"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Yerel eşitlik eylem planı hazırlamış belediyeleri izlemek ve önemsemek lazım

  • 8 Mart 2021


INGEV’in son açıklanan insani gelişmişlik endeksinde belediyelerin özellikle toplumsal cinsiyet eşitliğindeki çalışmalarda almaları gereken yol olduğu çıktı. Siz bu alanda, özellikle toplumsal cinsiyet eşitliğinin stratejik planlara alınması ve bütçeleme konularında belediyelerle çalışıyorsunuz. Hem bu çalışmalarınızı hem de gözlemlerinizi öğrenmek isterim öncelikle.



Özgün Akduran: Öncelikle gözlemlerimi ve deneyimlerimi aktarayım.  İBB için yerel eşitlik eylem planı hazırlıkları sürecinde  İlknur Üstün’le birlikte 61 sivil toplum örgütüyle 43 odak görüşmesi yaptık.  Benim için büyük bir  sivil toplum deneyimi  oldu, ama öncesinde, 2008-2009’da doktora tezimi hazırlarken yerel yönetimlerde toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme çalışıyordum. İlk GAP idaresinin Kuzey Doğu Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde kadınların ve kız çocuklarının güçlendirilmesi projesi vardı, o kapsamda cinsiyete duyarlı bütçeleme eğitimleri vermeye başladım. Güney ve Doğu Anadolu’daki  30 ilde eğitim verdim o dönemde. Kadın Dostu Kentler adıyla bilinen ve Birleşmiş Milletler, Sabancı Vakfı, Türkiye Belediyeler Birliği paydaşlığında yürütülen ortak programda yine uzmanlığımdan dolayı benzer eğitimler verdim. Proje kapsamında Edirne, Bursa, Nevşehir, Çanakkale, Denizli, Trabzon, Ordu, Urfa, Gaziantep illerinde hem yerel yönetimlerin toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme hem de STK’ların toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme konusunda kapasite güçlendirilmesi vardı. Kadın STK’larına bu dönemde eğitim verdiğim bu proje 2014’e kadar sürdü. Proje  bittikten sonra tekil belediyelerle çalışmaya başladım. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nin bir önceki stratejik planına danışmanlık verdim, orada daire başkanlıklarına eğitimlerim oldu. Sonra Edirne Belediyesi’ne ve İstanbul Beylikdüzü Belediyesi’ne -Ekrem İmamoğlu başkanken- iki yıllık süren danışmanlığım oldu. Nilüfer Belediyesi’ne Mustafa Bey zamanına danışmanlık verdim ve eğitimlerim oldu. Bir proje kapsamında değil, o belediyeler talep ettikleri için. Gültan Kışanak başkanlığındaki Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Ahmet Türk döneminde Mardin Büyükşehir Belediyesi, Bekir Kaya döneminde Van Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyeleriyle eğitimler ve çalışmalar gerçekleştirdik.


Yerel yönetimlerin kadınlara yönelik olan çalışmaları nasıl görünüyor? Toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı stratejik plan ve bütçeleme nasıl olmalı? Eğitimlerde neler anlatıyorsunuz ve nelere dikkat etmek gerekir? 



Özgün Akduran: Türkiye’de yerel yönetimler ve bütün kamu idareleri için performans esaslı bütçeleme sistemi bağlamında stratejik plan zorunlu olduktan sonra ilk yıllarda sıkıntılı bir süreç olduğunu görüyoruz. Belediyelerin nasıl stratejik plan hazırlayacaklarını bilemediklerini, danışmanlık aldıklarını, o danışmanlıklar sonucunda ortaya çıkan stratejik planların da -aynı firmadan alıyorlarsa- bir örnek stratejik planlar olduğunu görmüştük o dönemde. 


Mesela 3-10 milyon nüfuslu bir şehirle 350.000 nüfuslu ilçenin stratejik planları hemen hemen aynı şablonda ve aynı yoğunlukta oluyordu. Tabii ki ilçe belediyeleri için bu iyi bir durumken, büyükşehir belediyeleri ya da büyük ölçekli belediyeler için gerçek ihtiyaçları, talepleri ve sorunları kaçıran stratejik planlar olarak ortaya çıkıyordu. Zamanla herkes öğrenmeye başladı. 


Belediyelerde strateji geliştirme müdürlükleri yokken böyle bir müdürlük kurulması gerektiği ortaya çıktı. İlk başta bu müdürlükler mali hizmetler birimi altındayken, mali hizmetlerin de altında olamayacağı anlaşılınca, yavaş yavaş birçok belediyede müdürlük düzeyinde kurulmaya başladı. Kiminin adı Strateji Geliştirme Müdürlüğü, kiminin adı Kurumsal Yönetim Müdürlüğü olsa da stratejik planlama sürecinin önemi fark edildi ve kurumlar bunu kendi içlerinde yapmaya başladı. Peki, stratejik plan bizden neyi istiyor diye baktığımızda aslında bir politika belgesi beklendiğini görüyoruz. O yerel yönetimin beş yıl boyunca yapmayı ve sunmayı taahhüt ettiği hizmetlerle ilgili amaçlarını, bu amaçları gerçekleştirmek için hangi hedefleri koyduğunu ve bu hedeflerini ne tür göstergelerle nasıl izleyeceğini sunan, gösteren politik metinler. Bu hem bakanlığın bu konuda hazırladığı rehber hem de performans hesaplı bütçelemenin ruhu açısından önemli ve  katılımcılığı esas alıyor. “Biz artık 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi Kontrol Kanunu’yla birlikte Türkiye’de şeffaf, hesap verebilir, kaynakların daha etkin ve adil dağıldığı bir kamu mali yönetim sistemine geçiyoruz” deniyor. O yüzden stratejik planlar hazırlanırken katılımcı olması esas alınıyor. 


Kendi terminolojisi içinde katılım dendiğinde iç ve dış paydaşlar kavramları karşımıza çıkıyor. Kim katılacak? İç paydaşlar kimler? Bizim hizmeti birlikte ürettiğimiz herkes, çalışanlarımız personellerimiz, varsa işbirliği içinde olduğumuz firmalar, taşeron firmalar ya da iştiraklerimiz, bunlar bizim iç paydaşlarımız. Dış paydaşlar kimler? Hizmeti birlikte ürettiğimiz diğer kamu kurumları, merkezi yönetimin illerdeki müdürlükleri, İl Milli Eğitim Müdürlüğü, İl Sağlık Müdürlüğü, Emniyet Müdürlüğü gibi. Onun dışında örgütlü sivil toplum kuruluşları. Köy dernekleri, mahalle dernekleri, inisiyatifler, kadın örgütleri, hak temelli örgütler, tekil vatandaşlar, muhtarlıklar yani orada sizin hizmetinizden yararlanan ya da onu birlikte üretmek zorunda olduğunuz diğer kurum ve kişiler dış paydaşları oluşturuyor. Dış paydaşlarla ilgili katılım dendiğinde, 10 yılda geri dönüp baktığımda, benim gördüğüm birçok belediyenin düştüğü bir hataydı. Mesela Kadıköy Belediyesi’nde anketler düzenleniyor. Orada 8-10 tane konu oluyordu ve “1’den 5’e kadar memnuniyet düzeyinizi işaretleyiniz” deniyordu. Temizlikten memnun musunuz? Kültürel etkinlikler -çok kaba şekilde toplulaştırılmış- ve müdürlüklerin alanına göre ayrılmış 10 tane alan. 1’den 5’e kadar memnunum, değilim, hiç memnun değilim gibi işaretlemeniz isteniyor. Sürecin sonunda dış paydaş memnuniyet anketi yaptık deniyor.  Böylece memnun olunmayan konularla ilgili “stratejik planda ağırlık vereceğiz” diye bir çıkarım yapılıyordu. Çünkü öyle sunmuşlardı. Buralardan geriye dönüp baktığınızda, geçen senelerde aynı Kadıköy Belediyesi’nin  katılımcı bir çalıştayla sadece stratejik plan değil, kadınlarla ilgili de bir eylem planı hazırladığını görüyorsunuz. Aslında birçok belediye için hep öğrenerek ilerlenen bir süreç oldu. Kurumlara ya da kişilere bir A-4 kâğıdı gönderip, işaretlemelerini isteyip “Stratejik planı katılımcı yaptık mı, yaptık, tik atalım” demek yerine günler süren, masa başında uzun saatler çalışılan çalıştaylar yapılıyor. Bu çalışmalar sonucunda tespit edilen sorunlar, bu sorunlarla ilgili çözüm önerileri o masalardaki insanlara soruluyor ve ortaya çıkan çözüm önerileri, görüş ve talepler belediyenin stratejik planındaki amaçlarını, hedeflerini ve o konularla ilgili hayata geçireceği stratejileri, projeleri, eylemleri ve aktiviteleri ete kemiğe büründürüyor. 


Bu şekilde hazırlanmış stratejik planların orada yaşayan herkesi sürece gerçek anlamda kattığı iddia ediliyorsa, kadınlar da içinde olacaktır diye bekleriz değil mi? Öyle bir umudumuz vardır, ama ne yazık ki kadınların eksik kaldığını gördük. Toplantıların yapıldığı yerler, saatler, davet edilen kurum listesi içinde kadın örgütlerinin olmamasıyla ya da mahallede yapılıyorsa mahalle kahvesinde sadece erkeklerin katılmasıyla gerçekleşen toplantılar ortaya çıktı. Kadınlar orada yoksa, neden yoklar sorusunu soran belediyeler de oldu. Herkes sormuyor, çünkü kadınlar toplumun sesi en az duyulan parçası. Örgütlü olunduğunda bile kadınların sesini duyurabilmeleri çok zor. O yüzden belediyeler gerçekten toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten bir planlama ve hizmet sunma sürecine kadınları katmak istiyorlarsa, kolaylaştırıcı olmaları, kadınların ayağına kadar gitmeleri ya da onların bu çabanın içinde olmasını sağlayacak önlemleri almaları ve eylemleri yapmaları gerekiyor. 


Mesela Nilüfer Belediyesi’nin mahalle meclisleri uygulaması var. Kadınların belli düzeyde temsil edilmesi için kota uygulaması yapıldığını biliyoruz. Yine Türkiye’de kadın dostu kentler projesi kapsamında bu kapasite geliştirme çabaları içine giren belediyelerin yerel eşitlik eylem planları hazırladığını görüyoruz. Bu yerel eşitlik eylem planlarını, yereldeki kadın örgütleriyle, sivil toplum örgütleriyle birlikte katılımcı bir şekilde hazırladıklarını biliyoruz. Yine kimi ilçe belediyelerinin -Çankaya Belediyesi, İstanbul Kadıköy, Şişli, Beşiktaş, Beylikdüzü Belediyeleri şu an benim hatırlayabildiklerim- de bu şekilde hazırladıklarını biliyoruz. Yerel eşitlik eylem planlarını hazırlayarak, “Madem stratejik plan sürecinde bunu hakkıyla yapamadık,  stratejik plan sürecinin paralelinde işleyecek ama izleme süreçlerini yine stratejik planda olduğu gibi yapabileceğimiz ve sivil topluma yapamadıklarımızın açıklamasını yapmak durumunda kalacağımız bir belge hazırlıyoruz ve biz bu belgeyi uygulamayı taahhüt ediyoruz” dediler. Bu, Türkiye’de kadın erkek eşitliği ya da toplumsal cinsiyet açısından oldukça önemli ve dürüst bir adım. O yüzden yerel eşitlik eylem planı hazırlamış belediyeleri izlemek ve önemsemek lazım diye düşünüyorum. Bu belediyelerin hepsi Avrupa Yerel Yaşam’da kadın erkek eşitliği şartını imzalamış belediyeler. O şartın maddelerinden biri de zaten yerel eşitlik eylem planının hazırlanmasını öneriyor. Bu şartı imzalamak belediyenin üzerine herhangi bir bağlayıcılık getirmiyor, ama politik bir duruşu olarak anons ediyor. En son baktığımızda Türkiye’de 22 belediye imzalamıştı. O 22 belediyenin de yerel eşitlik eylem planlarını hazırlanmış olduğunu tahmin ediyorum. 


Avrupa Yerel Yaşam’da kadın erkek eşitliği şartının alt başlıklarında belediyelerin hizmet vermekle yükümlü olduğu her bir temayla ilgili öneriler var. Park, bahçeler ve yeşil alanlarla ilgili ne yapılabileceği, kadınların ekonomik açıdan güçlenmesi ve istihdama daha yüksek oranla katılması için ne yapılabileceği. Bu şartlar aslında yol gösterici. Her bir müdürlüğün hizmet temasına giren konularda o eşitliği vücuda getirecek şeylerin neler olabileceğine dair bir yol haritası. O nedenle şartı imzalayan belediyelerin nasıl bir yol takip edebileceğine dair çok güzel, adım adım bilgilendirici bir metin sunuyor. 


İstanbul Büyükşehir Belediyesi de bu şartı imzalayan belediyelerden biri oldu. 2020 yılının Şubat ayında meclisten geçti. İmzalanmasından ve mecliste kabul edilmesinden sonra İBB, yerel eşitlik eylem planı hazırlık sürecine girdi. Orada da gerçek anlamda katılım konusu işletildi. Süreç pandemiden önce başlamıştı ve kadın örgütleri ve hak temelli çalışan sivil toplum örgütleriyle bir hafta sürecek uzun çalıştaylar planlanmıştı. Şubat’ta bu imzalandı. Mart ayında yerel eşitlik eylem planı çalışmaları başladı. Nisan’da çalıştaylar olacaktı, ama Mart’ın ikinci yarısında pandemiden dolayı kapanma olunca bunların hepsi iptal oldu ve yeni bir planlama yapmak gerekti. Orada belediye “bu durumda katılımcı olmayabilir, uzmanları/akademisyenleri çağıralım, görüşlerini yazalım” gibi bir şey istemedi ve örgütlere danışarak yapılmasında ısrarcı oldu. Uzun süren, belki 4.5-5 aya yayılan odak grup görüşmeleri süreci başladı. Her biri iki saatten daha uzun süren,  Zoom üzerinden gerçekleşen odak grup görüşmeleri oldu ve akabinde belediyelerin hizmet alanında olan 15 temayla ilgili her bir temanın altında amaç hedeflerin olduğu, bu hedeflerin hayata geçirilmesi için eylemlerin tanımlandığı bir yerel eşitlik eylem planı çıktı. Açıkçası ben de sonucu görmek ve uygulamaya nasıl geçtiğini izlemek için heyecanlıyım, hepimiz heyecanla bekliyoruz. 


İstanbul’daki çalışmalarda  kaç odak grup oldu, hangi tür sorular soruldu? Buradan çıkan sonuçlara göre İstanbul yerel eşitlik eylem planında hangi noktalar öne çıkıyor?

Özgün Akduran: Biz İlknur Üstün’le bu danışmanlık sürecinde belediyenin de teknik desteğiyle 61 kadın örgütü ve sivil toplum örgütüyle görüşme yaptık. Toplam 73 görüşmenin 42’si odak grup niteliğindeydi. Bu toplantılarda yönelttiğimiz sorular şunlardı: İstanbul ve toplumsal cinsiyet eşitliği dendiğinde sizce temel sorun alanları ve ihtiyaçlar nelerdir? Bunlarla ilgili neler yapılabilir? Katılımcılar ne tür talepler ya da çözüm önerileri getiriyorlar? Belediye bunları hayata geçirirken nasıl bir yöntemle yapabilir? İşbirliği alanları neler olabilir? Öncelik olarak sizce yerel eşitlik eylem planında olmazsa olmaz dediğiniz, hayati olduğunu düşündüğünüz hangi konu başlıkları var? Hangi temalar var? Bu soruların yanıtlarını kayıt altına alarak daha sonra çözümlemesini yaptık.  


Çözümlediğimiz yaklaşık 800 sayfanın içindekileri tekrar tekrar okumalar yaparak süzdük. Analiz sonucunda 15 tane tema ortaya çıktı. Görüşme yaptığımız kişilere ya da kurumlara “Park ve bahçelerle ilgini ne düşünüyorsunuz? Kadına yönelik şiddetle ilgili ne düşünüyorsunuz” diye sormadık. Az önce belirttiğim  soruları sorduktan sonra onlardan gelen cevapların ışığında bu 15 temayı belirledik. 15 tema da siz bu haberi yaptığınızda açıklanmış olacak.  Bu amaçların ve hedeflerin sunumuysa, katılımcılık, toplumsal cinsiyete dayalı kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık, sağlık, barınma ve konut, yoksulluk, kentsel planlama, tasarım, erişebilirlik, güvenli kent, ekonomik güçlenme ve istihdam, bakım hizmetleri, eğitim ve yaşam boyu öğrenme, afet-kriz, hareketlilik ve ulaşım, yaşanası kent, kültür sanat spor, rekreasyon ve yeşil alan, sosyal destek başlıkları altında 15 temada oldu. 


Departmanlar buna göre projeler mi hazırlayacak?  


Özgün Akduran: Hazırlandı, onlar da tamam. Yaklaşık iki ay önce tüm daire başkanlıklarına  bütün görüşmelerin analizinden ortaya çıkan bu 15 temanın her biriyle ilgili sorun alanının ne olduğu ve bununla ilgili ne tür çözümler ya da nasıl talepler olduğu iletildi. Bütün daire başkanlıkları kendi alanlarına giren temaları kendi müdürlükleriyle çalıştı. Aynı metin üzerinden dönüş yaptılar. Bu geri dönüşte odak gruplardan çıkan görüş ve taleplerin ne kadarını hangi zaman diliminde kimlerle işbirliği hâlinde hayata geçirebileceklerine dair somut cevaplar verdiler. Bazıları da “Bunu zaten yapıyoruz. Bu hizmetimiz zaten var, ama şöyle geliştirebiliriz” diye cevaplar verdi. Arada “Biz bunu yapamayız, çünkü mevzuat şu konuda bizim elimizi kolumuzu bağlıyor” şeklinde cevaplar geldi. Bazıları da “Yaparız, ama 2022’de başlayalım” diye yanıtladı.  Bazıları, “Bu bizim alanımıza girmiyor, bunu şu daire başkanlığına gönderiyoruz” gibi yanıtlar verdi. Ama bütün bu hikâye içinde her bir daire başkanlığı samimiydi ve gerçekten çalıştı. Gerçek bir diyalog oldu. İlknur Üstün ve ben sivil toplumla belediye arasındaki köprüyü kurduk, iletişimi sağladık. Genel Sekreter Yardımcısı Şengül Altan Arslan yönetiminde İlkay Ülkü Ertem’le (Genel Sekreter Yardımcısı Danışmanı), Şenay Gül’le (Kadın ve Aile Hizmetleri Müdürü), Zelal Yalçın’la (Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı’nda Sosyal Politikalar Koordinatörü), Hasan Tural’la (Strateji Geliştirme Müdürü) birlikte çalıştık.

 
Strateji Geliştirme Müdürü de sürece biz bu analizi teslim ettikten sonra 2020 Aralık ayında dahil oldu ve yerel eşitlik eylem planının belediyenin içindeki diğer planlama süreçlerine ve iç denetim izleme süreçlerine de entegre olmasını sağladı. Çok kritik bir önemi vardı. 


Bu, şu açıdan sevindirici: Belediyelerin çoğunda yerel eşitlik eylem planları kadın aile müdürlükleri tarafından ya da sosyal hizmetler tarafından hazırlanıyor ve diğer daire başkanlıklarına ya da belediye birimlerine nüfuz etmeyebiliyor. Orada çok küçük bir alanda kalıyor ve herkes tarafından yeteri kadar sahiplenilmediğinde hayata geçmesi tabii ki zor olabiliyor.  



İBB örneğinde bizi çok umutlandıran ve mutlu eden, belediyenin bütün stratejik belgelerini hazırlayan bir müdürlüğün bu işin içinde olması ve elini o sorumluluğun altına koymasıydı. Diğer bütün daire başkanlıkları da gerçekten başından itibaren çok sahiplendiler. 


Bu analiz raporunun onlara giden tablolaştırılmış hâline çok samimi ve gerçek geri dönüşler oldu. O yüzden eşitlik eylem planında yer alan her şeyin gerçekleşeceğine dair umudum yüksek. Bu da İstanbul’un özgünlüğünü ortaya koyuyor. 16 milyonluk şehre de bu yakışır.

Yerel eşitlik eylem planı hayata geçmeye başladığında bir yıl sonra ne değişecek? Önemli/farklı sayabileceğimiz üç örnek ne olurdu?

 

Özgün Akduran: Bunlardan beni de heyecanlandıran bir tanesi, Anadolu ve Avrupa Yakası’nda şu an var olan sağlık merkezlerinde tecavüz/taciz kriz merkezi açılacak. Bu, muhteşem bir şey. İkincisi, İstanbul’da yaşayan biri olarak yine beni çok heyecanlandıran, depreme hazırlık çalışması. Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel Dönüşüm Daire Başkanlığı’nın  mahallelerde kadınların içinde yer aldığından emin olduğu afete hazırlık inisiyatiflerinin kurulmasıyla ilgili taahhüt ettiği konular var. Bu, gelen talepler arasındaydı ve bunu sahiplendiler. Üçüncüsü, yine beni heyecanlandıran, Anonim Test Tanı Merkezleri’nin açılmasına yönelik çalışmalar. Mesela Şişli Belediyesi’nin HIV testi yapan böyle bir merkezi vardı. İBB’nin de anonim test ve tanı merkezi açmakla ilgili çalışmasının olacağını söyleyebilirim. İlk aşamada aklıma gelenler bunlar oldu.


Siz bir de TESEV’le birlikte bir el kitabı hazırladınız. Bunlar, belediyelerin ve STK’ların sıkıntıda olduğu konular. Çünkü belediyeler, sivil toplumun belediyeleri anlamadığını düşünüyor ve taleplerinin daha çok “Bize yer gösterin, salon verin”le sınırlı kaldığını düşünüyor. Sivil toplum da kendilerini belediyenin içeriye almadığını düşünüyor. Böyle baktığımızda, kitabınızdan hareketle sivil toplumun belediyelerle birlikte çalışmasında kritik başlıklar neler olurdu?

 

Özgün Akduran: Orada vurguladığımız şeylerden bir tanesi, STK’ların iletişim kurma noktasında ilk adımı nereden atmaları gerektiği. Çoğu belediyenin sivil toplumla olan iletişimini koordine edecek bir birimi yok. Kent konseyini oluşturmuş belediyelerde bu görece biraz daha kolay olabiliyor. Çünkü kent konseyi yereldeki bütün sivil toplum kuruluşlarını kapsadığı için doğru bir ilişki biçimi yaratabilmiş. Belediyelerde katılımın izlerini, sivil toplumun taleplerini, görüşlerini, önerilerini hem belediye meclisindeki tartışmalar ve kararlarda hem de icracı birimlerin hayata geçirdikleri uygulamalarda görebiliyoruz. Bizim yaptığımız odak grup görüşmelerinde sivil toplum örgütlerinden ve kadın örgütlerinden gelen en önemli sitemlerinden biri şuydu: Belediyelere çok güzel projelerle gidiyoruz, ilgili birimler bizi dinliyor. Tamam, harika çok güzel deyip, bizi yolcu ediyorlar ve aramıyorlar. Aradan 6 ay-1 yıl geçiyor ve bir bakıyoruz bizim önerimizi belediye hayata geçirmiş. Biz neredeyiz? Madem böyle bir merkez açacaktınız, madem böyle bir hizmet yapacaktınız, biz size bunu önerdiğimizde “Ah ne güzel” dediniz. Peki, neden sonra bizi hiç aramadınız? Çünkü belediye şöyle bakıyor: “Bizden talep edildi, yaptık. Ne istediğiyseniz verdik.” Oysa, öbür taraf : “Biz birlikte yapalım, bunu istedik” diyor. Bu durumlarda belediyeler gelen bir talebi hayata geçirebilmek için her şeyden önce insan gücü ve kaynak gerekiyor diye düşünüyor. Kadın örgütleri haklı olarak diyorlar ki: “Bu maddi kaynağı harcamak zorunda değil, bir bina verebilir. İnsan kapasitesi ve kaynağı da yaratmak zorunda değil, biz varız. Sadece koordine edebilir, bizimle tartışabilir, konuşabilir, hizmetin içeriğiyle ilgili protokoller imzalayabiliriz. Biz gene bunun dışına çıkmayız. Belediyenin bunu nasıl sunmak istediğiyle ilgili protokol imzaladıktan sonra biz de yapabiliriz.” Ama belediye, burada Türkiye’nin kültüründen ileri gelen bir şey olsa gerek, güvenmiyor. Kendinin kontrol edemeyeceği bir alana çıkacağını düşünüyor. Öyle olmadığına dair çok güzel örnekler var. Mesela Kâğıthane Belediyesi’nin KEDV ve İlk Adım Kadın Kooperatifi’yle birlikte yaptığı mahalle kreşleri, mahalle anneliği modeli bunlardan biri. Sultanbeyli Belediyesi’nin göçmenler için dernekle birlikte çalıştığı bir konu var. Gerçi o derneğin kurucusu da belediye ama belediye öncü olmuş, kurmuş. İlk çalışanları da belediye personeliymiş, ancak yavaş yavaş derneğe bırakarak çekilmiş aradan.  Yani “gerekirse derneği de ben kurarım” diyebiliyor bazı belediyeler. Bu noktada kent konseyiyle ilişkilenme biçimi olmayan belediyeler için işbirliğini hayata geçirecek aracı birim ihtiyacı ortaya çıkabilir. Kimi yerlerde sivil toplumun ve kadın örgütlerinin direkt gidip ilişkilenecekleri yerler olarak eşitlik birimleri bunun için iyi bir araç olabilir.


Bunun dışında stratejik plan hazırlık sürecinin her seçimden sonra 6 ay içinde olması gerektiği için o 6 ay boyunca sivil toplum örgütleri yılmadan, usanmadan belediyelerin kapılarını aşındırabilirler, telefonlarını meşgul edebilirler. “Ne zaman çalıştay yapacaksınız? Ne zaman katılımcı bir toplantı gerçekleştireceksiniz? Şu alanla ilgili strateji planı önerilerimiz var, onları paylaşmak istiyoruz” diyerek ya da varsa kent konseyini hareketlendirerek bunu sağlayabilirler. Belediyenin meclislerinde kadın-erkek veya fırsat eşitliği komisyonları ya da toplumsal eşitlik komisyonları kuruluyor. Meclis ihtisas komisyonlarının toplanma süreçlerini ve gündemlerini önceden öğrenmeye çalışarak o toplantılara katılabilirler, katılmayı talep edebilirler ya da o ihtisas komisyonlarına meclis gündemine taşımaları için konu önerebilirler. Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Bunları yoğun olarak vurgulamıştık.



Önerilen Haberler