"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Dr. Sebla Arın Ensarioğlu: Oyun Engel Tanımaz

  • 26 Nisan 2021

Dr. SEBLA ARIN ENSARİOĞLU

MİMAR

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ




Çocuk ve mimarinin kapsamı nedir? 

 

SEBLA ARIN ENSARİOĞLU: Çocuk ve mimari konusunu birkaç perspektiften incelemek lazım. Aslında çocuklar için yalnızca mimari mekânlar üretmek demek değil. Aynı zamanda çocuk mekânları üretmek. Ben özellikle çocuklarda mimarlık bilinci oluşturacak nitelikte, onların yapılı çevre ve mimarlık üzerine düşünüp katılım sağlayabileceği, kendi yakın çevrelerini ve yaşadıkları çevreyi şekillendirmekte etkili olabilecekleri, yapılı çevre eğitimine dayalı model oluşturmak üzerine çalışıyorum. Çalışmalarım, mimarlığı bir yöntem olarak kullanarak çocuklarla mimarlık odaklı atölyeler yapmak üzerine gelişiyordu. Bunu biraz daha akademik bir düzeye getirmek istediğimde doktoraya başladım ve bu alanda çalışmalarıma devam ediyorum. 


2013 yılında yanlış hatırlamıyorsam Nilüfer Kent Konseyi üzerinden bana böyle bir teklif geldi. Ben o sırada İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde doktoramı yapıyordum, çocuk ve mimarlık üzerine çalışıyordum. Doktora öncesinde de bununla ilgili farklı şehirlerde -İstanbul’da, Eskişehir’de- yaptığım atölyeler vardı. 


Belediye tarafından kent konseyine tahsis edilen bir park alanı varmış. Çalışmaya başlamışlar. Ama “Nasıl bir yöntem izlesek?” kısmı henüz netleşmemiş. Çocuklarla çalışarak, engelli ve engelsiz çocukların bir arada oynayabileceği bir park tasarımı yapmak istiyorlardı. Daha önce başlamış, yarım kalmış, bir süre rafa kalkmış. Ben projenin eğitim koordinatörü oldum. 


Bir eğitim programı oluşturdum. Bu eğitim programı, her hafta çocuklarla periyodik dört-beş saatlik atölyeler yapacağımız bir program şeklinde yirmi sekiz haftalık süreç için kurgulandı. Katkıda bulunan tek kişi ben değilim. Farklı sivil toplum örgütleri bir araya geldi, meslek odaları, Mimarlar Odası, Peyzaj Mimarları Odası ve şubeleri katıldı. Nilüfer sınırlarında bir okul vardı, 3 Mart Okulu, oradaki bir öğretmenin, Beyhan Hanım’ın çabasıyla ilk adım atıldı. Onun kendi sınıfı projeye eklemlendi. Sonra Uludağ Üniversitesi’nden bazı hocalara, -o dönem Uludağ’da değildim- teklif götürdük. Programın ilk yarısı daha teorik bir eğitim. Bu da yapılı çevreyle ilgili çocukların kendi yakın, yapılı çevrelerine nasıl katkı koyabileceğine, çevrenin biçimlendirilmesinde nasıl etkili olabileceklerine odaklıydı. Bu durumda “Bir park tasarımı yapmak ve kentlilik bilincinin oluşması için hangi disiplinlerle ortaklaşmak gerekir?” diye sorduk. Programın ilk kısmını buna göre tasarladık. Bize yardımcı olabilecek eğitim farklı alanlardan akademisyenlerle ya da meslek içinde çalışmakta olan şehir plancılarıyla on bir farklı seminer tasarladık. Bunların her birinde gönüllü sivil toplum örgütlerinden veya Nilüfer Belediyesi’nden konuyla ilgili kişiler geldi, fikir alışverişinde bulunduk. Sonra çocuklarla karşılıklı diyalog hâlinde “Proje nereye gider, nasıl oturur, buradan edindikleri bilgiyi gündelik hayatlarına nasıl yansıtırlar?” diye düşündük, konuştuk. Bu arada katılımcı çocuklar, Nilüfer Kent Konseyi Çocuk Meclisi’ndeki çocuklardı. Belediyenin İhsaniye’de tahsis ettiği park alanına yakın üç tane okul vardı. “Bu okullara kimler gönüllü olmak ve projede çalışmak ister?” diye davet yapıldı.  Belirlediğimiz bir yaş aralığı vardı. Önce on-on dört yaş olarak belirlemiştik, benim koyduğum bir sınırdı. Mimarlık eğitimini hangi yaş aralığıyla daha çok bağdaştırabilirim ya da çocuklarla daha kolay anlaşırız diye. Ama çok ilginç bir deneyim yaşadık. Beyhan Öğretmen o dönem birinci sınıflara devam ediyordu ve kendi sınıfından da çok istekli sekiz yaş grubundan çocuklar olduğunu söyledi. Önce biraz tedirgin olmakla beraber kırmak istemedik ve onlar da dahil oldu. O ilkokullardan katılan diğer çocuklarla birlikte otuz küsur kişiyi bulduk. Burası engelli ve engelsiz çocukların birlikte oynayacağı bir park olacağı için de Nilüfer Belediyesi’nin sosyal hizmet birimi olan Bizim Ev’e de davet gitti. Oradan da farklı engel gruplarından projeye katılmak isteyen çocuklar geldi. Görme engeli, bedensel engeli, hafif zihinsel engeli olan çocuklar da vardı. Hepsi olmasa bile altı kişi başladı, dört tanesi aktif olarak devam etti. O sekiz yaş grubu da çok ilginç oldu. Korkarak başlamama rağmen projenin sonunda en yaratıcı fikirlerin o gruptan çıktığını söyleyebilirim, onların varlığı grubu motive etti. O yüzden benim için büyük bir kazanım oldu, iyi ki o grubu dahil etmişiz, bunu da belirtmiş olayım.


Yaklaşık otuz kadar çocuk başladık. Bu çocukların altı tanesi Bizim Ev’den gelen çeşitli engel gruplarındandı. Diğerleri de sekiz-on dört yaş aralığında yine Nilüfer’de ikamet eden, okula giden ya da aktif bir biçimde bu parkı kullanacak olan çocuklardı. 


Teorik kısmı tamamlandıktan sonra pratik eğitimi, bizim mimarlık eğitimi içerisinde birinci sınıflar için kullandığımız stüdyo eğitiminin hafifletilmiş bir modelini uygulamaya başladık. Bu süreçte peyzaj mimarı olan Gül Hoca -hem konseyde yürütme kuruluna üye hem de Bursa Teknik Üniversitesi’nde öğretim üyesi- destek verdi. Konseyin kolaylaştırıcıları destek oldu. O sırada Özlem Hanım, Nilüfer Kent Konseyi Çocuk Meclisi’nin kolaylaştırıcısıydı. Onun da çok yardımı oldu, konsey de aynı şekilde. Ara ara davet ettiğimiz konuklar da oldu, ama kemik kadro genelde bizlerden ibaretti. Bir stüdyo eğitimi verildi. Onu da belli bölümlere ayırdık ve adım adım bir oyun parkı tasarlamaya başladık. Farklı yöntem arayışlarına girdik. Çok müdahil olmak istemedik, sadece yol gösterici olmak istedik, çünkü onların kendi tasarımlarını çıkarmasını istiyorduk. Olabildiğince bunu sağlamaya çalıştık. Engelli arkadaşlarımızla çalıştığımız kısımlar bizim için daha zorlu ama bir o kadar da yeni şeyler keşfettiğimiz alanlar oldu. Onlarla mimari proje çalışmak, özellikle görme engellilerle, zor bir şey. Fakat yeni teknikler keşfettik. Misal üç boyutlu haritalar. Ama imkânlarımız kısıtlı olduğundan kendimiz yaptık, A3 çıktının üstünde uhuyla izleri takip ederek ve dondurarak kabartma haritalar oluşturduk. Onlar da elleriyle takip etti. Maket yaptılar. Grup çalışmaları ve tekil çalışmalar oldu. Büyük ölçekli bir maketi ortaklaşa yapıp, sonrasında onun üzerinde bazen çizimler yaparak, bazen yaptıkları maketlerle hayallerinde oluşturarak oyun parkı tasarımını yaptılar. Keyifliydi, çocukların tamamı olmasa bile büyük bir bölümü aktif olarak devam etti. Minimal sayıda kaldık, çok da aşağılara inmedik. Hafta sonları ve yirmi sekiz hafta aralıksız çalışıldığını göz önünde bulundurursak, bence iyi bir ortalamaydı. Hatta çok küçük bir anekdot anlatayım. Sekiz yaş grubundan bir arkadaşımla -onlara arkadaşım diyorum artık- proje hakkında konuşuyoruz. “Sen burada olmaktan keyif alıyor musun hakikaten?” diye sordum. “Hâlâ anlamadın mı?” dedi bana. “Yok, anladım da yani hakikaten merak ettim, o yüzden soruyorum,” dedim. “Ben buraya gelmek için her hafta kaç doğum günü kaçırıyorum, sen biliyor musun?” dedi. Ne fedakârlık, bunu sonra fark ettim. Mesela birçoğu Bir yıl boyunca hiçbir arkadaşının doğum gününe gitmedi. Bunu yapmaktan keyif almaları beni mutlu etti. Sonuçta ortaya yaratıcı bir proje çıktı. 


Sadece bir tasarım geliştirmek değil, aynı zamanda katılımcı bir kentlilik modelini de kavramaya başladılar. Bu sürecin bence önemli katkılarından bir tanesi buydu. Projenin başında ve sonunda çeşitli anketler de yaptık, kent gözlemlerimiz de bunu gösterdi. Bunu kavradıklarını şöyle anladık: Yine gruptaki arkadaşlardan bir tanesinin seçim nedeniyle sandık kurulacağı için okullarının spor salonu kapatılmış, sonrasında da bir türlü açılmamış, bahane etmişler. Bize geldi söyledi, “Benim söyle bir derdim var ne yapmam gerekiyor?” dedi. “Bu kadar insan geldi, bir şeyler anlattı, sence böyle bir durumda ne yapılır?” dedik. “Şuraya dilekçe yazılır herhâlde,” dedi. “Tamam, çok doğru bir dene bakalım şansını,” dedim. Çocuk oraya buraya dilekçe yazarak spor salonunu açtırttı. Böyle bir bilincin oluşması ve bunu başarabilmek müthiş bir özgüven getirdi. 


Oyun alanıyla ilgili çeşitli tasarımlar üzerinde çalışıyorduk. Kalıplaşmış birtakım oyun kodları ve standart oyuncaklar var. O standart oyuncakları kullanmak istemiyorlar, farklı bir şey oluşturmak istiyorlar. Bir yandan da ailelerin onları belli bir standart içine sokmalarından şikâyetçiler. Bir çamur havuzu tasarladılar. Fakat parkın içine bir de çamaşırhane yapmaya çalışıyorlar. “Niye?” diyoruz. “Annem bana çok kızar, çamur içinde kalacağım, üstümü başımı temizlemem lazım,” diyorlar. “Bu biraz zor, başka bir alternatif bulalım, o zaman bunu tasarımla çözelim,” diyoruz. Bir markanın firmasına sponsorluk için talepte bulundular.  Bir süre mailleşmişler, olmadı. Ama bunun için bir girişimde bulunmaları, katılımcılık bilincinin yavaş yavaş oluşmaya başladığını gösterdi. 


O dönem belediye başkanı Mustafa Bozbey’di, Üç Fidan Parkı için onun eşliğinde bir sunum yapıldı. O parkı kullanacak olan insanlar geldi, proje anlatıldı. Uygulamasını çocuklar eşliğinde yapmak istiyorduk. Çünkü bir proje birden oluşmuyor. Bütün adımları görsünler,  hepsine eşlik etsinler istiyorduk. Çocukları elimizden geldiğince sürece dahil ettik. Sunum yapıldıktan sonra yaz dönemi girdi. Belediyedeki ekipler uygulama projesini çizdi. Hakikaten onlar da çok sahiplendi, severek çalıştılar, olabildiğince çocukların taleplerine uygun bir proje ortaya çıktı. Ama belediyede böyle bir süreç inşa etmek biraz daha zor, birtakım bürokratik işler devreye giriyor. İhaleye çıkıldığında dönüş yapan firmalar var, imkânları belli. Bizim projede standart oyuncaklar yok, onlar da şaşırıyor, ne yapacaklarını bilemiyorlar. Velhasıl çocukların duruşuna daha yakın uygulama projesi ortaya çıktı. Sonra biz o projede çizenlerle uygulamacıları, çocuklarla bir araya getirdik. Uygulamacılar projeyi anlatıyor, çizimi peyzaj mimarı ve mimar arkadaşlar yapıyor. Proje sunumundan sonra itiraz geldi, “Hayır,” dediler, “Bunlar bizim projemiz değil. Biz böyle bir şey istemiyoruz.” “Ama bunun da uygulanabilirliği bu,” dendi. “Yok,” dediler, “Biz bunu istemiyoruz, yapılmayacak.” Proje gitti geldi, üç defa revize oldu. Ara yolu buldular, proje çocuklarınkine yakın bir hâle geldi. 


Biz bu çalışmaları yirmi sekiz hafta boyunca çok farklı mekânlarda yapmak durumunda kaldık, çünkü konsey içerisinde bu çalışmayı yürütebilecek Çocuk Meclisi’ne ait bir alan yoktu. Ortak bir toplantı salonu vardı, orayı sıkça kullandık, ama başka toplantı olduğunda yapamıyorduk. Bir süre Dernekler Yerleşkesi’ndeki yerleri kullandık. Bir oraya, bir buraya gitmek durumunda kaldık. Çocuklar bu durumdan rahatsız oldu. Bu tür projelere de devam etmek arzusundaydılar. Tasarımlarına kapalı bir alan eklediler. “Burası da Çocuk Meclisi Evi olsun. Biz burada çalışalım,” dediler.


Normalde bir park alanında o kadar büyük kapalı alan inşa edemiyorsunuz, bir ölçüsü var, tesadüfen tam da o ölçüyü tutturmuşlar, öyle bir proje de çıktı. İnşaat Mühendisleri Odası ve Mimarlar Odası destek oldu, birtakım teknik sorunlar halledildi ve park içerisinde o alan da inşa edildi. Orası Çocuk Meclisi’nin aktif kullandığı bir yere dönüştü. Meclise de sahip çıktılar ve proje sonunda bir kazanım elde ettiler.


Velhasıl proje kabul edildi, inşaat sürecine geçildi, projenin tamamen nihayete ermesi üç yılı buldu. 2016’da tam anlamıyla inşa edildi. İnşa aşamasında da saha ziyaretleri yaptılar. Hatta farklı mozaiklerden oluşan bir kapı tasarlamışlardı, o mozaikleri de kendileri yaptı. Bir seramik sanatçısı arkadaşımız geldi. O, bir ders verdi, onun gözetiminde çocuklar projenin inşasına katkıda bulundu. 


Çocukların projenin her aşamasına dahil olması, projeyi sahiplenmeleri, parkı kullanmaları, kullanım sırasında zarar vermemeleri, zarar verenleri uyarmaları, kötü bir durumu fark ettiklerinde belediyeyi veya oradaki görevlileri haberdar etmeleri, parkın uzun ömürlü olmasını ve sürdürülebilirliğini sağlamak için değerli bir katkı oldu. 


Bu, çoğaltılabilir bir proje mi oldu? Bu süreçleri yazıldı mı? Bu projeyi CHP’li başka bir belediye ya da kent konseyi uygulamak istese bu bilgiye ve deneyime ulaşabilir mi? 


SEBLA ARIN ENSARİOĞLU: Zaten bir tez kapsamında ele aldığımız için program gayet sistematik bir şekilde oluşturuldu. Hatta doktora tezim sonrası bir ödüle de layık görüldü, o ödül kapsamında basıldı. Kitabın içinde bütün aşamalar yazıyor. Uygulanmak istenirse uygulanır. Ama proje o arsa için özel geliştirilmiş ve bir model olarak kullanılabilecek unsurları da barındırıyor. O yüzden başka yere uyarlanması lazım. Benzer bir proje olarak yine bir mimar arkadaşımın katkısıyla ve belediyenin çalışmasıyla bir “Çocuk Sokağı” hayata geçirildi. 


Nilüfer Belediyesi, çocuklarla çalışmak konusunda hassas. Çocuk Meclisi bünyesinde çocuk ve mimarlık çalışmalarını sürdürmeye çalışıyoruz, ben de elimden geldiğince katkı sağlıyorum. 


Oyun Engel Tanımaz Parkı. Projeyle aynı ismi taşıyor. Dünya Mimarlar Birliği UIA’nın Golden Cube adında bir ödülü var, onun Türkiye bölümünü kazandı. Sosyal sorumluluk projesi olarak birkaç tane ödül aldı. Belediye birkaç ödül aldı. Yine yanlış hatırlamıyorsam, 2016’da belediyenin ulusal yayınlarda ve medyada en fazla haberi çıkan işi oldu. Belediyenin tanınırlığını yaygınlaştırmak için önemli bir projeydi.



Önerilen Haberler