YÜKLENİYOR
KAHRAMAN KALYONCU
Thermomed Kurucu Ortağı
Siz, su alanında faaliyet gösteriyorsunuz? Su alanının kapsamını anlatır mısınız?
KAHRAMAN KALYONCU: Thermomed Manufacturing Engineering Design. Adımızın oluşumunda yatan felsefe, termodinamik yasalarının sıfır noktası olan “Enerji var iken yok, yok iken de var edilemez, ancak bir hâlden başka bir hâle dönüştürülebilir”dir. Bu çerçevede odağında insan olan, innovatif düşünce ve sürdürülebilir çözümler için üreten, doğayı ve yaşamı önceleyen yüksek teknolojili dizayn ve mühendislik hizmetleri üretiyoruz.
Ana faaliyet alanımız, su analizleridir. Buna “suyun olduğu her yerde varız” diyebiliriz.
Distribütörü olduğumuz dünyaca ünlü markaların “Portatif Su Analiz Sistemleri”ni, “Laboratuvar Tipi Su Analiz Sistemleri”ni ve Online (Sürekli-Gerçek Zamanlı) Su Kalitesi Ölçüm ve Kontrol Sistemleri”ni ülkemizde direkt olarak kullanmıyoruz. Türkiye genelinde müşteri ihtiyaçlarına yönelik modernize ederek uyarlıyoruz, geliştiriyoruz.
Tüm çalışma alanlarımızda ihtiyaç duyulan Firmware, Software, M2M, web arayüzleri, veri barındırma ve istatistiksel raporlama yazılımlarını kendi bünyemizde yerli olarak “açık kodlu” üretiyoruz.
Su analizinde kullanılacak mikroişlemci tabanlı cihaz, yapay zekâ otomasyon kontrolü, sistem yazılımları alanlarında ürün geliştirme çalışmaları yapıyoruz. Bu alandaki tüm üretim faaliyetlerimizde hiçbir kamu kaynağı kullanmadan kendi imkân ve kazanımlarımızla hareket etmeye çalışıyoruz.
Faaliyet gösterdiğiniz alanlar nelerdir?
KAHRAMAN KALYONCU: “Endüstriyel ve Evsel Atık Suların Sürekli Olarak İzlenmesi”, “Deniz Sularının Sıcaklık ve Kirlilik Yüklerinin Sürekli Olarak İzlenmesi”, “Nehir Sularının Kirlilik Yüklerinin Sürekli Olarak İzlenmesi”, “Denizlerde Balast Sularının Analiz ve Otomasyonu”, “Tarımsal Sulama Sularının Kirlilik Yüklerinin Analizi ve Otomasyonu”, Göl ve Baraj Sularında Analiz ve Otomasyon”, “Şehir Şebeke Suları ve İsale Hatlarında Ölçüm ve Kontrol Otomasyon”, “Doğal Kaynak Sularının Analiz ve Otomasyonu”, “Havuz&SPA Sularının Analiz ve Otomasyonu” projeleri.
Bu projelerde üç sacayağı mevcuttur. Bunlardan birincisi, ölçümü ve analizi gerçekleştirecek sensör veya analizör. İkincisi, otomasyon sistemi, Örneğin, sensör veya analizörlerden gelen verilere göre sistemin yapacağı işlerdir. Üçüncüsü, verilerin analizi ve raporlaması için gerekli yazılım. Projenin tamamında varız, operasyonun tamamını kendimiz gerçekleştiriyoruz. Uygun enstümantasyon seçimi, otomasyon sisteminin kurulması ve yazılım geliştirme faaliyetlerinin tümünü kendi bünyemizde gerçekleştiriyoruz.
“Su Analiz Otomasyon Sistemi” nedir? Bu sistemleri nasıl kuruyorsunuz?
KAHRAMAN KALYONCU: Su Analiz Otomasyon Sistemi, online analiz cihazlarından alınan verilere göre bir sistemi yönetme ve ölçüm değerlerinin raporlanması esaslarını kapsamaktadır. Bu sistemlerde esas olan, doğru raporlama ve analiz sistemlerinin kurulabilmesi, sistemin doğru yönetilebilmesidir. En basit örneğiyle suda çözünmüş oksijen miktarı bilgisi belirli bir değerin altına düştüğüne aeratörlerin çalıştırılmasıdır. Bu sistemleri kurarken çevre, kimya ve otomasyon mühendislerimizin koordinasyonuyla en uygun ve doğru çözümü buluyor, kurulumunu yapıyoruz.
Yazılım konusunda siz neler yapıyorsunuz? Başka sektörlerde farklı yazılımların kullanılması nedeniyle ortaya çıkan entegrasyon sorunları bu alanda da var mı? Dünyada ve Türkiye’de ne yapılıyor?
KAHRAMAN KALYONCU: Yazılım, su ve su kalitesi izlemede, kirlilik ve kirletici unsurların online tespit edilmesinde oldukça önemli bir teknolojidir. Bu konularda yazılım geliştirme konusunda ülkemizde geleneksel otomasyon sistemleri yaygın. Geleneksel otomasyon sistemlerinde veriler bir SCADA ekranında toplanır ve raporlanır. Bu çözümler için kablolu ağ teknolojilerine dayanan veri akışı söz konusudur. Ancak geleneksel otomasyon sistemleri, çevre teknolojilerinde yeterli olmamaktadır. Geleneksel otomasyon sistemlerini bir fabrikada kurabilir ve yönetebilirsiniz, fakat göl/baraj/nehir izlemelerinde, içme suyu terfi istasyonunda veya ücra bir arıtma prosesi izlemesinde, analiz sürecinde ve raporlama konularında yeterli olamaz. Bu konuda dijital dönüşümün temeli, nesnelerin internetidir. Saha ekipmanlarından elde edilen veri kümeleriyle verileri sadece izleyip raporlamak değil, doğru IoT çözümleriyle sorunun nedenini bulabilmekteyiz. Örneğin, bir nehir/baraj izleme sisteminde sadece klorofil a konsantrasyonunu ölçüp raporlamanız önem teşkil etmeyecektir. Ancak bu izleme sisteminde meteorolojik koşulları ve ölçüm noktalarını artırarak doğru noktaya odaklanmamız sağlanacaktır. Asıl kirletici unsur ve bölge tespit edilecek, soruna kesin çözüm bulunacaktır. IoT yapay zekâ teknolojileri, doğrudan sorunu bulmaktadır. Sistem, çözümü de kendisi üretmektedir. Saha ekipmanlarının IoT sistemine entegrasyonunda kablosuz haberleşme teknolojileri, akıllı şehir sistemlerinin en önemli unsurudur.
Ülkemizde özellikle kablosuz haberleşme teknolojilerinin saha ekipmanlarına entegrasyonunda hücresel haberleşme teknolojileri kullanılmaktadır. Diğer teknolojiler maalesef yaygın olarak kullanılmamaktadır. Hücresel haberleşme teknolojilerinde ise, aylık ödenen GSM ücreti ve GSM altyapılarının yetersizliği sorun oluşturmaktadır. Dünyaya bakıldığında Lora, Nb-IoT-Sigfox gibi sistemler akıllı şehirlerde yaygın olarak kullanılmaktadır.
Bu verilerin toplanması, analiz edilmesi ve raporlanabilmesi için bulut tabanlı sistemler gerekmektedir. Veri tabanı, büyük verilerin yönetimi ve raporlama sistemlerindeki kaliteli çalışmalar bizi çözüme yaklaştıracaktır.
Günümüzde sektörlerin multidisiplenerliği ülkemizde tam anlamıyla oturmamış durumda. Bu alanda bir sistem kurulması istendiğinde total bir projede işi alan yüklenici, otomasyon-yazılım ve ekipman tedarikini farklı firmalara veriyor. Bu da firmalar arasındaki bilgi akışlarında sorunlara neden oluyor, doğru bir sistem oluşmasına engel teşkil ediyor. Eksikleri gidermek, sorunları önlemek, doğru ve faydalı bir sistem kurmak için bünyemizde nitelikli çevre, kimya, otomasyon ve yazılım mühendisleri bulunduruyoruz. Sunduğumuz çözümlerde sistemin doğru kurulabilmesi için tüm ekip arkadaşlarımız sürecin tamamına hâkim oluyor. Örneğin, bir yazılım mühendisi prosesin tamamına hâkim oluyor, ihtiyacı ve sorunu tam olarak anlayarak yazılım altyapısını oluşturuyor.
Çevre Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı tarafından su ve atık su izleme projeleri olarak takip ve kontrol edilen sistemler:
Denizde Kirlilik İzleme Programı,
Nehir İzleme,
Atık Su Arıtma Tesislerinin İzlenmesi,
Deniz Suyu Sıcaklığının İzlenmesi,
Balast Suyu İzleme.
Otomasyon ve izleme sistemlerine rağmen neden başarılı olunamıyor? Sahada bu süreçleri yapılandırıyor ve izlenmesini sağlıyorsunuz. Sorunlar neden kaynaklanıyor?
KAHRAMAN KALYONCU: Ülkemizde çevre sistemlerinin bütünleşik izlenmesi, Çevre Bakanlığı tarafından yürütülen Sürekli İzleme Merkezi “Sim” Projesi kapsamında gerçekleştirilmiştir. Bu sistemde “Hava Kalitesi İzleme Sistemleri”, “Sürekli Atık Su İzleme Sistemleri”, “Evsel ve Endüstriyel Kirlilik İzleme Sistemleri”, “Atık Su Arıtma Tesislerinden Toplanan Verilerin İzlenmesi ve Analizi”, “Denizlerde Bütünleşik Kirlilik İzleme Programı” mevcuttur.
“Sürekli Atık Su İzleme Sistemleri”, atık su arıtma tesisi çıkışındaki verilerin bir bilgisayarda toplanıp API formatında bakanlık sunucularına gönderilmesi projesidir. Burada Hardware noktasında kurulan sistemler, büyük, hantal ve maliyetlidir. Sistemlerin maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle kısıtlı sayıda kaynaktan veri toplayabiliyoruz. Kısıtlı bilgilerle yapılan analizlerle üretilen çözümler de kısıtlı olmaktadır.
Atık su arıtma tesislerinin son deşarj noktalarına kurulan kabinlerden ölçülen veriler bilgisayara, bilgisayardan Çevre Bakanlığı sunucularına iletilmektedir. Şimdiye kadar kurulan sistemler, 10.000 metreküp üzerinde kapasitesi olan tesisler için kurulmaktaydı. Daha sonra 5.000 metreküpe düşürüldü. Bu sistemlerin kurulum maliyetleri çok yüksek. Veri noktası sayısını artırıp 1.000 metreküp ve üzerindeki (yani daha küçük ama onlarca karışık çözelti içermeyen) tüm tesislere kurulduğunda maliyetler de düşecektir. Veri noktalarının artmasıyla birlikte verileri anlamlandırmamız ve nokta atışı çözümler bulmamız mümkün olacaktır.
Bakanlıkların Su İzlemleriyle ilgili Genelge, Mevzuat ve Çalışmalar Hakkında
Nehir İzleme:
Avrupa su kaynaklarını ve su çevresini koruyan en önemli mevzuat olan “Su Çerçeve Direktifi”ne göre izlemeye başlanmıştır.
Alıcı ortamlarda gerçek zamanlı olarak ilk izlemede, 2007 yılında “Merkezi Gerçek Zamanlı Nehir İzleme ve Kirlilik Kontrol Sistemi Araştırma Projesi” kapsamında Yeşilırmak Nehri’ne iki adet gerçek zamanlı ölçüm istasyonu kurulmuştur. Orman ve Su İşleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen “Otomatik Sürekli Ölçüm İstasyonları Projesi” kapsamında 2013 yılı sonunda Meriç-Ergene Havzası’na beş adet gerçek zamanlı ölçüm istasyonları kurulmuştur. Ayrıca Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün yürüttüğü “Su Kalitesi İzleme Konusunda Kapasite Geliştirme AB Projesinin Malzeme Temini Bileşeni” kapsamında Büyük Menderes Havzası’na 2014 yılının ortasında dört adet gerçek zamanlı ölçüm istasyonu kurulmuştur.
Atıksu Arıtma Tesislerinin İzlenmesi:
10.10.2009 tarihli ve 27372 sayılı Resmî Gazete’de yürürlüğe giren “Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği Numune Alma ve Analiz Metotları Tebliği” kapsamında 10.000 metreküp üzerinde atık su deşarjı olan endüstriyel tesislerin atık su arıtma tesisleri çıkışlarına 2009 yılı itibarıyla kurulmaya başlamıştır.
06.06.2011 tarih ve B.18.0.ÇYG.0.05.02-010.06.02-51460 sayılı “Gerçek Zamanlı Uzaktan Atık Su İzleme Sistemi Çalışmalarına Dair Genelge (2011/14)” ile ph, sıcaklık, iletkenlik, çözünmüş oksijen ve debi parametreleri izlenmeye başlamıştır.
26.12.2012 tarih ve 2012/24 sayılı “Gerçek Zamanlı Uzaktan Atık Su İzleme Sistemi Tebliği”yle ph, sıcaklık, iletkenlik, çözünmüş oksijen ve debi parametreleri izlenmeye devam etmiştir.
22.03.2015 tarih ve 29303 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Sürekli Atık Su İzleme Sistemleri Tebliği”yle debisi 10.000 m3/gün ve üzerinde olan tesislerde ph, sıcaklık, iletkenlik, çözünmüş oksijen, debi, AKM ve KOİ izlenmeye başlamıştır.
16.07.2019 tarih ve 30833 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Sürekli Atık Su İzleme Sistemleri Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ” ile kurulu kapasitesi 5.000 m3/gün ve üzerinde olan tesislerde ph, sıcaklık, iletkenlik, çözünmüş oksijen, debi, AKM ve KOİ izlenmeye başlamıştır.
SAİS Kabin Sayısı: 319
SEÖS Kabin Sayısı: 687
Hava Kalitesi İzleme İstasyonu: 355
Evsel ve Endüstriyel İzleme Programı (EKİP) Sistemi: 82 istasyon (kirleticisi baskı altında bulunan havzaların izlenmesi)
Tüm Denizlerde 353 İstasyonla Denizlerde Bütünleşik Kirlilik İzleme Programı (DEN-İZ) çerçevesinde denize deşarj edilen suların deniz suyunun sıcaklığına olan etkileri tespit edilmeye çalışılmaktadır.
Deniz Suyu Sıcaklığı İzlenmesi:
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 2018/14 sayılı Atık Su Arıtma/Derin Deniz Deşarjı Tesisi Proje Onay Genelgesi kapsamında suyu soğutma amacıyla kullanan ve derin deniz deşarjı yapmayan tesislerin deşarj ettikleri suyun sıcaklığının kontrol edilmesi.
Balast Suyu İzleme:
13 Şubat 2004’te “Gemi Balast Suları ve Sediment (BWM Konvansiyonu) Kontrolü ve Yönetimi Uluslararası Sözleşmesi” oybirliğiyle kabul edilmiştir. 2004 yılında imzalanan Gemi Balast Suları ve Sediment (BWM Konvansiyonu) Kontrolü ve Yönetimi Uluslararası Sözleşmesi, 08/09/2017 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Bu kontrol, T.C. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Denizcilik Genel Müdürlüğü tarafından takip edilmektedir.
“Denizde Kirlilik İzleme Programı” nedir? Bu sisteme nasıl sistemler entegre edilmelidir?
KAHRAMAN KALYONCU: Denizde kirlilik izleme sisteminde ölçüm kayıtları sisteme manuel olarak girilmekte, alınan numuneler belirli periyotlarla sisteme eklenmektedir. Ancak hava ve deniz durumuyla, meteorolojik koşullarla ölçüm ekipmanlarında ve insana bağlı bir sistemde hatalar, eksiklikler ve kesintiler olmaktadır. Bunun yerine denizlerde belirli noktalara yerleştirilecek şamandıralarla ölçülen verilerin uzak sunucuya aktarılması ve tam otomasyon sistemlerinin kurulması gerekmektedir. Bugünün kablosuz iletişim teknolojileriyle, 5G, LoRa, LoraWAN gibi kablosuz ağ teknolojileriyle bu işlemleri gerçekleştirmek mümkün. Dünyanın her yerinde, okyanuslarda, balık çiftliklerinde, barajlarda ve göllerde su kalitesi izleme sistemleri, bu teknolojiler aracılığıyla gerçekleştirilmektedir.
Nehir sularının kirlilik yükü nasıl azaltılabilir? Nehir sularının denizlere etkisini nasıl düşünmek gerekir?
KAHRAMAN KALYONCU: Öncelikle nehirleri iki başlık altında düşünmek gerekiyor. Birincisi, kaynağı ve son bulduğu nokta ülkemizde olan nehirler. İkincisi, kaynağı farklı bir ülke olan ve ülkemizde son bulan nehirler. Üçüncüsü, kaynağı farklı bir ülkede olup, ülkemizden geçip farklı bir ülkede son bulan nehirler. Buradan hareketle bütüncül ve sürdürülebilir çözüm için çevre ve komşu ülkelerle birlikte uluslararası yaptırım sözleşmelerine imza atarak ortak sorumluluk çerçevesinde hareket etmek oldukça önemli. Biz kirletiyor, farklı bir ülkeye gönderiyor olabiliriz ya da farklı bir ülke kirleterek bize geliyor olabilir. Bunun için ülkeler arası rapor paylaşımları olmalı, destekleyici önlemler alınmalıdır.
Denize dökülen nehirlerin kirletici etkileri ciddidir. Sahip değilsiniz, tarafsınız. Marmara Denizi, bir iç denizdir, sahibi biziz. Marmara Denizi’ni Karadeniz’den ve Ege Denizi’nden bağımsız düşünemeyiz. Bu nedenle Karadeniz’e ve Ege Denizi’ne komşu tüm ülkelerle ortak politikalar belirlemeliyiz.
Kirlenmede “zaman/değişkenler” ikilisini gözden kaçırmamak gerekir. Kirlenme birden olmaz, birçok farklı ve irili ufaklı kaynakla, zaman içinde alıcı ortamın istiap haddinin tükenmesiyle karşımıza çıkar. Müsilaj durumu da bilim insanlarının istatistiksel ve bilimsel tanımlarıyla bu konuyu detaylandırmaktadır. Kirliliği denizlerde ve nehirlerde değil, kaynağında tespit ederek önlememiz gerekiyor.
Kirlenmeyi önlemek için “ilk kaynak” olarak nereye bakmamız gerekiyor?
KAHRAMAN KALYONCU: Marmara Bölgesi’ni ele aldığınızda Karadeniz, Ege Denizi ve Marmara Denizi’ne bakmak gerekiyor. Marmara Denizi’ne dökülenler: Susurluk, Gönen, Kocabaş. Ege Denizi’ne dökülenler: Kara Menderes Çayı, Meriç Irmağı-Ergene. Karadeniz’e dökülen: Sakarya.
Bu alanlarda belirlenen referans noktalardaki kirlilik parametreleri netleştirilmelidir. Ölçüm, kontrol, izleme ve uyarı sistemleri ivedilikle devreye alınmalıdır. Sürdürülebilir teknolojik veri iletim sistemiyle izlenmelidir. Bizde izlemelerle ilgili kamuda yetki paylaşımı, yetki karmaşasına dönüşüyor, bürokrasi devreye giriyor. Birbiriyle anlık temas hâlinde ortak akıl ve karşılıklı veri paylaşımıyla süreç yönetmesi gereken kurumlar kısırdöngüye düşüyor. Örneğin, evsel ve atık su arıtma tesis izlemeleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda. Nehir izlemeleri, önceden Orman Su İşleri Bakanlığı’ndaydı, sonra Tarım Bakanlığı’na ve DSİ sorumluluğuna verildi. Diğer yandan, yerel yönetimlerin yetki ve yetkisizlikleri de ele alınmalı.
Deniz, göl, nehir, ırmak, dere vb. noktaları alıcı ortam, yani atık su oluşum alanındaki atık suyun yönetmelikler çerçevesinde arıtıldıktan sonra deşarj edildiği ortam olarak niteleyebiliriz. Bu bağlamda kirlenmeyi kaynağında tespit etmek için bu alıcı ortamlara deşarjı olan irili ufaklı tüm noktaları kontrol altına almak gerekir. Ülke genelinde üretim yapan ve miktarı önemsiz atık su üreten kurum ve kuruluşlar, yasal izinlere bağlı olarak kayıt altındadır. Üretim alanına ve şekline göre atık su çıktısının kirletici yük parametre çeşitliliği bellidir. Konuyla ilgili çerçeve, Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’yle belirlenmiştir.
Her şey kayıt altındaysa ve sorun yaşıyorsak odaklanmamız gereken, “ilk kirlilik kaynakları”dır.
Bu bağlamda yapılması gerekenleri şöyle sıralamak mümkün:
Önceliğin atık su miktarının büyüklüğüne verilmesi bir handikaptır. Ülkemizde 2009 yılı itibarıyla ilk çalışmaları yapılan, atık su kapasitesi 10.000 m3/gün olan tesislerin “Gerçek Zamanlı Olarak Uzaktan İzlenmesi Projesi” kapsamında pH, sıcaklık, iletkenlik, çözünmüş oksijen parametrelerinin izlenmesi çalışmaları yapılmıştır. 2015 yılı itibarıyla revize edilerek evsel ve endüstriyel atık sular için kapasite 5.000 m3/güne düşürülmüştür. KOİ (Kimyasal Oksijen İhtiyacı), AKM (Askıda Katı Madde) parametreleriyle sisteme anlık, sıralı ve kompozit numune alma cihazları eklenmiştir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından anlık izlemeler (SAİS) yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Görüldüğü üzere projeler, atık su miktarına odaklı olarak ilerlemektedir. Burada atığın miktarını hesaplarken kirlilik yükleri kaçırılabiliyor. Kirletici etkisi olmayan 100.000 m3/günlük suyu izlerken aşırı kirletici 50 m3/saat bir deşarj, bir dereye veya kanala yapılabiliyor.
Diğer bir kritik konu: OSB merkezi endüstriyel atık su arıtma tesisleri, belediyelerin evsel atık su tesislerinin kapasite yetersizlikleri ve üzerlerindeki ağır yükler. Yerel yönetimlerin sorumluluk alanında bulunan evsel atık su arıtma tesisleri, tüm şehrin atık suyunu toplayarak, kimyasal ya da biyolojik arıtma metotlarıyla arıtarak ilgili denize, nehire vb. alıcı ortama deşarj etmek üzere kurulmuştur. Bu arıtma tesislerinin yapıldığı, devreye alındığı tarihler ve o tarihteki şehir nüfus yoğunluğu incelendiğinde kentleşme, insan nüfusunun ve buna bağlı olarak atık su miktarının artışı nedeniyle atık su arıtma tesislerinin kapasite artışının ve modenizasyonunun ihtiyacı karşılayamadığını göreceğiz. Yani evsel atık su arıtma tesisleri, kapasitelerinin oldukça üzerinde atık su kabul etmek zorunda kalıyor. Bu durum, arıtma kalitesinin düşmesine ya da yeterli arıtma yapılamamasına sebep oluyor. Ülkemizde bu tesislerin kapasite artışları ya da yeni ek modern tesis inşaları için İller Bankası, yerel yönetimlere kredi sağlamaktadır. Bu alandaki çalışmaları, yerel yönetim ve İlller Bankası yetkililerinden bölgesel olarak öğrenmek mümkün.
OSB’lere gelince işler biraz daha farklı bir boyut kazanıyor. Organize Sanayi Bölgeleri, belli sayıda, belli alanlarda üretim yapan fabrikaları barındırmak ve ihtisas alanına uygun bir bütünlük sağlamak amacıyla kurulur. Örneğin, “Kimyacılar Organize Sanayi Bölgesi”, “Plastikçiler Organize Sanayi Bölgesi”, “Tekstil Organize Sanayi Bölgesi” ya da “Karma Organize Sanayi Bölgesi” gibi. Fakat kurulum aşamasında 300 fabrikaya hizmet verebilir. X ihtisas alanı olarak belirlenen organize sanayi bölgelerinde yıllar içinde fabrika sayıları kapasitenin üstüne çıkıyor. Bunun yanında var olan fabrikalar, üretim kapasitelerini genişletiyor. Bu durumda Organize Sanayi Yönetimleri, bu fabrikalara üretimde kullanmaları için temiz su sağlamak, üretim sonrası atık sularını da arıtmak için yoğun çaba gösteriyor.
İhtisas dışı fabrikaların katılımı, üretim kapasite değişiklikleri, üretim tarzı değişiklikleri nedeniyle değişken atık su kirlilik yükleriyle merkezi arıtma tesisleri stabil bir arıtma yapamamaktadır. Bir arıtma tesisine giren atık su miktarı ve atık suyun kirlilik yüküne göre son arıtmaya kadarki prosesi organize edilir. Bu süreç ne kadar az değişken olursa, sonuç o kadar başarılı olur. Bu da yine Organize Sanayi Bölgeleri içindeki her fabrikanın online izlenmesi, ölçümünün yapılması, OSB merkezi arıtmaya raporlanması ve bu anlık bilgilere göre merkezi arıtmanın kendisini düzenlemesiyle olabilir. Fabrikaların kapasiteleri doğrultusunda kendi arıtma tesislerini verimli çalıştırması gerekir. Nasıl olsa merkezi arıtmaya gidiyor diye düşünülmemelidir.
Çevre duyarlılığı için evlerimizdeki mutfak atıklarını bile organik ve organik olmayan diye ayırarak atmaya çalışıyoruz. Bütün döngüyü aynı formda düşünebiliriz. Atığın ve kirliliğin küçüğü, büyüğü yoktur. Doğru zamanda doğru hamleler gerekir. Atık, üretim öncesi hesaplanabilir.
Diğer önemli sorun: Yeraltı suları, sondajların yanlış kullanımı ve yeraltı sularının içinde bulunduğu tehlike. Türkiye, su sıkıntısı yaşayan ülkeler kategorisinde. Ülkemizde birçok bölgede evlerde, tarımsal sulamada ya da endüstriyel üretimde sondaj yoluyla yeraltı su kaynakları yoğun kullanılıyor. Bu alan, kanunlarla, yönetmeliklerle tanımlanmıştır. Fakat aşırı ve kaçak artezyen kullanma, kamunun bildiği ve mücadele ettiği bir gerçektir.
Bu alana farklı bir tarafından ve daha büyük bir tehlikeye değinerek bakacağım. Endüstriyel üretim için izinli ya da kaçak kullanılan, özellikle renkli atık su çıktısı olan sektörlerde kullanılan yeraltı suyunun, kullanım sonrası yüksek sıcaklıkta, arıtmadan, aşırı renk içeriği ve diğer kimyasal kontaminasyonlarla tekrar yeraltına, sondaj kuyularına basıldığı bilinmektedir. Bu zehirli sular, arıtma maliyetinden, ilgili denetim kurumlarının cezai yaptırımlarından kaçmak için tekrar yeraltına basılmaktadır. Bu durumu sanayi bölgelerine yakın alanlarda tarım yapan çiftçilerin deneyimlerinden öğrenebilirsiniz. Çevre Bakanlığı başta olmak üzere il müdürlükleri, yetkili kişiler ya da kurumlar bu konuda çaba ve hassasiyet göstermektedir. Fakat değişen, gelişmelere göre güncellenmeyen yönetmelikler ve caydırıcı olmayan cezalar başarı sağlayamıyor.
Suyun yönetimi, özellikle arıtmada ve atık yönetimi odağında sizce nasıl olmalı?
KAHRAMAN KALYONCU: Su başta olmak üzere çevresel her alan, siyasetten bağımsız oluşturulacak bilim gruplarının hazırlayacağı ve geliştireceği yönetmeliklerin uygulanacağı bir biçimde yönetilebilir.
Üniversiteler, kesinlikle bu konuların muhatabı olmalıdır. Çevre izin, onay ve denetimlerinde üniversitelerdeki bilim insanlarının sürece dahil edilmesi gerekir. Hastalandığımızda kendimizi Hipokrat yemini etmiş doktorlara koşulsuz emanet ederiz. Hastane yöneten işletmecilere, maliyecilere, iktisatçılara vs. değil. Bilimsel kararların bilim insanlarına ve araştırmacılara bırakılmasından bahsediyorum. Herhangi bir uzmanlığa eleştiri değildir.
Su hayatsa, hayatın korunması konusunda karar vericiler, araştırmacılar, yönlendiriciler ve raportörler tamamen siyaset üstü ekipler tarafından şekillenmelidir. İktidarların ana sorumluluğu, bu ekipler ve projeler için kaynak temininde bulunmak, çeşitliliği sağlamak olmalıdır.
Siyasette sağ, suyu altın musluktan; sol, platin musluktan; iktidar, titanyum musluktan içebilir. Fakat değişmez kural, içilenin su olduğudur. Siyaset, musluğun niteliği, niceliği vb. konularla ilgilenebilir. Suyla ilgilenecek olan, bilim insanlarıdır.