"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Ahmet Aras: İklim Değişikliği Eylem Planı Hazırlayacağız

  • 23 Ağustos 2021

28 Temmuz 2021 tarihinde başlayan ve oldukça geniş bir alana yayılan orman yangınlarının ardından bölgenizdeki son durumu öğrenebilir miyiz?

 

AHMET ARAS: En önemli doğal kaynaklardan biri olan ormanlar, kentleşme ve sanayileşme gibi nedenlerle yoğun bir baskı altında. Ülkemizdeki ormanların azalması ya da ekonomik açıdan verimsizleşmesi, güncel bir sorundur. Ülkemizin Akdeniz gibi önemli bir yangın kuşağında bulunması ve bilinçsizlik, orman yangınları için uygun bir ortam oluşturmaktadır. Haftalar süren yoğun mücadelemiz sonucunda Bodrum’da yangın kontrol altına alındı. Soğutma çalışmaları yapıldı. Şu an Bodrum’da her şey kontrol altında. Yangında dayanışma ruhu çok önemliydi ve biz bu sınavı Bodrum’da başarılı bir şekilde atlattık. 

 

Yangın tehdidi özellikle sıcaklıkların yükseldiği, bağıl nem oranının düştüğü ve rüzgârın şiddetli olduğu dönemlerde ortaya çıkıyor. Türkiye’nin bulunduğu konumda orman yangınları tamamen önlenemese de, ülke nüfusunun bilinçlendirilmesiyle, alınacak önlemlerle orman yangınlarını ve olumsuz sonuçlarını, en aza indirmek mümkün. Çağdaş ve bilimsel önlemlerle hem yangın sayısını hem de yanan alan miktarını azaltmamız gerekiyor. Bunu da ancak doğru politikalarla gerçekleştirebiliriz. 


Bölgemizde herhangi bir can kaybı ve yaralanma yaşanmadı. Ancak yanan ormanlarla birlikte bir habitat yok oldu. Sadece doğal güzellikler yok olmuyor, aynı zamanda flora, yaban hayatı, su kaynakları, toprak, iklim, rekreatif amaçlarla insanların yararlandığı alanlar ve ormanlar yok oluyor. Bir yaşam son buluyor. Bu durum geleceğimiz için büyük önem taşıyor. Bodrum’un merkezine yaklaşık 50 kilometre uzaklıkta bulunan Mumcular bölgesinde dağlık alanda etkili olan yangın nedeniyle bir mahalle tedbir amaçlı tahliye edildi. Bu bölgede birkaç ev yangından dolayı hasar gördü. Soğutma çalışmaları sonrası hasar tespit ve yangın mağdurlarına destek çalışmaları devam etmektedir. Yangında yaklaşık 9.000 hektar alan zarar gördü. 


Yangınlardan ötürü ekolojik dengenin tahrip edilmesi, toplumların yaşamını ciddi boyutlarda tehdit etmektedir. Kuraklık, erozyon, sel ve taşkın gibi çevresel sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu anlamda orman kaynaklarının toplumların sağlığını korumadaki önemi de tarif edilemez boyutlardadır. 


Farklı özellikleri nedeniyle bölgemizin birçok yerinde değişik habitat tipleri ortaya çıkmıştır. Bu yaşam alanları, endemiklerinde bulunduğu birçok bitki türüne ev sahipliği yapmaktadır. 


Yangın nedeniyle toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerindeki değişimleri de dikkate alarak, yanan alanların onarılması ve yeniden eski yapısına kavuşturulması için öncelikle bölgedeki mevcut bitki türlerinden yararlanmayı hedefliyoruz. Bir orman kısa bir sürede oluşmuyor, hatta eski hâline getirebilmek yıllar sürüyor. Şartlar ne olursa olsun görevimiz, gelecek kuşaklara doğru, yaşanabilir ve sürdürülebilir bir dünya bırakmak.

 

Söndürme ve soğutma çalışmalarında karşılaştığınız güçlüklerden bahseder misiniz? Afet risk yönetimi kapsamında doğal afetlerle mücadele sürecinde yetki ve sorumluluk açısından yaşadığınız zorluklar nelerdir?

 

AHMET ARAS: Kentlerde yoğunlaşan nüfus, kentlerin sosyal ve ekonomik açıdan kalkınması için önemli bir unsur. Ancak ekonomik anlamdaki gelişme ve yenilikler, kentleri sosyal ve kültürel açıdan büyütse de, bambaşka zorlukları beraberinde getiriyor.

Yangın, deprem, çığ, sel ve su baskını gibi istenmeyen doğa olaylarının meydana geliş şekilleri ve yarattığı etkiler farklı olsa da, yerleşim yerlerinde can ve mal kaybına neden olmaları nedeniyle o bölgede yaşayan her canlının hayatında olumsuz sonuçlar doğuruyor. Yerel yönetimlere felaket öncesinde ve sonrasında büyük görev düşüyor. Çünkü yerel yönetim, kentinde yerleşik yaşayanı daha iyi tanır. Doğal afetlerde yerel yönetimin ne şekilde olması gerektiği konusu ve çalışma alanlarını açıklayan uygulamalar yeterli değildir.  

 

Doğal afet yönetiminin her aşamasında çalışmaları desteklemek için yeterli mali kaynağa sahip olmak da yerel yönetimin mali kapasitesinin artırılması için çok önemlidir. Bu nedenle bir doğal afet yaşanması durumunda yerel yönetimlerin acilen aktif rol ve sorumluluk alması yerine merkezi karar süreçlerinin beklenmesi, yüksek maliyetli ve olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. 

 

28 Temmuz 2021 günü başlayan ve 11 gün süren orman yangınlarında da bu zorluklar yaşandı. İnsan gücüyle yangınları söndürmeye çalışmak oldukça zordu. Bölgemiz dağlık ve sarp yolları var. Bir noktadan sonra itfaiye aracı, arazöz veya herhangi bir iş makinesinin çalışma alanına uygun değildi. Tam da bu noktada havadan müdahalenin zamanında ulaştırılmasının ne kadar elzem olduğu ortaya çıkıyor. Yangının kentin birçok bölgesinde aynı anda başlaması da havadan müdahalede aksamalar yaşattı. Yangının büyük alanlara yayılmasının sebebi, günler sonra sağlanan havadan müdahale desteğiydi. Kısa sürede engellenememesinin nedeninin orman yangınlarının idaresinde uygulanan yanlış politikalar olduğunu belirtmekte fayda var. 

 

Açık olan gerçek şudur: İnsanlık, doğanın etki-tepki zincirini, kendi etki-tepki zincirleriyle karşılaştırarak doğadaki ekolojik sistemlerle uyumlu bir yaşam biçimi kurmak zorundadır. 


Krizin kaynağına dair bütüncül ve doğru tespitleri yapmak, bu krizi anlamlandırmak ve üstesinden gelmek açısından yaşamsaldır. Yerel yönetimler doğrudan sorumluluk ve inisiyatif almalıdır. Yetki karışıklığı, hukuki/idari sorunlar ve yerel yönetimlerin yetersiz mali durumuna rağmen kent yaşamını, sunulan hizmetleri, ulaşımı, ısınmayı ve konut tercihlerini yeniden yapılandırmak zorundayız. 

 

İklim krizinin ve ekolojik krizin artan etkileri neticesinde orman yangınları, sel gibi doğal afetler hem dünyayı hem ülkemizi etkiliyor. Yerel yönetimlerin geliştireceği iklim politikalarının içeriği, çevre politikalarıyla eşgüdümü ve stratejik plan kapsamı sizce nasıl olmalı?

 

AHMET ARAS: Dünyanın gündemine oturan ve insanlığın doğayla olan ilişkisini yeniden sorgulamasına neden olan küresel iklim değişikliği ve ekolojik kriz neticesinde kapımızı çalan afetler, doğayı ve insanlığı sıfır noktasına doğru sürüklemektedir.


Sınırsız birikim mantığına, tüketim kültürüne, kaynakların israfına ve ekosistemin geri döndürülemez tahribatına dayanan bugünkü üretim ve tüketim tarzı, dünyayı adım adım iklim krizine ve ekolojik krize taşımaktadır. Piyasa toplumundaki yeniden üretim ve tüketim hastalığı, insan türünün varlığını doğrudan tehdit etmektedir.


Küresel ısınma ve onun tetiklediği küresel iklim değişikliği, insanlığın tarihini, yaşayış biçimini, ekonomik sistemi, kültürel dokuyu vs. tekrar gözden geçirmeyi ve tartışmayı zorunlu kılıyor.


Yaklaşmakta olanın sorumluluğunu taşıyan toplumlar ve kurumlar, sera gazı salımının azaltılması, karbon emisyonu, atıklar, geri dönüşüm, ulaşılabilir-sağlıklı gıda, çölleşme, yangınlar, toprak ve su kirliliği gibi insanlığın ortak sorunları için küresel girişimlerde bulunuyor, önlemeye ve çözüme dair stratejiler geliştirmeye çalışıyor. Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) Türkiye,  Akdeniz Havzası’nda orman yangını sezonunun uzayacağı ve daha yıkıcı yangınlar yaşanacağı konusunda sürekli uyarıyor. 


Yaşamsal öneme sahip bu krizi yönetmek ve çözümler üretmek için kent yaşayanlarını, tüm kamu kurumlarını ve özel sektörü içine alan ortak bir disiplin yaratmalı ve acil eylem planı hazırlamalıyız. 

 

Doğal afetler sonrası yaşanan krizlerde belediyeler yetki, görev ve finansman kaynakları açısından sizce ne kadar güçlü? Bölgeniz dahilinde iklim eylem planınız var mı? Varsa somut hedefleriniz nelerdir?

 

AHMET ARAS: Küresel ısınma ve iklimsel değişikliği, deniz seviyesinin yükselmesine, aşırı hava olaylarına, orman yangınlarına, kuraklığa, sellere, yeni salgın hastalıkların ortaya çıkmasına ve yayılım hızlarının artmasına neden oluyor. Uzmanlar, doğaya yönelik tahribat devam ederse “doğal felaket” olarak adlandırılan, esasında insan faaliyetleri neticesinde meydana gelen sel, yangın ve benzeri afet haberlerinin önümüzdeki günlerde, aylarda ve yıllarda artarak devam edeceğini sıklıkla vurguluyor.

 

Öncelikli yapabileceklerimizi ve Bodrum Belediyesi olarak uygulamalarımızı şöyle sıralayabilirim: 


Ormanlardan geçen ve yangına neden olan enerji nakil hatlarının yeraltına alınmasını, yangın emniyet yol ve şeritlerinin inşasının ve bakımının yapılmasını, eğitimli personel sayısının artırılmasını, yangın söndürme uçaklarının, helikopterlerin ve ekipmanların tamamlanmasını, yangın uyarı sistemlerinin kurulmasını, yangın zararlarını en aza indirecek ağaç türlerinin seçilmesini sağlamak zorundayız. 


Bunlar için gerekli finansal kaynağın ayrılması ve önceliklere uygun olarak kullanılması için baskı gücü oluşturabilir, kamuoyu yaratabiliriz. Orman köylüsünü, ormana sahip çıkacak şekilde eğitebiliriz.


“İklim Eylem Planı” ve “Sürdürülebilir Enerji Eylem Planı” hazırlamalıyız. Kentsel planlamadan arazi kullanımına, yerel enerji kaynaklarından belediye yapılarının yenilenebilir enerjiyle donatılmasına kadar geniş bir alanda gerçekleştirilecek projeleri desteklemeliyiz, uygulamaya almalıyız. 


Geçtiğimiz aylarda kanola bitkisi üretiminde ilk hasadımızı yaptık. Bodrum Belediyesi, elde ettiği ürünü belediye araçlarında kullanmak üzere biyodizel hammaddesi olarak değerlendirmektedir.


Avrupa Komisyonu tarafından yürürlüğe konan ve sürdürülebilir enerji politikalarını destekleyen Başkanlar Sözleşmesi’ni imzaladık. Bodrum’da sera gazı salımını azaltmayı, sera gazı envanterini çıkartmayı ve iklim değişikliği eylem planını hazırlamayı taahhüt ettik.


Doğal kaynakları ve çevreyi korumak için kentsel atıkların geri dönüşümünü sağlamak zorundayız. Örneğin Bodrum Belediyesi, 2019 rakamlarıyla yarattığı “Atık Ekonomisi” sayesinde 918 bin 530 kilogram sera gazı salımını önledi, geri dönüşümle bir yıl içinde 26.485.544 kWh enerji tasarrufu sağladı.


Tarımsal üretimde küçük çiftçiliği, başka bir deyişle aile tarımını, organik ve ekolojik tarımı desteklemeliyiz. Ekolojik parametrelere uygun olarak gerçekleştirilen toprak kullanımı ve tarımsal üretim hem kaynakların kullanımını rasyonalize edecek hem de çevre kalitesini koruyacak.


Tarımda kullanılan ilaçlar, verimi artırmak için kullanılan hormonlar, bilinçsiz gübre ve su tüketimi toprağı zehirlemektedir, yeraltı su kaynaklarının kirlenmesine ve tükenmesine yol açmaktadır. Öte yandan, küresel iklim değişikliğinin getirdiği çölleşme, kuraklık, dengesiz iklim koşulları gibi ekolojik sonuçlar, tüketime endeksli toplumun israf ekonomisiyle birleşmektedir, ulaşılabilir sağlıklı gıda ve yoksulluk sorunu ortaya çıkmaktadır.  


Güvenli gıda üretimini ve tüketimini gerçekleştirmeyi sağlamanın en rasyonel ve aynı zamanda demokratik yolu, kooperatifçiliktir. Yerel yönetimler, kooperatifçiliği desteklemeli ve teşvik etmelidir. Bodrum Belediyesi, TARKO’yla bunu hayata geçirmiştir.


İklim değişikliği gibi küresel bir sorunla mücadelede yerel girişimler çok küçük ölçekli görülse de, çözüm için yerel yönetimlerin etkin bir şekilde bu sürece katılması büyük önem taşımaktadır.


Önerilen Haberler