YÜKLENİYOR
Saltuk Yüceer
Yüksek Mimar
Kadıköy Kent Konseyi Başkanı
Kadıköy, İstanbul’daki arazi özelleştirmelerinde, kentsel dönüşüm için imara açılan ve planı değiştirilen bölgeler içinde odak noktası oldu. İtirazlar, kampanyalar, davalar gündemde. Bu süreçte neler yaşandı, son durum nedir?
Saltuk Yüceer: Kadıköy, 2012’deki kentsel dönüşüm yasasıyla beraber ülkenin gündemine yerleşti. 1999 depreminden 12-13 yıl sonra kentsel dönüşüm yasası çıktı. O yasa çıktığında Kadıköy Belediyesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre, Kadıköy’de 30.500 tane bina vardı. Bu binaların depremden sonraki 13 yılda sadece 2.828 tanesi yenilenmiş. Bir de depremin akabinde işin daha da hızlandığını düşünürsek, bu %9’u bile değil. Türkiye’de 19 milyon bina olduğunu, bunların %25’inin hatta %27’sinin yani 5 milyonunun yenilendiğini varsayarsak, Kadıköy gibi rantın bol olduğu yerde %9 yenileniyorsa Anadolu’da herhangi bir yerin ve genelde %27’nin yenilenme ihtimali yok.
%5 milyonu yeniledi, geriye kaldı %14 milyon. Bunun yarısının da sağlam olduğunu varsayalım. Demek ki, ülkede 7 milyon riskli bina var. Kentsel dönüşümün Türkiye ekonomisinin lokomotifi olacağı söylendi. Peki, nerede yenileme? Kentsel dönüşüme deprem ve güvenlik açısından değil, rant ve ekonomi açısından bakıyorlar. Kadıköy’e dönersek, binaların %9’u yenilenmiş. Geri kalan yüzde %91’lik kısım eski binalar. Yenilenenler de hep Bağdat Caddesi çevresinde, yani rantın yüksek olduğu yerlerde. E5’le sahil kesimi arasındaki serbest irtifanın verildiği yerler -özellikle sahil kesimi- revaçtaydı. Ama geri kalan binaların hepsi 1975 yönetmeliğinden de eski. Ama %90’nına yakını 1975’ten de önce yapılmış binalar. Dolayısıyla Kadıköy riskli bir bölge.
Tabii bir de Fikirtepe var. Fikirtepe’de o zamanlar 7.000 bina vardı ve nüfus 35.000’di. Şimdi oraya 180.000 nüfusluk bir şehir yapılıyor. Kadıköy’de belediyenin bir karış toprağı yok, ama kamu arazilerinin bulunduğu bir ilçe. Tarım İl Müdürlüğü, Taşyapı’nın yaptığı meteoroloji alanı, Göztepe Parkı, Kuşdili Çayırı, Kalamış, Fener Yat Limanı, Fikirtepe, Haydarpaşa Gar ve çevresi, Fenerbahçe’deki TCDD’nin arazisi gibi inanılmaz yerler var. Bunların birçoğu da Özelleştirme İdaresi’ne verildi, veriliyor. Haydarpaşa’yı devrederken “Buranın değerlendirilmesi için Özelleştirme İdaresi’ne devrine karar verilmiştir,” diyorlar. Devredildikten sonra işin rengi değişiyor. Bir otopark yönetmeliği çıktı. Her daireye bir otopark diyor. Her daireye bir otopark, bodrum kat yapımı demek. Bunu yapamayacak binalar da var. Mesela Caferağa. Bitişik yerler, Hasanpaşa, Rasimpaşa gibi mahalleler. Onlar için de “Biz size otopark yeri göstereceğiz,” diyorlar, “Biz yapacağız, sonra size satacağız.” Eskiden otopark yapamayan kendi parselindeki binalar otopark bedeli ödüyordu. 1 milyon, 8 milyon, 10 milyon TL gibi paralar ödüyorlardı. Ama şöyle bir madde ilave etmişler, diyorlar ki: “Siz bize parasını vereceksiniz, bina bitinceye kadar ödeyeceksiniz, biz de size 200 metre mesafede olacak şekilde bir otopark yapacağız. Ama biz bu otoparkı yapıp bitiremezsek size iskân vermeyiz.” Böyle bir madde koymuşlardı, sonra tekrar değiştirdiler. Şimdi “Otopark bedelini yatırın, biz size yapacağız,” diyorlar. Eskiden bunun yetkisi büyükşehirdeydi, ilçeye verdiler. Ama Kadıköy gibi bir yerde bir kamu arazisi yok. Ne yapacaklar? Kamulaştırmaya gidecekler. Kamulaştırmaya gittikleri zaman 8-10.000 diye bahsettiğim otopark bedeli kaç TL’ye çıkıyor biliyor musunuz? Moda için değil, Acıbadem için hesaplanmış, 150.000 TL. Neden? Çünkü eskiden sadece bina parası vardı, şimdi arsa bedeli var. Yani ne oluyor? Kamu alanı ve arazisi olmadığı için kamulaştırmaya gidilecek. Belediyelerin de en büyük sıkıntısı bu. Kamulaştırma yapmak için zaten paraları yok, ama kamulaştıracakları alanların sahipleri, malikleri var, onlara karşı sorumlular. Neticede bir de oy beklentisine dayanıyorsa durum daha da kritik. Bu yüzden kamusal alanlarda sıkıntı var.
Şimdi bir de askeri alanlar çıktı. İstanbul’daki askeri alanlara bakarsak, İstanbul’daki arazilerin aşağı yukarı %10’unu teşkil ediyorlar. 560.000 hektar arazi var. Bunun 56.000 hektarı askeri alan. Kentte gördüğünüz yeşil alanlar ya mezarlık ya da askeri alan. Bunların da %11 hektar civarı orman alanları. 1999’da çıkan 1/100.000 çevre planında bu alanlar sosyal alan olacaktır diye not bulunuyor, ama ona rağmen Çevre ve Şehircilik Bakanı çıkıp burası kentsel dönüşüm alanı olabilecektir diyor. Yani kentin planlanması, nereye doğru genişleyeceği, nasıl olacağı gibi şeylerin hiçbiri düşünülmüyor. Aralarında da “TOKİ’ye veririz, TOKİ isterse park da yapar,” diye anlaşıveriyorlar. İsterse değil, istememesi lazım, ama bir plan ve program olmadığı için işler böyle ilerliyor. İstanbul’daki yeşil alanları da düşünürseniz, kişi başı aşağı yukarı 10 metrekare olması gerekirken, 1 metrekare civarında ilçeler var. Bu alanların korunması şart. Mimar Odası olarak Kadıköy’deki temsilciliğimize bağlı belediyelere afet toplanma alanlarını sorduk. 8 tane belediyemiz vardı. Bir tanesinden “Bizdedir, açıklanamaz,” cevabı geldi. Afet toplanma alanını bize açıklamadılar. Bunu kamuoyuna açıkladık, sonra belediyenin kapılarını kapattılar. Okumadan mı cevap veriyorlar yoksa biz bunu yarın öbür gün imara açacağız, ama sizin haberiniz olmasın mı demek istiyorlar bilemiyorum. Böyle bir ülkedeyiz.
Kentin gelecek projeksiyonu ya da planı yapılırken bu kadar merkezde kalmış olan alanlar üzerinde yerel yönetimlerin hiçbir söz hakkı olmuyor mu? Oraya yapılması elzem olan bir şey için alamıyorlar mı?
Saltuk Yüceer: Bunun en güzel örnekleri; Kalamış Yat Limanı, Söğütlüçeşme İstasyonu ya da Haydarpaşa. Bir kere ilçe belediyesinin -Kadıköy için söyleyeyim- bu konuda bilgisi yok. İBB, bu planları yapmaya başladığında ilçe belediyesine hiç sormuyordu. Sonra baktılar ki, İBB de etkin olamıyor, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı üstlendi. Bırakın Haydarpaşa gibi 1 milyon metrekare bir alanın planlamasını, 6.500 metrekare bir alanı bile bakanlık planlayabiliyor. Fikirtepe’de yapılan binaların ruhsatlarını Kadıköy Belediyesi vermiyor. Oradaki binaları, inşaatları kontrol etme yetkisi yok. Sadece yıkım ruhsatı talep edilirse -oradaki binaların zaten %80’i ruhsatsız- yıkım ruhsatı verebiliyor. Onun dışında yaptırımı ve yetkisi yok. Kalamış’ta ve Söğütlüçeşme’de ruhsatları bile bakanlık veriyor. Kalamış Yat Limanı’nın genişleme ihalesinin kararını yine bakanlık verecek. Özelleştirme İdaresi de planlarını yapıyor. Ne planlama ne ruhsat ne de inşaat safhasında ilçe belediyesi var. Ne yapabiliyor? İtiraz edebiliyor ya da dava açabiliyor. Biz dava açıyoruz, belediye de dava açıyor. Toplum ve çevre için mücadele ediyoruz. Aklın yolu bir. Aksi düşüncelerde olsaydık daha kötüydü, ama diğer türlü zaten bütün ruhsatları ilçe belediyesi verebilirdi.
Belediyelerin tasarrufu dışında yapılaşmaya gitmiş alanların belediye hizmetlerine yükü konusunda veri oluştu mu? Nüfus ne kadar artı, çevresel faktörlerde ne tür riskler oluştu? Deprem açısından riskli olan yerlerde zemin etüdü yapılmadan büyük binalar yapıldı, böyle bir veri var mı?
Saltuk Yüceer: Fikirtepe belki. Çünkü Kadıköy’ün ortasına yoğun nüfuslu ve bambaşka bir yerleşim kuruldu. Fikirtepe’nin eski nüfusu 35.000, bugün oraya 180.000 nüfus geleceği söyleniyor. Şu anda İstanbul’un en büyük viyadüklerinden birisi inşa ediliyor. Kadıköy’de bir emsal hesabı var, inşaatlar 15 katla sınırlı ve arsa alanının 2 katı inşaat yapılabiliyor. Fikirtepe’de bundan önceki planlarda dahi arsa alanlarının 4 katı inşaat yapılabiliyordu ve yükseklik 80 metreyle sınırlandırıldı. 80’i 3’e bölerseniz 28 kat civarında bir yükseklik yapıyor. Ama bir plan daha var. Bundan önceki planlar Mimarlar Odası’nın açtığı davadan dolayı iptal edilmişti, şimdi yeni bir plan yaptılar, ama emsal yok. Plan notlarında diyor ki, “İstenilen büyüklükte bina oturtulabilir.” Tüm Kadıköy’de ve bundan önceki Fikirtepe planlarında 10 dönüm arsanız varsa 20.000 metrekare inşaat yapacaksınız demekti, ama şimdi emsali kaldırmış. Diyor ki, “Buraya 250 metrekare inşaat yaparsın.” “Nasıl yapacağız?” diyorsunuz, o da diyor ki: “İstediğin büyüklükte blok koyabilirsin, sınırlaman yok. Komşuya istediğin kadar yaklaşabilirsin. Ama 80 metreyi geçmeyeceksin.” Böyle bir şey.
Peki, ne oluyor sonucu? Kentin kuzey yamacından gelen rüzgâr kesiliyor, hava sirkülasyonu azalıyor. Kadıköy nüfusunun 800.000’lere varacağı konuşuluyor. Hiçbir şekilde müdahale edemiyorsunuz.
Göztepe üstünde Soyak Sitesi vardır. Havası en kirli yerlerden biriydi. Nedeni de blokların rüzgârı kesmesi ve hava sirkülasyonunu engellemesiydi. Hiçbir şey kurala göre yapılmıyor. Onun için 8-10 yer yıllardır davalıktır. 2004 yılından başlayan planlar yapılıyor, davalar açılıyor, iptal ediliyor, derken yeni bir plan yapılıyor, o da iptal ediliyor. Yani hiç bıkıp usanmıyorlar. Biz de dava açmaktan bıkmıyoruz. Küçük bir örnek vereyim. Haydarpaşa’dan başlayıp Kadıköy Meydanı’na kadar gelen 2013 tarihli bir plan var. Bu planı 2019 tarihinde iptal ettirdik. Neydi o plan? Kadıköy Meydanı’nı fuar alanına çeviriyorlardı. Küçük küçük binalar yapıyorlardı. TCDD arazisini, aktif yeşil alanı peron ve araçlara park yeri yapıyorlardı. Bina yerine park yeri yaptıkları için bunu yeşil alan sayıyorlardı. Herhâlde taşların arasına çim ekip yeşil alan diyeceklerdi. 400.000 metrekare ticaret alanı yapmaya kalktılar. Bunların yarısını iptal ettirdik, yarısını da mahkeme reddetti. Temyize gittik. Yarısı iptal oldu. Temyiz ne yaptı? Bir alt mahkemenin kabul ettiği kısımları da iptal ederek bizi tamamen devre dışı bıraktı. Şimdi yeni bir davayla Bölge İdare Mahkemesi’ne gideceğiz. Adalete de güven yok, ama senelerdir uğraşılıyor.
Toplumsal farkındalığı yükseltmek önemli sanırım. Kent konseyleri, meslek odalarının sorunu gibi algılanıyor. Kent konseyinin farkındalık yaratmakla ilgili girişimi ya da belediyeyle işbirliği var mı?
Saltuk Yüceer: Kadıköy için bunu söylemek mümkün değil, ama insanlar genel olarak unutkan, çabuk unutuyorlar. Örneğin, Taşyapı’nın meteoroloji arazisine yaptığı 4 tane blok. Ömür boyu o görüntüsüyle duracak orada. Yine Rıhtım’da Corner Otel diye Taşyapı’nın yaptığı bir otel var. İkisi aynı döneme denk geliyor, ikisine de dava açıyoruz, itiraz ediyoruz. İnanır mısınız, Kadıköy’den meteoroloji alanına kimseyi getiremedik. Orada yapılan inşaat, Erenköy’dekini ilgilendirmiyor nedense. Bilinç yok. İkna edemiyorsunuz.
Kalamış Yat Limanı için yıllardır neler yapıldı, imza kampanyaları, eylemler vs. O kadar az kişi katıldı ki. Şimdi Kalamış Yat Limanı’nı genişletmek istiyorlar, halkın kullanımına kapanacak. Sonra iş işten geçmiş olacak. Belki duyurmak lazım. Biz de yetersiz kalıyoruz. O kadar çok konu var ki. Haydarpaşa, başlı başına bir konu. 1 milyon metrekare alanda 4 milyon metrekarelik bir inşaattan bahsediliyor. Selimiye Kışlası da vakıflara devrediliyor. İnsanlar biraz duyarsız. Kendi menfaatine dokunmazsa çok da umursamıyorlar.
Oysa pandemi sürecinde açık kamusal alanların ne kadar kıymetli olduğunu anladık. Özellikle İstanbul’da sahillerimizin büyük bir kısmı yapılaşmaya açılmış durumda ve çok az kıyı alanı var. Özellikle halkın ve yoksul kesimlerin ulaşabildiği açık alan miktarı oldukça az. Mesela Fenerbahçe, Kalamış Yat Limanı meselesi deyince “Deniz alanında yatlar büyük sıkıntı, neden olsun?” deniyor, ama o proje sonrasında kıyı kullanımı soylulaşacak. Dolayısıyla yoksulların ve alt gelir grubunun kıyıya ulaşımı engellenecek.
Kadıköy’le ilgili açtığımız davaların içinde tek başarımız, Kuşdili Çayırı’nın çayır olarak kalması. İlk projelerde orada 120.000 metrekare inşaat alanı vardı. 130 metre yüksekliğinde ters şemsiye gibi bir şey ve şu an yaptıkları kule gibi bir restoran bulunuyordu.
O kadar yer var ki. Göztepe Parkı’na cami yapmanın ne anlamı var? Cami olunca insanlar daha mı çok Müslüman oluyor? Zaten 150.000 kişilik cami var. Fikirtepe’de 19 cami var. Biz cami yapılmasın demiyoruz, imara açılmasın diyoruz. Bizim derdimiz cami değil. Rıhtım’ın karşısına Haydarpaşa’dan iki kat yüksek 70 metrelik cami yapıyorlardı. Orası dolgu, kıyı alanı, otopark alanına böyle bir şey yapmaya ihtiyaç da yok. Ne dedik, imara açılmasın. O süreçte de tesadüfen başarılı olduk, ama sonrasının ne olacağına ilişkin kesin bir durum yok.
Kalamış’tan da bahsedeyim, bugünlerde gündemde. Biliyorsunuz, açtığımız bütün davaları kaybettik. Kent konseyi olarak hemşeri davası adı altında 32-33 arkadaşımızla birlikte dava açtık. Ne oldu? Bilirkişi geldi. 7 tane davaya -belediyenin, Mimarlar Odası’nın, balıkçılar kooperatiflerinin, derneklerin ve iki tane de hemşeri gruplarının- 4 kişiden oluşan bilirkişi heyeti geldi ve hep beraber gezdik. 7 tane davaya 10.000’er TL’den ücret çıktı. Caydırmak için. Böyle şeyler de yapıyorlar. 1988 yılında Kadıköy Belediyesi’nin girişimiyle buraya bir yat limanı yapılmış. Yer seçimi açısından yanlış diyoruz. O bölge doğal sit alanı. Buna rağmen bölgeyi büyütmenin mânâsı yok. Onaracaksanız, onarın. Kurbağalıdere girişine kadar marinanın büyütülmesi söz konusu. 343.000 metrekareyken 438.000 metrekareye ulaşacak. Ne için? 200 tane yat ilave edebilmek için. Kadıköy nüfusu 500.000 diyoruz. 500.000 kişi, 200 yat için Kalamış’tan mahrum kalıyor. Anayasa diyor ki, “Deniz, göl, akarsu kıyılarından yararlanmak için önce kamu yararı gözetilmelidir.” Gerek Söğütlüçeşme’de gerek Kalamış’ta bizim en büyük dayanağımız, ÇED raporu. ÇED raporunun olması lazım. ÇED raporu olmadan marinalarda proje yapılamaz. Ruhsat alınmaz ve ihaleye çıkılamaz. Mahkeme diyor ki, “Bunlar raporsuz olsa da, ÇED’e uygun çalışacaklarını beyan ediyorlar.” Temyiz diyor ki, “Bir önceki rapor her ne kadar ÇED olmadığı için iptal edilmişse de, bu başka bir plan, bir revizyon planı, burada ÇED raporundan bahsetmekte fayda yok.” Onun için biz Anayasa Mahkemesi’ne başvurduk. Anayasa Mahkemesi bunu bir raportöre havale edecek, herhâlde onlar da kabul edip etmeme konusunda bir yol çizecekler. Sonrasında AB Mahkemesi’ne gideceğiz. Bunun örneği Sulukule’de yaşandı. Planlara dava açmıştık, altı kez yürütmeyi durdurma kararı istedik, çünkü onu alamazsak süreç işliyor. Anayasa Mahkemesi dur der mi bilmiyorum, ama demediği zaman ihale de olur, işletmeye de verilir, ruhsat da verilir, imar da başlar. Sulukule’de aynısı oldu. Altı kez istememize rağmen yürütmeyi durdurma kararı vermeyen aynı mahkeme, kura çekimi haftası planı iptal etti. Şu anda Sulukule’de plansız ve ruhsatsız kaçak binalar var. Neye yaradı? Burada da aynı şey olabilir. Anayasa Mahkemesi’ne öne alma dilekçesi verdik. İhaleye çıktılar. Bizim davamızı bir an önce görün dedik. Çünkü Kalamış yok oluyor. O kadar kötü ki, ne kıyı kalıyor ne siluet. Tel örgülerle kapanacak. Bir kilometre boyunda mendirek yapacaklar. Yani geri dönüşü olmayacak bir zarar. Bu yüzden elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Umarım başarılı oluruz. Güzel bir sözümüz var, diyoruz ki: “Bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık.” İşte bunun için mücadele ediyoruz.