"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Tekin Bingöl: CHP iktidara hazır

  • 22 Mart 2021

Siz 2007 yılından bu yana milletvekilisiniz ve ülkenin çok önemli bir zaman dilimine tanıklık ediyorsunuz. O dönemin bir bölümünü de teşkilatlardan sorumlu olarak geçirdiniz. Bu süredeki gözlemlerinizi alabilir miyim? 


Tekin Bingöl: Türkiye siyasi tarihinin son 40 yılına tanıklık ettiğim söylenebilir. 23. dönemden itibaren de Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında mücadele içinde geçen bir tanıklık bu aynı zamanda. 1980 darbe döneminden ve öncesinden başlayarak beslenen bir ideolojik hareket olarak AKP’nin parlamentoya hâkim olduğu 2002 seçimlerinin ardından, bu kimliği açıkça dışavurduğu ikinci dönem olan 2007 seçimlerinde partideki görevlerimin yanı sıra kişisel olarak da mücadeleme milletvekili olarak devam ettim. AKP iktidarının başlangıcındaki o günlerin fotoğrafını çekmemiz gerekirse, demokrasicilik makyajı altına saklanan, Avrupa Birliği’ne sevimli görünmek isterken gerçekleştirilen reformların gölgesinde Türkiye’nin bütün sinir uçlarıyla oynamaktan çekinmeyen, Cumhuriyet değerleriyle hesaplaşma telaşında olan ve bunları yaparken de totalitarizmi yavaş yavaş ısıtan bir iktidarla karşı karşıyaydık. 


AKP; her krizden ülkenin çıkarlarını değil, kendilerine fırsat devşirmeyi amaçlayan, bu doğrultuda da dönemsel olarak değişen söylemleriyle Türkiye’nin bütün gerici damarlarını harekete geçirmekten çekinmeyen bir parti. Bu doğrultuda temellerini olgunlaştıran koşullar itibarıyla bir günde iktidara gelmediklerini de bilmek gerekiyor. Sözde “yasaklar”, “yoksulluk” ve “yolsuzluk” la mücadele söylemi aracılığıyla iktidara gelen bir siyasal oluşumun ülkeyi nasıl yavaş yavaş çürüttüğüne, bu “ÜçY” misyonunun gerçekte “yağma”, “yalan” ve “yozlaşma”ya nasıl dönüştüğüne geçen yıllar içinde de şahit olduk. İşte, bu nedenlerle AKP’ye ve taşıdığı siyasi misyona karşı mücadeleyi de bir günde inşa etmek mümkün değildi. 


Bu doğrultuda Türkiye’de cumhuriyet ve demokrasi değerlerini savunan, sosyal devlet ilkelerine dayanan halkçı bir iktidarın yeniden inşa edilebilmesi için CHP’yi bulunduğu sağlam temeller üzerinde -en küçük tuğlasından başlayarak- yeniden kurumsallaştırdık. Evet, aynı amaçla 2014 yerel seçimlerinden sonra Parti Örgütü ve Örgüt Yönetimlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevini üstlendim. Bu dönemde de Genel Merkez’de inşa ettiğimiz politikalarımızı partinin bütün kılcal damarlarına taşıyabilecek bir teşkilat yapısı oluşturmamız gerekiyordu. Çünkü CHP, Cumhuriyet tarihinin gördüğü en saldırgan iktidara karşı mücadele edecekse, bütün tuğlaları da aynı ağırlığı kaldırabilecek sağlamlığa sahip olmalıydı. Genel Başkanımız, MYK üyelerimiz, örgütlerimiz ve üyelerimizle şehir şehir bu yenilenmeyi başarırken mücadelemizi de ilmek ilmek dokumaya devam ettik. Geldiğimiz noktada artık bir gerçek ki, CHP teşkilatı iktidara hazır. 


AKP, iktidardaki 19 yılda kendi yağma düzenini oluştururken diğer bir yandan da Türkiye’ye demokrasi, insan hakları, eşitlik, kamu kaynaklarının adil kullanımı, kadına şiddet, çevre politikaları, hesap verilebilirlik, yolsuzluk, liyakat, basın ve ifade özgürlüğü gibi alanlarda dünya sıralamasında en alt düzeye düşmenin utancını yaşattı. Aynı sürece parlamentodan baktığımızda ise, demokratik alanın her geçen gün daraltıldığı, şeffaflık, hesap verme kültürü ve devlet geleneklerinin yok sayıldığı yılları yaşıyoruz. Tarihiyle her fırsatta övündüğümüz, savaş koşullarında bile varlığını korumuş TBMM’yi göstermelik demokrasi için tek adam iktidarının arka bahçesine çevirmek isteyenlere karşı da bu alanı savunmaya devam ediyoruz. 


Her ne kadar sözlerimiz kesilse de, muhalefet olarak konuşma sürelerimiz kısaltılsa da bulduğumuz her fırsatta iktidarın daralttığı yaşam alanlarıyla ötekileştirilenlerin, yok sayılanların, baskı altında ezilenlerin, sömürülenlerin, yalnız bırakılanların, iktidarın yanlış politikalarıyla nefes alamayan milyonların sesi ve soluğu olmaya çalışıyoruz. Umudun var olduğunu, umudun mücadeleyle her alanda yeşereceğini, dayanışmayla güzel günlere ulaşacağımızı ve halkın iktidarına da bizi ilmek ilmek dokuduğumuz bu mücadelenin götüreceğini meclis kürsüsünden örgütlerimizin son halkasına kadar ve mahalle mahalle gerçekleştirdiğimiz ziyaretlerde de anlatmaya devam ediyoruz. 


CHP, ülkenin demokratik süreçlerine tekrar dönmesiyle ilgili çok önemli bir sorumluluk alanında bulunuyor. Bu süreçte geniş bir ittifak ihtiyacı olan ülkenin ana muhalefet partisinin Parti Meclisi’nin sizce öncelikli hedefleri ne olmalı?


Tekin Bingöl: AKP iktidarı döneminde yok edilen demokratik kültür sonucunda geldiğimiz nokta, Türkiye’nin dünyada “özgür olmayan” kategorisi altında sınıflandırılan bir ülke olarak işaret edilmesi. Yani gün aşırı askeri darbelerin yaşandığı Afrika ülkesi olan Mali’den sonra son 10 yıl içinde özgürlükler ve demokrasi açısından en büyük gerileme gösteren ikinci ülke konumundayız. Evet, bu sürece bir günde gelmedik. Biz mücadele dozumuzu arttırdıkça, yalanlara inanmayan milyonların sayısı katlandıkça, iktidarın temeli her geçen gün tuz buz oldukça AKP yönetimi de koltuklarının geleceği için totaliter bir rejim inşa etme yoluna girdi. Bu rejim inşasını “Cumhurbaşkanlık Hükümet Sistemi” adı altında ucube bir sistemle taçlandırmak istediler. AKP dışında ülkeye ne faydası olduğu belli olmayan sistemin ilk 3 yılına baktığımızda “Yetkiyi verin, etkiyi görün” diyenlerin yalanları da aslında bize çöküş sürecinde olduklarını gösteriyor. 


Ülke ekonomisini halka 5 maske dağıtamayacak konuma getirenlerin 19 yıllık iktidarı sonunda Merkez Bankası’nın acil durum rezervlerine kadar tüketildiğini, enflasyonun katlandığını, işsizliğin %30’un üzerine çıktığını, milyonlarca insanın açlık sınırının altına itildiğini görüyoruz. Adaletin mumla arandığını, yargının siyasallaştırıldığını, Türkiye’nin hukukun üstünlüğü noktasında Nijerya, Mısır, Kongo, Kamboçya gibi ülkelerle bir tutulduğunu görmenin utancını yaşıyoruz. Dış politikada tek bir dostumuzun kalmadığını, eğitimde fırsat eşitliğinden her geçen gün uzaklaşıldığını, çocukların geleceğinin düşünülmediğini, yandaş şirketlere “yatırım” adı altında milyarların peşkeş çekildiğini, hastaneler borç içindeyken yandaşlardan milyarlık kiralama ve hizmet alımlarıyla iflasın eşiğine getirilen sağlık sistemini görüyoruz. CHP’nin ısrarla anlattığı bu gerçekleri artık seçmen tabanımızın çok ötesinde milyonlarca insan görüyor ve söylemlerimize sahip çıkıyorlar. Saray yönetimi ve gölgesindeki partisi, iktidarın bekası için demokrasiyi yok ederek, muhalif siyasetçileri, insan hakkı savunucularını, gazetecileri tutuklayarak, milletvekillerini hukuksuz yargı kararlarıyla parlamentodan, siyasetten uzaklaştırarak, milyonlarca oy almış partileri kapatmakla tehdit ederek yapıştıkları koltukları korumak istiyor. 


Bizim güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş vurgumuzun en önemli gerekçesi, tam da bu. AKP’nin büyük şehirlerdeki demokrasi arayışından fabrikalardaki grevlere, kadınların yaşam hakkı eylemlerinden en küçük köyde deresini korumak isteyen köylüye kadar güç kullanarak taşıdığı ceberrutluğu, baskıyı, yıldırma ve susturma çabasını demokrasi mücadelemizle yeneceğiz. Bunu da tek başımıza değil, işaret ettiğimiz kriterler içinde en geniş demokrasi cephesini inşa ederek yapmalıyız. 


Yani ittifaka ihtiyacı olan CHP değil, Türkiye’nin geleceğidir. Demokrasi, insan hakları, çocukların eşit eğitim hakkı, kadınların yaşam hakkı, geleceğe taşımak ve korumak zorunda olduğumuz doğa, adalet ve hukukun üstünlüğü, liyakatli bir sistem, ücretsiz sağlık hakkı ve insanca yaşanabilir bir Türkiye umudu… Bu inancı bizimle paylaşan toplumumuzun bütün kesimleriyle bir araya gelmek zorundayız. Bu noktada da parti içinde olgunlaştırdığımız çalışmaları, AKP tarafından ötekileştirilen, yok sayılan, kenara itilen tüm insanlarla ve demokratik alanın dışına itilmek istenen tüm kesimlerle de en geniş mutabakat zemininde paylaşarak ortak çalışma alanları yaratmaya çalışıyoruz. Tek sesliliği değil, farklılıkları meşru ve zenginlik olarak kabul eden, isimlerin değil ilkesel değerlerin etrafında bir araya gelmiş bir muhalefetin milyonların sesi olarak demokratik yollarla halkın iktidarını kurabileceğine inanıyoruz. Parti Meclisi’nin de öncelikli hedefi, örgütlerimizden aldığı sorumlulukla bugüne kadar yoğun emek verdiği gibi bundan sonrası için de ilk seçimde belirlediğimiz güçlendirilmiş parlamenter sistemin kuruluşu ve halkın iktidarına giden yolu CHP’nin ilkeleriyle aydınlatmaktır. 

Ankara milletvekilisiniz. Bölgenizle, seçmeninizle iletişiminiz ve yerel yönetimlerle ilişkileriniz nasıl? Yeterli zamanı ayırabiliyor musunuz? Bu süreçte yerel yönetimlerin oynadığı rolü nasıl değerlendiriyorsunuz?


Tekin Bingöl: Türkiye siyasi tarihinde yerel yönetimlerin genel seçimlerin kaderini tayin etmede ve merkezi iktidarın belirlenmesinde önemli rolünün olduğu bir gerçek. Seçmenler, genel seçimlerdeki büyük vaatler yerine önce kendi hayatına dokunan alanlara yani belediyelerdeki faaliyetlerinize, tutarlılığınıza ve çalışma alışkanlıklarınıza göre değerlendirmelerde bulunuyor. Bu bilinçle yıllar süren çalışmalarımızın ardından mücadelemizi 2019 yerel seçimlerine taşıdık. 


Seçim öncesinde de söylemiştim. Başkentin tüm ilçelerini sosyal demokrat belediyecilikle tanıştırmak istiyorduk ve “2019 yerel seçimlerinde Ankara'nın burçlarına CHP bayrağını dikeceğiz" demiştim. Umutsuzluğa kapılanlar hatta mücadelemize gülenler vardı, ama geldiğimiz noktada Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de, Hatay’da, Tekirdağ’da, Antalya’da, Mersin’de, Aydın’da, Eskişehir’de, Muğla’da ve Adana’da belediye başkanlarımız, yıllardır mücadele veren diğer yönetimlerimizin de örnek belediyeciliğiyle yönetimi devraldılar. 


Aradan geçen iki yılda ne kadar haklı olduğumuzu Türkiye nüfusunun yarısından fazlasını yerelde yöneten belediyelerimiz gösterdi. Halkçı belediyecilik anlayışı, kamu kaynaklarının doğru kullanımı, şeffaflık, sanata ve sanatçıya bakış açısı, atamalarda liyakat, sosyal yardımlarda adalet noktasında çok önemli örnekler verdiler. Yaşanan afetlerin yanında yerel yönetimlerin en önemli sınavı da son bir yıldır mücadele ettiğimiz Covid-19 pandemisi oldu. AKP’nin “metal yorgunluğu” adı altında bozulmuş, atıl durumdaki ve artık yönetemez hâle gelmiş iktidarının hareketsizliği milyonlarca insan için yaşam tehlikesine yol açabilecekken halkın yanında yer alan belediyelerimiz vardı. Merkezi iktidarın elinde büyük devlet bütçesi olsa da sosyal demokrat halkçı belediyeciliğin küçük kamu kaynaklarıyla verdiği büyük hizmetler ve elden ele büyütülen dayanışması karşısında aciz kaldılar. Halka maske satmaya kalktılar, belediyelerimiz ücretsiz dağıttı. Kendileri 5 maske dağıtamazken belediyelerimizin dayanışma kampanyalarını engellediler, halkın yardımlarına el koydular, ücretsiz ekmeği yasaklama cüretini gösterdiler. Bütün bu yıldırma çalışmalarına, soruşturmalarına karşın belediye başkanlarımız dik durdu. İktidarın yanlış politikaları sonucunda evine ekmek götüremeyen binlerce haneye dayanışma umudunu ulaştırdılar. Esnafın, çiftçinin ve emekçinin yanında durarak partizanca değil, halkçı bir şekilde gurur kaynağımız oldular.


Biz de bu doğrultuda Parti Meclisi’nde, parlamentoda ve sahada sosyal devletin en güzel örneklerini veren yerel yönetimlerimizin mücadelesini desteklemeye devam ediyoruz. Önlerine çıkan engellerin kaldırılması ve yeni engelleme girişimlerinin bertaraf edilmesi için büyük çaba harcıyoruz.


Türkiye’nin dört bir yanından gelen vekil arkadaşlarımızın şehirleriyle TBMM arasında gidiş-geliş için yolda geçirdikleri zamanı ben Ankara milletvekili olarak yerel faaliyetlerimize ayırabiliyorum. Sabah erken saatte başlayan çalışma tempomuz içinde yasama faaliyetlerinden vakit bulabildiğimiz her an belediye yönetimlerimiz ve örgütlerimizle Ankara’nın sorunlarını ve çözüm önerilerimizi değerlendiriyoruz. Enkaz edebiyatı yapmak istemiyorum, ama 25 yılın ardından Ankara’da çözüm sınırını çoktan aşmış sorunlar devralındı. Geç kalınmış, ötelenmiş, görmezden gelinmiş bu sorunların çözümü için başka bir pencereden bakılabilecek çözüm önerileri vardı ve biz de bunu sağlıyoruz. Bunun yanında Ankara’da CHP’nin halkçı belediyecilik anlayışının yıllardır bayrağını taşıyan ilçe belediyelerimizin gücüne büyükşehirin de eklenmesiyle çalışmaların daha da hız kazanmasının mutluluğunu yaşıyoruz. 


Başkenti mahalle mahalle gezerken, çarşıda pazarda, esnaf ziyaretlerimizde, üreticilerle, çiftçilerle sanayicilerle görüşmelerimizde partimize olan ilginin her geçen gün arttığını, çözüm için ürettiğimiz politikalarımızın en yukardan en aşağıya kadar anlaşılabilir olduğunu ve desteklendiğini görmek mücadele azmimizi de artırıyor. Bu doğrultuda her gün partimize katılan yeni arkadaşlarımızın yakasına CHP rozeti takmanın, dayanışmayı ve mücadelemizi binlerce yeni yoldaşımızla büyütmenin gururunu yaşıyoruz.  



Önerilen Haberler