YÜKLENİYOR
NİLGÜN ŞİRİN
Rehber, Legendary Journeys Kurucusu
Türkiye Turizm Yazarları ve Gazetecileri Derneği (ATURJET) Yönetim Kurulu Üyesi
Siz uzun yıllardır sektördesiniz. Seyahat pratiklerindeki değişim hakkında neler söyleyebilirsiniz?
NİLGÜN ŞİRİN: İlk önce size teşekkür etmek istiyorum. Turizm sektörüne bu şekilde eğilmeniz, zamanınızı ayırmanız mutluluk verici.
Sektöre lise eğitimimin ilk yıllarında girdim. O günlerde lisan bilen bir yana, rehber bile çok azdı. TMTF’den lisan bilenleri istediler, böylelikle turizm sektörüne girdim.
Ben Sökeliyim. Söke, üç önemli ören yerinin yakınında. O zamanki imkânlarla otel, kalınacak yer, doğru düzgün yol yok. Bu nedenle ailem oraya gelenleri -gelenlere hep misafir denirdi- misafir ederdi. Yani turizmin “hiç”ten başladığını gördüm. Daha önce de turizm birkaç asır seyyahların gezdiği zamandı, o kadardı.
İngilizce biliyorsunuz, misafirlere tercümanlık yapacaksınız dediler, bu şekilde başladım. O zamanlar turist olarak sadece dinî gruplar geliyordu. “Yedi Kilise” turlarını yapıyorduk. Liseyi bitirdikten sonra bakanlığın açtığı zor bir sınavdan geçiyorduk. Ben şanslıydım. Halikarnas Balıkçısı’nı birkaç kez dinleme şansım oldu. Eski insanlar, önüme başka bir dünya getirdi. İçten, doğal zamanlardır. Zamanla problemler çıkmaya başladı. Gelen turistlerin beklentileri ve talepleri arttı.
İmkânların kısıtlı olduğu zamanlardı. Mesela tur otobüslerinde mikrofon olmazdı. Bir konuyu üç kez anlatırdık. Otobüsün önünde, ortasında ve sonunda. Kimse şikâyet etmezdi. Ama her şey daha özenliydi. Turist profili de farklıydı. Herkes memnundu. Bu kadar bolluk yoktu. Zaman içerisinde sayı arttıkça altyapı yetmemeye başladı. Özen kaybedildi. “Her şey dahil” diye bir uygulama çıktı. Her şey dahil nasıl olur? Başından beri sektörün içindeydik, her şeyi nasıl dahil edeceğiz sersemliği içindeydik.
Bu süreçteki büyük değişikliklerin yanında bence ciddi eksiklerimiz de var. Değişim süreci hızlı olduğu için yetişemedik sanırım. Her hükümet bir şeyler yapmaya çalıştı. Ama uzun vadeli ve planlı olamadı.
Benim bir şansım daha oldu. Ülkeleri gezerken birçok ülkenin çalışmalarını inceleme imkânım oldu. Bu ülkeler içinde Mısır farklıydı. Mısır’da başka hiçbir ülkede olmayan bir medeniyet var. Yani onu görmek istiyorsan, meraklıysan oraya gideceksin. İklimi ve mekânları güzel. Aslında ülkemizin pek çok konuda üstünlüğü var. Ancak onlar nasıl sunacaklarını biliyor. Mesela Mısır Piramitleri’ndeki ışık ve ses düzeni başka bir dünyaya götürüyordu. Yaklaşık 20-30 yıl öncesinden bahsediyorum.
Efes, dünya mirasında en değerli yerlerden. Işıklandıralım, ses düzeni getirelim diye uğraştık.
Bir süre ışıklandırıldı, ama yetersizdi. Yine de özel gece konserleri yapıldı. Bu bile iyi bir reklam oldu. Olağanüstü geceler yaşandı. Bütün bunların geniş kitlelere hitap etmesi ve gelir sağlaması lazım. Maalesef bu konuda başarılı olamadık.
Beni etkileyen bir tecrübem daha oldu. Amerikalı eski bir dostum, görüşlerine ve tarafsızlığına güvendiğim bir meslektaşım bir gün telefon etti. “Nilgün bir grubum var, gidiyorum ve bize katılmak mecburiyetindesin” dedi. Kalktık Türkmenistan’a gittik. Biz Türkiye’de güzelliklerle, imkânlarla şımardık. Böyle düşünüyorum. Jim, “Nilgün burası Türkiye’nin ilk zamanları gibi, haklısın, fakat burada yabancıyı en çok ne cezbediyor biliyor musun?” diye sordu. “Hayır, bilmiyorum, sen daha çok onlarla berabersin,” dedim. “Maalesef Türkiye’deki modernleşme iyi olmadı. Otelinden çıkan turist McDonalds’ı görmek istemiyor. Bak burada kaç gündür geziyoruz, yabancı isim var mı?” diye sordu. Haklıydı. Söyleyecek bir şey yoktu. Dediğim gibi, sektöre birdenbire o kadar büyük bir teveccüh geldi ki, insanlar şaşırdı ve bozuldu.
Bir tecrübemi daha anlatmak isterim. Uzakdoğu’da bir tesiste kalıyorum. Havuzun kenarında Alman bir çift oturuyor. Adam belli ki ekonomik açıdan oldukça iyi durumda, eşi de öyle. İngilizceleri de gayet iyiydi, konuşmaya başladık. Adama “Siz buraya ne yapmaya geldiniz? Almanya’dan buraya kadar gelmişsiniz, havuz kenarında oturuyorsunuz, bunun için mi?” diye sordum. “Evet,” dedi. “Türkiye size ne kadar yakın, şu plajla havuzu görmek için Türkiye’ye gitmiyorsunuz da buraya mı geliyorsunuz?” diye sordum. “Ben Türkiye’ye defalarca gittim, çok sevdik, ama sonra bir sorun çıktı. Bunu nasıl kelimeye dökeceğimi bilmiyorum, ama ben yanımda çalışan insanla aynı havuzu, aynı plajı paylaşamam, bu doğru değil,” dedi. Adam kibarca bize “all inclusive” ile oldukça ucuza gelen, lüks ve büyük otellerde konaklayan hedef kitleyle aynı yerde kalmayacağını söyledi. Segmente edemedik, herkes gelsin istedik. Ama öyle olmuyor işte.
Bir sorunumuz daha var, benim için ciddi bir sorun. Turizm rehberleri yeteri kadar bilgili değil. Bazen ne olup bittiğini görebilmek için kalabalık günlerde Efes’e rehberleri dinlemeye giderim. Mesela lisanları yetersiz. İçlerinde iyi olanlar da var, ancak biz hepsinin iyi olmasını istiyoruz. Rehber eğitiminin ciddiye alınması gerekir. Uzun bir süre tecrübeli rehberlerle beraber çalışmaları, tecrübelinin yanında çıraklık yapmaları, uygulamaları görmeleri lazım. Türkiye’de her şey birdenbire, hazırlanmadan oldu. Türkiye, bütün tersliklere ve yanlışlıklara rağmen hâlâ cazip bir ülke. Bunu nasıl geliştirebileceğimizi düşünmemiz lazım. Mukayese edilsin, iyiler görülsün ve tecrübelerden faydalanılsın.
Dünya, iklim kriziyle birlikte birçok sektörü gözden geçiriyordu. Bunun içinde turizm destinasyonları da var. İnsanların deniz, kum, güneş üçlemesinin dışında talepleri ve hassasiyetleri var. Karbon ayak izine, ekolojiye, çevreyi ve kültürel mirasınızı nasıl koruduğunuza bakıyor. Bunun üzerine pandemi geldi. Sizce pandeminin etkisiyle önümüzdeki dönemde turizm taleplerinde neler değişebilir? Türkiye’de bunun altyapısı var mı? Neler yapılmalı?
NİLGÜN ŞİRİN: Bana göre pandemiyle birlikte dünyanın altı üstünde, üstü de altında. Yani doğrusunun, iyisinin ne olduğunu henüz kimse tespit edemiyor. Gelişmiş ülkelerde de öyle. Bu bir oyun değil, insan hayatından bahsediyoruz. Öncelikle kendi hayatımız için önemli olması lazım. Sihirli bir değnekle her şeyi değiştirme gibi bir mucize yok artık. İmkânların ne olduğunu ortaya koymamız lazım. Bilinmeyeni anlamaya ve sindirmeye çalışıyoruz. Nereden tutulur, nereye gidilir? Bunların hepsi gerçekten çok ilginç. Nasıl toparlayacağız? Bu sorunun yanıtı oldukça önemli. El yordamıyla ilerliyoruz. Çünkü durum o kadar belirsiz ki. Aşılama sürecini toparlamaya çalışıyoruz. Bunu kabul etmemiz lazım.
Turizm açısından 2021’in Haziran ayı sonuna kadar olan dönemi kaybedildi. 2021’in geri kalanını ve 2022’yi nasıl görüyorsunuz?
NİLGÜN ŞİRİN: Samimiyetle söylemek isterim ki, pandemi sırasında insanlar yönlerini şaşırdı. Tam olarak ne yapacaklarını bilemiyorlar. O yönü tekrar bulabilmek önemli. 2021’den pek ümitli değilim. Fakat 2022’nin düzgün program istekleri başladı. Düzgün program isteyenler, ülkelerinde bu programların öncüleri. Diğerleri onları takip eder. Turizmi politikaya alet etmemek gerekiyor. Çünkü turizm, ciddi bir gelir kaynağı. 2022’den ümitliyim. Dediğim gibi, dengeli bir şekilde ve paniğe kapılmadan kendimizi hatırlatmamız lazım. Türkiye’de “have a look” hikâyesi bitti. Ülkeyi ucuzlatmayalım.
Pandemi etkisiyle insanlar da bireysel seyahatlere yöneliyor. Bu, kaliteli ve özenli bir turizm planının fırsatı olabilir mi? Öncelikle ne yapılmalı?
NİLGÜN ŞİRİN: Bu durumu fırsata çevirebilmek için dikkatli hareket etmemiz ve plan yapmamız gerekiyor. Farklı ülkelerden, farklı kültür seviyesindeki insanlardan bahsediyoruz. Bunu unutmamamız lazım. Farklılıkları iyi yönetmeliyiz. Dünya turizmi de son yıllarda değişti. Önceden insanlar bir yere çakılıp kalmazdı, gezerlerdi, görürlerdi, turlara çıkarlardı. Şimdi gemiyle geliyorlar, görülmesi gereken yerleri görüyorlar ve gemiyle dönüyorlar. Beş yıl önce bir gemideki üst düzey yetkililerden biriyle konuşuyordum. “Efes turlarında neler yapabiliriz,” diye sordum. “Bazı konularda geç kalıyorsunuz,” dedi. Özenden, empatiden, kaliteden, detayları fark etmekten bahsetti. Yine o tur sorumlusundan öğrendiğim bir şey var. Gemiler, insanları geminin içinde tutmak için organizasyonlar yapıyor. “Limanlarda çıkmak isteyenler çıksın, tura giden gitsin. Ama gemide yolcu sayısı fazla olduğu için kalanlara hazırlık yapıyoruz. Mesela gözlükler yapıyoruz, adam havuzun kenarında otururken gözlükten Efes’i gezecek,” dedi. Evet, doğru. Teknoloji var artık. Bütün bunlar oluyor. Bu, sektörden beslenen insanlar için de önemli. Yine Mısır’ı konu edeceğim. Mısır’da yıllar önce Karnak Tapınağı’nın önünde iki otobüs Japon’u taradılar. Sezonun sonuna doğruydu. Ne yaptılar biliyor musunuz? İngiliz bir yazara kitap yazdırdılar. Sayısını bilmiyorum, ama firavunlarla ilgili yedi ya da sekiz kitap çıkarttılar. Kitaplar öyle ilgi gördü ki, herkes Mısır’a gitti. Pandemide ne yapacaklar diye izliyorum. Belki gözünüze ilişmiştir. Müze kurduklarını söylediler. Dünya televizyonlarında yayınlar yaptılar. Pandemi bittikten sonra müzeyi açacaklar ve göreceksiniz bütün dünya Mısır’a gidecek. İklimin önemi yok onlar için. Çünkü klimalı araçlar var. Bizim de klimalı araçlarımız var, ama biz bu tür işler yapamıyoruz. İnsanları mıknatıs gibi çekmek gerekiyor. Yaptıklarımızı dünyaya duyuramıyoruz. İnsanlar şaşkın ve psikolojileri bozulmaya başladı. Sadece burada değil, dünyada da böyle. İnsanlar, daha dikkatli ve seçici olacak, ama yine dışarı çıkacaklar. Buna nasıl hazırlanacağımız önemli.
Turizm benim için bir tutku. Bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ederim.