"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Biltekin: “Belediyeler Sokakta Yaşayan Hayvanlar İçin Ödenek Ayırmalı”

  • 17 Ocak 2022

Yılbaşından önce sokak hayvanlarına ve evcil hayvanlara yönelik düzenlemeleri içeren bir genelge yayımlandı. Genelge kapsamındaki uygulamaların olumlu olduğu yönünde toplumsal algı yaratılmaya çalışıldı. Öncelikle genelgeyi değerlendirir misiniz? Nasıl bir süreç yaşanacak?

FATMA BİLTEKİN: Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, 26 Aralık’ta bir genelge yayımladı. Genelge, sokakta yaşayan hayvanlarla ilgiliydi. 17 maddeden oluşan bu genelge, cumhurbaşkanının açıklamasının akabinde, yasaya aykırı olarak yapılan köpek toplamalarıyla ilgili geri adım atıldığı izlenimi veriyordu. İktidarın hayvanlara yönelik bakışına ve uygulamalarına aşina olduğumuz için genelgenin hayvan toplamalarını artıracağını biliyorduk. Bu genelgede yazan hemen hemen her şey yasada var. 17 yıldır sorumluluklarını yerine getirmeyen, çoğunda geçici bakımevi bile olmayan belediyelerin bir anda hayvanları rehabilite etmesini, kısırlaştırmasını ve yasaya uygun hareket etmesini ne sağlayacak?

Genelgenin 8. maddesi, belediye toplama ekiplerinin tespit ettiği ya da ihbar sonucu tespit edilen, sokakta yaşayan hayvanların barınaklara götürülmesi gerektiğini söylüyor. Oysaki yasa çok net. Yasaya göre belediyeler sadece sokaktaki kısır olmayan veya hasta olan bir hayvanı alabilir, tedavi ve kısırlaştırma işlemi bittikten sonra da aldığı yere geri bırakmak zorundadır. Bu madde, tüm hayvanların toplatılması anlamına geliyor.  Bu genelgeden sonra toplamalar bitmedi, hatta arttı. Yine hiçbir sorunu çözmeyen, üzerine düşünülmeden bir gecede çıkarılan bir genelge.

Genelge, tehlike arz eden hayvanlarla ilgili denetimin artırılmasından bahsediyor. Bu denetim, üretim yapanlara, hayvanları dövüştürenlere yönelik olarak değil, evinde bu hayvanlara bakan insanlara yapılıyor nedense. Oysa, 2009’dan beri üretimi, yuvalandırılması yasak olan türlerle ilgili hiçbir önlem alınmadı. Gaziantep’te dört yaşındaki bir çocuğun köpek saldırısı sonucu yaralanması gibi, toplumsal infial yaratan bir olay yaşandığında olayı geçiştirmek için önlem alınmış gibi yapılıyor. Ancak bu şekilde hiçbir sorun çözülemiyor, sorunlar daha da artıyor.

14 Ocak’a kadar tehlike arz eden hayvanların kısırlaştırılması ve çiplenmesi gerekiyor, ancak bu işlemleri yapacak maddi gücü olmayanların, bu sorumluluğu almak istemeyenlerin hayvanları sokaklara, dağ başlarına attıklarına dair sayısız haber geliyor. Sorunu yasaklayarak çözemeyeceklerini, bu hayvanlara yuva olmak isteyen kişilere eğitim verilmesi zorunluluğu getirilmesini ve denetimlerin artırılmasını talep etmiştik. Yasa koyucular, hayvanları cezalandırmayı seçti. Yeni yasaya göre köpek dövüştürenlere verilecek ceza iki aydan iki yıla kadar. Bu ceza, Türkiye’deki sisteme göre yetersiz. Ancak dövüşten kurtarılan bir hayvana yuva olmanın cezası, hayvanın yanınızdan alınıp barınağa kapatılıp ömür boyu hapse mahkûm edilmesi. Tutarı ise, 11 bin TL.

2021 yılı Temmuz ayında Hayvan Hakları Kanunu’nda değişiklik yapıldı. Yasa hazırlanırken hayvan hakları savunucularının görüşleri, önerileri ve itirazları dikkate alınmadı. Yasadaki değişikliğin ve yeni genelgenin hayvan haklarını korumaya yönelik kapsamı var mı? Toplum, bu konuda doğru ve yeterli bilgilendirildi mi?

FATMA BİLTEKİN: Yasa koyucular, bu yasayı “Devrim niteliğinde bir yasa,” diyerek tanıttı, ama uygulamada değişen hiçbir şey olmadı, hatta bazı durumlar daha da karmaşık haâle geldi. Hayvan öldürme, bir hayvana işkence yapma, tecavüz etme gibi bazı suçlar sonunda “suç” olarak tanımlandı. Ancak belirlenen cezaların alt sınırı üç yıldan az olduğu için, üst sınırı dört yıl olan öldürme suçu dışında, yatarı olan bir suç yok. Çünkü Türkiye’de üç yılın altındaki cezalar ertelenebiliyor, para cezasına çevrilebiliyor.

“Sahipli/sahipsiz hayvan ayrımı ortadan kalktı,” dediler, ama sokakta yaşayan hayvanlar için suçüstü olmayan durumlar dışında şikâyet hakkımızı elimizden aldılar. Değişikliğe göre sokakta yaşayan hayvanların yaşadığı ihlallerin adli vaka olup olmadığına Tarım ve Orman Bakanlığı karar veriyor. Bu uygulama da karmaşaya sebep oldu; çünkü bakanlığın adli vaka olup olmadığına karar vermesi için delil toplaması lazım, ancak bakanlık bunu yapmıyor. Bunu yapabilecek yetkili kadroları da yok. Bir vakada dosyayı İl Tarım Müdürlüğü, İlçe Tarım Müdürlüğü’ne, İlçe Tarım Müdürlüğü, İl Tarım Müdürlüğü’ne gönderip durduğu için deliller yok olabiliyor. Yetki konusunda bile kafaları karışmış durumda.

Yasa tamamen “mış” gibi yapıyor. Örneğin, yunus parklarının yenilerinin açılması, mevcuttaki yunus parklarına yeni hayvan alınması ve tesislerin genişletilmesi yasak. Ancak bu yasaklara uymamanın cezası, 25 bin TL. Yunusla terapi adı altında yürüttükleri umut tacirliği  faaliyetleriyle binlerce dolar kazanan bu tesisler için 25 bin TL’nin hiçbir anlamı yok.

“Petshoplarda hayvan satışı bitti,” dediler, petshoplarda sadece kedi ve köpek satışı bitti, diğer hayvanlar satılmaya devam edecek. Kedi yada köpek satın almak isterseniz, petshoplardaki kataloglardan beğendiğiniz kedi ya da köpeği üretim çiftliğinden satın alabileceksiniz. Yani üretim bitmedi. Biz yıllardır “Sokakta yaşayan hayvanların sorunlarını çözmek için önce üretimi bitirin,” diye defalarca söyledik, hâlâ söylüyoruz, ama dinleyen olmadı.

Belediyelerin suç kapsamına alınmasını, soruşturma engelininin kalkmasını, kamu görevlilerinin soruşturulabilmesini istemiştik, ancak yeni değişiklikte bu yapılmadı. Belediyelerin yaptığı ihlaller yanlarına kâr kalmaya devam ediyor. Sivil toplumun talepleri karşılanmadığı gibi, meclisteki beş partinin de üzerinden anlaştığı Meclis Hayvan Hakları Araştır Komisyonu’nun tavsiye niteliğindeki raporu da hiçbir şekilde dikkate alınmadı. İktidar, “Biz istediğimizi yaparız,” dedi, ne hayvanların sorunlarını çözebilen ne de insan-hayvan çatışmasını azaltacak maddeleri olan bir yasa çıkardı.

Sokak hayvanlarının haklarının korunması, istismarın ve kötü muamelenin önlenmesi, bakım-tedavi eksikliğinin giderilmesi, besin ve barınma gibi sorunların çözülmesi için yerel yönetimler sizce neler yapmalı, hangi inisiyatifleri almalı?

FATMA BİLTEKİN: Öncelikle cerrahi prensiplere uyarak kısırlaştırma yapılması gerekiyor.  Belediyelerin yeterli kapasiteleri ve çalışanları yok. Bu yüzden hayvanları koruyan gönüllülerle birlikte koordineli çalışmalılar. Yine gönüllülerle birlikte hareket edilerek belirlenen yerlere besleme odakları ve kulübeler yapılmalı. Beslemeler, kulübelerin temizliği de gönüllülerle beraber yapılabilir. Belediyeler, topladıkları yemeklerden mama üretebilir.

Çocuklara, yetişkinlere ve belediye çalışanlarına hayvan hakları konusunda, hayvanlara nasıl yaklaşılması gerektiği hususunda eğitimler verilmeli. Bu eğitim içerikleri STK’larla birlikte hazırlanmalı. Belediyeler ayrıca meclis kararıyla petshoplarda hayvan satışını da yasaklayabilir.

Bir belediye hayvan dostu olmak istiyorsa, yunus parklarına ruhsat vermemeli, hayvanat bahçesi açmamalı, atlı faytonları kaldırmalı, havai fişek kullanımını yasaklamalı, hayvan sirklerine ve geleneksel hayvan dövüşlerine izin vermemeli.

Sosyal medyada, sokak hayvanlarının toplandığına, evcil hayvan sahiplerinin hayvanlarını sokağa bıraktığına dair videolar ve görüntüler paylaşılıyor. Hayvan haklarını doğrudan ihlal eden böylesi bir toplumsal reflekse karşı yerel yönetimlerin özellikle sosyal medya kanalları aracılığıyla sizce nasıl bir iletişim ve bilgilendirme yöntemi izlemesi gerekiyor?

FATMA BİLTEKİN: Sokakta yaşayan hayvanlarla ilgili yerel yönetimlere karşı haklı bir güvensizlik söz konusu. Yıllardır toplu katliamlardan, yok edilmelerden sorumlu olan, görev ve yükümlülüklerinden kaçan belediyelerden hayvanları korumaya çalışıyoruz. Belediyeler, hayvanların hayatını iyileştiren uygulamalar yapmalı ve toplum nezdinde güven kazanmalı. Çözüm üretmeden sosyal medya aracılığıyla sevimli hayvan fotoğrafı paylaşılması hiçbir yaraya merhem olmuyor. Belediyeler, hayvan hakkı ihlallerinde hayvanların yanında olmalı, kendi çalışanını sorgulayabilmeli, ihlallerle ilgili davalara müdahil olmalı, bu davaları takip etmeli. Belediyeler sorumluluklarını yerine getirip, bu faaliyetleri de kamuoyuyla paylaşırsa en sağlıklı iletişim yöntemini benimsemiş olur.

Son zamanlarda sokakta yaşayan hayvanlara yönelik yapılan olumsuz müdahaleler için önlemler alınabilir. Yasadışı bir şekilde toplama yapılmıyorsa, yani sadece kısılaştırma ve tedavi için bir hayvana müdahale ediliyorsa belediyeler bunu hem çevredekilere hem de kamuoyuna açıklamalı. Şu an panik hâlinde olan insanlar, alınan her hayvanın bilinmeze gideceğini düşünüyor. Böyle bir uygulama yoksa, yerel yönetimler bunu kamuoyuna açıklamalı ve güven ortamı yaratmaya çalışmalı.

Türkiye’de sadece 256 belediyenin geçici bakımevi adı verilen hayvan merkezleri var. Uzmanlar tarafından bu bakımevlerinin yaklaşık yarısının bakım standartlarını karşılamadığı da belirtiliyor. Dünyadaki örnekleri göz önünde bulundurarak Türkiye’deki durumu, hayvan barınaklarına dair deneyim ve gözlemlerinizi paylaşır mısınız? Çözüm önerileriniz nelerdir?

FATMA BİLTEKİN: Belediyelere ait geçici hayvan bakımevlerinin neredeyse hepsi rezil bir durumda. Bakımevlerinde, içeride ne olup bittiğiyle ilgili dışarı bilgi sızsın istenmiyor, çünkü bakımevlerinde bitmeyen bir katliam var. Bu yüzden belediyeler genellikle gönüllülerle çalışmaktan kaçınıyor, bakımevlerine gönüllüleri almıyor. Kamu çalışanları için buralar sürgün yerleri aslında. Yani çoğu bakımevi çalışanı, bu tesislere gönderildiği için cezalandırıldığını düşünüyor. Bu nedenle hayvanlara yeterli ilgi gösterilmiyor, hatta bazı durumlarda çalışanlar hıncını bakımevindeki hayvanlardan çıkarıyor.

Tabii ki hayvanları önemseyen çalışanların, veterinerlerin olduğu bakımevleri de var, ancak bu kez de ekipman yetersizliğinden dolayı beklenen performans gösterilemiyor. Bu ülkede dezenfektanı olmayan bakımevleri var. Bir neşterle 10 hayvanı kısırlaştıran bakımevi veterinerleri var. Bakımevlerine gittiğimizde etrafta dışkı varsa, bu bizi sevindirir, çünkü bu, hayvanlara yemek verildiği anlamına gelir. Bakımevlerinin bazılarının dışkı ve idrar temizlememek için hayvanlara yemek ve su bile vermediği genel olarak bilinmez. Bu hayvanlara yapılan tecridi ve zalimliği lütfen biraz düşünün.

Çok eski değil, birkaç ay önce Elazığ Belediyesi Geçiçi Hayvan Bakımevi için hazırlanan iddianamede savcı, içeride açıkça hayvan soykırımı yapıldığını iddianameye geçirdi. Bu bakımevinde birbirini yiyen hayvanlar olduğu, sağlıklı hayvanların hasta hayvanlarla yan yana konulduğu, kedilerin üst üste istiflendiği kanıtlandı. Bunları bilmemizin nedeni ise, bir savcının işini yapması ve delil toplayarak soruşturma engelinin aşılmasını sağlaması. Bu anlatılanlar neredeyse her belediyede yaşanıyor, ancak soruşturma engeli yüzünden elimizde delil olmuyor. Deliller ancak bakımevlerine girebilen gönüllülerin çektikleri fotoğraflar ve anlatımları üzerinden kamuoyuna ulaşabiliyor, işte tam da bu yüzden gönüllüler bakımevlerine alınmak istenmiyor.

Çözüm, yeterli ekipmanların olduğu, hayvana düşman olmayan görevlilerin hizmet verdiği, yeterli donanıma sahip hekimlerin ve teknikerlerin çalıştığı tesisler oluşturabilmek ve tabii ki şeffaf olmak. Bakımevleri her zaman kapalı kurumlar oldu, her şeyin üstünü örtmeye alıştılar, bu anlayışın değişmesi gerekiyor. Bakımevleri düzenli olarak denetlenmeli ve görevini yerine getirmeyen kamu çalışanları hakkında soruşturma açılmalı. Belediyeler, Tarım ve Orman Bakanlığı, sokakta yaşayan hayvanlar için daha fazla ödenek ayırmalı. Değiştirilen yasaya gore, ilçe belediyeleri kesinleşmiş en son bütçe gelirlerinin binde beşini, büyükşehir belediyeleri ise binde üçünü sokakta yaşayan hayvanlar için ayırmalı, ancak bu bütçeler çok komik ve yetersiz. Bu kadar bütçeyle bu sorunun çözülmesi mümkün değil.


FATMA BİLTEKİN
Hayvan Hakları İzleme Komitesi Koordinatörü
Hayvan Hakları ve Etiği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

Türcülüğün bir ayrımcılık biçimi olduğunu fark ettikten sonra alışkanlıklarını değiştirerek hayvan hakları alanında çalışmaya başladı. Türkiye’de bir ilk olan, bütün ayrımcılık biçimleriyle mücadele etmek için 2011 yılında kurulan Yeryüzüne Özgürlük Derneği’yle çalışmaya başladı. Kurucucularından olduğu Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM) adına 2014 yılından bu yana çalışmalar yürütüyor. Komitenin hayvan hakkı ihlallerini tür ayırt etmeksizin raporlama çalışmasında koordinatör, çocuklara ve yetişkinlere yönelik türcülük atölyelerinde ve HAKİM’in Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’yle birlikte yürüttüğü “Hayvana Yönelik Cinsel Şiddetle Mücadele” eğitimlerinde kolaylaştırıcı olarak çalışıyor. HAKİM’in, Hayvanları Koruma Kanunu’nun hayvanlar lehine değişmesi için yürüttüğü lobicilik faaliyetlerinde de görev alıyor.


Önerilen Haberler