"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Çok Geç Olmadan

Seyit Torun

CHP CHP Parti Meclisi Üyesi | Ordu Milletvekili

Biyoçeşitlilik açısından dünyanın en zengin iç denizlerden biri olan Marmara Denizi’ndeki müsilaj faciası, çevreye verdiğimiz zararın bir sonucu. İklim değişikliğiyle mücadeleden yeni bir atık politikasına kadar kısa, orta ve uzun vadede yapılması gerekenleri göz ardı etmeye, altyapıdaki sorunları çözmeden yapılaşmaya ve göz boyamaya dayalı işler yapmaya devam ettikçe bir iç denizin ekosisteminin yok oluşuna şahit olacağız. Bu durumun nedenleri arasında merkezi yönetimin, yerel yönetimlerin yetkilerine müdahale etmesi ve yetki sorunları da bulunuyor. Yaşanan çevre felaketi nedeniyle bir bölgenin ekosistemi tamamıyla değişecek, sonuçlarını da yaşadıkça göreceğiz.

Marmara Çevresel İzleme Projesi yürütücüsü hidrobiyolog Levent Artüz, Marmara Denizi’ndeki durumu “Bu, münferit bir olay değil, bir zincir, bir sonuç. Marmara 1989’da öldü. Gördüğümüz, bir cesedin çürümesidir. Denizdeki tür çeşitliliği vahim bir darbe yedi, içi boşaldı, türler arasındaki rekabet ortadan kalktı. Sorun, kirlenmeden ötürü tür çeşitliliğinin azalması ve kirliliğe dayanabilen türlerin fert adetlerindeki patlamadır,” diye açıklıyor. 


Çevreye, iklime ve suya dair her şey, küçük, orta, büyük sanayiciden yerel yönetimlere, merkezi yönetimden sivil toplum kuruluşlarına ve nihayetinde geniş halk kitlelerine kadar herkesin sorumluluk alanına giriyor. 


Çevre sorunlarının önlenmesi ve çevre kalitesinin iyileştirilmesi sorumluluğunu üstlenen yerel yönetimlerin sahip olması gereken nitelikler var. Yerel yönetimler, “demokratik”, “özerk” ve “saydam” bir yapıya sahip olmak zorundadır. Hizmet ettikleri yerin sosyal ve çevresel özelliklerine uygun bir çevre politikası geliştirerek hayat geçirmelidirler. Bunu yapabilmek için özerk bir yapıda olmaları şarttır. Toplumun ve çevrenin yerel özelliklerini dikkate alarak geliştirdikleri çevre politikasını merkezi yönetimin müdahaleleri olmaksızın hayata geçirebilmeleri için özerk yönetim kritik konu. 


Çevre sorunları, insanın yaşamla ilgili etkinliklerinden kaynaklanıyor. Yerel yönetimlerin temel varlık nedeni, insan yaşamıdır, insan yaşamının kalitesinin iyileştirilmesidir. Yerel yönetimler dışarıda bırakılarak çevrenin korunması ve geliştirilmesi mümkün değildir. Çevre sorunlarının başlıca nedeni olan insan etkinliklerinin büyük bir çoğunluğu, belediyelerin yetki sınırları içinde ya belediyelerin izni ve denetimi altında ya da doğrudan doğruya belediyeler tarafından gerçekleştirilmektedir. Sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesi, çevre kalitesinin ve doğal kaynakların korunmasıyla, etkili politikaların geliştirilmesiyle mümkündür. 


Çevre sorunlarının ulaştığı boyutlar, köklü ve etkin çözümler gerektirdiğinden yerel halkın ve yerel yönetimlerin doğrudan katıldığı çevre koruma ve geliştirme süreçlerine elverişli bir yerel yönetim yapısı ve ortamı yaratılmalıdır.

 

Yerel yönetimlerin iyi ve doğru girişimleri, merkezi yönetim tarafından çekişme unsuru yapıldıkça, güç gösterisine dönüştürüldükçe kaybeden, ülkemiz ve insanımız olmaktadır.  Müsilaj faciası da AKP iktidarı tarafından günlük siyasete alet edilmeye çalışılıyor. Bu anlayış ne devlet ne çevre ne de insan hayatı sorumluluğuna sığan bir yaklaşımdır. CHP’li belediyelerimiz, mevzuat sıkıntılarına, engellemelere ve şeffaflıktan uzak yönetim anlayışına rağmen elini taşın altına koymaya hazır olduğunu her fırsatta gösteriyor. Çocuklarımız için temiz bir gelecek sağlamak, suyu, toprağı, gıdası, havası temiz bir ülke bırakmakla mümkün. Bunu başarmak zorundayız. Coğrafyamıza, ihtiyacımıza uygun çağdaş çözümleri bilim insanlarımızla, meslek kuruluşlarımızla bulmak ve hayata geçirmek, çocuklarımıza karşı boynumuzun borcudur.



Önerilen Haberler