YÜKLENİYOR
Öğrencileri koruyarak uygulamalı ve yüz yüze eğitime 6 Eylül 2021 tarihinde başlanacağı açıklandı. Öncelikle bu 1.5 yıllık süreci değerlendirir misiniz? Eğitim sistemi sürekli değişen ve eğitimdeki yapısal sorunları çözümlenmeyen Türkiye’de online eğitimde yaşanan sorunlar ve fırsat eşitsizliği, okulların açılmasıyla birlikte tam anlamıyla giderilebilecek mi?
HASAN DENİZ: Eğitimde fırsat eşitsizliği, tek başına bir olgu değildir, başka toplumsal eşitsizliklere dayanır. Yani gelir dağılımına, cinsiyet ayrımcılığına, kentsel alanlara, afetlerin sonuçlarından etkilenmeye, kaynakların coğrafi dağılımındaki dengesizliğine ve benzeri birçok olguya bağlı olarak ortaya çıkan bir sonuçtur. Eğitimdeki fırsat eşitsizliğini bu toplumsal olgulardan bağımsız düşünemeyiz. Gelire, cinsiyete, coğrafi konuma, engelliliğe, gelişim geriliklerine, göçmen olma ve benzeri birçok durum neticesindeki dezavantajları telafi etmeye yönelik özel önlemler almayan ve destek sağlamayan her eğitim sistemi, mevcut toplumsal eşitsizlikleri eğitimden yararlanma bakımından da sürdürüyor, eğitimde fırsat eşitsizliği yaratıyor demektir. Fırsat eşitliği yaratmaya çalışan bir eğitim sistemi, bütün bu temel eşitsizlik kaynaklarını yok edemiyorsa bile eğitim olanaklarına erişim ve katılım bakımından bunların sonuçlarını telafi edecek birçok tedbir alabilir.
Bu nedenle bütün eşitsizliklere rağmen (elbette bu eşitsizliklerin kaldırılması için çalışmaya devam ederek) eğitim alanında belirli tedbirler, özel önlemler alarak toplumsal eşitsizliklerin sonuçlarının eğitime doğrudan yansımasını kısmen de olsa azaltmak mümkün. İşte o zaman eğitim sistemi, toplumsal eşitsizlikler bağlamında bütün dezavantajlara rağmen fırsat eşitliği yaratıyor diyebiliriz.
Öncelikle geride bıraktığımız döneme baktığımızda online eğitim, internete erişim, erişilen internetin bağlantı kalitesi, bütün bunların ötesinde öğrencinin internete erişecek bir araca (tablet, bilgisayar, akıllı telefon vb.) sahip olup olmaması bakımından büyük eşitsizliklerle başladı. Sonra kısmi tedbirlerle bu sorunlar çözülmeye çalışıldıysa da, yeterli olmadı. Diğer yandan, Türkiye’nin genel anlamda internete erişimle ilgili sorunlarıyla birlikte düşünürsek, epeyce zor bir süreç oldu. Bildiğim kadarıyla Türkiye’de internetin ortalama hızı, dünya sıralamasında 5,27 Mbps ile 102. sırada. Bu işin lojistik kısmına içerik ve yöntem açısından baktığımızda da kapsamlı bir hazırlık olmadan online eğitime hızlı bir geçiş yapmak zorunda kalındığı görülüyor. Bu durum hâliyle mevcut eşitsizlikleri daha da derinleştirdi. Sadece eğitim alanında değil, hayatın tüm alanlarında olduğu gibi, krizler ve felaketler mevcut eşitsizlikleri derinleştirir. Kırılgan gruplar, özel tedbirler alınmadığında bu krizlerin ve felaketlerin sonuçlarından çoğunlukla daha fazla etkilenir. Dolayısıyla pandemi sürecinde de böyle oldu. Belirli gruplar, eğitimden yararlanma ve eğitime erişme konusunda daha dezavantajlı oldu ve eğitim açısından önemli kayıplar oluştu.
Şimdi sorunuzun son noktasına dönersek, “Fırsat eşitsizliği, okulların açılmasıyla birlikte tam anlamıyla giderilebilecek mi?” Okula dönme durumu, eğitimdeki fırsat eşitsizliklerini ortadan kaldırmaz, ancak pandemi koşullarıyla derinleşen eşitsizlikleri azaltır. Bu nedenle okula dönmek önemlidir. Ancak yeri gelmişken bir kez daha söylemekte fayda var. Gelire, cinsiyete, engelliliğe, coğrafi konuma, gelişim farklılıklarına vb. konulara bağlı oluşan her türlü toplumsal eşitsizliğin eğitim alanında derinleşmemesi için özel önlemler almak ve destek vermek gerekir. Mevcut toplumsal eşitsizliklerin daha da derinleştiği, herkesin biraz kendi hâline terk edildiği bir süreçte bu konuda fazla ümitvar değilim, ama yanılmayı çok isterim.
Geçtiğimiz aylarda UNICEF Genel Direktörü Henrietta Fore, çocukların bir yıl daha okula gitmemesinin gelecek nesilleri etkileyeceğini belirtmişti. Bu konu Türkiye gündeminde de tartışılıyor. Çocukların bedensel/ruhsal ve bilişsel/duygusal gelişimi açısından sizce okulların açılması neden önemli? Bu süreçte ebeveynler ve öğretmenler ne gibi zorluklar yaşadı? Konuyla ilgili çalışmalarınızdan ve gözlemlerinizden bahseder misiniz?
HASAN DENİZ: Günümüz dünyası açısından baktığımızda okul sadece çocuğun belirli kavramları, işlemleri öğrendiği bir yer değil. O kavramları ve işlemleri başka olanaklarla öğrettiğimizde de çocuğun okuldan elde edeceği gelişime yönelik kazanımları karşılayamayız. Çocuk, okulda akranlarıyla ilişki kurarak, oyunlar oynayarak, sohbet ederek, takım çalışmalarının içinde yer alarak sosyal açıdan gelişir. Aynı zamanda çocuklar, okulda akranlarıyla ilişkilerinde kendini ifade etme ve diğer çocukları dinleme becerilerini geliştirir. Bu diyalogların içinde farklı kelimeleri ve kavramları öğrenir. Öte yandan, öğretmenleriyle ve diğer çocuklarla olan etkileşimlerinde duygularını ifade etmeyi, başkalarının ihtiyaçlarını fark etmeyi, sınırları ve kuralları öğrenir. Yine bu etkileşimler içinde farklı duygularını fark eder. Çocuk, okuldaki farklı ortamlarda ve durumlarda koşar, zıplar, hareket eder, dans eder, taklit yapar vs. Bütün bunlar, bedensel gelişimi ve beden hâkimiyeti için önemli fırsatlardır. Bu kazanımların bir kısmı derslerden elde edilebilirken, birçoğu doğrudan derslerin kazanımları değil, bizatihi okul ortamının kendiliğinden sağladığı kazanımlardır ve okul ortamının kendiliğinden sağladığı tüm ilişkiler ve atmosfer içinde oluşur, çocuğu içine alır. İşte başka hiçbir ortamın kolay kolay telafi edemeyeceği imkân ve fırsat budur. Çocuklar pandemi boyunca okuldan uzak kaldıkça bu imkândan da mahrum kaldılar. Tam da buna bağlı olarak her zaman dile getirdiğimiz bir hususu hatırlamakta fayda var. “Gelişim devamlıdır, fakat gelişimde duyarlı ve kritik dönemler vardır.” Yani çocuğun farklı gelişim alanları, farklı dönemlerde daha hızlı gelişir. Bunun sağlıklı bir şekilde gerçekleşebilmesi için o gelişim alanının o yaşta/evrede uyarana ve etkileşime ihtiyacı vardır. Çocuğun okuldan uzak kaldığı her gün, bu uyaranlar ve etkileşimler açısından da önemli kayıplara neden olacaktır. Bu nedenle gerekli tedbirleri alarak, uygun koşulları sağlayarak okulları açmak ve okulların olabildiğince açık kalmasını sağlamak, çocukların çok yönlü bütünsel gelişimi açısından son derece önemlidir.
Bu sürecin en çok zorlanan taraflarından biri de ebeveynler oldu. Ebeveynlerin yaşadığı zorlukları üç başlıkta toparlayabiliriz. Birincisi: Ebeveynler, çocuğun eğitimi ve öğretimini desteklemek ve takip etmek açsından zorlandı. Birçok ebeveyn, online araçlara kendileri hâkim değilken, hatta sahip değilken, çocukları online kanallar üzerinde eğitime alıştırmak ve devamlılıklarını sağlamak durumunda kaldı. Çoğu ebeveyn, çocuğunun uzaktan eğitimle yeterli derecede öğrenemediği ve anlayamadığı konularda çocuğuna nasıl destek olacağını, ona nasıl rehberlik edeceğini de bilmiyordu. Çocuğun anlamadığı bir konuyu anlamasına nasıl yardımcı olabilir, farklı bir konuyu araştırması için nasıl rehber olabilir? Üstelik, bu sorumluluk da yine toplumsal cinsiyet rollerine bağlı olarak çoğunlukla kadınlara yüklendi. İkincisi: Ev içi iş yükünün artması da önemli zorlayıcılardan biriydi. Sokağa çıkma yasağına ve pandeminin diğer tedbirlerine bağlı olarak evdeki insan sayısı arttı, hâliyle ev içi iş yükü arttı. Ev içi iş yükü de toplumsal cinsiyet rolleri dahilinde yine kadınların omuzlarına bindi. Üçüncüsü: Ev içi ilişkiler açısından önemli zorluklar yaşandı. Ebeveynlerin iş ve çalışma koşulları değişti. Evin içinde ilişkiler sürekli gerildi.
Çocuk gelişiminin ve çocuğun iyi olma hâlinin en üst düzeyde sağlanması için çocuğu ve çocuğun yakın çevresini desteklemeyi misyon edinen Anne Çocuk Eğitim Vakfı olarak tam da bu noktada, yaşadıkları zorluklar karşısında ebeveynlere destek olmak amacıyla bugüne kadar sahip olduğumuz deneyimi ve birikimi bu zor sürece nasıl tahvil edebileceğimiz üzerine düşündük ve çok yönlü bir yaklaşım geliştirdik.
Yıllardır yüze yüze uyguladığımız Anne Destek ve Baba Destek Programları’nı geçici olarak askıya aldık. Online araçlar üzerinden annelere ve babalara yönelik uygulayabileceğimiz Anne Buluşmaları ve Baba Buluşmaları adı altında yeni uygulamalar geliştirdik. Yukarıda değindiğimiz fırsat eşitsizliklerini azaltmak ve krizlerin mevcut eşitsizlikleri daha da derinleştirmesini bir nebze de olsa önlemek için Anne ve Baba Buluşmaları’nın hedef kitlesini en dezavantajlı gruplar şeklinde belirledik. AÇEV tarafından yetiştirilmiş bir eğitimcinin liderliğinde haftada bir çevrimiçi toplantı olarak gerçekleştirilen buluşmalar, 11 haftada tamamlanmaktadır. Baba Buluşmaları’nda 10-12 babanın, Anne Buluşmaları’nda 10-12 annenin katılımıyla oluşan gruplar aynı zamanda eğitimcinin liderliğinde oluşturulan bir WhatsApp grubuyla da etkileşimini sürdürmektedir. Anne ve Baba Buluşmaları’nın önemli özelliklerinden biri, bu gruplara katılan annelere ve babalara malzeme desteğinin sağlanması. Gruba katılan tüm annelere ve babalara, çocuklarının eğitimleri için kırtasiye malzemeleri, ortak etkinlik yapabilmeleri için çeşitli oyun/etkinlik paketleri, kitaplar, farklı eğitim materyalleri ve her hafta işlenen konulara dair bilgi notlarıyla destekleyici materyaller gönderilmektedir.
Baba Buluşmaları ve Anne Buluşmaları kapsamında ebeveynlerin çocuklarıyla zaman geçirmeleri, demokratik ve destekleyici bir ilişki kurmaları, onların gelişim alanlarını, eğitim ve öğrenimlerini desteklemeleri için güçlenmeleri hedeflenmiştir. Ancak pandeminin sosyal sonuçlarıyla tüm toplumun üstüne çöktüğü ve herkesin tek başına kendi sorunlarıyla uğraştığı bir dönemde onlara yalnız olmadıklarını, toplumsal dayanışmanın devam ettiğini, kendi çaresizliklerine terk edilmediklerini ailelere hissettirmesi bakımından Baba ve Anne Buluşmaları’nın etkisi burada özetlediğimiz amaçların ötesine geçmiştir.
AÇEV olarak bu dönemde ebeveynlerin desteklenmesi konusunda attığımız önemli bir diğer adım ise, YouTube kanalımız oldu. https://www.youtube.com/user/AnneCocukEgitimVakfi
Bir YouTube kanalı oluşturduk. Bu kanalda ebeveynlik becerileri konusunda herkesin erişimine açık olacak videolar hazırlamaya başladık. Çocuğun tuvalet alışkanlığı kazanması konusundan çocuğun eğitim ve öğrenimine destek olmaya, pandemi koşullarında ev içi demokratik ilişkiden çocukların ekran kullanımını düzenlemeye kadar farklı birçok konuda uzmanlarla videolar oluşturduk. Bu videolarla ebeveynlerin, çocukların gelişimini desteklemesi, onların iyi olma hâlini sağlaması ve yakın ilişki kurmasını desteklemek konusundaki farkındalıklarının ve bilgilerinin artmasını amaçladık.
Öte yandan, çocukların okuma becerilerini geliştirmek, çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmak ve ebeveynleriyle birlikte etkinlik yapmalarını sağlamak amacıyla “Okuyan Bir Gelecek” platformunu oluşturduk. https://okuyanbirgelecek.acev.org/
Okuyan Bir Gelecek Platformu, videolar aracılığıyla çocukları farklı çocuk kitaplarıyla, yayınevleriyle tanıştırmayı ve ebeveynlerin, çocukların dil gelişimini destekleyecek şekilde onlara kitap okuma konusunda farkındalıklarını artırmayı hedefliyor. Platform üzerinden yapılan bağışlar sayesinde evinde kendisine ait çocuk kitabı olmayan binlerce çocuk, resimli hikâye kitaplarıyla buluşuyor.
AÇEV, uzaktan ya da yüz yüze eğitim uygulamalarında salgının yarattığı olumsuz etkileri ortadan kaldırmaya yardımcı olmak için eğitim kurumlarına yol gösterecek bazı öneriler derlemişti. Bu çalışma kapsamında yerel yönetimlerle işbirliği söz konusu oldu mu? Yerel yönetimler, örgün eğitimin başlamasıyla birlikte STK’larla ve diğer meslek örgütleriyle hangi konularda işbirliği yapmalı ve alacakları inisiyatifler sizce neler olmalı?
HASAN DENİZ: AÇEV, ebeveynlere yönelik programlarının uygulanması başta olmak üzere farklı çalışmalarında yerel yönetimlerle işbirliğini son derece önemli görmektedir. Bu kapsamda yıllardır farklı yerel yönetimlerle birçok işbirliği gerçekleştirilmiştir. Bu işbirlikleri AÇEV’in programlarının ve faaliyetlerinin yaygınlaşmasına imkân sağlarken, yerel yönetimlerin aile eğitimi, erken çocukluk konularındaki hizmet kapasitelerini de güçlendirmektedir. Bu işbirliklerinin en önemli çıktısı da budur. Yani yerel yönetimlerin bu konularda model oluşturmasına ve kapasitesine destek olmaktır. Bu nedenle pandemi öncesinde Anne Destek ve Baba Destek Programları’nın uygulanmasında olduğu gibi, pandemi döneminde de Anne Buluşmaları ve Baba Buluşmaları’nın uygulanmasında da yerel yönetimlerle işbirliği içinde olduk. Özellikle okul öncesi eğitimin yaygınlaşmasında yerel yönetimler önemli girişimlerde bulunmaktadır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Yuvamız İstanbul girişimiyle kaliteli ve erişilebilir okul öncesi eğitimin yaygınlaşması konusunda oldukça önemli bir model ortaya koymaktadır. Bu kapsamda açılan kreşler, büyükşehirlerde dezavantajlı grupların kaliteli okul öncesi hizmetlere erişimi açısından önemli bir model teşkil ediyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Yuvamız İstanbul girişimi kapsamında AÇEV de elinden gelen desteği vermeye çalışmaktadır. Proje dahilindeki içeriklerin oluşturulmasından kreş mekânlarının tasarlanmasına, buradaki eğitimcilerin meslek içi eğitimlerinin verilmesinden modelin denetlenmesine kadar birçok konuda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’yle AÇEV arasında STK ve yerel yönetimler arasındaki işbirliğine örnek olacak bir işbirliği devam etmektedir.
Yerel yönetimler, çocukların gelişiminin desteklenmesi ve iyi olma hâlinin sağlanması için ebeveynlerin desteklenmesi konusunda çok önemli imkân ve kaynaklara sahip. Bu kaynak ve imkânların ebeveynlerin desteklenmesi konusunda değerlendirilebilmesi için AÇEV elinden geldiğince tüm yerel yönetimlerle işbirliği kurmaya ve sürdürmeye çalışmaktadır. Diğer yandan yerel yönetimler, kentsel mekânların çocuk dostu bir şekilde tasarlanması ve oluşturulması konusunda da belirleyici aktörlerden biri. Bu nedenle çocuk dostu kentsel mekânların oluşması adına bu işbirliklerini önemsiyoruz.
Hâlihazırda ülkemizde ebeveynlerin desteklenmesi konusunda eğitim ve destek programları yeterli derecede yaygın değil. Çocuk dünyaya geldiği andan itibaren ebeveynlerin, çocuğun gelişimini ve iyi olma hâlini sağlayacak becerileri kazanmasını sağlayacak, zorlandığı konularda onlara rehberlik edecek destekleyici ve güçlendirici programlar yetersiz. AÇEV, bu konuda yıllardır yaptığı çalışmalarla model oluşturarak ve programlar geliştirerek bu açığı kapatmaya çalışıyor. Ancak Türkiye, büyük bir ülke ve bir STK tek başına bunun için yeterli olamaz. Bu nedenle çocuğun gelişimini desteklemekten çocukla iletişim kurma becerilerine, kural koyma sürecinden çatışma çözmeye, çocuğun eğitiminden öğrenmesine destek olmaya kadar temel ebeveynlik becerileriyle ilgili eğitim programlarının yaygınlaşması konusunda yerel yönetimler sorumluluk üstlenebilir. Yerel yönetimler, her geçen gün güçlenen sosyal hizmet üretme kapasiteleriyle ebeveynlere yönelik etkili/yaygın destek vermek ve eğitim programlarını yaygınlaştırmak için uzman kurumlarla işbirliği içinde kapasite yaratabilir.
Okul öncesi eğitim konusunda ciddi bir boşluk var. Ne yazık ki, bu boşluğu ya kalitesiz hizmetler ve kurumlar doldurmaktadır ya da çocuk böyle bir eğitime hiç erişememektedir. Çocuk gelişiminde erken yılların önemi artık tüm dünya tarafından kabul ediliyor. Çocuklar, yaşamın ilk yıllarında destekleyici, güvenin ve huzurun sağlandığı bir ortam içerisinde farklı uyaranlar alır ve deneyimler yaşarsa, gelişimleri de o kadar sağlıklı ve iyi olur. Aksi takdirde, telafisi kolay olmayan gelişim fırsatları kaçırılır. Yani okul öncesi eğitim, bir toplumun geleceğini ilgilendiren en önemli konudur. Bu nedenle çocuğun erken yıllarını en iyi şekilde değerlendirmek için kaliteli, bilimsel, uzmanlığa dayanan ve gerekli standartlara sahip okul öncesi eğitim hizmeti üretmek ve bu konuda bir kapasite yaratmak yerel yönetimler için son derece önemli bir sorumluluktur. Bu, tüm yerel yönetimlere bir çağrı olsun. Biraz önce İstanbul örneğinde bahsettiğim gibi, AÇEV de bu konudaki uzmanlığını ve deneyimini yerel yönetimlerle paylaşmaya hazırdır.
Yerel yönetimler, kentsel mekânın çocuk ve ebeveyn dostu olarak tasarlanması konusunda da bu alanda çalışan uzmanlarla, STK’larla işbirliğine gidebilir. Mevcut şehircilik ve imar planlarına muhakkak çocuk perspektifini katmalılar. Bugün birçok kentte, yeşil alanı olmayan bir sitede oturmuyorsanız, çocuklar açısından evin dışına çıkmak, dışarıda oyun oynamak ve etkinlik yapmak oldukça zor. Bir ebeveyn, çocuğuyla sokağa çıktığında çocuk arabasıyla kaldırımlarda ilerlemesi neredeyse imkânsız. Elbette örnekler çoğaltılabilir. Yerel yönetimler, kentsel alanların oluşturulmasında STK’larla ve uzmanlarla işbirliği yaparak çocuk dostu kentlerin oluşturulmasında inisiyatif almalıdır, güçlü işbirlikleri yapmalıdır.
Salgın süreci boyunca çocukların eğitimine destek olmak ve eğitimde fırsat eşitsizliğini gidermek için yerel yönetimlerin çeşitli çalışmaları ve projeleri oldu. Yeni süreçle birlikte yerel yönetimler, yetkileri ve sorumlulukları kapsamında bölgelerindeki eğitim ihtiyaç analizini nasıl yapmalı, hangi kriterleri göz önünde bulundurmalı? Yerel yönetimlerin eğitim eylem planı oluşturması sizce neden önemli ve gerekli?
HASAN DENİZ: Evet, çok haklısınız. Üretilen her hizmetin öncesinde ihtiyaç analizi yapmak, sosyal politika açısından oldukça önemli. Yerel yönetimler, üretecekleri hizmet öncesinde gerekli uzmanlıklardan yararlanarak, genelleyici varsayımlardan ziyade gerçek örneklemlere dayanan, ele alınacak konunun gerektirdiği metotlarla elde edilmiş verilerden hareketle ihtiyaç analizleri yapılmalı. Temel gerekliliklerden bir diğeri, çoğu zaman genelleyici sonuçlar kadar alt kırılımların, nüansların göz önünde bulundurulduğu analizlerde hizmetlerin farklı grupların ihtiyaçlarına yönelik üretilebilmesi. Yukarıda belirttiğim gibi, yerel yönetimler bu konuda da ilgili STK’larla ve uzmanlarla işbirliğine gitmeli. Veriye dayalı sosyal çalışma, o toplumun ihtiyacıyla örtüşmesi bakımından daha yüksek şansa sahip olacaktır.
Çok çalışmak ve üretmek önemli, ancak bunun kadar önemli olan diğer bir nokta, biz ne için çalışacağız, bütün bu yaptıklarımız ve yapacaklarımız bizi nereye getirsin istiyoruz, belirli bir sürenin sonunda neyin ne olmasını istiyoruz? Bunu belirlemek de bir o kadar mühim. Anlık uygulamaların, gündelik gerekliliklerin ve ihtiyaçların peşinden gitmek yerine uzun vadeli hedefleri olan, belirli bir plan doğrultusunda ilerleyen yerel yönetim modeli, o bölge için daha etkili sonuç verecektir. Bu, eğitim konusunda da geçerli. Bu nedenle eğitim konusunda da ihtiyaç analizlerinden hareketle belirli verilere dayanan, ilgili uzmanlıkların ve tarafların müzakeresi sonucunda ortak akılla oluşturulan eylem planları hem etkili sonuçlar verecektir hem katılımcılığı güçlendirecektir hem de ihtiyacın karşılanması doğrultusunda gerçekçi olacaktır.
Eylem planlarını oluştururken farklı metotlarla elde edilmiş verilerin ve analizlerin dikkate alınması, konunun farklı taraflarının ve uzmanlıklarının bir araya gelmesi de son derece önemlidir. Biz, yerel yönetim bölgemizde hangi eğitim hizmetlerini üretmek istiyoruz? Bu, hangi ihtiyaca dayanıyor? Biz, bu ihtiyacın giderilmesinde kimlerle işbirliği yapabiliriz? Hangi uzmanlıklarla bir araya gelebiliriz? Bu ihtiyacı karşıladığımızda sonucun ne olmasını istiyoruz? Bütün bu sorular ve cevaplar etrafında oluşturulmuş diğer alanlardaki faaliyetlerle bütünleşik ilerleyen bir eylem planı sadece eğitim için değil, yerel yönetimlerin tüm hizmetleri için temel bir gerekliliktir. Eylem planları oluştururken diğer önemli bir konu da risk analizinin yapılmasıdır. “Oluşturduğumuz eylem planının riskleri nelerdir, bu risklerle nasıl baş edebiliriz?” sorularına verilecek yanıtlar, eylem planlarının en önemli tamamlayıcılarıdır.