YÜKLENİYOR
FUNDA ERKAL
Kent Tarihi ve Tanıtım Dairesi Başkanı
İzmir Büyükşehir Belediyesi
Başkanı olduğunuz daire, büyükşehir bünyesinde yeni bir oluşum. Bu değişim nereden kaynaklanıyor? Bu kapsamda İzmir Büyükşehir Belediyesi, kültürel mirasın korunmasına yönelik nasıl bir politika izleyecek ve projeleri nelerdir?
FUNDA ERKAL: Ben geçmişte İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Kültür ve Sanat Dairesi Başkanlığı’nı yaptım. Doğrudur. Kent Tarihi ve Tanıtım Dairesi, bu yılın başlarında kuruldu, yeni bir daire. Kültür ve Sanat Dairesi de devam ediyor. Kent Tarihi ve Tanıtım Dairesi, yeni kuruldu. Bu daireye dört müdürlük bağlı. Daha önce her biri farklı dairelere bağlı olan dört müdürlük, kentin tarihi ve tanıtımı ekseninde buluşup uzmanlıklarını sergileyecek. Dairenin temek sorumluluk alanını kültürel mirasın korunması oluşturuyor.
Benzersiz doğası ve 8500 yıllık tarihi nedeniyle İzmir’de üstün evrensel değere sahip çok sayıda kültür ve doğa mirası bulunuyor. İzmir, dünyaya bir bütün olarak miras, dünya uygarlıklarına yön vermiş eşsiz bir coğrafya. İzmir, çeşitli ulaşım akslarının kesiştiği, liman fonksiyonlarının buluştuğu bir kent. İnsanların, ürünlerin, fikirlerin aktığı bir merkez olarak da kültürel alışverişi kolaylaştırmış. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kültürel ve doğal mirasın korunmasına ilişkin en temel politikası, bu mirasın yaşatılması ve kentin kalkınması için bir kaldıraç olarak yararlanılmasıdır. Bu çerçevede İzmir’in kadim varlıklarının korunarak yeniden yaşamımızın bir parçası hâline getirilmesi hedefleniyor.
UNESCO’ya başvuruda bulunduğunuz yeni arkeolojik varlıklar var mı? Soyut varlıkların da devamlılığını sağlamak için ne tür politikalar söz konusu? Bu alandaki çalışmalar neler? İzmir’de her zaman çok kültürlü bir ortam olmuş. Levanten, Yahudi, Roman ve Ermeni kültürü var. Bu kültürleri de kapsayarak nasıl bir yol izlemeyi düşünüyorsunuz?
FUNDA ERKAL: İzmir, tarihsel süreç içinde çeşitli medeniyetlere ve kültürlere ev sahipliği yapmış. Helenistik Dönem’den başlayarak önde gelen kentlerden biri olmuş. Bir liman kenti olduğu için her zaman hareketli. Bu yoğun akış ve ortam, somut olmayan kültürel değerlerin yaşaması için iyi bir olanak. Kimi gündelik hayatımıza ayrımına varmadığımız kadar nüfuz etmiş, kimi ustası ve ilgilisi kalmadığı için unutulmaya yüz tutmuş, kimi farkında dahi olmadığımız, belki yeni araştırmalara konu olursa gün yüzüne çıkabilecek değerler. Bazı resmî envanter çalışmalarında İzmir’de nelerin somut olmayan kültürel miras unsurları olduğu kayıt tescil süreçlerine de konu olmuş. Kadim çömlekçilik, keçecilik, dericilik bile bu işlerin bir parçası. Sepetçilik, dokumacılık ya da müzik kültürü de bu alanın içinde. Müzik kültürü, Hıdırellez, Nevruz âşıklık geleneği, Roman müziği vs. somut olmayan kültürel mirasın içinde ele alınması, tanıtılması, aktarılması ve yaşatılması gereken unsurlar.
Dairemize bağlı Tarihsel Çevre ve Kültür Varlıkları Şube Müdürlüğü, Kent Arşivi ve Müzeler Şube Müdürlüğü bu alanlarda çalışıyor. Bu coğrafya aynı zamanda Akdeniz kültürü de taşıyor. Akdeniz Akademisi Şube Müdürlüğü, farklı yönleriyle bu konuya ilişkin çalışmalar yürüten, yürütmeye devam edecek olan birimler içerisinde yer alıyor.
Bilgiye ulaşmak için çalışma yapmak gerekiyor. Sağlıklı, eksiksiz, derin bir çalışma. Araştırma, belgeleme, envanter ve tescil işi, sürecin başlangıcını oluşturuyor. Bilgiyi sınamak, işlemek, çoğaltmak ve geliştirmek için konuyu yeni araştırmacılara sunmak gerekiyor. Bu konu, Kent Arşivi ve Müzeler Müdürlüğü’nün çalışma alanını oluşturuyor. Topladığınız bilgiyi, araştırmalara konu olması için hemen iletmek gerekiyor. Somut olmayan bu miras, toplumu bir arada tutan bağlayıcılar olarak ortak davranma ve düşünme, sorunlara birlikte çözüm bulma ve birlikte yaşama döngülerinin katalizörleri bağlamında ele alınmalı, çeşitli yöntemlerle aktarılmalı. Doğrudan işaretlemelerle, yönlendirmelerle, yayınlarla anlatmak gerekiyor. Sergilemeler, ziyaret programları, deneyimleme fırsatları, eğitim-öğretim ortamları yaratarak tanıtmak, aktarmanın ve bilinç oluşturmanın, dolayısıyla bu mirası yaşatmanın yöntemleri. Üç müdürlük aracılığıyla bu rota üzerinde çalışmalar yürüteceğiz. Saydığımız müdürlükler, mevcutta başka dairelere bağlı müdürlükler iken, şimdi bu daire altında aslında başka bir çalışma tarzını da geliştirecekler. Farklı bir perspektiften bakacakları için yürüyen programları da yeni bir bakış açısıyla ele aldıklarını söyleyebilirim.
İzmir, UNESCO Dünya Mirası adayları içinde yer alan tarihî liman kenti bölgesi. Kemeraltı var. Kemeraltı vizyonu hem eşsiz bir kültürel mirasın korunmasına hem de yerel ekonominin güçlenmesine hizmet ediyor. Kemeraltı’nda uzun süredir devam eden işlerimiz var. Kemeraltı, belediyenin birçok biriminin görev aldığı bir yer. Önemli yatırımlarla baştan sona yenileniyor. Altyapı yatırımları çok önemli. Şu an için belki gözle görülmüyor, Konak bölgesinde ana trafik akslarında kendini belli ediyor, ama ikinci etap başlıyor. Süreç, altyapı ve üstyapı aydınlatma çalışmalarını da içeriyor. Bu çalışmaların ihale süreçleri tamamlandı, çok yakında görünür hâle gelecek. Önce rahatsızlık verecek, yıllardır dokunulmamış durumları da çözecek. Kemeraltı’nın ihtiyacı olan bir çalışma yapıyoruz. Ayrıca UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne başvururken hızla tamamlamak durumunda olduğumuz çalışmaları gerçekleştiriyoruz. Binalar restore ediliyor, sokaklar düzenleniyor. Bu konuda kazı çalışmalarına verdiğimiz desteği artırdık. Kentin merkezinde 20.000 kişilik Antik tiyatro ortaya çıkarılıyor. İzmir ölçeğinde 13 kazı alanına destek veriyoruz. Bu alanların iki tanesi kentin merkezinde yer alıyor. Çarşılar, hanlar, dinî yapılar, hamamlar, meydanlar, parklar, sokaklar, cepheler ile ilgili çalışmalarımız devam edecek. Program yoğun. Bu, uzun bir süreç. Kimi zaman kamulaştırmalarla başlıyor, projelendirmeyle, gerekli izinlerle, onaylarla ya da kurumlarla işbirlikleriyle devam ediyor. Kapasitemizi aştığı durumda veya işin uzmanlığı gerektiğinde bu işler ihale ediliyor. Bu, ayrı bir süreç ve zaman alan aşamayı oluşturuyor. Bunları yaparak aslında stratejik planımızın gereklerini de yerine getiriyoruz. Çalışmalar tamamlandığında Konak Pier’den Kadifekale’ye uzanan rota farklılaşacak. Kemeraltı, Akdeniz için de önemli bir ticari merkez. Dünyanın en büyük açıkhava çarşısı olarak canlanacak. Cumhuriyetin 100. yılı, UNESCO Dünya Mirası’yla taçlanacak. Hedef, böyle bir hedef.
Dünya mirasıyla ilgili çalışmaları sadece Kemeraltı’nda bırakmayacağız. İzmir’de, dünyanın iki miras alanı var: Efes ve Bergama. Bunlara dört alan daha eklenecek. Hepsi İzmir’in turizm stratejisinin çok önemli alanları. Bu bütüne “Dünyanın İzmir Mirası” adını veriyoruz. Gediz Deltası’nın, Türkiye’nin ilk UNESCO Dünya Doğa Mirası olabilmesi için başvurumuzu yaptık. Ceneviz Ticaret Yolu’yla ilgili süreçleri de yakından takip ediyoruz.
Çalışmamızın özü, İzmir ve çevresinde UNESCO’nun Dünya Mirası kavramına uyabilecek ne kadar potansiyelimiz varsa, bunları bir bütün olarak sunmak. Bunu yaparken “özgünlük” ve dünyadaki benzerleriyle yarışmak çok önemli. Dünya, birbirine benzer nitelikler, özellikler, başvurular karşısında ister istemez bir tercihte bulunuyor. Belli bir program dahilinde, benzersiz taraflarınızı öne çıkarttığınızda diğer adaylarla yarışmak kolaylaşıyor. Meselenin özünü de bu oluşturuyor. Gediz Deltası’nın, Türkiye’nin ilk doğa mirası olması için özgün nitelikleri var, şansı yüksek. Ceneviz Ticaret Yolu’yla ilgili süreçte, dünya rotaları kapsamında fazla sayıda başvuru olabilir, çünkü tescillenmiş rotalar da var. Bu nedenle Gediz Deltası’nda daha avantajlıyız.
Akdeniz Akademisi’nin işlevini, kapsamını, kimlerin katılımıyla çalışma yapıldığını anlatır mısınız?
FUNDA ERKAL: Akdeniz Akademisi, kentin kültür yaşamana ilişkin ihtiyaçları görüşmek, konuşmak ve bu ihtiyaçlara yön vermek için 2009 yılındaki kültür çalıştayının sonuçları, öngörüleri, teklifleri ve tavsiyeleri üzerine kurulmuş olan bir yapı. Katılımlı bir sürecin sonunda varılan bir formül aslında. Bu formül, belediyenin standart müdürlüklerinden biraz farklı.
Kurulduğu tarihte dört, şimdi artık beş ayak üzerine kurulu bir yapı. Bunların biri, yine tarih. Diğerleri; kültür, sanat, ekoloji ve tasarım. Bunlar aynı zamanda kentin kültür yaşamının ufkunu açacak adımlar ve geliştirilmesi gereken alanlar. Bu alanda kentin üreticilerine ulaşmayı, onların periyodik olarak çalışmaya ve kararlara katılmaya devam etmesini, yerel yönetimin önüne yeni ödevler koymayı sağlamak üzere kurulmuş bir mekanizması var. Bunu “Danışma Kurulları” diye adlandırıyoruz. Bu dört alanın her birinde konuya ilişkin birikimi, deneyimi ve çalışmaları olan uzmanların oluşturduğu bir yapı. Kendi içlerindeki gönüllü koordinatörlerle bünyeye bağlılar. Bünyede koordinatörlerin sadece asistanları var. Akademi, küçücük bir yapı, fakat dışarıya doğru müthiş bir iletişim ağına bağlanıyor. Aslında bu iletişim ağı, belediye bünyesindeki küçük bir yapı dahilinde kent için çalışıyor. Biz sadece kolaylaştırıcılık rolü üstleniyoruz. Görünürlüğü sağlamak, tanıtım yapmak ya da bize verilen ödevleri yerine getirmek için iletişim ağını canlı tutmak adına çalışıyoruz. Çalışmalar, yeni ihtiyaçları da ortaya koyuyor. Beşinci alan olarak komünite alanı da eklendi.
Akademi denmesi bizi hemen ilk anlamına götürüyor. Akademik olmayı ve bilimsel tarafı dikkate almayı akla getiriyor, ama biz akademinin ikinci anlamını da önemsiyoruz. O da zaten kurullar eliyle yönetmek. Konular hakkında ilgililerin oluşturduğu kurul yapısını çalıştırmak, çalışma yöntemimizin özünü oluşturuyor. Bu nedenle yapının içerisinde sadece üniversite olmaya aday ya da rakip bir pozisyonda değiliz. Tam tersine, akademisyenleri, uzmanları, kamuyu, sivil toplumu ve halkı buluşturan bir platform olmasını hedefliyoruz.
Kültürel miras, kentlerin dünyayla entegrasyonunda önemli bir araç. Bu durum hem fırsatları hem de riskleri taşıyor. İzmir’in bu süreçteki fırsatları ve riskleri nelerdir?
FUNDA ERKAL: İzmir’in reel ekonomisini büyütmek için odaklandığımız ana sektörler; dış ticaret, tarım, turizm ve sanayi. Kentin tarihî, arkeolojik ve doğal değerlerini sahiplenen bir toplumsal bilinçle yeni ekonomik hatlar, işkolları, işbirlikleri, yatırım alanları, istihdam olanakları yaratacak bir ortama hizmet ediyoruz. Tüm dünya, kültürün kalkınma için en önemli itici güç olduğu yeni süreçlere odaklandı. Dolayısıyla biz de buradan ilerliyoruz. Sahip olduğumuz değerlerin dünyaya da miras olduğu bilinciyle bağlar kurduğumuzda, bu anlayışın ekonomik ilişkilerimizi yeniden biçimlendireceğini ve geliştireceğini düşünüyoruz. Belediyemiz, İzmir’i turizmde dünyanın önde gelen destinasyonlarından biri yapmak için “Turizm Stratejisi Eylem Planı” hazırladı. Risklere gelince, son iki yılda hiçbir şey olağan değildi. Temel belediyecilik hizmetlerimiz -son derece sıradışı bir dönemde olsa da- devam etti. İki yıl içinde İzmir’in en büyük orman yangınlarından birini, pandemiyi, depremi, seli, hortumu, hatta tsunamiyi yaşadık. Ama belediyemiz “kriz belediyeciliği” adını verdiğimiz özgün bir yaklaşımla her sorunu göğüsledi. Risk, her zaman var. Bunu deneyimledik. Bunca deneyimden sonra daha güçlüyüz. Engellerin aynı zamanda kendini geliştirme fırsatı sunduğunu da öğrendik. Risklere bakış açımız değişti diyebilirim.
Kültürel mirasın sürdürülebilirliğine yönelik planlarınız neler?
FUNDA ERKAL: Karşımıza yine halkın katılımı çıkıyor. Kültürel mirasın korunmasına ve sürdürülebilirliğine yönelik halkın katılımı, stratejik planımızın hedeflerinden biri olarak ifade edilmiştir. “İzmirlileri kendileriyle ilgili kararlara katabilmek, kararları şeffaf ve denetlenebilir hâle kavuşturmak, kent hakkını ve aidiyeti İzmir kültürünün ayrılmaz bir parçası yapmak,” diye ifade edilmiştir. Katılımı sağlamak için tüm yöntemleri ve mekanizmaları kullanacağız. Katılımı kültürümüzün bir parçası hâline getirmek için çalışacağız. Sürdürülebilirlik, bu aşamada karşımıza çıkıyor. Kentin kültürel birikiminin yarına taşınması, kararlılığın ve katılımın sürekliliği, mirasın sürdürebilirliğinin de garantisini oluşturuyor. Bize özgü bir sahiplenme modeli kurmak gerekiyor. Sahiplenmek ve sorumluluk almak, yapılacakların bir parçası olmakla ve işbölümüne katılmakla artıyor. Yerel yönetimler, bu kanalları oluşturmakla ve çalıştırmakla görevli. Aynı zamanda katılımı sağlamak, gönüllülük tabanını genişletmek, verileri ve işleyişi şeffaflaştırmak gerekiyor. Sürdürülebilirlik politikamız, kültürümüzün her parçasını kapsayacak katılım kültürünü oluşturmaya dayanıyor.