YÜKLENİYOR
Önce sizi tanımakla başlayalım.
Hakkı Süha Okay: CHP kökenli bir ailenin çocuğuyum. Yani hep siyasetle ilişkili olan bir aileden geldim. Siyasete 1971’de CHP Çankaya İlçe Gençlik Kolları’nda başladım. 50 yıldır siyasetin içerisindeyim. Partide farklı görevlerde bulundum. Hemen hemen her kademesinde çalıştım. CHP yeniden açıldıktan sonra yani 1992’de İl Disiplin Kurulu Başkanlığı, akabinde İl Yönetim Kurulu Üyeliği yaptım. En nihayetinde 2004’te CHP Ankara İl Başkanı oldum. 2007 seçimlerinde de Ankara milletvekili olarak parlamentoda yer aldım. Milletvekili seçilmem sonrasında Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’yla ve Sayın Kemal Anadol’la birlikte Grup Başkanvekilliği görevini üstlendim.
2010’da merkez yönetim kurulunda CHP Genel Başkan Yardımcılığı görevini üstlendim. 2015’ten 2021’e kadar yapılan kurultaylarda CHP Parti Meclisi Üyesi olarak seçildim. Hâlen parti meclisi üyeliği sıfatımı devam ettiriyorum.
CHP’de siyaset yaparken bir taraftan da meslek örgütü içerisinde sorumluluk aldım. Meslek kıdemimin dolmasıyla birlikte 1985’ten 1990’a kadar Ankara Barosu Yönetim Kurulu Üyesi ve Başkan Yardımcılığı görevlerini üstlendim. 1993-1997 yılları arasında Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu Üyeliği görevini üstlendim. 1998-2000 yıllarında Ankara Barosu Başkanlığı görevinde bulundum. Bunun yanı sıra Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştım. Yani hem siyasette hem de meslek örgütü içerisinde sorumluluk aldım. 19. Ve 31. Olağan Kurultay’da Divan Başkanlığı yaptım.
Siz aynı zamanda hukukçusunuz. Hukuk devleti herkesin kendini güvende hissetmesi için çok önemli bir sistem önerir. Ülkemizde hukukun eksikliği her zaman sıkıntılar yaratmıştır. Siyasetin hukukla ilişkisinin kritik konuları nedir sizce?
Hakkı Süha Okay: Hukukun odağı ve merceği, insandır. Her şey insan için vardır. Hukuk, devlet yapısının temel taşıdır. Hukukla oynarsanız, bedel ödemek zorunda kalabilirsiniz. Bunun için hukukçulara ciddi anlamda sorumluluk düşer, ama AKP iktidarıyla birlikte meslek yapılanmasının neredeyse yarıya yakını Fethullah Gülen denilen ismin arkasına takılıp hukuk içerisinde odaklandı. Aslında Türkiye’nin son yıllarda yaşamış olduğu temel sorunun ardında hâkim ve savcılar bulunuyor. Düşünebiliyor musunuz, 12.000 civarındaki hâkimin ve savcının neredeyse yarıya yakını devlet yönetimine el koymak isteyen bir terör örgütü başının peşine takıldı. Bu hâkimlerden aşağı yukarı 1/3’ü meslekten atıldı. Büyük bir kısmı da mahkûm oldu ve yargılandı.
Hukukçular, hukukçu kimliğini ve onurunu taşısaydı Türkiye bu noktaya gelmezdi. Ne darbe girişimi olurdu ne de Türkiye hukukun yok edildiği bir ülke hâline gelirdi. Bugün geldiğimiz noktada ülkede ne hukuk ne de demokrasi kalmıştır, ama buna neden olan da maalesef hukukçulardır. Benim bakış açım böyledir. Üzüntü veren tarafı da budur.
Yoksa Türkiye güçlü bir ülkedir. Her türlü sorununu kendi içinde aşabilir. Hukuk birilerinin malzemesi ve oyuncağı haline gelirse, siyasal projeler için alet edilirse Türkiye bu sıkıntıların hepsi yaşanır. Kişilerin değil, hukukun ve kuralların hukukçuları bağlaması gerekirdi. Son zamanlarda yargıda yaşadığımız bütün krizlerin arkasında hukukçuların otoriteye teslimiyeti vardır. Oysa hukukun demokrasilerde dengeyi ve denetlemeyi sağlaması gerekir. Hukuk, idareyi ve yasamayı denetler. İdareden kastım, yürütmedir. Yargının asli işlevi bu olduğu hâlde talimatla görev yapan kadro hâline gelmiştir. Sıradan idarenin bürokratı olmuşlardır. Üzüntü veren tarafı da budur.
Pandemi, bir süredir yaşanmakta olan ekonomik krizi derinleştirdi. İnsanların en temel insan haklarına erişmeleri giderek zorlaşıyor. Hem demokratik sistemde yaşananların hem de yoksullaşmanın önümüzdeki dönemdeki etkileri sizce ne olur? Sosyal devleti savunan CHP’ye bu konudaki düşen sorumluluğu nasıl görüyorsunuz?
Hakkı Süha Okay: Öncelikle şunu ifade etmekte yarar var. CHP, yıllardır tek başına iktidara gelmiş bir siyasi parti değil. Ancak CHP’nin geçmişte koalisyon ortaklıkları vardır, 1980 öncesidir. Daha sonraki süreçte de CHP’nin önceki genel başkanlarından Sayın Bülent Ecevit’in kurmuş olduğu hükümetler vardı, bunlar da koalisyonlardır.
CHP’nin ülke yönetiminde en somut göstergesi, yerel yönetimlerdir. Yerel yönetimler, iktidar sürecinin icraatı için bir göstergedir ve bu icraat aynı zamanda bir anlayışın da görüntüsüdür. Geçmişte şu veya bu nedenle iktidar olunmamıştır. Özellikle 2019 yerel seçimlerinde CHP’li arkadaşlarımız göreve başlamıştır. Görevlerini başarıyla sürdürmektedirler. Tabii iki yıllık görev sürelerinin bir yılı pandemiyle geçmiştir. Pandemi sürecinde yerel yönetimdeki arkadaşlarımız halkın ihtiyaçlarını, yoksul kesimin taleplerini cesaret ve azimle yerine getirmiştir. Önlerine çıkan engelleri mazeret olarak görmemişlerdir. “Ben şu nedenle yapamıyorum,” demek yerine bütün engelleri aşarak çalışmışlardır. Engeller nereden kaynaklanıyor? Mevcut hükümetten kaynaklanıyor. Hükümet tanımı da aslında cumhurbaşkanlığıdır. Buna rağmen görevlerine başarıyla devam etmişlerdir.
Yerel yönetimlerin bu başarısı CHP’ye olan güveni de artırmıştır. Arkadaşlar bundan sonraki süreçte de başarılarını sürdürürken hem yerelde takdir duygularıyla karşılaşacaklardır hem de CHP, belediyeleri yönettiği gibi Türkiye’yi de yönetebilir algısını yaratacaklardır.
Biraz evvel de ifade ettiğim gibi, Türkiye’nin güçlü bir ülke olduğunu düşünüyorum ve ekonomik krizlerin de sorumlu devlet anlayışı içerisinde aşılabileceği inancındayım. Türkiye’nin kaynakları vardır. Yeter ki, bu kaynakları iyi yönetebilecek kadro olsun, suistimal edilmesin, yolsuzluk yapılmasın, hukuk devleti korunsun. Sadece kaynakların varlığı değil, güvenilir bir hukuk sisteminin olması da çok önemlidir. Güvenilir bir hukuk sistemini yapılandırırsak, yerel yönetimlerdeki başarıyı ülke yönetiminde de elde ederiz.
Türkiye’de rejim değişikliğinin gerçekleşmiş olduğunu da görmek gerekiyor. Türkiye’de geçmişte vatandaş genel seçimlerde bir oy veriyordu, verdiği oyla parlamento yapısını belirliyordu ve o parlamento içerisinden hükümet çıkıyordu. Şimdi seçimlerde vatandaş iki oy veriyor. Biri hükümet, biri parlamento oyu. Hükümet oyu aslında Cumhurbaşkanı için oluyor. Şu an tek kişi hükümettir ve o kişi cumhurbaşkanıdır. Onun belirlediği kadrolar çalışmaktadır. Yani bir kabine yoktur.
Yapılacak ilk seçimde CHP kadroları sonuca çok yakındır ve CHP’nin de destek vereceği bir isim ülkenin cumhurbaşkanı olabilir. Bu sayede demokratik parlamenter sisteme bir dönüş sağlanabilir. Çünkü eskiden şu tür laflar vardı: “Efendim, demokrasi ve hukuk askıda.” Şimdi demokrasinin ve hukukun kırıntısı kalmadı. Türkiye’yi yeniden demokrasiyle buluşturmak gerekiyor. Bu, bir süreçtir.
Yerel yönetimlerin çalışmalarını yakından izleme ve iletişimde bulunma imkânınız oluyor mu? Bu sayıda dosya konumuz, yoksulluk. Belediyelerin bu alandaki çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hakkı Süha Okay: Yerel yönetimdeki arkadaşlarımız, pandemiyle artan yoksulluğu yönetmenin ötesinde yoksulluğu paylaşıyor. Paylaşırken de hissettirmeden yapmaya çalışıyorlar, reklamını yapmıyorlar. Geçmişte olduğu gibi, “Ben şunlara şunu verdim,” demiyorlar. Yoksulluğu yönetmek değil, yoksulluğu ortadan kaldırmaya yönelik ciddi çaba içerisindeler. Her bir belediyenin kendine göre önemli bir projesi ve programı var. Kimi kooperatifleşme yoluyla, kimi kart vererek, kimi ihtiyaç kalemlerini dağıtarak, kimi de halk ekmek büfeleriyle daha ucuz ekmek ya da malzeme temin ederek çalışıyor. Açıkçası pandemi sürecinde tüm yerel yöneticiler ve belediyeler bu süreci başarıyla yürüttü. Her biri özel projeler yarattı.
“Şunu da yapsınlar,” diyecek durumda değilim. Arkadaşlarımız kendi aralarında da bunları paylaşıyor. Birbirlerine projelerini anlatıyorlar. Süreci birlikte başarıyla yönetiyorlar.
Hem pandemi süreci hem de değişen koşullar yeni bir çalışma düzeni yarattı. Son bir yıldır evden çalışma gerçeği var, teknoloji aracılığıyla yapılan görüşmeler söz konusu ve teknoloji artık çağımızın gerekliliği oldu. Yeni bir çağa giriyoruz. Bu çağda dijital dönüşümle birlikte yeni bir yapılanma olacak. Türkiyeli her insanın buna adapte olduğunu görüyorum. Evet, sıkıntımız var, ama gençlerimiz farklı bir nesil olarak şimdiden yetişmeye başladı. Bu yeterli mi? Değil. Eksikler var mı? Var. Bundan sonraki süreçte asıl olan şudur: Sosyal hukuk devleti ve toplumcu bir belediyecilik anlayışıyla toplumun tüm kesimleriyle buluşmak, yerel yönetimler modelini Türkiye ölçeğinde gerçekleştirmek ve böylece ülkenin yoksullukla mücadelesinde sonuç almak.