"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Veli Ağbaba: İktidar ne yazık ki salgınla geçen bir yıllık sürede gerekli dersi alamamıştır

  • 22 Mart 2021

Pandemi öncesi orta ve küçük işletmelerin ekonomideki büyüklüğü neydi, nereye geriledi? Kapanan işletme sayısı nedir?

Veli Ağbaba: Covid-19 salgınının üzerinden tam bir yıl geçti. Salgın, siyasi ve ekonomik gidişatın yanı sıra toplumsal yaşamın akışını da değiştirdi. Bu süre zarfında hayatımızda tüm boyutlarıyla köklü değişiklikler yaşandı. Hepimizin hayatında artık maske realitesi var. İşletmeler için de birçok şey değişti. Sağlık önlemleri artık her yerde uygulanmak zorunda. Bu bir yıllık sürece baktığımızda salgının hem halk sağlığı açısından -aşılama hızı ve vaka sayıları bağlamında- hem de ekonomik açıdan iyi yönetilemediği çok net bir şekilde ortaya çıkıyor. Sorunuzla bağlantılı olarak şunu da çok net söyleyebiliriz ki, salgının başlangıcından bu yana geçen bir yıllık süre en çok KOBİ’leri ve esnafı vurdu. Bu yıl özellikle esnaflar için kâbus yılı oldu.

 

Salgın sadece halk sağlığının yönetimine ilişkin bir süreç değil, ekonomik tedbirler de çok büyük önem arz ediyor. Ekonomik tedbirlerin yetersizliği nedeniyle pandemide işsizlik rekor kırdı, hane halkının gelir kaybı arttı. Enflasyon, döviz kurları ve zamlarla birlikte aslında 83 milyonun gelir kaybından söz ediyoruz. Esnafın bir yılı salgınla değil, açlıkla mücadele ederek geçti. Salgının yönetilememesi nedeniyle küçük ve mikro işletmelerin faaliyetleri Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri’yle, koronavirüsle mücadelede alınan kararlar doğrultusunda ya tamamen durduruldu ya da sınırlandırıldı. Bu kararlara bağlı olarak 2 milyon 200 bin esnafla sayıları 6 milyonu bulan sokak esnafının faaliyeti kısıtlandı ve milyonlarca işletme sahibi, çalışanları ve çalışanların aileleri hiçbir maddi destek sunulmadan açlığa mahkûm edildi.

Esnaflara ilişkin partimizin “Esnaf Büroları” tarafından yapılan anketlere baktığımızda küçük ve orta ölçekli esnafların%28'si bu dönemde 50 ila 100 bin TL arası gelir kaybına uğrarken %34'ü 100 ile 150 bin TL arasında gelir kaybetti. Ankete katılan esnafların %38'si bu süreçte toplam gelir kayıplarının 250 bin TL ve üzerinde olduğunu belirtti. Kredi taksitlerini ödeyemeyenler, kirasını yatıramayanlar, faturaları ödeyemediği için işletmesine icra gelenler var. Ciddi bir ciro ve gelir kaybı söz konusu. 

2020 yılında tüm tedbirlerle birlikte, ilgili odalardan ve federasyonlardan alınan veriler doğrultusunda toplamda en az 475.000 işyerinin faaliyetinin durdurulduğunu görüyoruz. Bir de sokağa çıkma yasakları ve kısıtlama kararlarından etkilenen sektörler var. Dolaylı etkilenenlere bakıldığında en az 2 milyon esnafın gelir kaybettiği görülüyor. Berberler ve kuaförler, müşteri sayısı sınırı, salgına karşı kâğıt havlu kullanımı, dezenfektan gibi masraflar nedeniyle kayıp yaşarken TEKEL bayileri salgınla alakası olmayan kurallarla ve saat kısıtlaması nedeniyle ciddi kayıplar yaşadı. Düğün-davet işletmelerinden okullardaki kantin ve servis esnafına, barlardan kahvehanelere kadar neredeyse tüm sektörlerde kayıplar var. 

Bir de sokakta çalışarak geçimini sağlayan seyyar satıcıların veya sokak çalışanlarının durumu söz konusu. Türkiye’de 500.000 pazarcı, 500.000 kâğıt toplayıcısı, 30.000 simitçi, 10.000 çiçekçi, 1 milyon el işçisi, 1 milyon ev temizlikçisi ve gündelikçi, toplamda 6 milyonu bulan sokak esnafı bulunuyor, ancak iktidar tarafından bu insanları dikkate alan hiçbir çalışma yapılmadı. Ülkemize toplamda 6 milyona yakın istihdam sağlayan, ekonomiye günlük 1 milyar, yıllık 200 milyar TL katkıda bulunan sokak ekonomisi pandemi süreciyle birlikte bitme noktasına geldi. Özellikle sokağa çıkma kısıtlamaları bu insanların işlerini engelledi. Ayrıca salgının yayılma seyriyle “evde kal” çağrıları da yine bu insanların kazançlarını kaybetmesine neden oldu. Bu kişilerin yaşamlarını sürdürebilmesi noktasında sosyal devlet tarafından karşılıksız herhangi nakdi yardım yapılmadı. Hâlihazırda hiçbir güvencesi olmayan bu insanlar salgın sürecinde unutuldu ve buna bağlı olarak basına da yansıyan çok sayıda intihar vakası yaşandı.

Bugün geldiğimiz noktada Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Sicil Gazetesi ve Ticaret Bakanlığı verilerine göre, en az 122.000 esnaf iflas etti, yani kepenk kapattı. İflas eden esnaflar ne yazık ki desteklerden de faydalanamıyor. Çoğu icralarla ve borçlarla nasıl başa çıkacağını düşünüyor. Evlerini satılığa çıkaranlar var. Erdoğan “keyif çayı için” demişti. Esnaflar mecazi olarak değil, gerçekten evine ekmek götüremiyor. Geçtiğimiz hafta Malatya’da fırıncı bir esnaf “manavdan çürük sebze aldığını” söyledi. Tüm bu yaşananlar salgının nasıl yönetildiğini de gözler önüne seriyor. 

Açıklanan esnaf destekleri hakkındaki görüşünüz nedir? Bu desteklere ilaveten neler olmalıydı sizce?

Veli Ağbaba: İktidar salgının başladığı Mart ayından Ekim ayına kadar halka IBAN numarası göndermek ve faizli kredi sunmak dışında bir şey yapmadı. Ekonomik önlem olarak en başta esnafa 25.000 TL’lik “faizli kredi” sundu. İnsanların dükkânları kapalı, tek kuruş gelirleri yok, dükkânı açık olanlar da zaten zararına çalışmış. Buna rağmen insanlara faiziyle kredi verildi, yeniden borçlandırıldı. Tüm dünyada esnaf için karşılıksız nakdi destekler açıklanırken Türkiye’de borç dağıtıldı, bu da “müjde” diye lanse edildi. 14 Aralık tarihinde Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle salgından en çok etkilenen meslek grupları için bir destek paketi açıklandı. İşyeri kira olan, basit usulde vergi mükellefi esnafa üç ay süreyle büyükşehirlerde aylık 750 TL, diğer illerde 500 TL kira desteği yapılması ve işletme sahiplerine de 1.000 TL destek verilmesi kararı alındı. Mart 2021 itibarıyla bir yıl boyunca faaliyeti kısıtlanan veya sonlandırılan esnafa üç ay süreyle aylık 1.000 TL -bir başka deyişle günlük 33 TL’ye gelen yardım- olarak verilen destek, stopaj başta olmak üzere ne vergilere ne de fatura giderlerine yetti. 

İktidarın destek dediği paketlerin tamamı ya göstermelik ya da esnafın yangınına bir bardak su döken palyatif önlemler oldu. Bunların yetersizliğini defalarca dile getirdik, ancak ne bizi ne esnafın çığlığını duyan oldu. Bir müddet sonra 2019’daki cirosundan %50 veya daha fazla kayıp yaşayan esnaflara cirosunun %3’ü kadar destek verme sözü verildi, ama bu da yine esnafta hayal kırıklığı yarattı. Son olarak Erdoğan’ın bankalarda faizli kredi verilen esnafın taksit borçlarını faizli olarak Haziran ayına erteleme açıklaması da esnafın kredi borcuna yeni borçlar eklenmesi anlamına geliyor. Dolayısıyla siftah dahi yapamayan esnafın ödeyemediği borçlar, vadesi değiştirilmeden faizli olarak ertelenip ekonomik yükü daha da ağırlaştırıyor. 

Tüm dünyada gelişmiş devletler -özellikle Avrupa’da- milli gelirinin %5’i kadarını esnafa salgın desteği olarak verirken Türkiye’de esnafa milli gelirin 10 binde 35’i kadar destek verildi. Biraz önce bahsettiğim 122.000 esnafın kepenk kapatmasının nedeni sanırım daha iyi anlaşılıyor. Erdoğan en son, 850.000 esnafa 228 milyon TL’lik vergi muafiyeti getireceğini açıkladı, ama bu da esnaf başına 268 TL’ye denk geliyor. Düşünün, beşli çeteden Kalyon’a tek seferde 9.5 milyar TL vergi istisnası getirenler, 850.000 esnafa 268 TL vergi muafiyeti getiriyor, buna da ekonomik reform diyor. Salgın sürecindeki desteklerin tamamı yetersiz, eksik ve adaletsiz yardımlardır. Bu durum esnafımızda sosyal devlete olan inancı ve sosyal adalet duygusunu zayıflattı.

Şunu da belirtmek gerekiyor ki, CHP’li belediyeler bu süreçte esnafa destek amacıyla elinden geleni yaptı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, pandemi nedeniyle esnafa destek olmak için İBB’ye ait taşınmazlardaki kiracıların kira ödemelerini kısıtlamalar süresince erteledi. Mersin Büyükşehir Belediyesi, pandemi genelgeleriyle işyerlerini kapatmak zorunda kalan yaklaşık 8.500 esnafın evlerindeki su faturasının 500 TL'ye kadar olan kısmını karşılama kararı aldı. Ankara Büyükşehir Belediyesi, salgında iktidarın unuttuğu servisçi esnafların servis aracını günlük 450 TL'den kiraladı ve bir ay boyunca servisçi esnafı 135.000 ihtiyaç sahibi aileye ulaşarak yardım yaptı. Ayrıca Ankara Büyükşehir Belediyesi, pandemi nedeniyle kafelerin ve lokantaların kapanmasıyla mağdur olan esnaftan yemek temin ederek koronavirüs hastalarına ulaştırdı, müzisyenlere ilişkin de çeşitli yardımlarda bulundu. Ancak CHP’li belediyeler elinden gelen yardımları yaparken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun imzasıyla 81 ilin valiliklerine gönderilen genelge sonrası İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyeleri’nin bağış hesaplarına bloke konuldu. Esnafa yönelik destekler, iktidar tarafından ne yazık ki engellendi.


Kontrollü normalleşme, pandemide kontrolsüz bir durum ortaya çıkarıyor. Bu riski almak sizce küçük ve orta ölçekli işletmelerin gelir kaybına ne kadar yardım edecek, tablo ne diyor?

Veli Ağbaba: Kontrollü normalleşme diye bir şey aslında söz konusu değil. AKP bir süredir salgını unutmuş hâlde mitinglerine, kongrelerine, cenazelerine “lebalep” devam ediyordu. Örneğin, Ordu’daki kongrede on binlerce insan bir araya gelebilirken kongre salonunun karşısındaki restoranda 3 kişinin bir araya gelmesi yasaktı. Burada normalleşmeden değil, anormallikten veya bir tür anomaliden söz edebiliriz.

Esnafa gelecek olursak, bir yıllık sürede hammaddedeki, faturalardaki ve enflasyondaki olağanüstü artış ve borçları nedeniyle “açılabilse dahi açılamayan” esnaflar var. İğneden ipliğe her şeye yarı yarıya zam gelmiş bir ekonomide esnaf dükkânını nasıl açacak? Elektriğini, suyunu, malzemelerini nasıl alıp da ödeyecek? Açılamayan esnafların olduğunu sahadan ve esnaf odalarından net bir şekilde biliyoruz. Mart ayının ilk haftasında sokağa çıkma kısıtlamasının esnetilmesiyle ve mekânların açılmasıyla esnaf kısmi rahatlama yaşadı, ancak dükkânını açsa dahi yeterince kazanç elde edemedi. Esnaflar açısından normalleşmenin en az yıl sonuna kadar gerçekleşmesi pek mümkün görünmüyor. İşletmecilerin aldığı risk, kazanç elde etmek veya kâr etmek değil, tamamıyla kepenk kapatmamaya ve iflasa karşı bir girişim. Tablolara bakıldığında destekler sonrası iflasların aynı ivmeyle devam edeceğini görüyoruz. Ciddi bir adım atılmazsa, ekonomik tedbirler alınmazsa kitlesel işsizlik ve iflaslar zinciriyle karşı karşıya kalınabilir. Mekânların, özellikle restoran, bar ve lokanta gibi yeme içme sektörüne bağlı işletmelerin %50 kapasiteyle açılmasına yönelik karar işletme sahiplerini zorluyor. %50 kapasite demek, %50 daha az çalışmak, %50 daha az kazanmak ve %50 daha az kişi çalıştırmak demek. Bu da bir şekilde işsizliği artıracak. 


Ufukta kapsayıcı bir aşılama görünmüyor gibi. Bu gidişle işletmeleri nasıl bir bahar ve yaz bekliyor?

Veli Ağbaba: Türkiye’de aşılama hızı oldukça düşük. Aşılar nerede diye sormaktan herkes yoruldu. Şimdi ikinci doz aşılara ilişkin sıkıntılar gündeme geliyor. Hangi yaş ve meslek gruplarının öncelikli olduğunu Sağlık Bakanı da dahil kimse bilmiyor. Sağlık Bakanı’nın bizatihi kendisi zaten sağlık önlemlerine uymuyor, halka “sosyal mesafe” derken kendisi kalabalık yerlerde boy gösteriyor. Bu durumda sokağa çıkma yasaklarının tekrar gündeme geleceğine ilişkin çeşitli öngörüler mevcut. Bu aşamada işyerlerine ilişkin faaliyet durdurma kararı gelmese dahi yasaklar nedeniyle yine benzer gelir kayıplarının yaşanması da ne yazık ki kaçınılmaz. Salgın yönetiminde sağlıktan eğitime, üretimden ekonomiye her şey birbirine bağlı. Halk sağlığına yeterli özen gösterilmediğinde ekonomi doğrudan etkileniyor, onunla birlikte üretim düşüyor, sonra işsizlik artıyor. Enflasyon, zamlar, yeni vergiler… Bunlar sırayla devreye giriyor. Topyekûn mücadele edilmediği müddetçe bir taraftan kısıp, bir taraftan açarak ve “bana yasal, sana yasak” mantığıyla çelişkili işler yaparak salgın yönetilemez. Topyekûn mücadele olmadığında son kertede topyekûn bir yoksullaşma yaşanıyor. Bir yılda tüm dünya bu dersi aldı, özellikle Avrupa’da sosyal devletin destekleriyle birlikte artık salgın anlık kararlarla değil, uzun vadeli stratejilerle yönetiliyor. Türkiye’de ise, iki hafta sonra ne olacağını bile tahmin etmek mümkün değil. İngiltere, Kanada gibi ülkeler aşılama hızlarına göre normalleşme süreçlerini net olarak hesaplayabilirken bizde hâlâ aşıları getiren firmaların şeffaflığı tartışılıyor. Bu şekilde sürdürülebilir kalkınma, salgınla mücadele veya herhangi ekonomik bir programı yürütmek imkânsız hâle geldi. Devlet açısından öngörülebilirlik ortadan kalktığı için işletmeler açısından da geleceğe yönelik herhangi bir tahmin yürütmek ve buna göre yatırım yapma ihtimali de ortadan kalkmış oluyor. Önümüzdeki bahar ve yaz aylarında salgının ciddiyeti ve ekonomik tedbirlerin önemi daha iyi anlaşılacaktır. İktidar ne yazık ki salgınla geçen bir yıllık sürede gerekli dersi alamamıştır. 

Bu aşamada en azından esnaflarımız için çözüm önerilerimizi tekrar ifade etmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Biz, CHP olarak sadece sorunların değil, çözümlerin de partisiyiz. 

  1. Esnafa fatura veya vergi borçlarından dolayı gelen hacizler durdurulmalıdır. 

  2. Esnafın birikmiş vergi borçları ve SGK borçları faizsiz dondurulmalı ve salgının gidişatına göre bir yıl ertelenmelidir.

  3. Tüm esnaf gruplarına sadece %50 ve fazlası ciro kaybına %3 destekleme değil, kademeli gelir kaybına göre destek verilmelidir. 

  4. BAĞ-KUR borcu olan esnafların borçları faizsiz en az 1 yıl dondurulmalı ve sağlıktan yararlanmaları sağlanmalıdır. 

  5. Esnafın kamu bankalarına olan borçları faizsiz olarak ertelenmelidir. Esnafın özel bankalara borçları da yapılandırma kapsamına alınmalıdır. 

  6. Esnafa sicil affı çıkarılmalıdır. 

  7. Hâlen kapalı olan bar, meyhane gibi işletmeler ve kafeler salgın tedbirleri alınarak açılmalıdır. Kapatılma sürdürülecekse ivedilikle karşılıksız nakdi destek sağlanmalıdır.

  8. Devlet bankalarının POS cihazlarının yazılımı, bakımı gibi birçok kalemdeki kesintiler salgın süresinde kaldırılmalıdır ve bu oranlara bir sınır getirilmelidir.

  9. Esnafın dükkânında kullandığı doğalgaz, elektrik ve su bedellerinde indirim yapılmalıdır. 

  10. Esnafın kendine ait ya da işyeri üzerine kayıtlı araçlarının akaryakıt bedelleri üzerinden ÖTV alınmamalıdır.


Önerilen Haberler