YÜKLENİYOR
Prof. Dr. AYŞEN ERDİNÇLER
İBB Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanı
İstanbul gibi bir metropolün çevreyi korumaya ve kontrole yönelik temel sıkıntıları nereden kaynaklanıyor?
AYŞEN ERDİNÇLER: Çevre sorunlarının, ortaya çıktığı kaynakta çözülmesi gerektiği anlayışı, yerel yönetimlerin bu alandaki sorumluluğunu ve önemini artırmaktadır. Yerel yönetimler, halkın gerçek ihtiyaçlarını belirleyebilmeli, istek ve taleplerine etkin, verimli bir şekilde cevap verebilmelidir.
İstanbul, nüfus yoğunluğu açısından birçok mega kenti geride bırakmaktadır. Bu bağlamda kent dinamikleri de farklılık göstermektedir.
İstanbul, ülke ekonomisinde lokomotif işlevi görerek farklı sektörlerin yatırımlarını kendine çekmiştir. İlave yollar ve binalar, artan nüfus ve trafik, günlük yaşantımızın yeni doğalını oluşturmuştur.
Kontrolsüz ve hızlı büyüme, hava kirliliği, gürültü gibi çevre sorunlarının yanında kent altyapısı da artan nüfus karşısında yetersiz kalmıştır.
İBB olarak öncelikle kent bilincini oluşturmak, yaşadığımız kente sahip çıkmak, tarihini, doğal yapısını, su kaynaklarını, denizini, havasını koruyan bilinçli kentli olgusunun yerleşmesini sağlamak üzere İstanbul’da çevreyi korumaya gönüllü olduk.
Kentimizin ihtiyaçlarını karşılamak, önceliklerini belirlemek ve vizyonumuz gereği “Yeşil İstanbul” hedefine ulaşmak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Çevre dostu bir kent yaratmanın doğru çevre yönetişimiyle, katılımcılıkla sağlanacağına inanıyoruz. Çevre koruma ve geliştirme süreçlerine vatandaşların doğrudan katılım sağlayabileceği elverişli bir yerel yönetim yapısı ve ortamı oluşturmaya çalışıyoruz.
Sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin yerelleştirilmesi konusunda ciddi adımlar atıyoruz.
Pandemi süreci, kentleri hızlı aksiyon alma noktasında harekete geçirdi. “Akıllı Şehir” uygulamalarıyla birlikte kentin doğasının korunması ve doğa tabanlı çözüm önerilerinin oluşturulması önem kazandı.
Mega bir kentin çevre yönetiminde karşımıza sorunlar ve olumsuzluklar çıkıyor. Görev ve yetki alanımız dahilinde faaliyetlerimizi gerçekleştiriyoruz. Çevre yönetimi, içe içe geçen birçok konuyu ve sektörü ilgilendirmektedir. Çevre sorunlarının ulaştığı boyutlar, köklü ve etkin çözümler gerektirmektedir.
Toplumsal ihtiyaçların çokluğu ve çeşitliliği dolayısıyla her aşamanın merkezden yürütülmesi mümkün değildir. Bu nedenle ihtiyaçların karşılanmasına yönelik oluşturulacak politikaların bir kısmı genel hatlarıyla merkezi yönetim tarafından belirlendikten sonra ayrıntıları düzenlemek yerel birimlerin yetkisine ve sorumluluğuna bırakılmalıdır.
Bu noktada, kuvvetler ayrılığının getirdiği yetki sınırlaması gerçeği karşımıza çıkıyor. Ne yazık ki, kentin geleceği hakkında söz sahibi olamadığımız için elimiz kolumuz bağlanıyor. Personel, teknik altyapı, donanım ve finansman, çevre sorunlarının çözümünde önemli etkenlerdir.
Çevre kirliliğine neden olabilecek faaliyetleri sürdüren işletmeler için çevre yatırımları genellikle maliyeti yüksek, gereksiz, zahmetli yatırımlar olarak algılandığından çözüm yolu olarak seçilmemektedir, sürekli ötelenmektedir. Bu durum, çevre sorunlarının çözülemeyecek hâle gelmesine neden olmaktadır.
İstanbul’da atık yönetimi konusunda sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu sıkıntıların başlıcaları şunlardır:
Atık Miktarının Büyüklüğü: İstanbul’da günlük, kişi başı ortalama 1.17 kilogram evsel atık oluşmaktadır. Bu da yıllık yaklaşık 7 milyon tona ulaşan atık miktarı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla atık miktarının artmasının önlenmesi, geri dönüştürülmesi, geri kazanılması ve bertarafı, ölçeği de büyütmektedir.
Atık Toplama: Evsel atıklar, 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu’nun hükümleri doğrultusunda büyükşehir ve ilçe belediyeleri tarafından toplanmaktadır. İstanbul’daki 39 ilçe belediyesinin her biri kendi sınırları dahilinde atık toplama sistemleri kurmaktadır. Ambalaj atıkları, atık bitkisel yağlar, atık elektronik eşyalar gibi farklı atık türleri, kaynağında ayrıştırılarak ilçe belediyeleri tarafından toplanmaktadır. Sadece karışık evsel atıklar aktarma istasyonlarına (İBB’ye) getirilmektedir. Atıkların 39 ilçede ayrı sistemle toplanması ve sürecin tek elden yürütülmemesi, atık yönetimi hâkimiyetini ve planlamayı olumsuz yönde etkilemektedir.
Atık karakterizasyonu çalışmalarına göre, İstanbul’daki karışık atığın içinde %26 oranında geri dönüşebilir atıklar bulunmaktadır. İstanbul’da ilçe belediyelerinin yürüttüğü kaynağında ayrıştırma çalışmalarıyla ancak %5-7 oranında geri dönüşüm sağlanabilmektedir.
Türkiye’deki oranların diğer ülkelere göre düşük olmasının nedenleri arasında atıkların kaynağında ayrıştırılması konusundaki farkındalığın gelişmemesi, ayrıştırma sistemlerinin finansman eksikliğinden dolayı kurulamaması, bu konudaki cezai yaptırımların uygulanamaması sayılabilir. Aynı zamanda depozito uygulamasının şimdiye kadar yapılmaması da hem oranları etkilemektedir hem de üretilen ambalaj sayısı fazla olduğu için daha fazla ambalaj atığının oluşmasına neden olmaktadır.
39 ilçe belediyesi tarafından ayrı ayrı yürütülen atık toplama faaliyetleri, çöp kamyonları nedeniyle trafik yükü oluşturmaktadır. Aynı zamanda emisyon oranları da artmaktadır. Atık toplama faaliyetlerinin büyükşehir belediyesi tarafından tek elden, akıllı sistemler aracılığıyla optimizasyon yapılarak gerçekleştirilmemesi hem lojistik maliyetlerini hem trafik yükünü hem de emisyon miktarlarını artırmaktadır. Atık yönetimi için İstanbul geneli bütünsel bir yaklaşımla değerlendirilmelidir, taşıma yöntemleri konusunda detaylı çalışmalar yapılmalıdır, fizibiliteler hazırlanmalıdır.
İstanbul’da atık yönetimi, sıfır atık ve geri dönüşüm konularındaki eğitim çalışmaları, bilinçlendirme faaliyetleri ve kampanyaları farklı kurumlar tarafından farklı şekillerde yürütüldüğü için sürdürülebilir sonuçların elde edilmesi güçleşmektedir.
Mevcut durumda atıkların geri dönüşüme, geri kazanıma gitmesi gerekmektedir. Atıklar, kaynağında ayrıştırılmadığı için yaklaşık %92’si depolanarak bertaraf edilmektedir. Bu bakımdan mevcut düzenli depolama sahalarının kullanım ömrü de uzun olmamaktadır. İstanbul’da depolama sahaları için (100-200 hektar alanlar) uygun yer ve arazi bulmak da son derece güçtür. Uygun olabilecek yerler, kentin dışındadır. Bu nedenle atık taşıma maliyetleri artmaktadır. Atık bertaraf metotlarını çeşitlendirecek alternatif yatırımların eksikliği söz konusudur.
Dünyadaki büyük metropollerde çevreyle ilgili konular nasıl ele alınıyor?
AYŞEN ERDİNÇLER: Dünya metropollerinin çevreyle ilgili konularda kararlı olmaları ve aksiyonlarını/stratejilerini belirlerken bunların çevreye etkilerini göz önünde bulundurmaları gerekmektedir. Çevre sorunlarını önlemek, çevre kalitesini iyileştirmek ve sorumluluklarını yerine getirmek için çalışan metropoller, öncelikle “demokratik”, “özerk” ve “saydam” bir yapıya sahip olmalıdır, çevre sağlığına öncelik vermelidir. Ülkeler, sebep oldukları çevre kirliliğini kendi sınırları içinde tutamamaktadır. Sınırlarını, başka ülkelerden gelecek kirliliği de kapatamamaktadır. Bu nedenle belediyeler, ulusal çevre politikaları yerine küresel çevre politikalarını benimsemelidir. Bu amaçla uluslararası belediye ağları oluşturulmuştur. Metropoller, bu ağlara üye olarak çevreyle ilgili konuları küresel boyutta ele almaktadır. Dünyanın en büyük metropollerinden biri olan İstanbul, C40 İklim Liderleri Grubu, Global Covenant of Mayors, UCLG-MEWA Çevre Komitesi gibi uluslararası ağlara üyedir. Bu küresel ağlarda çevre sorunlarıyla ilgili ortak bir zemin oluşturulmaktadır. Böylece yerel yönetimler, bu alandaki bilgi ve tecrübelerini paylaşabilmektedir. Kentleri iklim değişikliğine karşı mücadelede ortak hedefte birleştiren “Deadline 2020” taahhüdü, aralarında İstanbul’un da bulunduğu birçok dünya metropolü tarafından imzalanmıştır.
Atık yönetimi konusunda özellikle Avrupa’daki metropollerde yapılan çalışmalarda öne çıkan hususlar şunlardır:
Atık yönetimi tek bir kanaldan yapılmaktadır. Toplama, taşıma, bertaraf, geri kazanım, geri dönüşüm ve azaltma işlemleri tek elden yürütüldüğü için verimli sonuçlar alınmaktadır.
Bu metropollerin tamamında atık bertaraf bedelleri uygulanmaktadır. Atık finansmanı, bir sistem üzerinden sağlanmaktadır. Vatandaş katılımı, bu finansmanın temelini oluşturmaktadır.
Atık yatırımları planlanırken mevcut duruma, ihtiyaca yönelik bölgesel çözümler ve vatandaşın uygulayabileceği yerel yöntemler geliştirilmektedir. Örneğin, Milan’da yapılan bir çalışmada sadece bölgedeki uluslararası mutfaklara özgü bir proje geliştirilmiş, kentte bulunan yabancı restoranlardaki organik atıkların kaynağında ayrı toplanması için kampanya düzenlenmiştir.
Paydaşlar arası koordinasyonu sağlamak için her metropol kendine özgü yöntem geliştirmiştir. Örneğin, Londra’da bulunan LWARB (London Waste and Recycling Board), geri dönüşüm konusunda çalışan paydaşların ortaklığıyla kurulan bir platformdur. Diğer metropoller, bu çalışmalar aracılığıyla etkin, verimli, sürdürülebilir gelişme sağlayan bir atık yönetim sistemi kurmayı başarmışlardır.
Marmara Denizi’nin yaşadığı çevre felaketinin uzun yıllara dayanan kötü politikaların sonucu olduğunu biliyoruz. Bundan sonrası için alınacak acil önlemler nedir?
AYŞEN ERDİNÇLER:
Marmara Denizi’ne yapılan atık su deşarjlarının kriterlerinin yeniden belirlenmesi, bu kriterlere uygun olmayan deşarjların engellenmesine yönelik denetim, izleme ve kontrol yapısının kurulması.
Aşırı yağışlar sonrası oluşan taşkınlar nedeniyle yapılan savaklamaların durdurulması için gerekli önlemlerin alınması.
Özellikle İstanbul Boğaz’ı hattında ve Haliç içerisinde düzensiz tekne bağlamaları söz konusudur. Bu durum teknelerden çıkan atıkların kontrolünü zorlaştırmaktadır. Aynı zamanda Boğaz’da ve Haliç kıyı hattında temizlik yapılmasını engellemektedir. Dolayısıyla kontrolsüz ve izinsiz tekne bağlamalarının önüne geçilebilmesi amacıyla yeni bağlama alanları oluşturulması ve kaçak bağlamanın sonlandırılması gerekmektedir.
Gerekli izinleri olmaksızın faaliyet gösteren balıkçı barınakları, kooperatifler vb. tekne bağlanma alanları, çekek yerleri gibi alanlar da yeniden gözden geçirilmesi, belli bir standart sağlanması, bu alanlardaki atık kontrollerinin sıklaştırılması, tekne bakım-onarım faaliyetlerinin sonlandırılması ya da belirlenecek standartlara uygun hâle getirilmesi gerekmektedir.
Gemilerden kaynaklı kirliliğin önlenmesi amacıyla 2872 sayılı Çevre Kanunu kapsamında İBB, Sahil Güvenlik, Kocaeli BB gibi kurumların yaptığı denetimlerin yanı sıra Ulaştırma Bakanlığı tarafından yapılan gemi atık bildirim kontrollerinin ve özellikle sörvey denetimlerinin artırılması, atık beyanlarının doğruluğunun kontrol edilmesi, gemilerden kaynaklı deşarjların engellenmesi, önem arz etmektedir.
Mevcut denetim yöntemleriyle özellikle gece yapılan deşarjların tespit edilmesi oldukça zordur. Bu nedenle yeni teknolojilerden (uydu takibi, radar, gece görüş kameralı İHA’lar) faydalanarak 7/24 izleme ağı oluşturulmalıdır.
Marmara Denizi’ndeki resmî/özel tüm deniz taşıtlarından (gemi, tekne vb.) atık biriktirme tankı olmayanların engellenmesi hususunda gerekli tedbirler (denize elverişlilik belgesi, ruhsat vb. belgelerin verilmemesi) alınmalıdır.
Yağmur suyu hatlarındaki kaçak bağlantıların ve denize deşarjların engellenmesi.
Yoğun yağış sonrasında derelerden Marmara Denizi’ne taşınan her türlü kirliliğin önlenebilmesi amacıyla derelerin kuru zamanlarda temizlenmesi, derelerin etrafındaki yerleşimlerden kaynaklanan kirliliğin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması.
Farkındalığı artırmak amacıyla yapılacak çalışmaların artırılması ve yaygınlaştırılması.
Haliç’in, Kurbağalıdere’nin temizliğini kalıcı kılmak mümkün olacak mı?
AYŞEN ERDİNÇLER: Söz konusu alanlarda sürdürülebilir temizliği kalıcı kılabilmek amacıyla yapılması gerekenleri şöyle sıralayabiliriz:
Haliç’e yapılan atık su deşarjlarının kriterlerinin yeniden belirlenerek bu kriterlere uygun olmayan deşarjların engellenmesine yönelik gerekli denetim, izleme ve kontrol yapısının kurulması.
Aşırı yağışlar sonrası oluşan taşkınlar nedeniyle yapılan savaklamaların durdurulması için gerekli önlemlerin alınması.
Hem Kurbağalıdere’de hem de Haliç içerisinde düzensiz tekne bağlamalarının engellenmesi için gerekli çalışmaların yapılması.
Yağmur suyu hatlarındaki kaçak bağlantıların ve denize deşarjların engellenmesi.
Bu alanlarda su sirkülasyonunu artırıcı tedbirler alınması.