YÜKLENİYOR
EZGİ FINDIK
Arş. Gör.
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi Bölümü
Yüz yüze eğitim 6 Eylül’de başlıyor. 1.5 yıllık aranın ardından, yeni eğitim-öğretim döneminde çocukların okula başlama kaygısı ve adaptasyon sıkıntıları nasıl giderilebilir? Eğitim-öğretim sürecine dair genel bir değerlendirme yapabilir misiniz? Çocukların bedensel/ruhsal sağlığı ve bilişsel/duygusal gelişimi nasıl etkilendi?
EZGİ FINDIK: Pandeminin seyri içinde yetişkinlerle birlikte yaşayan çocuklar birçok belirsizlikle karşı karşıya kaldı. Yetişkinler için bile bu kadar belirsizlikle baş etmek zorken, sosyal, duygusal ve bilişsel açıdan gelişmekte olan çocuklar için bu çok daha zor oldu. Ev ortamında ebeveynlerin çalışma koşulları değişti. Tam okullar açıldı derken, tekrar kapandı. Online eğitime katılabilen çocuklar için uzun süre ekran karşısında olmak, öğretmenine ve arkadaşlarına “gerçekten” temas edememek, ev ortamının çocukların hareket ihtiyacının karşılanmasında okuldaki olanaklardan oldukça uzak olması ve ev ortamında eğitim almaya çalışılırken fiziksel çevrenin odaklanmada güçlükler yaratması, bu süreçte yaşanan sorunlardan bazılarıydı. Online eğitime erişebilen çocuklar, yaşadıkları tüm sorunlara rağmen erişemeyenlere oranla daha şanslıydı. Zira ülkenin pek çok yerinde bazı çocuklar, teknolojik altyapı ve destek eksiği nedeniyle online eğitim sürecinin dışında kaldı. Eğitim dünyasında hâlihazırda var olan eşitsizlik, pandemi döneminde daha da derinleşti diyebiliriz.
Pandemi sürecindeki eğitim uygulamalarına bakıldığında ise, online eğitimin bu hizmete erişebilen çocuklar ve aileler açısından yüz yüze eğitim kadar olmasa da, destekleyici olduğunu söylemek mümkün. Ancak önemli nokta şu ki, yüz yüze yürütülen müfredatı online eğitimde aynı yoğunlukta uygulama kararı ve online eğitime özgü bir müfredatın geliştirilmemiş olması hem çocuklar hem de eğitimciler açısından zorlayıcı oldu. Bu noktada eğitimcilerin geri bildirimleri müfredatın online eğitim açısından oldukça yoğun olduğu, yüz yüze gerçekleştirilen eğitimin online ortamda gerçekleştirilmesinin yalnızca çocuklar için değil, ebeveynler ve öğretmenler için de sorunlara sebep olduğu yönündeydi.
Her şeyden önce çocukların adaptasyon ihtiyacı olacağını kabul ederek başlamanın yerinde olacağını düşünüyorum. Hepimiz gündelik rutinlerimizin ve çalışma koşullarımızın pandemi öncesindeki hâline dönmesini istiyoruz. Eğitimciler ve eğitim sisteminde yer alan personel de eski rutinlerine dönmek isteyebilir. Ancak okulların fiziksel ve insani çevre açısından pandemi öncesindeki gibi olmasını beklemek gerçekçi olmayacaktır. Öncelikle hepimizin bir adaptasyon sürecine ihtiyacımız olduğunu kabul etmek, uyum sağlamak açısından önemli. Yetişkinlerin bu denli zorlandığı bir süreçte, hızla değişen koşullara uyum sağlamak üzere henüz yeterince gelişmemiş çocukların bir anda pandemi öncesindeki eğitim sistemine kolaylıkla uyum sağlamasını beklemek gerçekçi olmayacaktır. Bu süreçte çocukların uyum süreçlerini desteklemek üzere eğitim programlarının esnetilmesini, okuldaki fiziksel ortama ve rutinlere uyumu kolaylaştıracak esnek uygulamaların planlanmasını önerebiliriz.
Okuldaki sosyal atmosferin yeniden yapılandırılması ve en küçük birim olarak sınıflardaki grup etkileşimini sağlamak üzere sınıf içi uygulamalar, oyunlar, drama çalışmaları yapılarak grup birlikteliğinin tekrar kurulması, uzun süredir ara verilen akran etkileşiminin sağlanmasında yararlı olabilir.
Ebeveynler, pandemi süreci boyunca hem online eğitime ilişkin sıkıntılarla mücadele ettiler hem bakım verme aşamasında zorlandılar hem de çocuklarıyla iletişim kurmakta zorluklar yaşadılar. Benzer sıkıntıları öğretmenler de yaşadı. Çocuk-ebeveyn-öğretmen ilişkisi açısından okulların tekrar açılmasının etkileri sizce nasıl olacak? Okullar yeni sürece ve koşullara hazır mı?
EZGİ FINDIK: Pandemi bize okulun bir başka işlevini daha hatırlattı. Okul, yalnızca çocukların değil, ebeveynlerin de hayatını düzenliyor, aynı zamanda ebeveynlerin de sosyal ihtiyaçlarının giderilmesinde önemli bir işleve sahip. Okulun sadece çocukların gelişimlerinin desteklendiği bir kurum olmadığını (elbette öncelikli olarak bu ama) aynı zamanda ebeveynlerin hayatlarını sürdürmek üzere çalışırken çocuklarının güvenle kalabildiği bir mekân olarak işlev gördüğünü anladık. Dolayısıyla okulların kapalı olduğu süreçte ebeveynlerin çalışma hayatlarını sürdürmesi ve çocukların eğitim alması gibi iki yoğun süreç mekânsal açıdan evde devam ettirildi. Ebeveynleri evden çalışma olanağına sahip olmayan çok daha büyük bir çoğunlukta olan çocuk grubu ise, evde bakım ve eğitim konusunda desteğe ihtiyaç duydu. Olanağı olan aileler, büyük ebeveynlere ya da profesyonel olarak bakım işlerini üstlenen kişilere başvurdu. Pandemi, ebeveynler için çocukların bakımlarının ve eğitimlerinin desteklenmesi konusunda zorlayıcı bir dönem oldu.
İletişime dair ortaya çıkan değişimlere gelince: Uzun zamandır aile olarak evde bu denli zaman geçirilmediği için aile içindeki iletişim dinamikleri de yeniden yapılandı. (Aile derken elbette tek ebeveynli aileleri de kastediyorum.) Öte yandan, evdeki roller de karıştı. Ebeveynler, online eğitim sürecinde yardımcı öğretmen gibi rol alırken, bir ebeveyn olarak çocuklarıyla ilişkilerini sürdürmekte de güçlükler yaşadılar. Bu süreçte belki de daha önce ihtiyacımız olmayan yeni beceriler edinmek zorunda kaldık. Bu da elbette kolay değil. Gelişim ve öğrenme, zorlanmayı da beraberinde getiriyor. Ebeveynler ve çocuklar, bu süreçten az ya da çok bazı beceriler edinerek geçiyor.
Aynı durum aslında öğretmenler ve çocuklar ya da ebeveynler ve öğretmenler arasında da yaşandı. Daha fazla online, daha az yüz yüze bir iletişimle karşılıklı ihtiyaçları anlamak ve bu ihtiyaçlara yönelik çözümler üretmek kolay olmadı. İletişimdeki bu kanallarda da birçok yeni beceri gelişti.
Okulların tekrar açılmasıyla birlikte okul-öğretmen-çocuk-aile arasındaki iletişimde yeni ihtiyaçlar belirecektir. Bu süreçte tarafların tamamının ihtiyaçlarının anlaşılabilmesinin ve kaynakların doğru belirlenmesinin uyum sürecini kolaylaştıracağını, olası sorunlara çözüm odaklı bir bakışla yaklaşılmasına destek olacağını ve en temelde asıl amaç olan “çocuğun yüksek yararı” için birlikte üretilebilmesine alan açacağını düşünüyorum.
Okulların bu sürece hazır olup olmadığına geldiğimizde ise, okulların ebeveynle ilişkisinde öğretmen köprü görevi gördüğünden bu süreçte öğretmenlerin desteklenmesinin oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.
Yerel yönetimler, eğitimde fırsat eşitliğini sağlamaya yönelik dayanışma pratikleri geliştirdi, çocuklara yönelik online etkinlikler, atölyeler vs. düzenlediler. Bu tür uygulamaların gerek pandemi sürecinde gerek normalleşme döneminde çocuklar üzerindeki etkisi nasıldı? Okulların açılmasıyla birlikte yerel yönetimlerin bu anlamda alacağı inisiyatifler sizce neler olmalı? Eğitim eylem planı ve ihtiyaç analizi nasıl yapılmalı?
EZGİ FINDIK: Okullarda uygulanan müfredat hâlihazırda çocukların gelişimsel ihtiyaçlarını düzenlemek üzere yapılandırılmıştır. Dolayısıyla çocukların gelişimsel ihtiyaçlarının örgün eğitimle büyük oranda karşılanması gerekir. Ancak eğitim yalnızca formel eğitim kurumlarında sürdürülen bir etkinlik değildir.
Bu açıdan yerel yönetimlerin çocuklara ve ailelere yönelik olarak yürüttükleri çalışmalar söz konusu informel eğitim alanları açısından önemli bir yer tutar. Özellikle pandemi gibi zorlu bir süreçte yerel yönetimlerin yürütebileceği çalışmalar, yerel yönetimlerin mahalle örgütlenmeleri içinde sunularak çocuklar ve aileler açısından daha ulaşılabilir bir hâle getirilebilir.
Bu çalışmalar arasında sanat ve drama çalışmaları gibi terapötik etkisi de olabilecek çalışmalar olabilir. Bu tip çalışmalarda çocukların hem gelişimleri desteklenebilir hem de zorlu günlerden geçerken çocukların deneyimlerini ve duygularını farklı şekillerde yansıtmaları mümkün olabilir. Bu çalışmalar yalnızca çocuklar için değil, aynı zamanda ebeveynler için de yürütülebilir. Kuşkusuz bu tip çalışmalara katılarak kendisine zaman ayırabilen ebeveynlerin, çocuklarıyla etkileşimleri de olumlu yönde etkilenecektir.
Bunların yanı sıra çocukların ve ailelerin sağlık açısından güvenlik önlemleri alınarak sosyalleşmelerine olanak sağlayacak şenlik ya da proje gibi çalışmalar da yerel yönetimler tarafından organize edilerek pandemi sürecinde sosyal ve duygusal açıdan gelişimi destekleyici etkinliklerde bulunamayan çocuklara ve ailelerine sunulabilir.
Son olarak şunu da eklemek isterim: Yerel yönetimlerin uygun birimlerinde çocuklara ve ailelerine yönelik olarak geliştirilen, psikologlar ya da psikolojik danışma ve rehberlik öğretmenleri tarafından yürütülecek programlar, çocukların ve ailelerinin ihtiyaçları olan psikolojik desteği onlar için ulaşılabilir kılabilir. Bu tip bireysel faaliyetlere ya da grup faaliyetlerine katılım, normalleşme sürecine uyumda çocuğun yararına sonuçlar yaratabilir.
Ebeveyn, çocuk ve öğretmen açısından adaptasyon sürecini desteklemek için neler yapılabilir?
EZGİ FINDIK: Aslında en başta söylediğimiz gibi bu yeni dönem, eğitim sürecinin bütün tarafları için bir adaptasyon aşaması olacak. Bu açıdan eğitim alanının profesyonelleri olarak öğretmenlere daha çok sorumluluk düşüyor. Öğretmenler, uyum sürecine dair hem kendi ihtiyaçlarını hem de ebeveynlerin ve çocukların ihtiyacını gözetmek durumunda olacak. Bu anlamda okullardaki rehberlik servislerinin yürütebileceği çalışmalar olduğunu düşünüyorum. Rehberlik servisleri, okula uyum konusunda güçlük yaşayan çocuklara ve ailelerine destek olmak üzere bireysel görüşmeler yapabilir, görüşmeler sonucunda öğretmenle işbirliği yapılarak çocuğun okula uyumu ve öğrenme süreci planlanabilir.
Tipik gelişim gösteren çocuklardan farklı olarak özel gereksinimli çocukların ve ailelerinin de uyum sürecinde farklı desteklere ihtiyacı olabilir. Tipik gelişim gösteren çocukların okula uyum sürecinin dahi zorlayıcı olacağını konuşurken, özel gereksinimli çocuklar için onlara özgü çalışmaların yapılması gerektiğini düşünüyorum. Pandemi öncesinde kaynaştırma ya da bütünleştirme süreçleriyle tipik gelişim gösteren akranlarıyla bir arada eğitim alma hakkı olduğu hâlde birçok okulda buna uygun düzenlemelerin personel ve ekipman sebebiyle reddedildiği, kendisi ve ailesi ayrımcılığa maruz kalan çocukların pandemi sonrasında benzer sıkıntılar yaşayabileceği düşünüldüğünde Milli Eğitim Bakanlığı ve Milli Eğitim Müdürlükleri tarafından sürecin özenle yürütülmesi gerekiyor. Çocukların eğitim sürecinden en üst düzeyde yararlanabilmesi için uygulanan gölge öğretmen gibi uygulamaların yürütülmesi, özel gereksinimli çocukların uyum sürecini kolaylaştıracaktır.