"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Alim Murathan: Gıda güvenliği açısından tarımsal su kullanımına dikkat etmemiz gerekiyor

  • 5 Nisan 2021

Alim Murathan

Jeolog

İzmir Jeologlar Derneği Başkanı



Türkiye’de su kaynaklarındaki tablo nedir?  Elde sağlıklı bir veri var mı? 

Alim Murathan: Türkiye’nin yerüstü ve yeraltı suyu potansiyeli, Devlet Su İşleri tarafından yapılan araştırmalar sonucunda ortaya konmuş durumda. DSİ’nin açıklamış olduğu rakamlara göre, 112 milyar metreküp kullanılabilir su potansiyelimiz var. Bu potansiyelin çok önemli bir kısmı hem tarımsal gıda üretiminde hem de sulamada kullanılıyor. Yaklaşık %10 civarında evsel su kullanılıyor. %14 civarında endüstriyel su tüketimi olarak değerlendiriliyor. Bu rakamlar birtakım verilere dayanır, ama açıkçası gerçek ve sahici verilerin olduğunu düşünmüyorum. 


Türkiye’de su tahsisleri daha çok yeraltı sularına göre yapılıyor. Yerüstü sularına göre yapılan tahsisler bir-iki yıl önce çıkan bir yönetmelik çerçevesinde gerçekleşiyor. Henüz yeni başladığı için de bu tahsislerle ilgili verilerin çok sağlıklı değil. Çünkü su verilerinin ölçüme dayalı olması gerekiyor, ama Türkiye’de maalesef ölçüme dayalı veriler yok. Yani Türkiye genelinde DSİ Genel Müdürlüğü tarafından su bilgi sistemi oluşturulmuş değil. Öncelikle bunu belirtmek istiyorum. 

Şu bir gerçek ki, Türkiye’deki suyun büyük kısmı tarımda kullanılıyor. DSİ’nin kendi rakamlarına göre, bu oran %77. Biraz önce ifade ettiğim gibi, ölçüme dayalı olmadığı için gerçek anlamda ne kadarı tarım sektörüdür bilmiyoruz. Bazı havzalarda yapmış olduğum çalışmalarda aslında bu oranın ötesinde bir kullanım olduğunu söyleyebilirim.  Örneğin, İzmir için bunu söyleyebilirim. Devletin resmi istatistiklerine bakarsanız, Küçük Menderes Havzası’nda 250 milyon metreküp su var. Ama su çekimine baktığımızda havzada 800 milyon metreküpü aşan su olduğunu görüyoruz. Türkiye’de son yıllarda aşırı su çekiminden dolayı -iklim değişikliği ve kuraklık süreçlerine bağlı olarak- göllerin kuraklaştığını görüyoruz. 

Nüfusun yoğunlaştığı kentlerde durum nedir?

Alim Murathan: Kentlerle ilgili şunu ifade etmek isterim: Kentlerin su güvenliği bugüne kadar hep su politikaları ve su kaynakları açısından içme suyu olarak değerlendirildi. 

İzmir'de yapılan 11 büyükşehir ve 11 il belediyesi zirvesinde ana tema, tarımda su kullanımıydı. Çünkü kentlerde sadece içme suyu bağlamında değil, gıda güvenliği açısından tarımsal su kullanımına da dikkat etmemiz gerektiği ortaya çıkıyor. Türkiye’de, büyükşehirlerde evsel su kayıplarını ve su tasarrufunu daha çok kentlerdeki su kullanımı üzerinden değerlendiririz.  Bu zirvede esas dikkat etmemiz gereken konulardan birinin tarımsal su kaynaklarının yönetimi olduğunun altının çizilmesi dikkat çeken bir nokta oldu.  Bu, oldukça önemli. Çünkü ciddi bir israf var. Türkiye’deki kuraklığın asıl nedeni, tarımsal su kaynaklarının iyi yönetilememesi. Gelişmiş ülkelerde tarımda su kullanım oranı ortalama %24 ve  %30 arasında değişiyor, ama Türkiye’de %77 gibi büyük bir oran söz konusu. Dolayısıyla biz şuna dikkat çekmek istedik. İstanbul, barajlarının doluluk oranlarıyla yalnızca kendi su güvenliğini güvence altına almış olmuyor. İstanbul nüfusu aslında tarımsal gıda açısından en fazla suyu tüketiyor. Dolayısıyla su kaynaklarının her sektördeki yönetimine bütünleşik bakarak karar vermemiz gerekiyor. Örneğin, Aydın bölgesinde kuraklıkla ilgili su kıtlığı söz konusu. Bu kıtlıkla baş edebilmek için DSİ tarafından bir program açıklandı. Özellikle İç Anadolu’da da bu kıtlığı ve kuraklığı yaşıyoruz. Dolayısıyla kentlerimizin su güvenliğini sadece içme suyu açısından değerlendirmemek lazım. Hem endüstriyel hem tarımsal açıdan suya bütünleşik bakmamız gerekiyor. İzmir’de yapılan zirvenin en önemli sonuçlarından birisi olarak bunun değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Türkiye,  doğal kaynaklarını hor kullanan ülkeler arasında. Mesela gri su yönetimi yok. Özellikle kentler için bunun sağlayacağı tasarruf ve su yönetimindeki kritik durum nedir? 

Alim Murathan: Gri su kullanımı dünyada çok yaygın. Gri su hem sanayi sektöründe hem altyapıda hem de ekosistemlerin desteklenmesinde kullanılıyor ve dünyada bu kullanılmış sular kentlerin su kaynağı olarak değerlendiriliyor. Ancak ülkemizde kullanılmış suların kullanımıyla ilgili gerek sanayi sektöründe gerek tarımsal sulamada mevzuatlar henüz yeni belirlendi. Bu konuyla ilgili birtakım standartlar oluşturuldu. Uygulamalar son derece sınırlı. Ama birçok büyükşehir belediyemiz bu konularla alakalı adımlar da atmaya başladı. İzmir’de de bu konu üzerinde çalışıyoruz. Özellikle dünyada sanayi ve tarım sektöründe bu suların kullanılması yaygın olduğu için Türkiye’de kuraklığa dair en önemli çözümlerden bir tanesini de gri suyun yaygın kullanımı olarak görüyoruz. Bu konuda teknolojik açıdan arıtma tesislerimizin standartlarının yükseltilmesine, hangi yeşil altyapılarda kullanılabileceğinin belirlenmesine ve tarım sektöründe çok yönlü değerlendirilmesine yönelik birtakım araştırmalar yapılması gerekiyor. Bu araştırmaların Türkiye’de yaygınlaşması lazım. 

Tarımda pestisit kullanımı ciddi bir sorun. Kullanılan ilaçların yeraltı ve yerüstü sulara geçmesi sadece temiz gıda açısından değil, temiz su için de kritik. Bu konuda veriler ne söylüyor? 

Alim Murathan: Türkiye’de 25 su havzamız var. 25 su havzamızda sularımızı en çok etkileyen, tarım sektöründe kullanılan ilaçlar. Yani gübreler, pestisitler. Türkiye’de pek gündeme gelmiyor, ama son yıllarda yapılan tüm araştırmalar hem yeraltı hem yerüstü sularımızda bu ilaçların denetimsiz kullanımından kaynaklı yaygın bir kirlilik olduğunu gösteriyor. Türkiye’de nitratla ilgili yapılan araştırmalarda da çok yaygın bir kirlilik olduğu ortaya çıktı. Dolayısıyla su kaynaklarımızı en fazla kirletenler, tarım ilaçları. Bu konuda etkin bir denetim gerekiyor. Tarım Bakanlığı, il tarım kodları diye bir program açıkladı, ama bu program etkin bir denetim sistemiyle uygulanmıyor. Benim görüşüme göre, Türkiye’de suları en çok tarım sektörü kirletiyor ve tedbir alınması gerekiyor. Özel olarak bu konu üzerinde yoğunlaşmamız gerekiyor. Çünkü sağlığımızı riske atıyor. İçme sularımız açısından -ki Türkiye’nin içme sularının yaklaşık %20’si yeraltı sularından sağlanıyor- pestisitler  yeraltı sularına da bulaşmış durumda, yerüstü sularına zaten daha rahat ulaşıyor. Türkiye’de yeterli tedbir alınmadığı için içme sularında da pestisitlerle karşılaşıyoruz. İki temel kirletici şu anda yaygın. Endüstriyel atık sularının nehir havzalarında kullanılması -daha doğrusu su havzalarına boşaltılması- ama bundan daha önemlisi  tarımsal ilaçlar ve tarımsal gübreler. Bu nedenle su havzalarının korunması için Türkiye’nin acil bir eylem planı açıklaması gerektiğini düşünüyorum. 

Sizin İzmir Büyükşehir Belediyesi’yle hayata geçirdiğiniz bir proje var: Yeraltı Su Deposu Projesi. Su hasadı ya da yeraltı su depoları su yönetiminde bir seçenek olabilir mi?

Alim Murathan: İzmir Büyükşehir Belediyesi’yle gerçekleştirdiğim proje: “Karakuyu Düdenleri Yeraltı Depolama Projesi.” Yaklaşık 18 milyon metreküp yeraltı suyunun depolanmasını içeren bir proje. Bu, Türkiye’nin en büyük yeraltı depolama projesi ve bu projenin yaygınlaşması gerekiyor. Türkiye, Akdeniz ikliminde yer alıyor. Barajlarımızda yağışlarla buharlaşma çok yüksek. Ortalama her bir barajımızın suyu yılda %20-25 civarında buharlaşıyor. Bir barajımızda 100 milyon metreküp su varsa, bir dönem içerisinde 25 milyon metreküp su buhar olarak uçuyor. Birincisi, bu tür yeraltı depolama projelerinde buharlaşma söz konusu değil. İkincisi, bunlar ekonomik projeler. 18 milyon metreküp suyu yerüstündeki bir barajda depolamak için planlama çalışması yaptığımızda böyle bir barajın -DSİ’nin ortalama  rakamlarıyla- 200-250 milyon TL bütçesi var. Bu bütçe bir kamulaştırma yoksa söz konusu, o da olursa ciddi bir bütçe kalemi oluşuyor. Ama yeraltı depolama projeleri yeraltındaki doğal rezervler içerisinde gerçekleştiği için yirmi kat daha ucuz oluyor. Bu, dünyada da yaygın olarak kullanılıyor. Özellikle ABD’nin bize benzer kurak iklimlere sahip eyaletlerinde yüzlerce proje söz konusu. Türkiye’de şimdi yaygınlaşıyor. DSİ bu projelere öncelik tanıdı. Açıkçası geç kalındı, ama önümüzdeki dönem en yaygın projeler arasında olacak diye düşünüyorum. Çünkü Türkiye’de jeolojik koşullar bu proje için elverişli. 

Yerel yönetimler bu konuyu gündemlerine taşıyor. Bu, çok önemli. 22-23 Mart tarihinde İzmir’de “Su Zirvesi” yapıldı. 11 büyükşehir ve 11 il belediyesinin birlikte düzenlediği bir toplantıydı. Türkiye su politikalarında önemli eksikler olduğu vurgulandı. Başkanlarımız tarafından beş temel ilke önerildi. Bu ilkelerden bir tanesi, Türkiye’de su yönetim modelinin değişmesi gerektiği konusunda. Türkiye’de suyla ilgili birtakım önlemlerin alınabilmesi için su kullanıcılarının işin içinde olması gerekiyor. Çiftçi ve tarım kesimi en çok suyu kullanıyorsa, tarım kesiminin örgütlerinin de su kullanımında ve yönetiminde mutlaka bir rolünün olması gerekiyor. Dolayısıyla başka bir su yönetim modeli, katılımcılığı esas alan demokratik bir bakış açısıyla hem kuraklığa karşı hem su kaynaklarının iyi yönetilmesine ilişkin önemli bir sistemi temellendiriyor. 

Türkiye’de su fiyatları genelde su kurumları tarafından belirleniyor. Su kurumları da kendi yatırımlarını baz alarak belirliyor. Ama tüketicinin bu fiyatların belirlenmesinde hiçbir rolü yok. Dünyada ise, su ekonomisine yönelik birtakım analizler yapılarak belirleniyor. Yani tarım ve sanayi sektörü ya da evsel su kullanıcıları için belirlenen fiyatlardaki ödeyebilirlik analizleri nedir?  Dolayısıyla Türkiye’de de bu analizlerin yapılması ve sonrasında su fiyatlarının belirlenmesi gerekiyor. 

Türkiye’de ekosistem açısından canlı ve cansız varlıklara da su hakkının tanınması gerekiyor. Bu, çok önemli. Biz konuya yalnızca insanların içme suyu olarak bakıyoruz. Ben DSİ’den emekliyim. Köylere gittiğimde muhtarlar bana hep, “Bizim köye artık kuşlar uğramıyor. Çünkü kaynaklarımız kuruyor. Su içecek pınarlar kuruduğu için kuşlar artık gelmiyor,” demiştir. Bizim mutlaka ekosisteme su hakkını tanıyarak suyu yönetmemiz gerekiyor. Dünyada da geçmişte büyük yanlışlar yapıldı, ama şimdi sadece su havzalarını korumak için ABD, Fransa gibi ülkeler 100 milyarlarca dolar para harcıyor. Bu da önemli bir değişiklik olarak önerildi. Bu zirvede alınan kararların uygulanması konusunda hepimizin sorumluluğu var.

Beş maddenin ayrıntısına girmeyeceğim, ama Türkiye’deki su kaynaklarının iyi yönetilebilmesi için bu beş maddeyi önemsememiz gerekiyor.






Önerilen Haberler