"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Mehmet İşler: Turizm, Altmış Bir Yan Sektörü Besliyor

  • 7 Haziran 2021

MEHMET İŞLER


TÜROFED Başkan Yardımcısı

ETİK YK Üyesi



Siz hem TÜROFED (Türkiye Otelciler Federasyonu) Başkan Yardımcılığı görevini yürütüyorsunuz hem de Ege Turistik İşletmeler Birliği’ndesiniz. Haziran ayı rezervasyonları nasıl görünüyor? 


MEHMET İŞLER: Turizm sektörü sadece otelcinin oda satıp para kazandığı bir sektör değil. Turizm, altmış bir yan sektörü besliyor. Turizmci odasını açıp bir misafir aldığı zaman o misafirin yediği salatadan yattığı yastığın yıkanmasına, bahçenin bakımından havuz harcamalarına, eğlenceye kadar gerekli işleri yapan yan sektörler söz konusu. Misafir dışarı çıktığında da restoranlar, taksiciler, hediyelik eşyacılar var. Dolayısıyla kriz yalnızca turizmciye vurmuyor, bütün bu sektörleri aynı anda etkiliyor. Bu da ekonomik kaybı ve sıkıntıyı beraberinde getiriyor. Yunanistan, İtalya, İngiltere gibi ülkelerdeki sektör aktörleri, ayakta kalabilmek, kalifiye elemanlarını tutabilmek, bir sonraki döneme güçlü bir şekilde girmek için hibeler aldı. Bizde ancak durumu iyi olanlar kredi aldı, borçlanarak devam etmeye çalıştı. Kredi alamayanlar çok zor durumda. Yani borcu borçla döndürmeye çalıştık ve borç yükümüz arttı. 


Turizm, çalışanlarına ve ülkeye katma değer yaratan, döviz kazandıran, yan sektörlerle, tedarikçilerle organik bağları olan önemli bir sektör. 


Kısa zamanda eğitim verip kalifiye işgücü de yaratıyoruz. Gençler, farklı kültürleri ve dilleri öğreniyor, beraber yaşama pratiklerini görüyor, yeni yemekler tatma, şarap ikram edebilme gibi kendini geliştirme avantajları yakalıyor. 


Kısacası döviz kazandırıyoruz, istihdam yaratıyoruz, yerli malı işliyoruz ve onu direkt ithal etmek yerine işleyerek sattığımız için kendi ürünümüzü de kıymetlendiriyoruz. Türkiye’nin şu an turizmden daha iyi bir marka ürünü yok. Yunanistan’a baktığımızda şunu görüyoruz. Onlar sokakların dizaynı konusunda bizden iyi durumda, ama bizim tesislerimiz oradakilerin üstünde. Tesislerimiz şık ve bakımlı, ancak turist tesisin dışına çıktığında karmaşayla, kaosla karşılaşıyor. Tabela kirliliği, denetimsizlik, yabancı dil menülerinin eksikliği derken insanlar dışarı çıkmak istemiyor. Rakiplerimizde ise, tesislerin hizmet anlayışı ve kalitesi daha düşük, turistlere dışarısı daha cazip geliyor. Türkiye’deki bu tezatlığa rağmen destinasyon merkezleri en çok tercih edilenler arasında. Avrupalı turistler, uygun fiyata yüksek hizmet almayı tercih ediyor. Türkiye turizmi bir marka olmuş ve çekim gücü oluşturmuş. Türk lirasının döviz karşısındaki değer kaybını da avantaja çevirerek cazibe merkezi hâline gelmiş, hizmet kalitesi ve tesislerin durumu son derece iyi. Peki nerede kaybediyoruz? Sektör sürekli krediyle büyüyor, kriz durumu olduğunda da ödeme zorluğuna düşüyor ve bunalıyor. Sektörü kriz zamanlarında destekleyecek, ayakta durmasını sağlayacak hibelere ihtiyaç var. Biz hibe alamadık. Bazı kredi olanakları sunuldu, birtakım vergiler ertelendi. Bunlar ileriye dönük ödemeler olarak önümüzde duruyor. Oysa rakiplerimiz bu yüklerden kurtuldu ve bu hâlde bizimle rekabet ediyorlar. Normalde Nisan ayında hareket başlardı, Mayıs 15’ten sonra sirkülasyon yoğunlaşırdı, Ekim-Kasım’a kadar devam ederdi. Avrupa’da bizim dört ana pazarımız var: Almanya, İngiltere, Benelüx ülkeleri ve Orta Avrupa. Diğer tarafta ise, Rusya ve Ukrayna ağırlıklı olmak üzere Moldovya, Slovakya. Bu yıl Mart başında rezervasyon akışı iyiydi, ancak tedbirlerin kaldırılması ve vakaların artmasıyla bu akış kesildi, hatta iptaller gelmeye başladı. Belirsizlik hâkim oldu. Normalde turizmci sezon başında bir fiyat belirliyor ve o sabit fiyatla çalışmaya devam ediyordu. Bu yıl hiçbir şey belli değil, neyi sabitleyeceksin? Fiyat sabit olmayınca maliyetler belirlenemiyor, dışarıda da müşteri yok ki 100 liralık odayı 150 liraya satabilsin. Bırakın 100 liralık odayı ederinde satmayı, fiyatı 80’e çekiyor. Zaten ödemesi gereken kredileri, vergileri, beklenmedik giderleri var. Bunlar, turizmcinin üzerinde büyük yük. Dükkânı kapatırsınız, sandalyeleri ters çevirirsiniz, şalteri indirir gidersiniz. Bizim tesislerimizde böyle bir durdurma mümkün değil. Devasa bahçeler var. Kapalı da olsanız bu bahçelerin sulanması, binaların bakımının yapılması gerekiyor. Belli oranda istihdam sağlamak zorundasınız. Dükkân değil, yaşayan, canlı olan bir şey bu. Dolayısıyla kışın da oraya bakmakla mükellefsiniz. Gelir olmasa da gider kışın devam ediyor. Günümüzde faizler de, enflasyon da çok yüksek. İstediğiniz zaman kredi alamıyorsunuz. Bunlar sektörün önünü tıkıyor. En kötüyü geride bıraktık, 2020’yi atlattık, 2021’de her şey güzel olacak derken tedbirlerin gevşemesiyle, kongrelerin yapılmasıyla Mart ayında vakalar yükseldi. Bu durum Nisan’ı da, Mayıs’ı da etkiledi. Şu an Haziran’ı da içine alacak gibi görünüyor. Sektör bu süreçte en önemli üç ayı kaybetti. Şimdi bütün umutlar aşıda. Vaka ve vefat sayısını düşürmek yetmiyor, aşılamanın artarak devam etmesi gerekiyor. Biz bu dengeyi sağlayamıyoruz. Aşılama hızlanmadan seyahat kısıtlarının gevşemesi mümkün görünmüyor. Haziran’da yoğun bir aşılama kampanyası olsa ve en iyi ihtimalle Temmuz’da sektör canlanmaya başlasa bile bu canlılık en fazla dört ay sürebilir. 12 ayda 4 ay çalışarak sektörün kendini çevirmesi çok zor. Zaten geçen yıldan da kaybı var. Kesinlikle hibe ve destek lazım. İyi ki kısa çalışma ödeneği vardı. Olmasaydı bütün elemanlarımız diğer sektörlere geçerdi ve çalıştıracak kalifiye eleman bulamazdık. 


Sonuç itibarıyla 2019, tüm zamanların en iyi yılıydı. Ülkemize 30 milyon turist geldi. Bu sayıyı yakalayamayacağımız aşikâr. 2020’de 16 milyon turisti ağırladık. Bu yıl en iyi ihtimalle 25, en kötü ihtimalle 20 milyon turisti ağırlarız gibi görünüyor. 


BM, pandeminin etkisinin 2022’de süreceğini, bunun da turizm hareketlerine yansıyacağını öngörüyor. Hem iklim krizini hem de pandemiyi değerlendirdiğinizde 2022’de turizm hareketinin nasıl evrileceğini düşünüyorsunuz? Ülke olarak bu değişime hazırlıklı mıyız? Burada işletmecilerin göz önünde bulundurması gereken neler var? Yerel yönetimlere düşen sorumluluklar neler?

 

MEHMET İŞLER: Küresel ısınma nedeniyle denizlerimizde daha önce görmediğimiz canlıları görüyoruz, denizden salya çıkıyor. Küresel ısınma ve susuzluk neticesinde insanları geniş ve serin yerlerde ağırlamak yerine daha ekonomik çözümler getirmeye çalışıyoruz. Anlaşılan o ki, pandemi çerçevesinde alınan tedbirler pandemiden sonra da sürecek. 154 maddeden oluşan “Güvenli Otel Sertifikası”na sahibiz. Bu sertifikanın bundan sonra kalıcı olacağına inanıyorum. Bu sertifika, tatile gelen insanların güven sigortası oluyor. Ayrıca yeşil alanların, doğanın kıymeti artıyor. İlerleyen süreçlerde ciddi bir dijitalleşme dönemine gireceğiz. Yeni kuşaklar teknolojiyle iç içe. Hem hijyen kurallarıyla hem de dijitalleşmeyle turizmde hedef kitlenin beklentilerine uyumlanmak zorundayız. Eskiden yemeklere, fiziki koşulların güzelliğine kıymet veriyorduk. Bence bundan sonra gösterişli binalardan ziyade doğayla iç içe olan, yeşil alanları koruyan, enerjisini güneşten alan, geri dönüşümle çalışan, bitki örtüsünü çeşitlendiren, dijital güncellemeleri takip eden tesisler öne çıkacak. Açık büfelerde ne olursa olsun yiyeyim yerine az, öz, sağlığa faydalı gıdaların tüketileceği, doğayla bütünleştiren spor aktivitelerinin yoğunlaşacağı bir dönem olacağını düşünüyorum. Çocukların plastik oyuncaklar yerine doğal ürünlerden yapılmış, yaratıcı zekâlarını ortaya çıkaracak oyuncaklarla oynayacağı, doğanın bir parçası olduklarını onlara hatırlatacak yeni bir modellemeye gidiyoruz. Bu modelleme sadece anlattığım turistik tesislerde olmayacak. Karavanlarla, doğayla iç içe küçük evlerle, çadır tatilciliğiyle ve benzer birçok konseptle daha sık karşılaşacağız. Zaten Anadolu bu anlamda oldukça zengin. Turizmci, denize ve güneşe yakın şahane binalar yapmak, kes-kopyala-yapıştır birbirine ekle tesisler kurmak yerine beton oranının az olduğu tesislere yatırım yapacak. Bunların maliyetleri daha düşük olacak, insanı doğayla bütünleştiren özellikleriyle paketlenip pazarlanacak. Böyle bir dönüşüme, değişime gideceğiz. Bunu bekliyoruz. 


Bu dönüşümde yerel yönetimlerin üzerine alması gereken sorumluluk nedir? 


MEHMET İŞLER: Şu âna kadar turizm sektörü, yerel yönetimlerin önünde gidiyordu. Yani insanlar güzel tesisleri tercih ediyordu. Otelcinin kendi ürünüyle yarattığı değerle tesisin bulunduğu yerel yönetimin verdiği hizmet kalitesi arasında fark vardı. Oysa biz turizmci olarak otellerimiz dört dörtlük olsun ama yerel yönetimler de orayı turizm açısından bir cazibe merkezi hâline getirecek işler yapsın istiyoruz. Turizm destinasyonuna gitmektense bir mekâna gidiyorsunuz. Hâlbuki ben o ilçeye gitmek, orayı yaşamak istiyorum, acaba nerede kalabilirim diye düşünülmeli. Bodrum örneğine baktığımızda bir beton yığını görüyoruz. Karakterini, çekimini, özelliğini, cazibe gücünü kaybetmiş bir yer. Havası için Bodrum’a gidiliyor, ama bizim hedef kitlemiz olan yeni kuşaklar böyle bir tatil anlayışını kabul etmeyecektir ve doğayı böylesi bir beton yığınına teslim ettiğimiz için bize kızacaktır. Kuşadası da kat kat apartmanların olduğu bir yer hâline gelmiş durumda. Sonraki kuşaklar, güzelim doğayı bu kadar hoyratça kullanmamızın hesabını soracaktır. İnşaat rantının ağır bedellerini ödüyoruz. Covid-19, doğayı korumamız gerektiğini öğretti. Artık yerel yönetimlerin ışıklı tabelalardan, görüntü kirliliği yaratan uygulamalardan kaçınması gerekiyor. İçinde neler olduğunu anlamadığımız menülerden, mutfakların denetlenmediği, eğitimsiz, yabancı dil bilmeyen personellerin çalıştığı sistemlerden vazgeçilmesi gerekiyor. Aynı zamanda eski kent merkezlerinin estetik açıdan düzenlenmesi gerekli. Mazotlu, benzinli araçlar yerine elektrikle çalışan, estetik bir taşıma sistemine geçilebilir. Hem oranın insanına istihdam yaratılır hem de çevre kirliliğine karşı bir önlem alınmış olur. Daha sakin, kirlilikten uzak, petrolden arındırılmış, yeşille kucaklaşmış, estetik yapıların olduğu, insanların medeni bir şekilde denize girebileceği, kaliteli hizmet alabileceği modeller öne çıkacak. Şu anki durumda ahbap çavuş ilişkileriyle yürüyen, ben yaptım oldu tavrıyla sürdürülen yönetim modelleri var. Hedef kitlenin beklentisine uygun değişimi ve dönüşümü nasıl gerçekleştiririz sorusuna odaklanmaları lazım. İnsanların kentlerden destinasyon merkezlerine kaçtıkları bir süreç yaşadık. İnsanların oralarda kalabilmesi için daha yaşanabilir, sakin, kendiyle barışık, butik ilçeler yaratmamız lazım. Böylece sadece dış pazardan gelen turistle değil, kendi insanlarımızla 12 ay yaşanabilir bu mekânları yaratabilir ve sürdürülebilir hâle getirebiliriz. Bunun için en önemli husus, çevreci bir belediyecilik anlayışı. İnsanlar, teknolojiyle birlikte ideal örnekleri görüyor ve yaşadıkları yerler de öyle olsun istiyorlar. Kim bunları sunabiliyorsa öne geçecek. Aksi zihniyetteki belediyeler bir sonraki seçimde kaybedebilir. Bisiklet hizmetlerinin, yürüyüş yollarının, parkların olduğu, çevrenin iyi dizayn edildiği, plajların temiz ve hizmetin iyi olduğu, içinde yaşayan insanların kendini güvende hissettiği bir merkez yaratılabilir. Bunların yanı sıra mutfakların denetlendiği, tarihî alanların temiz tutulup korunduğu, turizm destek noktalarından kolayca bilgi alınabildiği yerler öne çıkmalıdır. İlçedeki değerleri ayağa kaldırıp geleni daha uzun süre kalmaya ikna edecek güç yaratmanız lazım. Ulaşımını elektrikle sağlayan, çevreye duyarlı, kendi kendiyle barışık olan belediyecilik bundan sonra daha önemli olacak diyebilirim.



Önerilen Haberler