"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Karlı: “Sokak Hayvanlarına Bakış Açısı Değişmeli”

  • 24 Ocak 2022

Temmuz 2021’de Hayvan Hakları Kanunu’nda yapılan değişikliğin ve Aralık 2021’de yayımlanan genelgenin hukuki boyutlarından bahseder misiniz? Yeni uygulamalar ve kararlar sokak hayvanlarını ne ölçüde koruyacak?

BARIŞ KARLI:
Hayvanları Koruma Kanunu, 2004 yılından beri hayatımızda. 2004 öncesinde köpekleri öldürmek, hâlihazırda inekleri, tavukları, geyikleri öldürmek gibi yasaldı. Belediye görevlileri, köpekleri öldürmek için zehirli kıyma kalemini resmî bütçelerine dahil ederdi. Yine belediye görevlileri, sokaklarda tüfeklerle dolaşıp köpekleri öldürürdü.

2004 yılında Hayvanları Koruma Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte köpekleri öldürmek yasaklandı. Onları öldürmekle yükümlü olan belediye görevlilerine bu kez onları koruma, tedavi etme, kısırlaştırma, besleme ve onlar için geçici hayvan bakımevi kurma sorumluluğu verildi. En önemlisi, köpeklerin yaşam alanının sokaklar, parklar, bahçeler, yani insanın bulunduğu her yer olduğu net bir şekilde düzenlendi. Tabii bu geçiş kolay olmadı ve hâlâ tam olarak benimsenmiş değil. Kanun öncesinde köpekleri açıktan öldüren belediyeler, bu sefer kapalı kapılar ardında öldürmeye başladı. Bir hastane olarak kurgulanan geçici hayvan bakımevleri, ölüm kamplarına dönüştü. Bu yüzden Temmuz 2021’de yürürlüğe giren kanun değişikliğinden en büyük beklentimiz, belediyelerin tüm faaliyetlerinin sıkı bir şekilde denetlenmesi ve görevlerini kanuna uygun şekilde yerine getirmeyen belediyelerin hem idari hem adli yaptırımlarla cezalandırılmasıydı. Ancak beklediğimiz adımlar atılmadı, belediyelerin hayvanlarla ilgili görevleri ve görevlerine aykırılık hâlinde maruz kalacakları yaptırımlar net bir şekilde düzenlenmedi.

Diğer taraftan, 2004 öncesi dönemde toplumun da köpeklerle birlikte yaşamayı kabullenmesi kolay olmadı. Köpeklere yönelik şiddet ve öldürme alışkanlığı, kanuna “yasak” yazmakla ortadan kalkmadı. Bu nedenle Temmuz 2021 değişikliğinde, bireysel şiddet probleminin çözülebilmesi için faillerin cezaevine gireceği ağır adli yaptırımlar bekliyorduk. Kanun koyucu, bu değişiklikle hayvana şiddet fiillerinin adını göstermelik olarak suç yaptı, ama faillerin cezaevine girmemesi, soruşturulmaması, şikâyet edilememesi için de elinden geleni yaptı.

Hayatımızdaki diğer problemli kavram da, “tehlikeli ırk” kavramı. Bu kavram, 2004-2021 dönemi arasındaki uygulamada hem köpeklerin hedef gösterilmesine, öldürülmesine, barınaklarda esir tutulmasına yol açtı hem de insanların köpekleriyle birlikte yaşama hakkı ihlal edildi. Kanun değişikliğiyle bu kavramın hayatımızdan çıkmasını umuyorduk. Tehlikeli olanın köpekler değil, onları dövüştüren, agresifleştiren insanlar olduğu bakış açısının benimsenmesini istiyorduk. Ancak kanun koyucu, bu kavramı hayatımızdan çıkarmak bir yana, bu kavram kapsamına giren köpek sayısını artırma konusunda Tarım ve Orman Bakanlığı’na takdir yetkisi verdi. Bakanlık da hızlıca, eskiden dört köpek (Amerikan Pitbull Terrier, Dogo Argentino, Fila Brasilerio, Japanese Tosa) bakımından geçerli bu kavramın kapsamına iki köpek (American Staffordshire Terrier, American Bully) daha ekledi. Hiçbir suçu olmayan bu köpeklere sokak yasağı ve barınak esareti düzenlemeleri aynen korundu. Bu köpeklerin bu şekilde adının çıkmasının sebebi olan, onları dövüştüren insanlara ödül gibi, cezaevlerine girmenin mümkün olmadığı göstermelik bir yaptırım geldi.

Sonuç olarak sokak hayvanlarının yaşamı açısından en temel üç başlık (belediyeler, yaptırım, tehlikeli ırk) konusunda Temmuz 2021 değişikliği hiçbir olumlu sonuç getirmedi. Mevzuattaki yetersizlik, Cumhurbaşkanı’nın bir cümlesini köpeklere yönelik katliam fırsatına çeviren belediyeleri ve kişileri karşımıza çıkarıyor.

Aralık 2021’de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, tüm belediyelere bir genelge gönderdi. Aslında genelgede, kanundan farklı bir şey yazmıyor. Cumhurbaşkanı’nın açıklamasındaki kanuna açıkça aykırı ifadeden sonra, belediyelerin aldığı yere geri bırakma yükümlülüğünü yuvarlak ifadelerle de olsa belirterek, durumu toparlamaya çalışmış gibi görünüyor.

Ama genelgede geçen ifadeleri daha detaylı irdelediğimizde bir algı yaratma, kanuna dayalı zorunluluklardan ziyade takdire dayalı bir uygulama yapma çabası olduğunu görebiliyoruz. “Rehabilite edilmeden alındığı yere bırakılmaz, saldırgan tavırları düzelmeden alındığı yere bırakılmaz, sağlığına kavuşmadan alındığı yere bırakılmaz,” gibi ifadelerle sanki esas olan alındığı yere bırakılmama gibi bir hava yaratılmaya çalışılıyor. Net bir şekilde, “Belediyeler, sokaktan aldıkları köpekleri kısırlaştırma, aşılama, tedavi işlemleri tamamlandıktan sonra Hayvanları Koruma Kanunu’nun 6. maddesi gereğince aldığı yere geri bırakmak zorundadır, bu sayılanlardan başka gerekçeyle köpek toplayamaz,” gibi bir ifade kullanmıyor. Bunun yanında, rehabilitasyon sürecinin kaç günde tamamlanacağı, saldırganlık hususunun hangi kriterlere göre değerlendirileceği, yine hangi kriterlere göre saldırganlığın geçtiği kanaatine varılacağı gibi konularda somut bir nitelendirme yapmıyor. Bakımevine alınan köpeklerin özgürlüklerine kavuşmasını tamamen belediye görevlilerinin takdirine bırakmaya çalışıyor. Bu şekilde takdire dayalı uygulamalar ne hukuk devletiyle ne de Hayvanları Koruma Kanunu’yla bağdaşır.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yayımladığı genelge, Hayvan Hakları Kanunu’ndan pek farklı değil. Özellikle sokakta yaşayan köpeklerle ilgili hâlihazırdaki uygulamalara ve kanuna aykırı davranan yerel yönetimlere ilişkin yuvarlak ifadeler söz konusu. Kanuna aykırı davranıldığının tespit edilmesi durumunda nasıl bir yol izlenecek?

BARIŞ KARLI: Belediyelerin görevleri, Hayvanları Koruma Kanunu’yla Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliği’nde net bir şekilde belirlenmiştir. Belediyeler (belediye görevlileri), sokakta yaşamını sürdüren hayvanları sadece kısırlaştırma, aşılama, tedavi amacıyla yaşam alanlarından alabilir. Uyuşturucu iğne kullanılacaksa, iğneyi belediye veteriner hekimi yapabilir. Hayvanlar, geçici hayvan bakımevine götürülebilir. Geçici hayvan bakımevinde ilgili işlem tamamlandıktan sonra hayvanlar, yaşam alanına, yaşadığı sokağa, evine, yani alındığı yere geri bırakılmak zorundadır. Tüm bu süreci yürütürken bölgenin gönüllüleriyle işbirliği içinde hareket etmek zorunludur. Köpeğin ihtiyaçları, gönüllülerden öğrenilmelidir, köpeğin en uygun şekilde, geçici hayvan bakımevine nasıl götürülebileceği gönüllülerle değerlendirilmelidir. En önemlisi, tüm bu işlemleri yaparken hayvanlara iyi davranmak, onları korkutmamak, onlara zarar vermemek gerekir.

Bu düzenlemelere aykırı davranılması hem idari hem de adli sonuçlar doğuruyor. Bu anlamda gerek iç gerek dış mekanizmada işletilebilecek süreçler var. İç mekanizma kapsamında, belediye samimiyse, kanuna aykırı davranan görevliyi tespit eder, o kişi hakkında idari soruşturmasını açar ve uyarma, kınama, uzaklaştırma, çıkarma neticelerinden biriyle süreci sonlandırır. Dış mekanizmayla işletilebilecek ilk süreç, Tarım ve Orman Bakanlığı’na yapılacak şikâyetle hem belediye tüzel kişiliği hem de ilgili belediye görevlileri hakkında idari yaptırım uygulanmasını sağlamaktır.

İkinci süreç ise, işin suç teşkil eden kısmı. Kamu görevlisi olan belediye görevlileri, kanundaki görevlerine aykırı davranırlarsa, görevi kötüye kullanma suçu oluşur. Bir kanuna aykırılık tespit edildiğinde savcılığa suç duyurusunda bulunulabilir. Burada karşımıza soruşturma izni engeli çıkıyor. Belediye görevlileri kamu görevlisi olduğundan savcılık, soruşturmayı yürütebilmek için ilgili birimden soruşturma izni almak zorundadır. Bu izin genelde verilmediği için bu soruşturmalar yapılamıyor ve belediyeler cezasızlık ortamından cesaret bularak kanuna aykırı davranışlarını artırıyor. Diğer taraftan, görevinin gereklerine aykırı davranmanın yanında belediye görevlilerinin hayvanı öldürdükleri, ona şiddet uyguladıkları, toplarken eziyet ettikleri anlar da oluyor. Bu tür durumlarla ilgili de Hayvanları Koruma Kanunu’nda düzenlenen, hayvanı öldürme, yaralama, hayvana kötü muamele suçlarından cezalandırılmak üzere savcılığa suç duyurusunda bulunulabilir.

Bu hukuki girişimlerden sonuç alabilmemizin yolu, iddiamızı ispatlamaktan geçiyor. O yüzden yaşadığımız olaya ilişkin görüntü kaydı almaya, birkaç kişiysek konuyu tutanak altına almaya çalışmalıyız. Delil toplama anlamında Hayvan Koruma Polisi’ni (HAYDİ) de hayvan lehine kullanmalıyız.

Yerel yönetimlerin sokak hayvanlarıyla ilgili çalışmalarını ve görevlerini denetlemekle, yaptırım uygulamakla görevli olan kurum, Tarım ve Orman Bakanlığı. Oysaki genelgeyi Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yayımladı. Bu bağlamda mevzuat açısından bir hata yok mu?

BARIŞ KARLI: Hayvanları Koruma Kanunu’nun ana yürütücüsü, Tarım ve Orman Bakanlığı’dır. Bu kapsamda, zor durumdaki hayvanları kurtarmak, belediyelerin faaliyetlerini denetlemek, kabahat niteliğindeki fiiller için idari yaptırımları uygulamak onun görevidir.

Belediyelerin hayvanlarla ilgili görevleri konusunda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın adı bile geçmiyor. Ancak sokak hayvanlarıyla ilgili görevler konusunda genelgeyi belediyelere ilginç bir şekilde bu bakanlık gönderdi.

Kanun açısından değerlendirdiğimizde, bir bakanlığın, görevi olmayan konuda yazdığı bir genelge, belki bir tavsiye metni olarak kabul edilebilir, ama resmî bir talimat olarak kabul edilemez. Bu durum, yürütme organında her şeyin birbirine karıştığını ve bir görev karmaşası yaşandığını tekrar ortaya koydu.

Genelgeyi değerlendirirken, hazırlayan ve gönderen kurum açısından ilerlemenin pek anlamı yok. Hiçbir genelge, kanundan üstün değildir. Kim gönderirse göndersin, genelgenin kanuna aykırı hükümleri uygulanamaz, aksi takdirde, kanunsuz emirleri yerine getiren tüm kamu görevlileri idari ve adli yaptırımlarla karşılaşır. Bu anlamda hayvanlarla ilgili görevler konusunda belediyelerin tek muhatabı, Hayvanları Koruma Kanunu’dur.
 
Kanundaki adıyla geçici hayvan bakımevi, toplumdaki yaygın kullanımıyla barınaklar genelge kapsamında nasıl denetlenecek? Yerel yönetimler bu süreçte sizce nasıl inisiyatif almalı? Sokak hayvanları için çalışmalarını ve bütçelerini planlarken hangi kriterleri göz önünde bulundurmalı?

BARIŞ KARLI: Yerel yönetimler öncelikle “Kedilerin, köpeklerin yaşam alanı sokaklardır,” esasını benimsemelidir. Bu esas doğrultusunda hem onların beslenme, barınma gibi ihtiyaçlarına destek olacak önlemleri almalı hem de onlara yönelik olumsuz fiillerde onların tarafında sağlam, dik ve cesur durmalıdır.

Sokaklarda yaşamını sürdüren hayvanlar için yapabileceğimiz en temel şey, insanların onlara bakış açısını ve davranışını değiştirmek. Sorunun kaynağı, insanların onları fazlalık, çöp, düşman olarak görmesi. Sosyal medyada işini gücünü bırakmış, hayatını özellikle köpek düşmanlığına adamış insanlara rastlıyoruz. Hem çocuklara hem yetişkinlere hem de hayvanlara fiziksel, psikolojik, cinsel şiddetin bu derece yaygın olduğu ve önlenemediği bir ülkede bu suçların faillerine tepki göstermek yerine hayatlarını köpeklere düşmanlığa adamış insanlar var. Toplumsal durum böyleyken, sokakta yaşamını sürdüren hayvanları korumakla, onların yaşamına destek olmakla yükümlü olan yerel yönetimler, toplumdaki köpek düşmanlarının karşısında köpeklerin yanında saf tutacağına, köpeklerin yaşam alanının sokaklar olduğunu yüksek sesle vurgulayacağına, köpek düşmanlarının çizdiği yoldan gidip köpekleri ormanlara atma, öldürme, bakımevine hapsetme peşinde koşuyor. İşin özeti, önce zihniyetin değişmesi gerekiyor, zaten devamında beslenme, barınma, sağlık ihtiyaçlarının karşılanması gelecektir.

Yerel yönetimler, hayvan haklarına ilişkin bilinci geliştirmek için bir çalışma yapmıyor, hayvanları toptan yok edip onlardan kaynaklanan yükümlülüklerden kurtulma yönünde çalışmalar yapıyor. Bir hukuk devletinde bu temenni üzücü ama yerel yönetimler her şeyden önce kanuna uygun davranmalı. Toplumun bir türlü idrak edemediği kanuna aykırı taleplerinin karşısında, hayvanın tarafında konum almalı. Sokakta yaşamını sürdüren hayvanın yanında dik durmalı, bu şekilde topluma o hayvanın değerini hatırlatmalı. Şu anki ortamda parkta duran bir banka zarar vermeye çekinen insanlar, hayvanlara zarar vermekten çekinmiyor. Bunun sebebi, topluma basit bir bankın değerini anlatabilmiş olan yerel yönetimin, hayvanların değerini anlatamamış olması. Bir yerel yönetim, “Bu hayvan, bu sokakta yaşayacak,” dedikten sonra o sokaktaki hayvan düşmanının sesi mecburen kesilir. Bunun yanı sıra herkesten önce yerel yönetimler, her mahallede, gerekirse her sokakta besleme noktaları oluşturmalı, besleme, barınma, sağlık konularında gönüllülerle işbirliği yapmalı ve herkese bu davranışıyla örnek olmalıdır.

Bir hukuk devletinde zaten olması gerekenleri biz mücadele ederek elde etmeye çalışıyoruz. 2004 yılında Hayvanları Koruma Kanunu yürürlüğe girdiğinden beri belediyelerin geçici hayvan bakımevi kurma, sokaktaki hayvanların yaşamına gönüllülerle işbirliği hâlinde destek olma yükümlülüğü var. Ancak bu yükümlülüğünün farkında olan ve ona uygun davranan çok az belediye var. Yükümlülüğünü yerine getirip, geçici hayvan bakımevini kuran belediyeler de bu alanı hayvanlar lehine kullanmak yerine hayvanları kapalı kapılar ardında öldürdükleri yerlere çevirmiş durumda.

Daha somut ifade edecek olursak, her belediye, ilçenin, ilin merkezinde, insanlar için kurulan aile sağlığı merkezi, sağlık ocakları gibi herkesin rahatlıkla erişebileceği bir noktada geçici hayvan bakımevini kuracak. O bakımevini hijyen, sağlık koşulları bağlamında bir hastane mahiyetinde, seviyesinde tutacak. Yarattığı koşullara o kadar güvenecek ki, isteyen kişinin istediği zaman bakımevine girmesinden endişe etmeyecek, aksine, göstermekten gurur duyacak. Şeffaflık yoksa, kapılar kapalıysa, orada kötü bir şey oluyordur. Koşullar zorunlu kılmadığı sürece (engelli, yaşlı olma durumu vb.) hiçbir hayvanı demir parmaklıklar ardında tutmayacak. Öncelik sokak, öncelik özgürlük olacak. Bir diğer önemli başlık da belediyelerin bu işleri yürütecek olan personeli seçmesi. Hayvanlardan korkan, bu işi nefret ederek yapan, onlara zarar gelmesinden rahatsız olmayan, zarar vermekten çekinmeyen insanlar bu işi yapmamalıdır. Hayvanların yaşamı riske atılabilecek bir konu değildir. Bu iş, en güvenilir, en doğru insanlarla yürütülmelidir.

Bütçe konusuna da gelirsek, bahsettiğimiz şeyler temel ihtiyaçlar, yani beslenme, barınma, sağlık. Bu konularda “bütçe yetersiz” gibi bir bahane kabul edilemez. Belediye, hayvanların yaşamına ilişkin faaliyetlerin, kaldırım yenilemekten, peyzaj düzenlemelerinden daha önemli olduğunun farkında olmalıdır. Hayvanların ve insanların temel ihtiyaçları giderildikten sonra gerekirse, “Paramız yok, kaldırım yenileyemiyoruz,” diye televizyon kanallarını dolaşabilir. Öncelikler doğru şekilde belirlenirse, bütçe problemi olmaz.

Kanunun yetersizliği, cezaların da kanun bağlamında caydırıcı niteliğinin olmaması, kanunsuz toplamaları nasıl engelleyecek? Sokak hayvanlarına yönelik bireysel şiddete ilişkin suç duyuruları dikkate alınacak mı?

BARIŞ KARLI: Toplumu bazı konularda ikna etmenin iki yolu vardır. Birincisi, iletişim; ikincisi, yaptırım. İletişim yoluyla çözemediğimiz konularda yaptırım yöntemi ön plana çıkıyor. Kanun değişikliği sürecinde yaptırımlara ilişkin düzenlemelere ayrı bir önem vermemizin sebebi buydu. Cezasızlık ortamının şiddet faillerine cesaret verdiğini gözlemliyorduk. Bunun çözümü, daha ağır yaptırımların uygulanması. Aslında istediğimiz basitti, sadece failler cezaevine girsin istedik. Ama onların yaptığı düzenlemede hapis cezası süresi o kadar az ki, faillerin cezaevine girmesi mümkün değil. Bunun yanında şikâyet sürecinin de önü tıkandı. Tarım ve Orman Bakanlığı, aracı kurum yapıldı. Tarım ve Orman Bakanlığı uygun görürse konuyu adli bir sürece çevirecek. Aksi takdirde, konunun üstü kapanacak. Kanun koyucu bu şekilde bir düzenleme yapmış olsa da, biz şikâyet hakkının anayasal bir hak olduğunu ve bir suç iddiasının sadece iddia makamı olan savcılık tarafından soruşturulabileceğini düşünüyoruz. Bu nedenle Tarım ve Orman Bakanlığı’nın aracı kurum yapılmasına ilişkin düzenlemeyi tanımıyoruz ve savcılığa başvuru yapmaya devam ediyoruz.

Failleri korumak için kanunda düzenleme yapılması hem kanuna aykırı davranmak ve köpeklerden kurtulmak için fırsat kollayan belediyelere hem de köpeklerden nefret eden kişilere cesaret veriyor. Başına bir şey gelmeyeceğini bildiği için çekinmeden saldırıya geçiyor. Cumhurbaşkanı’nın kanuna aykırı bir beyanıyla onlar da kanuna aykırı davranmaktan çekinmiyor.

Tabii ki bizim vazgeçmememiz ve yasal haklarımızı sonuna kadar kullanmamız gerekiyor. Savcılığa bir olaya ilişkin bir dilekçe gitmesiyle bin dilekçe gitmesinin yaratacağı etki bambaşka. Konunun sosyal medyada gündem olmasının yaratacağı etki bambaşka. Bir hukuk devletinde bu etkilerden bahsetmek ve bunlardan medet ummak kulağa hoş gelmeyebilir, ama sistem bunu gerektirdiği için biz de mücadelemizi bu doğrultuda şekillendirmeye mecburuz. Sonuç alana kadar köpeklerimizi hem sahada hem adliyelerde korumaya, şikâyet hakkımızı kullanmaya devam edeceğiz.

Hayvanların haklarının korunması ve hayvana yönelik şiddetle mücadele edilmesi için barolar hukuksal açıdan nasıl hareket edecek? Barolar arasında vaka takibi, geçici hayvan bakımevlerinin kontrolü ve hukuki süreç için işbirliği söz konusu olacak mı?

BARIŞ KARLI: Bu tür olaylar yaşadığımız dönemlerde Hayvanlara Adalet Derneği’nin kuruluş amacını, Türkiye genelinde avukat örgütlenmesinin önemini bir kez daha anlıyoruz. Yürütme kanadından açıklamalar ve bu açıklamalara bağlı olarak kanunsuz toplamalar yapılırken, âdeta bir cevap niteliğinde, Diyarbakır Barosu Hayvan Hakları Merkezi’nin davetiyle meslek içi eğitim seminerindeydik. O bölgedeki meslektaşlarımızla tanıştık, hayvan haklarını ve mücadeleyi konuştuk. Diyarbakır Barosu Hayvan Hakları Merkezi ve Hayvanlara Adalet Derneği olarak hayvan hakları için işbirliği ve örgütlü mücadele kararı aldık. Türkiye’nin her yerinde meslektaşlarımızla kuracağımız bu tarz işbirlikleri, hayvan hakları mücadelesine güç katacaktır. Şu âna kadar altı kere yapılan ve yedincisi için gün saydığımız Türkiye Baroları Hayvan Hakları Kurultayı, bu örgütlenme çabasına katkı sağlıyor. Hâlihazırda Türkiye’nin birçok ilindeki meslektaşlarımızla devam eden iletişimimizin kaynağı bu kurultaylardır.

Hayvan hakları mücadelesinde yer alan bir avukat, en kısa ve net ifadeyle, dosta güven, düşmana korku verir. Her ne kadar son dönemde avukatlık mesleğine yönelik bir itibarsızlaştırma girişimi olsa da, bu meslek özellikle küçük yerlerde hâlâ saygı görüyor. Hayvanlar için kamu kurumlarıyla yapılan görüşmelerde bir avukatın da yer alması, kanun koyucuya taleplerin avukat ağzından açıklanması, yargı süreçlerinde kişilerin ya da sivil toplum kuruluşlarının bir avukatla temsil edilmesi hem daha etkili oluyor hem muhatap olduğumuz kurumların konuya vereceği önemi artırıyor hem de mücadeleye olumlu katkı sağlıyor. Her alanda baskının yoğun olduğu Türkiye gibi ülkelerde insanların hak arama cesareti ve umutları yok edilmiş durumda. İnsanlara cesaret verecek, yol gösterecek, “Şikâyet etmek hakkın, korkma,” diyecek olan, avukatlardır. Her hak mücadelesinde olduğu gibi, hayvan hakları mücadelesi için de avukatlar çok önemlidir.

Bu nedenle biz de Türkiye genelinde avukat örgütlenmesine önem veriyoruz ve çaba harcıyoruz. Yaşadığımız son olaylarda, Türkiye genelinde örgütlenmenin başında olmamıza rağmen, baroların güçlü bir şekilde ses çıkarması ve belediyelere kanuna uyun çağrısı yapması çok değerlidir. Mücadeledeki avukat sayısı arttıkça bu çağrıların etki alanı da genişleyecektir.

Muhalif Belediyelere Çağrı
Cumhurbaşkanı’nın açıklaması sonrasında Türkiye’nin her yerinde belediyelerin kanuna aykırı köpek toplamasına, köpekleri öldürmesine, bu atmosferden cesaret alarak yapılan bireysel şiddet fiillerine ilişkin olaylarla mücadele ediyoruz. Tam anlamıyla bir köpek katliamı yaşanıyor.

İçinde yaşadığımız sistemin farkında olduğumuz için, mevcut hükümetin partisinin belediyelerinin, yapılan bir cümlelik açıklamayı fırsata çevirip böyle bir katliama girişmesi bizi şaşırtmıyor. Ancak muhalif belediyelere ilişkin de benzer ihbarların gelmesi bizi hem şaşırtıyor hem üzüyor.

Yine benzer şekilde, muhalif belediye başkanlarından “Köpekler için doğal yaşam alanları kurulmalı, sokaklarda olmaları hem kendileri hem de insanlar için tehlike yaratıyor,” gibi açıklamalar duyuyoruz. Böyle bir dönemde muhalif belediye başkanlarının Hayvanları Koruma Kanunu’nun 6. maddesini cesaretle vurgulamasını, “Köpeklerin doğal yaşam alanı sokaklardır, köpekler sokakta ve özgür yaşayacak, belediyemiz de her zaman onların yanında, onlara zarar verenlerin karşısında olacak,” şeklinde açıklamalar yapmasını bekliyoruz.

Buradan muhalif belediyelere çağrı yapıyoruz. Hükümet anlamında muhalefettesiniz, ama kendi belediyelerinizde iktidarsınız. Yapacağınız uygulamalarla, çalışmalarla, açıklamalarla belediyelerinizin köpeklerin tarafında olduğunu gösterin, bu katliama karşı güçlü ses çıkarın.


Önerilen Haberler