YÜKLENİYOR
SERTAÇ ERTEN
Şehir Plancısı
ARUP Türkiye-Planlama ve Kentsel Tasarım Hizmetleri Lideri
Kamusal alanlar, kentler için neden önemli?
SERTAÇ ERTEN: Kamusal açık alanlar, hukuki olarak kentte yaşayan tüm bireylerin ortak mülkiyetinde olan, genellikle imar planlama süreçleriyle birlikte kamuya bedelsiz terk edilen ve tapu sicilinde herhangi bir kaydı olmayan alanlardır. Yani kamuya, vakfa ya da özel mülkiyete bağlanan bir parsel numaraları yoktur, olmamalıdır. Sosyo-politik açıdan baktığımızda da tüm kentlilerin ortak eylem ve söz alanıdır. Kamusal açık alan deyince aklımıza hemen üç önemli öğe geliyor: Sokaklar, meydanlar ve aktif yeşil alanlar. Bunlar, bir kent için neden önemli? Kent demek, insanların etkileşimiyle bir kültür üretimi demek. İnsanların bir araya gelmeleri ve etkileşimli karşılaşmaları için ne kadar fazla mekânsal altyapı varsa, o kentte yaratılan kültürel dünya da o kadar zengin oluyor. Bu yüzden metropoliten kentler kozmopolittir, zengindir, besleyicidir. Fazla sayıda insan bir araya gelir, ne kadar zengin bir mekânsal altyapı söz konusuysa, o kadar melez bir kültür ortaya çıkar. Dünya tarihi boyunca da böyle olmuştur. Kentler, sanat ve kültür etkinliklerinin üretildiği yerlerdir. Kamusal alanların güçlü olduğu yerlerde bu etkileşim daha iyi işler ve daha sağlıklı olur. Dolayısıyla kamusal açık alanlar, kent için bu anlamda önemlidir diyebiliriz.
Bu alanların tasarımında ve düzenlemesinde kritik faktörler nedir? Kentlinin katılım süreci nasıl organize edilmeli?
SERTAÇ ERTEN: Kentsel açık alanların veya kamusal açık alanların düzenlenmesindeki kritik faktörler dediğimizde başarı ölçütünü anlamamız için basit bir soru sorabiliriz: Hangi koşullar bizi bir kentte yaşamak için mutlu kılar? Birincisi, bir kentin kamusal açık alanlarının insan odaklı olması, yani insan ölçeğinde, insan için inşa edilmeleri çok önemlidir. Yani sokaklar yalnızca arabalar için geçiş güzergâhı olmamalı, öncelikle yaya hareketliliği için var olmalı. Meydanlar, araç park etmek için kullanılmamalı, insanların bir araya gelmesini sağlamalı. İkincisi, bizim kentsel tasarımda çok önemsediğimiz “bağlantılılık kavramı.” Kentte bir noktadan bir noktaya hareket eden insana kentsel açık alan sistemleri kolaylık sağlamalı, birbiriyle bağlantılı mekânsal sistemler olmalı ki, o kentte konforla, güvenle, huzurla, sağlıklı bir şekilde hareket edebilelim. Bu bizi hem mutlu eder hem sağlıklı kılar. Yerel yönetimlerin kent kurgusunda yapması gereken sadece belli açık alanlar yaratmak, parklar, oyun alanları, meydanlar projelendirmek ve inşa etmek değildir. Bu alanların bağlantısını sağlamak oldukça önemlidir ki, insanlar etkileşim ve iletişim mekânlarında rahatlıkla hareket edebilsin. Üçüncüsü de bunun peyzajla ilişkisi. Kamusal açık alanlar hem doğaya yakınlaşma anlamında kentleşmemiş alanlara bizi bağlamalı hem de fiziksel ve ruhsal zindeliğimizi korumamız için bizi beslemelidir.
Dördüncüsü, esneklik. Hepimize ait açık alanlar esnek olmalı, başka kullanımlara dönüşebilmeli. Kamusal açık alanların imar planlarındaki karşılıkları yol-meydan-yeşil alan dar perspektifinden çıkmalı. Örneğin, mahalle içi bir yol, oyun sokağına dönüşebilmeli. Pandemi döneminde bunu daha iyi anladık. Dünya kentleri de bu süreci esnek tasarım yöntemleriyle deneyimledi. Başarılı bir kamusal açık alan, bir sistemdir, tek başına bir meydan-park yapmak değil, bütüncül sistem yaratmaktır diyebiliriz. Beşincisi, erişilebilirlik. Bu sistem, herkesi içine almalı, yani gündelik kamusal yaşantının içine dahil etmeli, özellikle de toplumsal cinsiyet eşitliğini önemsemeli. Altıncısı, bu mekânlar sürdürülebilir olmalı. Sürdürülebilirlikten kastımız şu: 365 günün sadece birkaç günü kullanılan anıt, tören alanları yerine çok amaçlı açık alanları, bölge parkı olarak kullanılacak yeşil alanlar yerine farklı etkinlikleri farklı zaman dilimlerinde içinde barındıran mekânları, araçların geçtiği sokaklar yerine yeri geldiğinde bisikletlilere ve yayalara daha fazla imkân açan esnek olarak dönüştürülen kamusal alanları kastediyoruz. Dolayısıyla başarı faktörleri arasında insan odaklılık, erişebilirlik, bağlantılılık, esneklik, kapsayıcılık, sürdürülebilirlik gibi anahtar kelimeleri sayabiliriz.
Buradan katılım ve kapsayıcılık konusuna bağlamak istiyorum: Az önce de dediğim gibi, bir kent, farklılıkları ve çeşitlilikleri barındırmasıyla zenginleşen bir organizma. Bu bağlamda farklı sosyo-demografik grupları içinde barındırması mühim. Yerel yönetimler de bu konuya dikkat ediyor. Toplumun farklı kesimlerini kapsayan ve onların karar verme süreçlerine katılımını sağlayan bir şehircilik ve belediyecilik anlayışı giderek daha fazla önem kazanmaya başlıyor. Tabii ki kapsayıcılık ve topluluk katılımı dediğimizde, kâğıt üstünde o grupları da düşünelim, tasarımlarımızı ona göre yapalım değil, onlarla birlikte bir projelendirme veya planlama süreci kurgulayalım hedefinden söz ediyorum. Kentsel kamusal açık alanlar ve topluluk katılımı dediğimizde karşımıza iki paydaş grubu çıkıyor. Birincisi, sizin zaten belediyede bir şekilde etkileşimde bulunduğunuz sivil toplum kuruluşları, kent konseyleri, meslek odaları gibi kurumlar, yani örgütlenebilmiş organize paydaşlar dediğimiz temsili grup. İkincisi, sıradan vatandaşlardan, mahallelilerden oluşan ve bizim “organize olmayan paydaşlar” diye adlandırabileceğimiz büyük grup. Farklı demografik, ekonomik, toplumsal yapıları barındıran geniş grup. Dolayısıyla topluluk katılımı dediğimizde bu perspektife dönmek gerekiyor.
Biz bir kamusal mekânda, özellikle herkese ait bir yerde aksiyon alacaksak, kimlerin hayatı değişiyor, kimlerin hayatı etkileniyorsa o gruplarla, kişilerle bir araya gelinmesi, projelerin sahiplenilmesi ve ekonomik-sosyal anlamda sürdürülebilirliğinin sağlanması önemli. Bir proje hayata geçirildiğinde o projenin ekonomik sürdürülebilirliği, ömrünün uzun olması tamamıyla sahiplenme ve kullanıma bağlı. Bugünkü pandemi koşullarını düşündüğümüzde dijital ortamlarda topluluk katılımı giderek önemli hâle geliyor. Dijitalleşme, belediyecilik hizmetlerinin başka türlü işlemesinde en mühim süreçlerden biri.
Yarışmalar, katılımı sağlamada etkili bir yol mudur?
SERTAÇ ERTEN: Benim yaklaşık yirmi yıllık aktif bir yarışmacılık geçmişim var. Kentsel tasarım yarışmalarında proje üreten tarafta yer aldım, birçok proje tasarımı yaptım ve yönettim. Son yıllarda bu tür yarışmalarda genellikle jüri üyeliği yapıyorum. Yarışmaların, kentsel-kamusal açık alanlarda proje yaratma süreçlerinde daha şeffaf ve eşit bir düzlem yarattığını rahatlıkla söyleyebilirim. Özellikli meslek insanları için eşit ve adil bir düzlem yaratması açısından çok önemli. Çünkü fikir bazlı, yani yerel yönetimlerin konvansiyonel proje elde etme biçimlerinden farklı bir proje elde etme süreci sunuyor. İhale yöntemiyle ve en düşük fiyatla proje elde etme kapalı devresini kırıyor, niteliğe yönelik bir çerçeve sunuyor. Ofisi olmayan, yani bir anlamda organize olmayan meslek insanının katılımını mümkün kılıyor.
Yerel yönetimler, bu katılım sürecinin kentli kısmını da yavaş yavaş güçlendirmeye başladı. İki aşamalı yarışmalarda, ikinci aşamaya katılımcılığın dahil edilmesi veya ödül grubuna giren projelerin oylanması, halka sunulması, sorulması bu sürecin bir parçası. Bu anlamda bir kamuoyu yarattı mı? Evet, yarattı. Özelikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin herkesin gözünün önünde olan mekânlarda üretilen yarışma projelerini istanbulsenin.org gibi platformlarda oylamaya açması önemli bir adım oldu. Meslekten olmayanlar da yarışmalar sayesinde yavaş yavaş bu konuları düşünmeye ve talep etmeye başladı.
Yerel yönetimler, bugüne kadar hep arz eden taraftı. Bu döngü, artık dünyada da talep eden tarafa doğru bir eğilim gösteriyor, böyle de olmalı. Kentsel açık alanlar ve kamusal alanlar, talep edenin daha fazla talep ettiği, inşa etme süreçlerine dahil olduğu ve buna göre şekillenen alanlar. Buna, aşağıdan yukarıya planlama süreçleri diyebiliriz. Üst ölçekte, belediye yatırım kararlarını ve vizyoner hedeflerini barındıran stratejileri, alt ölçekteyse aşağıdan yukarıya bir ses duyurma aracına dönüşen katılımcı proje süreçlerini kurgulamak ve işletmek mümkün. Bu anlamda yarışmaların potansiyeli fazla diyebiliriz.
Zaman zaman uzmanların ve mimarların tasarımlarının bu konuyla uzaktan yakından ilgisi olmayan geniş kitlelere tekrar dönüp sorulması da bir tartışma konusu yaratabiliyor. Uzman olmayan ama tasarımları kullanan geniş kesimlere ait süreçler nasıl planlansa doğru bir işleyiş olur?
SERTAÇ ERTEN: Topluluk katılımında paydaş yönetimi, çok aşamalı bir sistem. Literatürde bu sistemin beş aşaması var: Birincisi, bilgilendir; ikincisi, danış; üçüncüsü, dahil et; dördüncüsü, işbirliği yap; beşincisi de güçlendir/yetkilendir. Yerel yönetimlerin bu aşamaların farkında olması gerekiyor. Kentliler bazen sadece bilgilendirilmiş hissediyor ve süreçlere dahil edilmediklerini de hemen fark ediyorlar. Bunu aşacak yöntemler bulunmalı. Kentsel tasarımın ve planlamanın farklı ölçeklerinde, durumlarında, koşullarında, bir kentin farklı bölgelerinde, o kente, o bölgeye, topluluğun profiline ve taleplerine göre özel bir paydaş yönetimi yapılmalı, topluluk katılımı da yöreye has kurgulanmalı. Bu beşli aşama dikkate alınmalı. Biz Arup’ta buna özel çalışmalar yürütüyoruz, belediyelere bu hizmeti aktif olarak veriyoruz.
Arup, uluslararası düzeyde kamusal alan tasarımı ve düzenlemeleri yapan bir kuruluş. Uluslararası platformlarda bu nasıl işliyor, Türkiye’de nasıl çalışıyor?
SERTAÇ ERTEN: Yaklaşık 15 yıl kadar kendi kentsel tasarım-mimarlık ofisimizi eşimle birlikte yürüttükten sonra 2019 yılında Arup’a geçtim. Arup, 35 ülkede, 92 ofiste yaklaşık 15.000 çalışanıyla global bir mimarlık-mühendislik ve danışmanlık firması. 1957 yılında uluslararası bir yarışma sonucu elde edilen Sydney Opera Binası’nın mühendislik tasarımını yapmasıyla dünyada ünlü olmuş, başka mühendislik alanlarında da uzmanlaşmış bir firma.
Ben, Arup Türkiye ofisinin planlama yöneticisiyim. Aynı zamanda da “Kentsel Tasarım ve Masterplanlar” ekip lideriyim. “Sürdürülebilir Şehirler” grubumuz altında çalışmalarımızı yürütüyoruz. İklim değişikliği ve adaptasyonu, sürdürülebilir kentsel hareketlilik, mühendislik tabanlı kentsel tasarım, akıllı şehirler, topluluk katılımı ve paydaş iletişimi konularında yerel yönetimlere de hizmet vermekteyiz. Son iki yıldır sürdürdüğümüz önemli bir proje var. İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nın fonladığı, Küresel Geleceğin Şehirleri Programı adı altında bir program bulunuyor. Program dahilinde Arup olarak Türkiye’de dört belediyeyle beş farklı proje yürütmekteyiz. Bu hibe fonunun amacı, özellikle gelişmekte olan ekonomilerde sürdürülebilir kentleşmenin önündeki sistematik engellerin ortadan kaldırılması. Bu projeler: İstanbul Büyükşehir Belediyesi’yle yürüttüğümüz “Sürdürülebilir Kentsel Hareketlilik Planı ve Katılımcı Planlama”, Bursa Büyükşehir Belediyesi’yle yürüttüğümüz “Akıllı Şehirler Projesi”, Ankara Büyükşehir Belediyesi’yle çalıştığımız “Bisiklet Master Planı” ve Çankaya Belediyesi’yle yaptığımız “Sağlıklı Sokaklar Projesi.”
Hibe programının temelinde iki temel amaç olduğunu söyleyebiliriz. Birincisi, 2030’u hedef alan BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları çerçevesinin yerelde ve gündelik yaşamda sahiplenilmesi, bunların kentsel projeler özelinde aktif mekanizmalara dönüşmesi. BM SKA’ları içinde yer alan 17 amaç ve 169 hedef, üst seviye kalıyor. Bu amaçları ve hedefleri yerel koşullara uyarlamadan, kentlilerde ve kent yönetimlerinde içselleştirilmesini sağlamadan hedeflere ulaşamayız. İkinci temel amaç, toplumsal cinsiyet eşitliğinin ve sosyal kapsayıcılığın ana akımlaştığı bir yönetim-yönetişim sistemi. Yerel yönetimlerin özellikle bu konulardaki adımlarını güçlendirmeleri, içselleştirmeleri, karar alma mekanizmalarına yansıtmaları gerekiyor.
“Sağlıklı Sokaklar Projesi”nden daha detaylı söz etmek isterim. Projenin yerel ekip liderliğini de ben yaptığım için konuyu biraz açabilirim. Çankaya Sağlıklı Sokaklar Projesi, beş proje arasında doğrudan mahalle/sokak ölçeğiyle ve fiziki mekânla ilişkilendirilecek bir proje. “Sağlıklı Sokaklar” teması, 2012 yılında Londra’da ortaya çıkmış. Bu tema, Londra ulaşım planlamasının ve Londra Belediyesi’nin kentsel kamusal açık alan kararlarının çerçeve kavramı. Biz bunu Çankaya’nın ihtiyacına göre uyarladık. Çankaya, Türkiye’nin en büyük ilçelerinden biri, 1 milyon nüfusu var. Nüfusunun yaklaşık %14’ü 65 yaş üstü, yani yaşlanan bir nüfus var. Öte yandan, 12 üniversitesiyle her yıl yaklaşık 100.000 mezun veriyor. Ankara, Türkiye’nin en yüksek araç sahipliği ve bağımlılığı olan kenti. Ankara’da araca aşırı bir bağımlılık ve her türlü alternatif kentsel hareketliliğe karşı bir direnç var. Bütün bunları değiştirebilmek, sürdürülebilir, yaşanabilir, herkes için erişilebilir bir Çankaya yaratmak için çalışıyoruz. Doğrudan bir uygulama projesi üretmek yerine “Sağlıklı Sokak” temasıyla nasıl stratejik eylemler yaratılabilir ve alt proje paketleri nasıl üretilebilir konusunda belediyeye destek oluyoruz.
Bu kapsamda Çankaya Belediyesi için “Sağlıklı Sokaklar Stratejik Planı” yaptık ve yaklaşık 36 tane eylem belirledik. Şu an Çankaya Belediyesi, herhangi bir mahallesinde bir eyleme başlayabilecek durumda. Eylemlerin %75’ini Çankaya Belediyesi kendi imkânlarıyla yapabilir. Bunlar nasıl eylemler? Cep ormanları, zindelik tarlaları, gıda parkları gibi yeni dünyaya özgü eylemler. İklim değişikliğine, gıda krizine, sağlıklı olmaya atıfta bulunan aksiyonlar. Çocuk oyun alanı, park, meydan, tören alanı gibi kavramların ötesinde, bugünün dünyasında dayanıklı, sürdürülebilir, esnek ve çevreci yerleşimler nasıl yaratılabilir, yerel yönetimler bunu nasıl yapabilir gibi bu sorulara cevap vermeye çalışan yaklaşımlar.
İlçe ölçeğinde, “Sağlıklı Sokaklar” teması adı altında, neredeyse tüm kamusal açık alanlar için bir stratejik plan ürettik. Belediyeyle birlikte bir pilot alan seçtik. Pilot alan seçimini de veri analiziyle ve belediyeyle yaptığımız katılımcı toplantılarla gerçekleştirdik, bir kentsel tasarım fikir projesi ürettik. Bu kentsel tasarım fikir projesinin ana ilkesi şu: Bitmiş, güzel imajlarla/renderlarla donmuş ve hiç değişmeyecek bir proje üretmek yerine aşamaları olan, belirlenen amaca insanlarla birlikte ulaşmayı hedefleyen “aşamalı ve katılımcı tasarım” yaklaşımı. “Ortak amaca vatandaşlarla birlikte ulaşmalısınız,” mesajını verdik ve bunun bütün dokümanlarını da ürettik. Şu an belediye, nasıl taktiksel bir şehircilik uygulanabilir, bunun alt adımları nelerdir, ne kadar paraya bu yapılır biliyor, aynı zamanda uygulayabilir konumda. Hangi adım aşağı yukarı ne kadardır, bunu 2022 bütçesine koymalı mıyız gibi son derece reel kararlar üretebilecek dokümanlara sahip bir Çankaya var. “Sağlıklı Sokaklar Tasarım Rehberi” üzerinde çalışıyoruz. Sağlıklı sokağın mekânsal standartlarını, bisiklet yollarına ayrılacak alanları, yağmur suyu hasadı yapılacak alanın teknik detaylarını, yer döşemelerinde dikkat edilecek unsurları, tabelaları, farklı sokak tiplerini nasıl baştan hayal edebiliriz, bunları gösteren bir kılavuz olacak. Yerleşime özgü sokak tipolojilerini de etüt ederek çalışmalarımızı ilerletiyoruz. Şimdiki hedefimiz, bütün bu çalışmalarımızı diğer belediyelere yaymak ve bunu yaygınlaştırmak.
Yerel yönetimler size bu konuda başvurabiliyor o hâlde.
SERTAÇ ERTEN: Evet, kesinlikle.
Bu plan Çankaya’nın bir sokağında uygulandığında neyi değişmiş olarak göreceğiz? Buraya bu projenin eli değmiş diyeceğimiz ne olacak?
SERTAÇ ERTEN: O sokağa baktığınızda daha az araç, daha çok insan, daha çok bisiklet, daha çok bebek arabalı anne-baba, rahat rahat oynayan daha fazla çocuk ve genç, yorulduğunda oturan 65 yaş üstü insanlar göreceksiniz diyebilirim. “Sağlıklı Sokak” demek, yorulduğunuzda dinlenebileceğiniz, sıcakta bunaldığınızda bir ağaç altı bulabileceğiniz, egzoz dumanından bunalmadan, kendi imkânlarınızla hareket edebileceğiniz, yürüyerek ya bisikletle mekânlar arası ulaşımı sağlayabileceğiniz koridorlar demek aslında. Bu koridorların ne kadar uzun ve geniş bir ağı varsa, o kent de o kadar sağlıklı olmaya başlıyor. Aslolan, sadece bir sokakta sağlıklı sokaklar fikrini uygulamak değil, bu yaklaşım ışığında başta da bahsettiğim bağlantılılığı yüksek, erişilebilir, uzun mesafeler arası bizi keyifle-güvenle yürüten bir sisteme ulaşmak.
Bu değişimi hemen ertesi gün de görmeyeceksiniz. Belediyelerde mevcuttaki projelendirme sistemleri genellikle şöyle oluyor: Bir bakıyorsunuz, bir gün sokağınızda yayalaştırma veya kaldırım genişletme projesi yapılıyor, haberiniz yok. Ertesi gün hayatınız olumlu/olumsuz etkilenebilir, ama siz sürecin dışında tutulmuşsunuz.
Yeni planda, siz o sokakta yaşayan bir vatandaşsanız, siz fark etmeden, yavaş yavaş ve sizin talebinizle iyileşecek. Belediye, araç otoparkı yerine küçücük bir oturma grubu koyacak, siz kullandıkça ve sahiplendikçe minik bir düzenleme daha yapacak. Altyapı değişikliğine gidilmeden, ufak müdahalelerle iyileştirmeler yapılacak. Bir sonraki adımda oturma grubunu kaldıracak, o alanı kaldırıma ekleyecek. Sonra bir bakacaksınız ki, bir-iki yıl içinde o sokak artık araç park edilen yer değil, rahat yürüdüğünüz, bisikletle hareket ettiğiniz, bol ağacı olan, değişen, dönüşen bir yer olacak.