"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Doç. Dr. Eda Beyazıt İnce: Ulaşım Yoksulluğu, İş Bulma Süreçlerinden ve Sosyalleşmeden Mahrumiyet Demek

  • 12 Nisan 2021

Doç. Dr. Eda Beyazıt İnce




Pandemi, toplumdaki yoksullaşmayı derinleştirirken eşitsizlikleri de gözler önüne serdi. Ulaşımda bu durum kendini nasıl gösterdi?


Eda Beyazıt İnce: Pandemide ön plana çıkan konulardan bir tanesi, hareketli olup olmama veya kimin hareketli, kimin hareketsiz olabileceği konusuydu. Biz ulaşım çalışmalarında bu eşitsizlikler meselesini konuşurken “Kim daha hareketli, kim daha hareketsiz?” sorusunu önümüze koyarız. Daha fazla hareketli olan kesim bir yandan da daha avantajlı olan kesim olarak görünüyordu. İstediği zaman her yere gidip gelebilen, istediği zaman uygun fiyatlı uçaklarla yurtdışına çıkıp dönebilen kesimdi. Buna “kinetik elit” diyoruz. Bu kesimi daha avantajlı görüyorduk. Daha hareketsiz kesim belki de ulaşım sistemlerini daha az, sadece gereksinimleri için kullanan kesimdi. Böylelikle dezavantajlı olarak adlandırılıyordu. Şimdi soru yine aynı: Kim hareketli, kim hareketsiz? Ama avantajlı olan kesim bu sefer hareketsiz kalabilen kesim. Çünkü hareketsiz kalabilmek bir yandan da ayrıcalık hâline geldi. Gündelik işlerde çalışanlar, her gün işbaşı yapmak zorunda olan emekçiler bu ayrıcalıktan faydalanamıyor. Kimler faydalanıyor? Bizim gibi akademisyenler ve beyaz yakalıların bir kısmı. Herkes değil aslında, bilgisayar başında işlerini yürütebilen kesim. Onun dışında da üst tabaka diyebileceğimiz, istedikleri zaman evlerinde kalan, istedikleri zaman hafta sonları sokağa çıkma yasağı olsa bile başka yerlerde konaklayarak hareketliklerini sürdürenler. 


Farklı bir ayrışma da ortaya çıkmaya başladı. Geçen yaz sonu yapılan bir çalışma vardı. Türkiye’de toplam nüfusun %15’i evden çalışma koşuluna sahipmiş. Çalışanların da sadece %9’u evden çalışabiliyormuş. Yani toplumun toplamının %15’i, çalışanların da %9’u. Türkiye için bu çok düşük bir rakam. Diğer Avrupa ülkelerine baktığımız zaman bu rakamların yukarıda olduğunu görüyoruz. İstanbul için elimizde rakamlar yok. Belki yapılması gereken çalışmalardan bir tanesi ama büyük metropollerde bu rakamın %50’lere çıktığını görüyoruz. Bizde oran çok düşük olduğu için mecburen toplumun büyük bir kısmı yine bahsettiğimiz gibi kamusal alanda toplu taşıma araçlarını kullanarak seyahat etmek durumunda kalıyor.


Bu durumu yoksulluk meselesi üzerinden tartıştığımız zaman yine konuştuğumuz konulardan bir tanesi, temel olarak erişilebilirlik. Hizmetlere günün belki de gerekli olan her saatinde ve rahat bir şekilde kimler erişebiliyor? Pandemiyle birlikte sokağa çıkma yasaklarının farklı yaş gruplarına kısıtlamalar getirmesiyle erişilebilirliğin kısıtlandığını özellikle de kamusal alana erişilebilirliğin kısıtlandığını gördük. Belki de gerçekten ihtiyacı olan yaşça büyük bireyler, çocuklar ve gençler kamusal alandan mahrum kaldılar, ama tabii ki bu da gereksinimler veya yürütülen politikalar nedeniyle bu şekilde gerçekleşti. Biz, ulaşım yoksulluğu kavramı üzerinden çalışmalar yürütüyoruz. Özellikle bu konuyla ilgili üniversitemizin TÜBİTAK tarafından desteklenen bir araştırma projesi var.



“Ulaşım yoksulluğu” kavramını açar mısınız?



Eda Beyazıt İnce: Ulaşım yoksulluğu dediğimizde normal şartlarda ödenebilirliği kastederiz. Bireylerin ve hane halkının ulaşım harcamaları üzerinden yapılan bir tanımlama. Ulaşım yoksulluğunun ilk konusu bu. 


TÜİK’in verilerine baktığımızda, Türkiye’de hane halkını %20’lik dilimler içerisinde değerlendirdiğimizde en düşük gelir seviyesine sahip grubun gelirinin %20’sinden fazlasını ulaşıma harcadığını görüyoruz. En yüksek grupla karşılaştırıldığında onlar ortalama %10’un altında harcıyor. Çok büyük bir fark. Tabii orada harcanan bütçe çok farklı, belki de lüks bir arabaya, benzine harcanıyordur. Diğer tarafta toplu taşımayla yapılan bir ulaşım ve hareketlilik söz konusu. Gelir, yoksulluk sınırında. Bu sınırın altında olunca ulaşım yoksulluğu da kaçınılmaz oluyor. Bazı insanlar bu durum sebebiyle sokağa çıkamıyor veya iş aramaya gidemiyorlar. Belki hatırlarsınız, pandeminin başlarında Ankara’da erişkin bir birey tek yön minibüs parasının olduğunu ve İŞKUR’a gidebilmek için kilometrelerce yolu yürüdüğünü söylemişti. Yani insanlar ödenebilirlikleri çok düşük olduğu için iş bulma süreçlerinden veya sosyalleşmeden mahrum kalıyorlar. Bu da iş sahasının daralmasına ve sosyal sermayenin azalmasına neden oluyor. Biz bunu “ulaşımda toplumsal dışlanma” olarak tanımlıyoruz. Toplumsal dışlanmanın ulaşım ayağı. Bunları yapamadığı sürece işten, sağlık hizmetlerinden vs. yoksun kalıyor. Bu durum onu toplumun genelinden dışlanmaya doğru daha fazla itiyor ve bir süre sonra buradan çıkış da çok zor oluyor. Ödenebilirlik ve ulaşım sistemlerine maddi olarak erişilebilirlik, kritik konulardan bir tanesi. Dediğim gibi, toplumun farklı gelir grupları için farklı şekillerde gerçekleştiğini görüyoruz. 


Bir diğer konu, erişilebilirlik meselesi. Belki her yerde otobüs durağı var veya çok yaygın bir şekilde otobüs ve toplu taşıma altyapısı söz konusu, ama bu hizmetler her zaman, her saatte bireylerin gereksinimleri doğrultusunda sağlanamıyor. Bu nedenle de o kesimlerin, coğrafyaların, şehir içerisindeki o bölgelerin bu hizmetten yoksun olduğunu görüyoruz. Bu yüzden zaman meselesi çok önemli. Bu, literatürde özellikle kadınlar için tartışılan konulardan bir tanesi. Çünkü kadın dünyanın birçok ülkesinde -roller biraz değişmeye başladı, ama hâlâ genel geçer bir durum var-  maalesef ki çocuktan yaşlıya, sağlığını kaybetmiş bireye bakım hizmetlerinden evdeki bütün işlerin tamamlanmasına kadar her şeyden sorumlu olan ana kişi. Bu nedenle çok karmaşık rolleri içerisinde. Toplu taşıma sistemlerinin yaygın olmaması veya zamansal olarak sıklığının düşük olması kadınları zora sokan konulardan bir tanesi. O yüzden erişilebilirlik ve zaman yalnızca tüm toplum, gençler, farklı saatlerde çalışan bireyler, gece vardiyasında veya güvensiz işlerde çalışan bireyler açısından değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet açısından da önemli konulardan bir tanesi. 


Üçüncü bir konu daha var, ama bu çok fazla tartışmadığımız bir konu. Bu da temsiliyet meselesi. Aslında hareketlilik yoksunluğu diye geçer, ama toplumda temsiliyeti yüksek olan gruplar. Bunların eril bir yapıda olduğundan bahsedebiliriz, daha çok erkekler, temsiliyeti daha yüksek olan gruplar. Bütün sistemlerin de onların ihtiyaçlarına göre şekillendiğini ve genellikle onlar tarafından biçimlendirildiğini görüyoruz. Hâlbuki %99, %1 meselesi gibi baktığınız zaman diğer gruplar çoğunlukla toplumun daha büyük bir yüzdesini oluşturuyor. Yine kadınlar, güvencesiz işlerde çalışanlar, LGBTİ+ bireyler, çocuklar, yaşça büyük bireyler gibi grupların kamusal alanda temsiliyetleri düşük. Onlar için çok fazla bir şey yapılmıyor diyebiliriz. Temsil edilmedikleri için hareketlilik özgürlükleri de kısıtlanıyor. 


Bütün bu konuların bir de dışsal olan faktörleri var. Özellikle de çevre kirliliğine, ulaşımdan kaynaklanan emisyonlara, kazalara maruz kalma sorunları var. Emisyonlara maruz kalan kitleler nerelerde yaşıyor ve hangi gelir gruplarındaki bireyler? Bunları da değerlendirdiğimiz zaman ulaşım yoksulluğu karşımıza büyük bir külliyat olarak çıkıyor ve önemli bir konu hâline geliyor. Biz, şu anda İstanbul’da bu konu üzerine bir çalışma yürütüyoruz. Umuyoruz ki 1.5 yıl içerisinde tamamlanacak. İstanbul’un bu konudaki röntgenini çekmek, sonuçları ortaya koymak ve haritalama çalışması üzerinden farklı ihtiyaçları olan veya fırsatlara erişimde kısıtlamaları bulunan bireyleri/bölgeleri tespit etmek için çalışıyoruz diyebilirim.

Bu çalışmanın sonucunda bir eylem planı çıkacak mı? Bununla ilgili bir çalışma var mı yoksa sonuç mu beklenecek? 



Eda Beyazıt İnce: Bu, aslında bir araştırma projesi. Tabii ki yalnızca araştırma projesi olarak kalmasını istemiyoruz, belirli politikaların da ortaya çıkarılmasını hedefliyoruz. O yüzden biraz daha katılımcı bir süreç planladık. İstanbul için yoksulluk parametrelerini ortaya koymaktan tutun, bireylere sorulacak soruların hazırlanmasına kadar oluşan bir süreç var. Bir yandan da araştırma sonuçlarının karar vericilerle birlikte tartışılmasını içeren bir süreç tasarlıyoruz. Bu nedenle politikaların belirlenmesine yönelik olarak “Evet, biz bunları saptadık, ancak ne yapılabilir, bu sorunların üstesinden nasıl gelinebilir?” sorularının ışığında hayata geçirilebilecek politika önlemlerini de ortaya koymayı hedefliyoruz. Farklı eylem planlarına ışık tutabilecek birtakım politikalar oluşacak.




Son olarak eklemek istedikleriniz var mı?



Eda Beyazıt İnce: Pandemi sürecinde özellikle insanlar evlerinde kalmaya devam ettikçe veya iş sahalarına erişemedikçe toplumsal sınıf ayrımı meselesinin de iyice artabileceğinin altının çizilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu, aslında çok eski bir konu. 1980’lerin sonundan itibaren tartışılan konulardan biri. Hareketlilik, toplumsal sınıf meselesi ve birbirlerini nasıl etkiledikleri üzerine çok çalışma yapılmış. Ama pandemide bu konunun tekrar tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Toplumsal sınıflar arasındaki ayrışmanın büyümesi ve farkın artması oldukça önemli konular.







Önerilen Haberler