"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Ömer Fethi Gürer: 1980’den Bugüne Beş Milyon Hektar Tarim Arazimiz Yok Oldu

  • 19 Nisan 2021

Ömer Fethi Gürer

Niğde Milletvekili



Önce sizi tanıyalım. Siyasete nasıl girdiniz, nasıl ilgi duydunuz? 


Ömer Fethi Gürer: Siyasi yaşamıma CHP Adana İl Gençlik Kolları Sekreteri olarak başladım. Daha sonra Tekstil İşçileri Sendikası Şube Başkanlığı yaptım. O dönem Yükseköğrenim Derneği Başkanlığı görevini üstlendim. Çukurova Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü mezunuyum. İstanbul’da mühendis olarak çalışırken SHP İlçe Sekreterliği görevini yürüttüm. DİSK açıldıktan sonra Türkiye Örgütlenme Daire Müdürlüğü görevinde bulundum. Yaklaşık yirmi yıl gıda/otomotiv grubunda müdürlük ve genel müdürlük yaptım. Son olarak Kartal Belediyesi Başkan Yardımcısı görevindeyken 1 Kasım 2015 seçimlerinde Niğde’de CHP’nin milletvekili adayı oldum ve seçildim. O dönemden bu yana mecliste milletvekili olarak görev yapıyorum. 


Özelleştirilen, imara açılan ve imar durumu değiştirilen arazilerle ilgili sorunları mecliste de dile getiriyor, yoğun çalışıyorsunuz. Özellikle verdiğiniz gensoruda tarım arazilerinin yok olduğunu dile getirdiniz.  Bu konudaki gözlemleriniz nedir?

 

Ömer Fethi Gürer: Ne yazık ki, ülkemizde tarım arazileri yok ediliyor. 1980’de yirmi sekiz milyon hektar tarım arazisi varken, şu anda yirmi üç milyon tarım arazimiz kalmış. Beş milyon hektar tarım arazimiz yok olmuş. Yok edilen tarım arazileri özellikle büyük kentlerin çevresindeki verimli topraklar, bağlar ve bahçeler. Bu arazilerin betonlaştırılmasıyla ciddi anlamda sıkıntılar ve sorunlar oluştu. Buralar genellikle bostan olarak kullanılıyordu;  sebzeler ve çeşitli ürünler yetiştiriliyordu, ama oralara binalar dikildi. Tarım arazilerinin bir bölümünü kaybettik, bir bölümü hâlâ değerlendirilebilir. 


Bu konuda siyasi iktidarın bakışı önemli. Siz toprağın önemini ve tarımın gerekliliğini kavrarsanız fayda sağlarsınız. Bu iktidar döneminde yabancılara da tarım arazisi satılması yönünde bir düzenleme oldu. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sorduğumda on altı milyon iki yüz altmış bin metrekare tarım arazisinin yabancılar tarafından alındığı belirtildi. Tabii ortaklıklar ya da başkalarının üzerinden alınan araziler de var.  Anadolu’nun pek çok kentine gittiğinizde yabancıların tarım arazilerini gösteriyorlar. Örneğin, Niğde’de bir bölgenin İtalyanlara ait olduğu belirtiliyor.  Binlerce dönüm alanda elmacılık yapıyorlar. Birkaç yerde daha İtalyanların buna benzer bahçeleri var. Tarım arazileri bu şekilde el değiştiriyor. İşin ilginci, bu tarım arazilerinin çoğu bizim ülkemizin insanındayken kurak araziydi. Çok düşük fiyatlarla el değiştirdi, el değiştiren arazilerde kuyu suyuna ruhsat verilmiyordu. Ama nasıl oluyorsa, şimdi kuyulardan su çıkarılıyor ve tarım yapılmasına izin veriliyor. Çiftçiler, toprak sahipleri kendilerine ait arazileri düşük fiyata sattıktan sonra buralarda oluşan yeni tarımsal alanlarda ne yazık ki işçi olarak çalışmak zorunda kaldılar. Yani bir yandan yapılaşmayla tarım arazilerimizi kaybediyoruz, diğer yandan eldekileri de yabancılara satarak kaybediyoruz.

   

Bunun yanında ülkemizde “toplu açtırma” uygulanıyor. Toplu açtırma, miras yoluyla küçülen arazilerin birleştirilmesi demektir. Bu birleştirmelerde de sıkıntı ve sorunlar var. Sulak arazi, kıraç araziyle birleştiğinde sorunlar oluşuyor. Mahkemelerde çok sayıda dosya var. Toplu açtırmanın doğru bir biçimde yapılması da ülkemiz için ihtiyaç. Yani tarımda geleceğimiz olan alanların doğru yönetilmesi ve planlamanın verimliliği artıracak biçimde doğru yapılması hayati önemde. Bildiğiniz gibi belli bir tutar ve üzerinde aldıkları konutlar karşılığında yabancılara T.C. vatandaşlığı da veriliyor. Bunların hiçbir planlaması ve sınırı yok. Ülkemizdeki yabancıların mülk varlığını artırdığı da bir gerçek. Satılmış olan on altı milyon üç yüz altmış bin metrekare arazinin önemli bir bölümü, bağ ve bahçe niteliğindeki araziler. Ülkemizdeki ekonomik sıkıntıyla yabancıların mülk edinmesi de giderek artıyor. Çünkü daralan, sıkıntıya düşen kişiler arazilerini satarak tarımdan da çekiliyor. Bütün tabloyu anlamak için bir arada değerlendirmek lazım. Kent çevrelerinde betonlaşan tarım arazilerini geri getirme şansımız artık yok. Ama diğer tarım arazilerinin değer bulmasını sağlamak, yabancıların yaptığı tarımı kendi çiftçimizin yapabilmesinin önünü açmak ve eğitimler vererek düzenlemeler yapmak gerekiyor.


Nevşehir Kapadokya bölgesi hem maden arama izinleriyle hem de sizin belirttiğiniz gibi tarım arazilerinin elden çıkarılmasıyla gündeme geliyor. Kapadokya, sit alanı. Bu bölgedeki sorunlar sizce neler? 


Ömer Fethi Gürer: Kapadokya tanımlanırken yalnız Nevşehir’den ibaret bir bölge olarak algılanıyor. Düzenlemeler de genelde Nevşehir üzerinden gerçekleştiriliyor. Oysa Kapadokya, Kayseri’nin, Niğde’nin, Konya’nın, hatta Aksaray’ın bir bölümünün içinde olduğu bir bölgenin tanımı.


Bu bölge, on bin yıllık tarihin kültürel izlerini taşıyor. Köyüne gittiğinizde bile tarihin izi var. Bu bölgenin özellikle korunması lazım. Bırakın madene izin vermeyi, bu bölgedeki yapılaşmanın dahi bölgeye vereceği zarar değerlendirilerek gerçekleştirilmesi gerekir. Nevşehir merkezde de çok katlı yapıların arttığını, turizm amaçlı kullanılabilecek yerlerde dokunun bozulduğunu görüyoruz. Niğde, ilk insanın Afrika’dan Avrupa’ya geçişinin ayak izlerine rastlandığı bölge. Aynı zamanda Torosların geliş ve gidişteki açılan kapısı. Buna rağmen tarihi ve turizme yönelik değerleri gerektiği gibi sahiplenilmedi. Benim Niğde üzerine yazdığım Cumhuriyet’e Kadar Niğde isimli kitabım var. Bölgenin tüm dokusunu ve tarihi yapıların nerede olduğunu tek tek tespit ettim. Bu bölge, define avcıları tarafından da talan edilen bir bölge. Nevşehir kısmen daha korunaklı. Burada turizmin getirisinin yarattığı faydayla var olanların değeri anlaşılıyor. Ama özellikle Niğde bölgesindeki köylerde yer alan tarihi dokunun harap edildiğinin de altını çizmemde yarar var. Geçenlerde kamuoyuna görüntülerini sundum. Kavlaktepe Yeraltı Şehri var. Dağların gidiş yolu üzerindeki bu yeraltı şehrinin ışıklandırılması sağlanmıştı. Son gittiğimde lambalarının kırılmış, çevre düzeninin bozulmuş olduğunu gördüm. Bakanlık buranın tadilatı için bütçe olmadığını söyledi. İl Müdürlüğü, “Biz bu konuda kendi olanaklarımızla çalışma yapacağız,” dedi. 


Camileri, kiliseleri, türbeleri, medreseleri, kervansarayları gibi ayakta kalabilmiş değerli dokularının yanında bilimsel kazı yapıldığında açığa çıkacak çok önemli tarih izlerinin olduğu bir bölge. Niğde’de beş ayrı kazı yapılıyordu. Beş ayrı kazıda çok önemli bulgular elde edildi. Kemersarı Antik Tyana’da Efes’e eşdeğer bir merkezin açığa çıkacağı da sürekli dile getiriliyor. Ne yazık ki, sponsor sorunu olduğu için bölgede kısa süreli kazılar yapılıyor. Yıl boyuna yayılan kazılar yapılabilse nitelikli tarih izleri açığa çıkacak. Kayseri’de, Konya’da, Aksaray’da ve Nevşehir’deki imkân, Türkiye turizminin yapısal değişimini sağlayacak boyutta. Nevşehir, pandemi öncesi üç buçuk milyona yakın turistin gelmesiyle önemli bir hareket merkezi olmuştu. Tüm bölgede de buna benzer çalışmaların geliştirilmesi, turizmi daha da güçlendirecektir. Kapadokya için yeni kanun çıktı. Bu kanunun kapsamının genişletilmesi ve tüm bölgeyi içermesi gerekiyor.


Ankara’nın gündemi oldukça hareketli. Bölgenize hangi sıklıkta gidiyorsunuz? Yerel yönetimlerle ve ilçe örgütleriyle iletişiminiz nasıl? Yerel yönetimlerin çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?


Ömer Fethi Gürer: Nevşehir ve Niğde komşu olduğu için Nevşehir’deki belediye başkanı arkadaşlarımıza da zaman buldukça uğrama şansımız oluyor. Niğde’de Antik Tyana’nın başkenti Kemersarı ve Gölcük CHP’de. Pandemi sürecinden önce meclis kapalı olduğunda sürekli gitme olanağımız oluyordu. Şimdi bölge hafta sonları kapandığı için daha ziyade hafta içi gitmeye çalışıyorum. Son zamanlardaki gidişlerimde özellikle çiftçi sorunları için tüm bölgeyi taradım. Sekiz köye, sekiz kasabaya, dört ilçeye gittim. Esnafları da gezdim. Meclis çalışmalarından arta kalan zamanda ve içinde bulunduğumuz pandemi koşullarında fırsat olduğunda bölgeye gidiyoruz. O anlamda iyi bir ilişki ve iletişim içerisindeyiz. Sorun olduğunda bölgedeki belediye başkanlarımızla ya da diğer demokratik kitle örgütleriyle de bir araya gelerek sorunların çözümüne yönelik değerlendirmede bulunuyoruz. 


Muhalefet partisi olmamıza rağmen yapılan her doğru işi desteklemenin yanı sıra önerilerde de bulunuyoruz. Oradaki insanların sorunlarını çözecek yaklaşımlar için de gündeme getirdiğimiz konular var. Ben CHP milletvekili olarak seçildiğim yirmi altıncı dönemden bu yana toplamda sekiz bin soru sordum, dört yüz kanun teklifi, dört yüz araştırma önergesi verdim. Muhalefet milletvekili olarak görevimi yerine getirmek için çalışıyorum.


Ekonomik anlamda ülkemizin bütününde olduğu gibi İç Anadolu illerinde de çok ciddi sorunlar var. İşçisi, emeklisi, engellisi, işsizi önemli sıkıntılar yaşıyor. İktidarın CHP’li belediyelere yaklaşımı daraltma yönünde. Ama belediye başkanlarımız bulundukları yöreye özellik katıyorlar. Diğer parti belediyelerinin çevredeki çalışmalarına bakınca CHP’li belediyelerin iktidarmış gibi uğraş verdiklerine tanık oluyoruz. Bu anlamda onların yarattığı önemli ve örnek çalışmalar var. Biz de onları bu açıdan destekliyoruz. 


31 Mart seçimlerinden sonra CHP’li yerel yönetimler önem kazandı. Siz bu süreçte yerel yönetimlerin rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz? 


Ömer Fethi Gürer: Ben başarılı bir belediye başkanıyla çalıştım. Bir muhalefet partisi belediye başkanı olmasına rağmen Opr. Dr. Altınok Öz’ün ürettiği proje sayısı iki yüz yetmişti. Belediyeciliğin nasıl yapılacağını somut olarak yaşadım. Kartal modeli oldukça başarılı bir belediye örneğidir. Kentsel dönüşümle alakalı, çocuklarla, engellilerle, yaşlılarla, gençlerle, kadınlarla ilgili sosyal projeler ve önemli çalışmalar yapılmıştı. 


CHP’nin büyükşehirleri alması, ilçe belediyeleri için büyük bir destek yarattı ve önemli bir dönüşüm başladı. Gerçekten güzel çalışmalar yapılıyor. Pandemi sürecinde devlet olanaklarıyla yapılmayanların belediye eliyle nasıl yapılabileceğini gösterdiler. 


Ekrem İmamoğlu geçtiğimiz günlerde milletvekillerini davet ettiğinde altyapı çalışmalarını yerinde gördük. Duran, yürümeyen, projelendirilmemiş önemli hizmetlerde kısa sürede ciddi yol aldığını tespit ettik. Örneğin, metro çalışmalarını, tramvayla ilgili yapılan çalışmaları, İSKİ’nin katı atıklarla ilgili çalışmalarını, kent ormanı olarak İstanbul’a kazandırılan alandaki düzenlemeleri yerinde görünce oldukça başarılı işler yapıldığına şahit olduk. 


Ayrıca seçimlerden önce CHP’nin sosyal yardımları keseceği, destek sağlamayacağı yönündeki ifadelerin boşa çıktığına da tanık olduk. Vatandaşlara sosyal anlamda destek sağlanıyor, ama “Biz bu hizmeti yapıyoruz,” diye duyurulmuyor. Herkesin evine destek ulaştırılıyor. “Halk Ekmek” aracılığıyla vatandaşların daha uygun koşullarda ekmek alması sağlanıyor.  Altyapıya ve üstyapıya yapılan yatırımların yanı sıra insan odaklı hizmetler ve olanaklar CHP’li belediyeleri gözde tutuyor. Vatandaşların ve görüştüğümüz insanların destek ve teşvikler için teşekkürlerini sunduklarına tanıklık ediyoruz. Bu süreç, CHP’nin iktidara yürüyüş süreci. Belediyelerde yapılanın geliştirilmiş hâliyle her kesimin artan ve biriken problemlerinin çözümü için CHP’nin olacağı bir iktidara ihtiyaç olduğunu özellikle ifade etmek gerekiyor. Belediye başkanlarımızın şeffaf, topluma bilgi veren ve açık politikaları, ihalelerden uygulamalara kadar her şeyin kamuoyunun gözleri önünde cereyan etmesi önemli bir ayrıcalık yaratıyor. Çünkü ülkemiz şeffaflıktan söz edilemeyecek noktaya geldi. CHP’li belediyeler bu konuda da örnek işler yapıyorlar. CHP’li belediyelerin yarattığı enerjiyi bütüne taşıyacağımızı düşünüyorum. 



Önerilen Haberler