"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Yoksulluk İnsan Hakları İhlalidir

  • 12 Nisan 2021

“Kriz derinleşiyor,” son zamanlarda günlük konuşmalardan haberlere kadar siyasetin gündemine damgasını vuran cümle. Artan yoksullukla birlikte pek çok insan en temel hakları olan barınma, beslenme ve enerji hakkından mahrum kalıyor. Hak ihlallerinin artmış olması, insanları çaresizliğin ve umutsuzluğun kollarına bırakıyor. 


Saraylarından, güvenli köşklerinden ülkeyi yönettiklerini sananların çalışma sektörlerini kısıtlamayı insanları pandemiden korumanın yolu gibi sunması ve verilmeyen sosyal hizmetlerin “kriz derinleşiyor” başlığıyla yumuşatılmaya çalışması kabul edilemez.


Milyonlarca insan işini kaybediyor, göstermelik sosyal yardımlarla açlıktan hallice bir duruma mahkûm ediliyor. Sigortalı işlerde çalışamayanlar saray iktidarının gözünde neredeyse yoklar. Onlar sadece seçimler yaklaşırken oy potansiyeli görülerek hatırlanıyor.


Oysa ülkemizde çok geniş bir kesim günlük çalışarak para kazanabildikleri için yasak günlerinde para kazanamıyor. Kiralarını, faturalarını ödemeyi çoktan bıraktılar, sadece yiyecek ve su gibi en temel ihtiyaçlarını karşılama peşindeler.


Derin Yoksulluk Ağı’nın araştırma sonuçları vahameti anlamayanların gözüne sokuyor, hepimizin başını öne eğen utanç cümleleri olarak tarihe geçiyor. 


“Vallahi nasıl diyeyim. Aç yattık, aç kalktık, komşularda olan olmayanla paylaştı. Gittik kuru ekmek aldık, çayla onu yedik. Yemek pişti desem, yalan olur. Çıkabildiğimiz zaman işe çıktık, para kazanmaya çalıştık. Borç aradık, 100 lira borç bulup onla idare etmeye çalıştık. Sizin gönderdiklerinizle yaşadık, ne diyeyim yoksa her günümüz aç geçecekti, biz de market çöplerine gidecektik. Aç kalınca insan her şeye sinirleniyor, kendi hâline, neden böyle olduğuna, topluma sisteme düzene her şeye...” (Mehmet, Ataşehir)”


“Normal” zamanda tezgâhında çiçek satarak geçinen Mehmet için marketlerin önünde kuyruğa girmenin anlamı bile farklı: “Tabii marketlerin önünde kuyruk olur, dolabın dolu değilse olur. Bizim gibi o gün kazanıp o gün yiyen, bir aylığı olmayanların evinde iki günlük, üç beş günlük yemeklik olmuyor. O günün yemekliği oluyor, kalırsa yarına kalıyor. O da o gün işe çıkabildiyse.”


Yani sokağa çıkmanın yasak olduğu hafta sonları birçok aile evinde aç oturuyor. Bazıları için dört duvardan ibaret o evler ellerinde kalan tek şey: “Kâğıda çıkabilirsek oradan gelen parayı kirayı vermek için saklıyoruz. Market önlerinden ezik domates, çürük patates ve gıda topluyoruz, gıdaya para vermemek için.” (Deniz, Çekmeköy)


Ev dedikleri de çoğunlukla tek oda, dört duvar: “Bizim evde bir oda var, ne yapsan olmuyor. Hepimizin yattığı, kalktığı, oturduğu, çocukların ders çalıştığı, yemek yediğimiz hepi topu bir oda. Düşün ki, hepimiz evdeyiz.” (Candan, Ataşehir)


“En büyük hayalim, musluğu çevireyim suyum aksın, makinem olsun çamaşırlarım dönsün, kendi kendine temizlensin. Elektrik de yok burada, çocuklar da istiyor rahat etsin, ama elimizden gelen bu. Tek oda, mutfakla tuvalet aynı yerde, zaten musluk akmıyor. Burama kadar geldi, ama ne yapacaksın.” (Gülbahar, Şişli)

Bazılarında o ev de yok: “Barakada oturuyoruz. Evi su basıyor, çamur oluyor yağmur yağdığında. Fareler oluyor. Bir göz odadayım zaten, terliklerle ayakkabılarla içeriye giriliyor. Leğende yıkanıyorum, tuvaletim evin dışında.” (Nursu, Çekmeköy)


Derin Yoksulluk, sadece gelirle ilgili olumsuzlukları değil, ağır bir sosyolojik durumu da ifade ediyor. Ailedeki ebeveynlerin yoksul olması sadece onların temel haklarının kaybına yol açmıyor, o ailede bulunan çocukları da hak kaybına maruz bırakıyor. Bu, eğitim, barınma, beslenme ve enerji hakkından doğrudan etkilenmek demek. Sistemin en vahşi hâliyle ve koşullarıyla yaşattıkları, o çocukların kendi yetişkinlik dönemlerinde ailelerinden onlara miras kalan yoksulluğu sonraki nesillere de aktarması ve bu zincirin parçalarının birbirine eklenerek devam etmesi demek. Bu nedenle “kriz derinleşiyor” diyerek bu ağır tabloyu iktisadi bir duruma indirgemeye kimsenin hakkı yok.


İçinde bulunduğumuz süreç basit bir ekonomik krizden ibaret değil. Derin yoksulluğun insanlarda yarattığı infial çok ciddi. Haklarına erişemeyen insanların yaşamsal fonksiyonlarını sürdürebilmeleri artık daha zor. 


Görünmez kılınmaya çalışılan, çalışma sektörlerinde varlığını sürdüren milyonlarca insan en temel sağlık hakkına dahi erişemiyor. Sahneleri kapatılan sanatçılar ne yapacağını bilemiyor. İçlerinde kalan umutla dayanışma kampanyaları düzenleyerek temel ihtiyaçlarını sağlamaya çalışıyorlar. Yevmiye usulü çalışan yüzlerce insan güvencesizlikle mücadele ediyor. Gelinen aşamada tamamen işsiz kalarak açlıkla da boğuşuyorlar. 


Evden çalışmaya başlayan insanlar mesai ücreti gibi kazanılmış olan haklarını alamadan saatler süren çalışmalara maruz bırakılıyor. Yüzlerce fabrika işçisi zorunlu ücretsiz izne çıkarılıyor. Karşı gelenler tazminatsız olarak tamamen işsiz bırakılmayla tehdit ediliyor. İktidarın sözde sigortalı işçiler için ürettiği politika işçilere yönelik olmadı, sermayeye yaranma çabası olarak kaldı.


CHP, yoksulluğun hak ihlali olduğunu görmezden gelmedi, gelmeyecek. Araştırmalar sonucundaki hakikatleri her gün sokaklarda vatandaşlardan dinleyerek onların sesi olarak duyuyor, duyuruyor. Çeşitli gündemlerle üzeri kapatılmaya çalışılan yoksulluk, artık hiç olmadığı kadar çıplak ve gerçektir. Bu durumla toplum olarak tüm kamu ve kurumlarıyla, işvereniyle acilen yüzleşmek ve çözüm üretmek zorundayız.  Saray iktidarı artık bu sesleri bastıramıyor. Kral çıplak! 


CHP’li yerel yönetimler toplumsal dayanışmayı örgütleyen en önemli sorumluluğu bütün engellemelere rağmen üstleniyor, sürdürüyor. Siyasetin üzerine düşen görev, bu dayanışmayı politikalarla ve acil eylem planlarıyla desteklemektir. Bunun için de parlamentonun çalışması ve demokrasi gerekir. En büyük hak ihlalleri tek adam rejimlerinde olmuştur. Ülkemiz de artık bu ülkelerden biridir. Bizler sessiz çoğunluğun sesi olmaya, bulunduğumuz her yerde onların sesini duyurmaya devam edeceğiz. Ta ki tüm kesimlerin sesinin tekrar duyulacağı, herkes için eşit, adil, hukukun egemen olduğu Türkiye’yi, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılını tesis edene kadar.


Önerilen Haberler