TL’dir. Asgari ücretten vergi alınmamalıdır, prim bedelleri düşürülmelidir. Bu denli yüksek prim ve vergi yükü, işletme maliyetlerini oldukça yükseltmektedir. Vergi ve prim yükü, istihdamı da düşürücü bir etki yaratmaktadır.

 

Kurye Sorunları: Pandemi döneminde en çok çalışanlar ve en hor görülenler kuryeler olmuştur. Pandemi sebebiyle evinden çıkmak istemeyen yurttaşlar online alışveriş ve yemek sitelerinden evlerine sipariş vermeyi tercih etmişlerdir. Ancak e-ticaret şirketleri, talep artışını karşılayacak düzeyde personel istihdamına gitmemiştir. Bu süreçte sipariş veren yurttaşların bir kısmı kuryelerin kişilik haklarını rencide edecek tutumlar içerisine girmişlerdir. İşverenler ise, kuryelerin özlük haklarının korunması noktasında yapılması gerekenlerden kaçınmıştır. E-ticaret uygulamalarının artmasıyla nakliyat, tedarik ve teslimat işkollarında ciddi bir artış olmuştur. Bu işkollarındaki işçilerin örgütlülüğü ve sendikalaşması da oldukça düşük düzeylerdedir. 


Paket Servis Sorunları: E-ticaretin artışıyla birlikte online sipariş siteleri küçük esnafın ortağı hâline dönüşmüştür. Komisyon oranları yükselmiştir. Online sipariş sitelerinin komisyon oranlarına mutlaka yasal bir sınırlama getirilmelidir. Esnaf kurye istihdam edemediği için bu online alışveriş sitelerinin kurye hizmetinden faydalanmaktadır. Bu durum ciddi bir mali yük ortaya çıkarmaktadır. 


Banka ve Kredi Sorunları: Son bir yıl içerisinde esnafın mali yüklerinin artması ve pandemi koşulları sebebiyle küçük esnaf krediyle ayakta durmaya çalışmıştır. İşyerlerinin kapatılmasıyla birlikte esnaf kredileri ödeyemez hâle gelmiştir. Bu kredilerin ertelenmesi şarttır. Ayrıca esnaf açısından genel bir sicil affına da ihtiyaç duyulmaktadır. 


Esnaf Odaları: Ne yazık ki esnaf odalarının yetkileri kısıtlanmıştır. Oda yönetimleri esnaftan aidat alan resmî kurumlara dönüşmüştür. Esnaf, iktidarın daha fazla tepkisini çekmemek için bu odaların yönetimlerine girmek istememektedir. Dolayısıyla bu odaların yönetimleri ağırlıkla iktidara yakın kişiler tarafından doldurulmaktadır. 


Esnafın üzerindeki mali yükler, e-adisyon gibi teknik zorunluluklar, e-ticaretin yaygınlaşması, personel maliyetlerindeki artışlar, evden çalışma sisteminin artışı ve artan vergilerle birlikte “mikrokobi” adı verilen, cirosu 3 milyon TL’den az ve personel sayısı 10’dan az küçük işletmeler yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu mikrokobiler, diğer tabirle küçük esnaflar, toplam kobilerin %50’sine tekabül etmektedir. Bu yok oluşun yerini kâr marjlarını sürekli artıran e-ticaret tekelleri doldurmaktadır. Esnafa yönelik ciddi bir destek planlaması mutlaka yapılmalıdır. Aksi takdirde Türkiye’deki esnafın büyük çoğunluğu birkaç yıla kadar kepenk indirmek zorunda kalacaktır.  




Önerilen Haberler