YÜKLENİYOR
PROF. DR. ÇAĞATAY SEÇKİN
Mimar
İBB Park Bahçe ve Yeşil Alanlar Daire Başkanı
İBB Park Bahçe ve Yeşil Alanlar Daire Başkanlığı’nın çocukların ve ebeveynlerinin kente katılımına, hareketliğine yönelik stratejisi nedir? Kent95 projesiyle nasıl bir değişim yaşadınız?
ÇAĞATAY SEÇKİN: Göreve geldiğimizde birkaç tane kriter belirledik. Bunlardan biri, yeşil alanların çocuk ve insan sağlığı üzerine etkisini ön plana çıkarmaktı. Takdir edersiniz ki çocukluk, hayatımızın en önemli dönemi. Çocuklukta sağlıklı bir dönem geçiriyorsak, bu bütün hayatımıza yansıyor. Biz de bundan sorumlu olduğumuzu düşündük. Ben mimarım. Kendi akademik sürecimde çocuklar için çalışmalar yaptım. Mimarlar Odası’nda da bu yönde çalışmalar gerçekleştirdik.
İstanbul’da doğal hayat, biyoçeşitlilik ve çocuklar için ne yapabiliriz, sanatı kente ve parka nasıl sokarız, sporu daha aktif nasıl yaparız diye düşündük. Bunların hepsi aslında çocuk ve insan sağlığı odağından hareketle gelişti. Kent95, Bernard van Leer Vakfı’nın dünya çapında bir projesi. Bu projeden haberdardık. Türkiye’de 0-3 yaş grubu çocuklar, üzerine yoğunlaşılan bir grup değil. Vakıf özellikle bu grup üzerine çalışıyordu. Onlarla nasıl işbirliği kurabiliriz diye düşündük.
Diğer önemli bir konu, çocukların hâlâ benim yaş grubumdaki insanların bildiği oyuncaklarla oynamasıydı. Ben gamefication (oyunlaştırma) çalışıyorum. Yeni nesil, 18-19 yaşında üniversiteye giden öğrenciler, hayatı bizden çok daha farklı şekilde algılıyor. Oyunlaştırma bağlamında ders anlattığınızda oldukça hızlı kavrıyorlar. Ben yazarak ve sesli okuyarak öğrenen bir neslin çocuğuyum. Şimdiki gençlerde görsel algı daha önemli. Oyun aracılığıyla bu algının geliştiğinin farkındalar. Bunu nasıl yaparız dedik. Örnek aldığımız şehirler var. Barcelona’ya gittik, daha önce de gidip gezmiştik, ama bu açıdan odaklanmamıştık. Van Leer Vakfı’yla işbirliği yapalım istedik. Müfettiş göndermelerini talep ettik. Onlarla bir araya geldik, çalıştık. Mevcut çocuk oyun gruplarımızın eksiklerinin ve çocuk sağlığı için sıkıntıların neler olduğunu araştırdık. Bir yandan da yeni grupları sürece nasıl ekleriz diye düşündük. Bernard van Leer Vakfı’yla Kent95’in ötesine nasıl geçeriz noktasında istişarelerde bulunduk. “Barcelona’da oyun master planı diye çalışmalar, var ama biz bunu geliştirmek istiyoruz,” dedik. Çünkü İstanbul, Barcelona’dan daha büyük bir şehir. Bu anlamda dünyaya örnek olan bir çalışma yapmak istedik. Destek talep ettik, kabul ettiler. Çalışmamız bitmek üzere. “Oyun Master Planı” hazırladık. Amacımız, İstanbul’u oyun şehrine dönüştürmekti. Konuya yoğunlaştıkça ve çalıştıkça daha net sonuçlara ulaştık.
Bu kapsamda çalışırken bir şey daha fark ettik. Parklar ve bahçeler deyince halk biraz mesafeli bakıyor. Biz de “Yeşil İstanbul” adıyla bir marka yarattık. Oyun üzerine madem bu kadar kafa yoruyoruz bir de “Oyun İstanbul” markası yaratalım dedik. Şimdi bu marka altında birtakım faaliyetler planlıyoruz. Sıcak bir gelişme olduğu için paylaşmak isterim -hemen önceliği yok- Oyuncak Müzesi’yle işbirliği yaptık. Oyuncak Müzesi’nin oradaki alt geçidi bir hayal dünyasına dönüştürmeyi ve herkesin keyif alacağı bir nokta hâline getirmeyi planladık. Bunun gibi oyun gruplarımızı ve oyun alanlarımızı değiştirmeye başladık. İster belediye içinde ister ihaleyle hizmet aldıklarımız olsun, tasarımcıların hepsine bir iş özeti veriyoruz ve diyoruz ki: “Siz bize özel, kendi tasarladığınız yeşil alanda mutlaka bir oyun grubu da tasarlayın.” Bizim uzmanlarımız bu tasarımların çocuk sağlığına uygun olup olmadığını ve tehlike içerip içermediğini inceleyecek, ama önemli olan özgün oyun grupları tasarlamak. Mutlaka kaydırak, salıncak veya tahterevalli olması gerekmiyor. Çocuklar doğada kendi oyunlarını yaratmaktan daha çok keyif alıyor. Salıncakta yirmi dakika sallandıktan sonra sıkılıyor; fakat kendi oyununu yarattığında, oyunun hâkimi kendisi olduğunda yeni bir şeyler keşfediyor ve daha uzun süre vakit geçiriyor.
Biz tasarımcıyız. Psikologlardan, sosyologlardan, pedagoglardan destek alıyoruz, öğreniyoruz. Bu konu geniş kapsamlı. Küçük küçük başlamıştık. Plastik değil de, ahşap olsun dedik. Zemine kumu nasıl getiririz diye düşündük. Çocuk ayağını toprağa bassın, sağlıklı büyüsün, düşünsün, özgür bir birey olduğunu, kendi kararlarını verebildiğini, kendi oyununu kendisinin tasarlayabildiğini görsün, aileler de özgürleşsin noktasına kadar geldik. Bu tasarım önemli, çünkü özellikle 0-3 yaş arası çocukların ayakta durma, yürüme, kendi dengesini bulma dönemleri ve anne babaların en çok zorlandığı dönem. Ekonomik koşulları düşündüğünüzde daha da zorlaşıyor. Çocuğunu kreşe verecek, veremiyor; çocuklarıyla vakit geçirmesi gerekiyor, geçiremiyor. Tüm bu detaylar, “Oyun Master Planı”na dönüştü, çalışma bitmek üzere.
“Oyun İstanbul” adıyla birçok noktada oyun sokakları oluşturuyoruz. Bazı sokaklar imar planında var, ama karayolu geçişi için çok kullanılan sokaklar değil. Buraları kapatıp, yayalaştırarak çeşitli yaş dönemleri için oyun grupları oluşturmaya çalışıyoruz. “Seyyar Oyun Parkı” diye bir etkinliğimiz oldu, Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı’yla beraber yapıyoruz. Oyun gruplarının olmadığı, çocukların oyun alanının bulunmadığı alanlara seyyar araçlarla gidip oyun grupları oluşturuyoruz. Yine bu aktivite içerisinde oyun gruplarıyla ilgili tasarım yarışması açtık. Ciddi bir katılım oldu. Türkiye’de ilk defa yapıldı. Biraz zaman alıyor, çünkü kâğıt üzerindeki tasarımı uygulamaya geçirmek için titizlikle çalışmak gerekiyor. Çocuk sağlığı için dikkat etmemiz gerekiyor. Kendimizi kaptırmış durumdayız. Keyifle çalışıyoruz. Genç arkadaşlarımız var, diğer birimler de katılmaya başladı. Söylediğim gibi, sosyal hizmetlerden sonra diğer etüt projelerini de aramıza alacağız. İstanbul’u oyun oynanabilen, sürprizli ve eğlenceli bir şehir hâline getirmek istiyoruz. Bir noktada satranç masası bulabilirsiniz, bir noktada başka bir oyunla buluşabilirsiniz. Renksiz mekânları bir anda renkli görebilirsiniz. Kamu Sanat Eserleri Şefliği kurduk. Bütün yeşil alanların kamusal sanat eserlerinin, heykellerin ve rölyeflerin vs. envanterini çıkardık. Bize gönüllü danışmanlık hizmeti veren önemli bir akademisyen kadromuz var. Onlarla beraber sanat eserleri üzerinden de oyunu içselleştirmek istiyoruz. Çocukların hayal dünyasını ve fiziksel aktivitelerini geliştirecek, sağlıklı bir şekilde büyümelerini sağlayacak ortamlar yaratmak mühim. Bu kapsamda güvenli ortamlar yaratarak anne ve babaları rahatlatmak istiyoruz. Türkiye’de anne babalar fazla titiz. Çocuğun düşmesinden, bir yerine zarar gelmesinden endişe ediyorlar. Mikrop konusunda da endişeliler. Bu konuda biraz daha cesaretli olurlarsa, biz de rahat edeceğiz. Neden diyorum? Çünkü kuma geçme konusunda sıkıntılarımız var. Herkes epidyem zemin olsun diyor, ama kaçıncı sınıf bir malzeme olduğunu bilmiyor. Epidyem, petrol artığı. Epidyemi kullanacağımız yerler var, karşı değiliz. Yürüyüş alanlarında ve birçok noktada kullanıyoruz. Bir de ithal malzeme olduğu için pahalı. Bu nedenle gerekli kalınlıklarda kullanamıyoruz. En az 10 cm. kullanılması gerekiyor. Bizde olanlar 2 cm. Yani yapmış olmak için yapılıyor ve kaplama gibi gözüküyor. Bu konularla mücadele ederken bazen zorlanıyoruz.
İstanbul’da park ve yeşil alan olabilecek alanlar azalıyor. Bazı yerlerde kişi başına 1 metrekare yeşil alan düşüyor. Buralar da muhtemelen çocuk nüfusunun fazla olduğu yerler. Bu konuda ne gibi çözümler düşünüyorsunuz?
ÇAĞATAY SEÇKİN: Çok güzel bir soru. Kendimizi denetlemek için uluslararası örgütlere de üye olduk. Onların kriterlerine uymak için söz verdik. Bu kriterler nedir? Üye şehirlerde, evden çıktığınız andan itibaren on dakika içerisinde yeşil alana ulaşmak gibi bir hedef var. Biz de bunu birçok yerde hedef koyduk, ama şu an başaramıyoruz. Mesela Esenler’de ve Bağcılar’da yeşil alan 1 metrekarenin bile altında. İstanbul’un yeşil alanını kurtaran iki ilçe var: Sarıyer, Beykoz. Kuzey Ormanları ve Polonezköy Tabiat Parkı gibi alanlar nedeniyle. Başka bir projemiz daha var, devam ediyor. “Cep Park”ları oluşturmak istiyoruz. Bulduğumuz en küçük yeri -50 metrekareden başlayacak şekilde- yeşile çevirmeyi amaçlıyoruz. Ama burada bir sorun var: Büyükşehirin esas ilgi alanı, ana arterler. Yani ara sokaklar ve diğer konular ilçe belediyelerinin ilgi alanı içerisinde. O nedenle ilçe belediyeleriyle işbirliği içerisinde birtakım planlamalar yapmaya çalışıyoruz. Biraz önce ifade ettiğim “Seyyar Oyun Parkı”nı geliştirmemizin temel sebebi bu sıkıntılardı. Kullanılmayan bir sokağı araçtan arındırarak tamamen oyun sokağı hâline getirmeye çalışıyoruz. Bulduğumuz her türlü kadastral boşluğu ve hazine alanını insanların yararlanacağı şekilde oyun ve dinlenme alanına çevirmeyi hedefliyoruz. Bu bakış açısıyla bulabildiğimiz her alanı neye dönüştürebiliriz diye bir arayıştayız. Çalışmalarımız sürüyor. YELSİS diye bir sistem geliştirdik. Bilgisayardan tek tuşla İstanbul’daki yeşil alanları inceleyebiliyoruz. Taramalarımız devam ediyor. Birkaç ilçede tamamlandı, diğer ilçelerle görüşüyoruz. Onlarla işbirliği içerisinde “Cep Parkı” mantığında oyun alanları oluşturmak istiyoruz.