YÜKLENİYOR
Prof. Dr. Murat Güvenç
Şehir ve Bölge Planlamacı
Kadir Has Üniversitesi
Mimarisinden planlamasına kadar yaşlı dostu bir kentin kritik faktörleri nelerdir?
Murat Güvenç: Sosyal bilimlerde olduğu gibi modernist şehir araştırmasında da yaşlı, çocuk, kadın, etnisite, engellilik vb. bireye ait özellikler fazla yer tutmaz. Yani modernist şehir araştırması, insanı cinsiyetten, yaştan, kültürden, toplumsal diğer özelliklerden, cinsel yönelimden bağımsız olarak tek bir yurttaş, vatandaş gibi ele alır. Vatandaş kavramı nedir? Bunun cinsiyeti var mıdır? Yaşlı mıdır, genç midir, aç mıdır, tok mudur, zengin midir, eğitimli midir? Bunun modernist araştırmada pek yeri yoktur. Toplumdaki bireylerin cinsiyetleri, cinsel yönelimleri, kültürleri ve yaşları gibi özellikler aslında 68 olaylarından sonra gündeme gelmiştir. Gündeme gelmesinin altında da modernist toplum biliminin 1960’lı yıllarda yarattığı büyük hayal kırıklığı vardır. Modernist toplum bilimi, kadını, kültürü, dili, ele almadığı gibi çevreyi de ele almaz. Kadın sorununun gündeme gelmesiyle çevre sorununun gündeme gelmesi aslında aynı anda gerçekleşmiştir.
Yaşlı olmakla kent arasındaki ilişkiyi sorgularken sorunuzun sorulma biçiminde modernist bir arka plan var. Bu modernist arka plan da şöyle bir şey: Biz ne yapmalıyız ki, yaşlılara daha elverişli bir şehir sağlayalım? İzin verirseniz bunun eleştirisini yapalım. Bir belediye başkanı ya da şehir yöneticileri var. Onlar yeniden düzenleyebilecekleri ve tasarlayabilecekleri bir şehrin yöneticileri. Sonsuz paraları var. Şehri aslında yaşlılar, çocuklar, kadınlar için yeniden düzenleyip yaşlı dostu şehir kurabilirler gibi bir anlatı var. Buna niyet olarak baktığınız zaman çok kötü bir şey değil, ama gerçekleştirilebilecek bir proje de değil. Bir kere kimsenin bu kadar yetkisi yok. İkincisi, belediye başkanlarının bu kadar işi yapacak kadar zamanı yok. Çünkü onlar dört sene için seçiliyor. Üçüncüsü ve belki de daha önemlisi, şehirde yaşlılar aslında eylem yapmaktan aciz, edilgen, oradan oraya çekiştirilip konulabilecek, yerleştirilip yeniden yerlerinden edilecek özneler değil. Yani yaşlılar için şehir yapmak, parklardaki bitki örtüsünü değiştirmekten daha farklı bir şey. Yaşlılar toplumda kendi kaderlerine bir ölçüde hâkim. Şimdi buradan çıkacak şey şu: Acaba bütün yaşlılar kendi kaderlerine aynı şekilde hâkimler mi? Değil. Bazen yardım edilmesi gereken yaşlılar var, yardım edilmesi gerekli olmayan yaşlılar var. O zaman belediyenin hangi toplumsal katmana, nerede, ne ölçüde müdahale edeceği konusunda bilgiye sahip olması lazım. Yeni şehir yönetimi alanında buna “evidence based policy making”, yani veri-bilgi temelli politika adı veriliyor. Bizim şehri tanımadan, nerelerde nasıl davrandıklarını bilmeden bu tür bir politikayı uygulamamız mümkün değil. Çünkü şehrin her noktasında yaşlılar var. Şehrin her noktasında çocuk var. O zaman yaşlı dostu dediğimiz şeyin ima ettiği, herhangi bir noktadaki bir yaşlının kaderini değiştirmekten farklı bir şey. Pratik olarak mümkün değil, her dakika bu profil değişiyor. Mesela sizin anneanneniz sizin evinize gelip bir buçuk ay kalsa sizin evinizde de bir yaşlı olacak, evinizin profili değişecek. Kastedilen bu değil. Daha ziyade yaşlıların şehirde yaşamasıyla ilgili bir sürekliliği olan durumlardan bahsediyoruz. Bugüne bakarsanız, yaşlıların şehirde nasıl dağıldığı ve hangi nitelikteki insanların nerelerde oturduğu bizim ürettiğimiz haritalarda (harita.kent95.org) kolaylıkla izlenebiliyor. Kent 95 haritasına baktığınız zaman İstanbul için şöyle büyük bir tablo düşünün: Aşağı yukarı 1.000 satırdan oluşsun ve her satır bir mahalleyi göstersin, sütunlarda da oradaki nüfusun yaş gruplarına göre dağılımı olsun. Bu tablo 1.000 satır uzunluğunda. Beşer yıldan alırsak 16 tane de yaş grubu olur. Bu tablonun hemen hemen hiçbir yeri boş değildir. Her yerde, her koşulda oturan insanlar vardır. Bu insanların şehir içindeki dağılımına baktığınız zaman -hangi dönemi alırsanız alın- şehir mekânında yaşlıların yoğun olduğu bölgeler ve yaşlıların çok az temsil edildiği bölgeler diye en genelde iki biçimde ayrıldığını görürsünüz. Yani yaşlı yoğun bölgelerle genç yoğun bölgeler dediğimiz şey aslında temel kategoriler değil. En gençlerden en yaşlılara doğru giden ve izlenen bir yolu vardır. Nerede gençler yoğunlaşıyor, nerede yaşlılar yoğunlaşıyor? Bu soruyu sorduğunuz zaman görürsünüz ki, şehrin büyük bir kısmında yaşlıların yoğun olduğu bölge bulmak çok zor. Çünkü bizim şehirlerimiz çoğunlukla göç yoluyla büyüyor. Göç ise, yaş selektik ve seçmeci bir şey. Köylerden yaşlı insanlar göç etmiyor. Hasta olmadıkları veya bayram ziyaretine gelmedikleri sürece onlar köylerinde oturuyor. Gelen, gençler. Gençler de şehre gelip evleniyorlar, iki tane çocukları oluyor. Göçle gelen insanların büyük oranda gençlerden oluştuğunu görüyoruz.
Yaşlıların yoğunlaştığı iki tane alan var. Bir tanesi, kent çeperinde yer alan, henüz kentsel gelişmeden etkilenmemiş olan köylerdeki yaşlılar. Kente yakın olan yerlerde. Bir de kentin en varlıklı kesimlerinin olduğu yerlerdeki yaşlılar var. İstanbul’da Kadıköy, Mor Haritam’a (morharitam.ankara.bel.tr) baktığınız zaman Ankara’da Çankaya, Koru Sitesi, Batıkent gibi beyaz yakalıların ve seçkinlerin olduğu yerlerdeki yaşlılar. Bunun yanında Adalar, İstanbul’dan Şişli, Sarıyer gibi zengin muhitleri düşünmek lazım. Türkiye şehirlerinde yaşlı dediğimiz zaman büyük bir ölçüde varlıklı insanlardan bahsediyoruz. Peki, siz diyeceksiniz ki şehre gelen göçmenler yaşlanmıyor mu? Yaşlanmaz olur mu, yaşlanıyorlar. Ama incelediğiniz zaman genç nüfusun olduğu yerde yaşlılar seyrek bulunuyor ve az temsil ediliyor. Neden öyle oluyor? Çünkü şehre gelen göçmenlerin büyük bir kısmı aslında informel işlerde ve sigortasız çalışıyor. Öyle olduğu için de göçmenlerin büyük kısmı yaşlanmaya başlayınca memleketine geri dönüyor. Büyük şehirler göç etmek, para biriktirmek ve istihdam için iyi, fakat yaşlılığı geçirmek için iyi yerler değil. Çünkü pahalı. Sizin iyi bir sağlık teşkilatınız yoksa paranızın büyük bir kısmını şehirde harcarsınız. Onun için şehirlerle o şehirlere göç veren yerler arasında dairesel bir ilişki var. Gelen insanlar uzun vadede geldikleri memleketlerine geri dönüyor. Göçün Türkiye belediyelerindeki kavramsallaştırılması son derece yetersiz ve yanlış. Zannediliyor ki, yorganı sırtına vuran metropollere gidiyor ve orada kalıyor. Hayır, öyle bir şey değil. Metropollerle gelinen yerler arasında ilginç sosyal ağ ilişkileri var ve bu ağ ilişkileri de göçmenlerle o yerleri birbirine bağlıyor.
Sizin sorunuza geri dönersek, niye zengin muhitlerinde yaşlılar var? Ankara’da Çankaya’da, İstanbul’da Kadıköy’de, İzmir’de Karşıyaka’da, Bursa’da Çekirge’de vs. Varlıklı kesimin yaşadığı yerde niye yaşlılar oturuyor? Çok basit bir nedenle: Şehirde bir iş dağılımı var. Şehirde beyaz yakalılarla mavi yakalılar genellikle aynı yerde oturmuyor. Nerede mavi yakalılar varsa orada beyaz yakalılar seyrek temsil ediliyor. Bunlar örtük olarak birbirini dışlayan şeyler. Mesela İstanbul’a baktığınızda doktorası, yüksek lisansı olan insanların neredeyse dörtte biri nüfusun %5’inin yaşadığı bölgelerde yaşıyor. Bu insanlar aslında mavi yakalılardan daha başka tür işlerde çalışıyorlar. Emeklilik hakları var. Hem sağlık açısından daha az yıpranıyorlar hem de emekliliklerini geçirebilecekleri bir birikim yapıyorlar. Onlar da belli yerlerde toplanıyorlar. Demek ki yaşlılık problemi iki boyutla ortaya çıkıyor. Bugünkü durumda fakir bölgelerde kesinlikle yaşlı yoktur demiyorum. Diyorum ki, yaşlılık probleminin en önemli kısmı aslında şehrin varlıklı bölgelerinde emeklilik haklarına ve sosyal güvenceye sahip olan haneler içerisinde.
İzmir’de de beyaz yakalıların yoğunlaştığı bölgeler neresidir diye bakarsanız, Karşıyaka, Mavişehir, Körfez’in kuzeyindeki bölgeler, belki Hatay, Bornova gibi beyaz yakalıların oturdukları yerlerde yaşlılar yoğun. Göçmenlerin geldiği Karabağlar gibi yerlerde ise, nüfusun genç olduğunu görüyoruz. Demek ki, gençlerin ve yaşlıların kent içi dağılımını kontrol eden örtük süreçler söz konusu: İş pazarına girme, göç, sosyal güvenceden yararlanıp yararlanmama. O zaman şehirdeki yaşlılık çok karmaşık ve çok boyutlu süreçlerle üretiliyor. O üretim süreçleri içerisinde yaşlılar belli yörelerde, gençler başka yerlerde yoğunlaşıyor. O zaman şehir mekânı yaşlılık açısından homojen bir yer değil. O hâlde belediyeciliği standart bir hizmet listesi üzerinden düşünmek yanlış. Çünkü Kadıköy’de buz pateni pisti yapmakla yaşlılara ev ziyaretleri yapacak bir belediye programı yapmak arasında kalırsanız, doğru tercihte bulunmanız gerekir. Buz pateni pisti, diskotek veya başka bir şey yapmak yerine gerontoloji denilen yaşlı hizmetlerini yerine getirmek lazım. Bunun nerede yapılacağını da veri-bilgi temelli politikada bulabiliriz. Fakir bölgelerde de yaşlılık açısından sayısal olarak büyük bir problem yok. Çünkü o bölgelerde çok fazla yaşlı yok mu diyeceğiz? O bölgelerde yaşlı olmak belki dünyanın en berbat şeyi. Çankaya’da yalnız yaşlı olmakla Karabağlar’da yalnız yaşlı olmak birbirinden farklı. O yüzden sayılar bir ölçüde yönlendirici. Ama sayıların arkasına geçip insani dramları düşünüyorsanız, o zaman fakir bölgelerdeki yaşlılar ne yapıyor, onlara bakmak lazım. Üçüncü olarak da şehir etrafında kentsel dönüşüme henüz uğramamış köyler var. Bu köylerde artık genç kalmamış. O köyler aslında ölüyor, insanlar öldüklerinde aynı yaşam biçimi devam etmeyecek, oralar işgal edilip apartmanlaşacak. Oradaki yaşlıların şehir merkezindeki yaşlılardan daha farklı problemleri var, çünkü onlar kıpırdayamıyorlar da.
Veri temelli planlama yapılırken aynı zamanda niteliksel bakışa, homojen bir grup olmadığına dair farkındalık gösterecek ve farklı profillerin ihtiyaçlarını dikkate alacak bir planlama gerekiyor. Öyle mi anlamalıyız?
Murat Güvenç: Esas itibarıyla söylediniz, ama biraz daha bunu rafine edelim. Bir tanesi, bunun makro boyutu var, sayılarla ifade edilecek bir şey var. Siz Ankara Büyükşehir Belediyesi yöneticisi olsanız, elinizde 100 birim paranız olsa, ben paramın tamamını yaşlıların yoğun olduğu bölgelere aktaracağım derseniz, kısmi bir doğru yapmış olursunuz. Çünkü yaşlıların yoğun olduğu bölgelerdeki ihtiyaçları çok fazla değil. Zaten o bölgedeki yaşlılar gelir bakımından toplumun en berbat konumunda değiller. Onların ihtiyaçları şehirdeki diğer ihtiyaçlardan çok farklı. Yaşlı odaklı başka tür belediyecilik lazım. İnsanların parayla karşılayamayacakları türden hizmetler. Eskiden farklıydı. Mesela yaşlı konuşabiliyorsa, biraz da internet biliyorsa ilacını, yemeğini, her şeyini evine getirebilir. Onun alışverişini yapmak için büyük bir hizmete ihtiyaç yok ama sosyal ihtiyaçlarının karşılanması, konuşulması, ziyaret edilmesi, hatrının sorulması gerekiyor. Çünkü onlar yalnız yaşıyor. Bazen ölüyorlar, üç gün sonra duyuluyor. Bugünkü yaşam biçimi öyle bir şey. Ziyaret programları gibi uygulamalar yapılması gerekiyor. Bu nedenle 100 birimlik bütçemizin 100’ünü de zengin bölgelere ayırmanın gereği yok.
İkincisi, bu bölgelerdeki ihtiyacın iyi düşünülmesi lazım. Homojen olarak düşünülmemesi, yaşlılık hâllerinin yere, duruma ve gelire özgü biçimde çok iyi detaylandırılması gerekir. Burada da yardıma en muhtaç yaşlıların şehirde en az görünür durumda olabileceğini düşünmek lazım. Yani sayısal analiz önemli ama sayısal analizin perdelediği, öne çıkarmadığı süreçler olabilir. Özellikle fakir bölgelerde köyüne dönememiş az sayıdaki yaşlıya erişebilecek modeller düşünülebilir. Şehirdeki sosyal yapıya duyarlı bir yaşlı belediyeciliği tasarlamak elzem. Bu, şehirdeki yaş yapısı dağılımını, sosyal coğrafyanın çok iyi bilinmesini ve projenin de yere özgü olarak farklılaşmasını gerektirir. Dünyanın her yerinde böyle. Bizim “sosyal veri temelli politika” bunu yapıyor. Eskiden bu konuda ayrıntılı, yüksek çözünürlüklü bilgiye sahip değildik. Şimdi İzmir’in dağının tepesindeki en küçük yerleşim alanının bile nüfus yapısını, gelir durumunu ve hizmetleri bilebiliyoruz. O zaman belediyeciliği de yeni bir anlayışla yapmak gerekiyor.