"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Ak: “Türkiye’deki Sosyal Hizmet Politikaları Engelli Bireylerin Haklarını Ön Planda Tutmuyor”

  • 31 Ocak 2022

Türkiye’deki sosyal hizmet politikalarının içeriği engelli bireylerin haklarını ön planda tutuyor mu? Himayeci olmayan, engelli bireyleri toplumla bütünleştirmeyi hedefleyen sosyal hizmet politikaları sizce nasıl olmalı?

İDİL SEDA AK: Sorunuzu doğrudan yanıtlamak gerekirse, Türkiye’deki sosyal hizmet politikalarının engelli bireylerin haklarını ön planda tuttuğunu düşünmüyorum. Nedenlerini şöyle açıklayabilirim:

Bana göre, engelli bireyler için sosyal hizmet politikaları tasarlanırken ve uygulamalar gerçekleştirilirken odak, engelli bireylerin bağımsız yaşam hakkının tesis edilmesi ve bu hakkın tam anlamıyla kullanılabilmesi için gerekli destek mekanizmalarının oluşturulması olmalıdır. Bağımsız yaşam hakkı, engelli bireyler için çok önemli bir hak. BM Engelli Hakları Sözleşmesi de bu konuda özel bir hak tanımlayarak (madde 19), bağımsız yaşamın önemini yeniden vurgulamıştır. “Peki bu hak neyi tesis etmeye çalışıyor?” diye soracak olursanız, bağımsız yaşam hakkı, engelli bireylerin kimseden destek almadan kendi kendine yaşamasını değil, tüm engelli bireylerin toplum içinde diğer bireylerle eşit koşullarda yaşama hakkına sahip olduğunu söyler ve kişinin kendi yaşamı hakkında bağımsız biçimde karar alabilmesinin önemini vurgular. Ancak ne yazık ki Türkiye’de engelli bireylerin bağımsız yaşamını teşvik edecek politika ve uygulamalar yerine daha çok bakım almalarına ve başkalarına bağımlı olmalarına neden olabilecek politika ve uygulamalar var. Örneğin, 2022 sayılı kanun çerçevesinde engelli bireylere verilen engelli aylığı hanehalkı geliri göz önüne alınarak bireye tahsis ediliyor. Yani hanehalkı geliriniz ne kadar düşükse, bu maaştan yararlanma olanağınız artıyor. Oysaki gelişmiş ülkelerde bu gibi madde destekler ailenin gelirinden bağımsız olarak engelli bireyi güçlendirmek için farklı biçim ve miktarlarda doğrudan engelli bireyin kendisine sağlanıyor. Yine bağımsız yaşamın en önemli unsurlarından biri, kişisel asistan desteği. Ancak Türkiye’de engelli bir kişi olarak kendinize bir kişisel asistan tutmak isterseniz, bunu sizin finanse etmeniz gerekiyor, devlet bu gibi destekler için maddi yardımda bulunmuyor ya da bu hizmeti kendisi sağlamıyor. Ayrıca bu hizmeti kendiniz finanse edebilseniz bile kişisel asistan desteği sunan kamu kurumları ya da özel iştirakler de yok. Özetle, kamu hizmetleri engelli bireyin bağımsız yaşamını destekleyecek politikalar ve hizmetler üretmelidir.

Kent hakkı ve kentli hakları bağlamında düşünüldüğünde kentlerin, mekânların, kentsel alanların ve hizmetlerin engelli bireylerin erişim hakkına uygun olması için neler yapılmalı? Mevcut hizmetler ve çalışmalar yeterli mi?

İDİL SEDA AK: 1960’lı yıllarda Henri Lefebvre tarafından ortaya atılan “kent (şehir) hakkı” kavramı, Türkçeye “Şehir Hakkı” adıyla çevrilen kitapla gündeme gelmiştir. “Kent hakkı” kavramı, kentteki ortak mal ve hizmetlere kentlilerin eşit bir şekilde erişebilmesini, bunlardan yararlanabilmesini ifade eder. Fakat bundan da ötesi, kentlilerin kenti kendi ihtiyaçlarına göre dönüştürme, yeniden düzenleme haklarından söz eder. Bu bağlamda düşünüldüğünde, engelli bireylerin hem kentin hizmet ve olanaklarına erişebilmesi hem de kentle ilgili karar mekanizmalarına dahil olabilmesi gereklidir. Kent hakkı, her geçen gün üzerinde düşünülmesi gereken bir konu hâline geliyor. Çünkü dünya nüfusunun yarısından fazlası kentlerde yaşıyor ve kentlere göç etme eğiliminin devam etmesi bekleniyor.

Kenti engelli birey açısından düşündüğümüzde ise, engellilerin bağımsız yaşamını destekleyecek, kent yaşamıyla kolaylıkla bütünleşmelerine ve kentin karar alma mekanizmalarına katılabilmelerine olanak sağlayan tasarım arayışlarına ve uygulamalarına gereksinim var. Bu anlayış çerçevesinde, kenti oluşturan konut yerleşme alanları, kentsel çalışma alanları (yönetim, kamu kuruluşları, kentsel ve bölgesel iş merkezleri vb.), yeşil alan, kentsel sosyal altyapı (eğitim, sağlık, kültürel tesis, dinî tesis) arasındaki bağlantı güçlü ulaşım ağlarıyla sağlanarak toplumun hiçbir öznesi unutulmadan tüm insanlara yönelik tasarım yapılmalıdır. Ülke, bölge ölçeğinden başlanarak kente inen planlar yapılmalı ve planlar arasındaki uyum unutulmamalıdır.

Engelli bireyleri kapsayan kent bütününe yönelik planlama ve tasarımdaki temel kurallar şu şekilde olmalıdır:

•    Planlama, engelli bireylerin hareketlerini kısıtlamayacak şekilde yapılmalı, engelli bireylerin kullanabildiği alanların çoğunluğunu engelsiz bireylerin de rahatlıkla kullanabildiği unutulmamalıdır.
•    Meslek disiplinlerinin ortak çalışmalarıyla özel alanlarda ve kamu alanlarında engelli bireyler için uygun yaşam alanları oluşturulmalıdır.
•    Özellikle kent içi ulaşım alanlarında gerekli önlemler alınmalı ve belirtilen standartlar dahilinde engelli bir bireyin bağımsız biçimde, kimseden yardım almadan bir yerden bir yere gidebileceği şekilde ulaşım ağı oluşturulmalıdır.
•    Açık alanlarda olduğu kadar yapı içlerinde de engelli bireylerin kullanımları göz önüne alınarak planlama yapılmalıdır.
•    Gerekli yasal düzenlemelerle çevre düzenleme planlarında ulaşılabilirlik kriterlerinin uygulanması zorunlu hâle getirilmelidir.
•    Fiziksel çevrenin yapılandırılmasında sorumlu kişilerin ve kuruluşların engelli bireyler hakkında bilgili, bilinçli ve duyarlı davranmaları sağlanmalıdır. Bu amaçla hem hizmetlerin üretiminde hem de fiziksel çevrenin tasarlanması ve yapılandırılması süreçlerinde engelli bireylerin kendilerinin, ailelerinin ve sivil toplum örgütlerinin katılımı büyük önem taşımaktadır. Belediyeler, imar mevzuatlarında yer alan konuyla ilgili hususların uygulanmasında hassas davranmalı, standartlara uygun olmayan uygulamalar için gerekli önlemleri almalıdır.
•    Yasalarda yer alan düzenlemelerin uygulanması sağlanmalı, aksi takdirde cezai yaptırımlara başvurulmalıdır.
•    Engellilere yönelik olarak yapılması gereken düzenlemelerin mevzuat ve standartlara uygun olması konusunda karşılaşılan aksaklıklar, yerel yönetimlerin bu konudaki yetki ve sorumlulukları, mevcut mevzuat ve standartlar konusunda yerel yönetimlerin bilgi, teknik ve mali açıdan yeterliliği, bu konudaki denetim sistemi hususlarında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü’yle işbirliği yapılmalıdır. Temel hedef, yeni yapılacak alanlar açısından, “engelsiz fiziksel çevreler oluşturmak”, mevcut çevrelerin “niteliğini iyileştirmek” ve “erişilebilirliğini artırmak”tır.

Bunların ötesinde, günlük yaşamımdan örnek verecek olursam, ben İstanbul’da yaşıyorum. İstanbul, çok büyük, çok kalabalık ve çok hızlı bir kent. Sizden beklenen, bu akışa ayak uydurmanız. Örneğin, biraz yavaş yürüyorsanız ve çok kalabalık bir yerde yürümeye çalışıyorsanız birçok kişinin laf atmasına maruz kalabiliyorsunuz ya da tekerlekli sandalyeyle otobüse binmeye çalışıyorsanız ya şoförün ya da yolcuların pek de hoş olmayan tavırlarıyla mücadele etmek zorunda kalıyorsunuz. Ancak bunlarla mücadele etmek için her gün aynı enerjide olamayabilirsiniz ki, ben de olamıyorum, diğer insanlar da olamıyor, zaten bu nedenle içe kapanma eğilimi gösterebiliyorlar.

Oysaki sizi, sizden önce düşünen haklar ve uygulamalar olsa bunların çoğuyla uğraşmak zorunda kalmazsınız. Otobüs şoförü durakta tekerlekli sandalyeli bir yolcu gördüğünde onu otobüse almamak gibi bir seçeneği olduğunu asla düşünmez ve gerekeni yapar. Bunları sağlayabilmek için ihtiyaç analizinin çok iyi yapılması, hizmetlerin çok iyi planlanması ve denetlenmesi gerekli. Bu gibi hizmetler kişisel inisiyatiflerle değil, yasal sorumluluklarla ilerlemeli.

Engelli bireyler için yerel hizmetlerin kapsamlı, erişilebilir olması, ekonomik, sosyal, kültürel imkânların yaratılması ve her birinin etkin yurttaş olarak görülmesi amacıyla neler yapılmalı? Bu doğrultuda yerel yönetimlerin rolü sizce nedir, yerel yönetimler hangi inisiyatifleri almalı?

İDİL SEDA AK: Kentlerimizin yaşanabilir mekânlar olması için kentli haklarının karşılanması gerekmektedir. Bu da ancak kentlerimizin doğru yönetilmesiyle ve tüm insanların kentsel gereksinimlerini karşılayan planlamayla mümkündür. Verimli bir planlama yapabilmek için şu bileşenlere ihtiyaç vardır:

•    Engelli bireylere ilişkin veri toplama
•    Kapsayıcı kent tasarımı ve erişilebilirlik
•    Kapsayıcı ulaşım
•    Kapsayıcı iletişim
•    Kentsel kararlara katılım

Bunları şöyle açabilirim:

Engelli bireylere ilişkin veri toplama: Türkiye’deki engelli nüfusa ilişkin en güncel verinin 2011 yılında yapılan Türkiye Nüfus ve Konut Araştırması’na dayanması ve son 10 yılda veri üretilememesi önemli bir sorundur. Bireye en yakın noktada yer alan yerel yönetimlerin veri toplama meselesini önceleyerek kendi yerellerinde yaşayan engelli kişi sayısını belirlemesi ve ürettiği hizmetlerden engelli kişilerin ne oranda faydalandığını tespit etmesi gerekmektedir. Özellikle belediye bünyesinde bulunan engelli birimlerinin/müdürlüklerin çalışmalarını veriye dayandırması, kendi bölgelerinde yaşayan engellilerin sayısı, engel durumları, ihtiyaçları, talepleri ve hizmetlere erişimi konusunda düzenli çalışmalar yürütmesi gereklidir.

Kapsayıcı kent tasarım ve erişilebilirlik: Buna bir önceki soruda değindiğim için burada yeniden ayrıntılandırmıyorum.

Kapsayıcı ulaşım: Engelli bireylerin ulaşımı, engelsiz bireylerle aynı toplu taşıma aracını kullanma esasına dayanmalıdır. Ancak yalnız otobüs ya da metro değil, gerektiğinde engellilere yönelik tasarlanmış daha küçük ulaşım araçları seçilerek, düzenli ya da talebe bağlı seferler konulması düşünülebilir.

Yerel yönetimlerin denetimindeki tüm toplu taşıma ve şehiriçi servis araçlarının engellilere yardımcı araç ve gereçleriyle rahatlıkla erişebilecekleri biçimde donatılması ve araçla durak ve kaldırım yüzeyleri arasındaki kot farklılıklarının giderilmesi gerekmektedir.

Yerel yönetimler, özel durumdaki engellilerin taşınması için özel donanımlı araçlar hazırlamalı ve bunları hizmete sunmalıdır.

Eğitimli rehber köpek kullanan görme engellilerin günlük zorunluluklarını giderebilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Rehber köpeklerin toplu taşıma araçlarına binmesine izin verilmelidir.

Ulaşım araçlarının içi engelliler için sesli uyarıcılarla desteklenmeli, altgeçitler ve üstgeçitler erişilebilir hâle getirilmelidir. Işıklı yaya geçitlerinde engelli, yaşlı ve çocuk hızı düşünülerek geçiş süresi belirlenmelidir.

Düzenli kent içi kaza istatistikleri toplanmalı, bu doğrultuda tehlikeli kavşaklar güvenlikli hâle getirilerek trafik kazaları nedeniyle oluşabilecek engellilik durumlarını önleyici tedbirler alınmalıdır.

Kapsayıcı iletişim: Engelli bireylerle iletişim kurmak için kullanılacak dilin de hak temelli bir anlayışta olması gerekir. Bunun için “özürlü”, “mağdur”, “muzdarip”, “malul”, “hasta” ya da “tekerlekli sandalyeye bağlı/ mahkûm” gibi ifadelerden kaçınılmalıdır.

Kahramanlaştırma ya da mağdurlaştırma söyleminden vazgeçilmelidir. “Engeline rağmen başardı” ya da engelli bireyin yaşamını dramatize eden ifadeler kullanmak, engelli bireylerin toplumsal yaşama tam ve etkin katılımı önündeki engellerin görmezden gelinmesine neden oluyor, engelliliği bireysel bir sorun hâline getiriyor, engelli olmayı bir çeşitlilik değil, aşılması gereken bir sorun olarak ortaya koyuyor. Engelli bireyleri tek ve homojen bir grup gibi göstermekten kaçınılmalıdır. Farklı engel türüne sahip kişilerin sorunları ve ihtiyaçları farklıdır. Öte yandan, engellilik hâlleri arasında hiyerarşi kuran söylemlerden de kesinlikle kaçınılmalıdır.  

Hizmetler üretilirken engelli bireylere de hizmet edecek biçimde iletişim çalışmaları yapılmalıdır. Erişilebilirlik ihtiyaçları bütçeye dahil edilmeli, duyurular erişilebilir biçimde yapılmalı, kamuya açık etkinlikler erişilebilir mekânlarda yapılmalı, belediye hizmetlerini sunan personel, engelli bireyler ve onların ihtiyaçları konusunda eğitilmelidir.

Kentsel kararlara katılım: Engelli bireyler bugün hâlâ kamusal yaşama katılımlarının önünde önemli tutumsal, fiziksel, yasal, ekonomik, toplumsal ve iletişimsel engellerle karşı karşıya kalmaktadır ve katılım hakkından eşit ve etkin biçimde yararlanamamaktadır. Bu durum, yerel yönetimlerdeki karar alma süreçlerini ve temsiliyetlerini de etkilemektedir. Türkiye’deki tüm belediyelerde engelli belediye başkanı sayısı sadece 1 kişidir (2019 yerel seçim sonuçları baz alınmıştır). Belediyelerin yönetim kadrolarında engelli kişilerin yer alması ve kentsel kararlara katılması, engelli bireylerin katılım hakkını tesis etmek için önemli bir unsurdur.

Kent Konseyi Engelliler Meclisi de engelli bireyler tarafından kurulan ve kentteki engelli haklarını önceleyen bir birim olarak çalışabilir. Ayrıca kadın ve çocuk meclisleri de engelli kadın ve engelli çocukları bünyelerine dahil ederek çeşitlilik ve temsiliyet açısından önemli bir alan açmış olurlar. Yine belediye faaliyetlerinin engelli bireyleri de kapsayıcı biçimde sunulabilmesi için belediye bünyesinde “Engelli Danışma Kurulu” kurulabilir. Kurul, belediye hizmetlerini ve faaliyetlerini değerlendirerek görüş, talep ve önerilerini paylaşabilir.

Türkiye’nin ekonomik koşulları nedeniyle derin yoksulluk yaşayan toplumsal sınıfların başında engelliler geliyor. Engelli yoksulluğuyla mücadelede sivil toplum ve yerel yönetim işbirliği neden önemli? Engelli bireylerin istihdamını artırmak için uzun vadeli çözüm önerileri sizce nasıl olmalı?

İDİL SEDA AK: Engelli yoksulluğuyla mücadelede sivil toplum ve yerel yönetim işbirliği çok önemli ve  gerekli. Sivil toplum kuruluşları sürekli sahada yer aldıkları ve hedef kitleleri olan kişilerle sıcak temasta oldukları için kişilerin ihtiyaçlarını kolaylıkla tespit edebilir ve hızlıca çözüm üretebilirler. Ancak gerek insan kaynakları gerek finansal kapasiteleri bu çözümleri uzun vadede sistematik biçimde sürdürmelerini engelleyebilir. Çözümlerin kalıcı olabilmesi ve hatta bir hizmete dönüşebilmesi için yerel yönetim ve sivil toplum işbirliği şarttır.

Engelli yoksulluğu maalesef çok yüksek düzeyde. Devlet tarafından engellilere sağlanan maddi destekler de oldukça düşük. 2010 yılında yapılan Özürlülerin Sorun ve Beklentileri Araştırması’nın sonuçlarına göre, engelli bireylerin %85.7’si sosyal yardım ve desteklerin artırılmasını istiyor. Özellikle çalışmayacak durumda olan engelli bireyler için bu destek hayati önem taşımaktadır.

Öte yandan, yoksullukla mücadelede önemli bir unsur, istihdam oranlarının nitelikli biçimde artırılmasıdır. Türkiye’de engellilerin işçi olarak istihdamı, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 30. maddesinde öngörülen kota sistemiyle sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu madde kapsamında 50 veya daha fazla işçi (tarım ve orman işletmelerinde 51 veya daha fazla) çalıştıran özel sektör işyerleri %3 engelli, kamu işyerleri %4 engelli işçiyi meslek, beden ve ruhsal durumlarına uygun işlerde çalıştırmakla yükümlüdürler. Bu kota kapsamında çalıştırılacak kişilerin engel türü bakımından herhangi bir kısıtlılık bulunmamaktadır. Sadece kişinin engel oranının %40 ve üzerinde olması ve bunun da bir devlet hastanesinden alınmış engelli sağlık kurulu raporuyla ispatlanması gerekiyor. Ancak yine uygulamaya baktığımızda, işverenlerin “engelsiz engelliler” aradığını sıklıkla görürüz. İşverenler çoğunlukla şöyle profillerdeki engelli bireyleri istihdam etmeyi arzuluyorlar: Engelli raporu olsun, ama en az engelsiz bireyler kadar iş performansı çıkartabilsin, ek düzenlemelere gerek duymasın, engellilik hâli çok görünür olmasın, prezantabl olsun vb. Ne yazık ki, bu da hiç gerçekçi olmuyor. Diğer bir sorun da, engelli bireylerin sadece bu kota kapsamında işe alınması. Yine kota kapsamında açılan iş pozisyonlarının çoğu zaman mavi yaka işler olduğunu tespit ediyoruz. Bu durum, nitelikli kişilerin de bu pozisyonlarda işe girmeye zorlanmalarına sebep oluyor. Bu, kişiler engelli oldukları için vasıflarının değersizleştirilmesi anlamına gelir.

Bu sorunların önüne geçebilmek için engelli kişilerin nitelikli akademik ve/veya mesleki eğitime ulaşmaları sağlanmalı, iş olanakları engelli kişileri kapsayacak şekilde genişletilmeli, kota uygulamaları denetlenmeli, ihtiyaç duyan engelli kişilere işyerinde iş koçu desteği verilmeli ve işyerleri makul düzenlemelerle engelli çalışanların ihtiyaçlarına uygun hâle getirilmelidir.

Dünyadaki örnekleriyle Türkiye’dekileri karşılaştırdığınızda engelli bireylerin istismara uğrama, şiddete, ayrımcılığa ve adaletsizliğe maruz kalma ihtimalini ortadan kaldıracak yasalar ve hukuki düzenlemeler nasıl yapılandırılmalı?

İDİL SEDA AK: Bu, geniş kapsamlı bir soru, ama üyesi olduğum iki dernekte de (Engelli Kadın Derneği’yle Toplumsal Haklar ve Araştırmalar Derneği) engelli bireylere yönelik şiddet, hak izleme ve raporlama çalışmaları yapıyoruz. Bu çalışmaların sonuçlarını ve bizim önerilerimizi paylaşayım.

Engelli bireyler, özellikle engelli kadınlar çok ciddi biçimde şiddete maruz kalıyor, ancak çoğu zaman yaşadıkları bu şiddet çevresel koşullar nedeniyle görünür olamıyor. Kadınlar şiddete uğradıklarında ihbar hatlarına kolaylıkla ulaşamıyor, çünkü ya ihbar hatlarını bilmiyorlar ya da erişim sorunlarıyla karşılaşıyorlar. Şiddet önleme ve izleme merkezlerinde (ŞÖNİM) çalışan uzmanlar engelli kadınlar konusunda deneyimli değil, bu merkezlerde işaret dili bilen personel görev almıyor. En trajik durum ise, engelli kadınlar, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın sığınaklarına (bakanlık, konukevi ya da sığınma evi diyor) yerleştirilmiyor, onun yerine rehabilitasyon merkezlerine yerleştiriliyorlar. Bu durum oldukça tehlikeli, çünkü sığınaklar gizli, rehabilitasyon merkezleriyse halka açık. Bu da sizin ifşa olmanıza ve yerinizin saldırganınız tarafından kolayca tespit edilmesine sebep olabilir.

Engelli bireylerin yatılı olarak kaldığı çeşitli kurumlar (bakım ve rehabilitasyon merkezleri, yatılı okullar, yetimhaneler, hapishaneler vb.) ne yazık ki şiddet üretebilen mekânlar. Bu mekânlarda şiddeti engellemek, şiddet vakalarının hızlıca tespit edilmesini sağlamak, personelin ve engelli bireylerin ihtiyaçlarını belirlemek, bu ihtiyaçları etkin şekilde karşılamak için bu kurumların, sivil ve bağımsız kişilerin denetimine açılması gereklidir. Dünya genelinde engellilik alanında savunu yapan birçok sivil toplum kuruluşu, BM Engelli Hakları Sözleşmesi’nin 16. ve 33. maddesi paralelinde bu kurumların sivil denetime açılması gerektiği yönünde çağrılarda bulunur.

Tüm bunların yanı sıra engelli bireylerin kendi hakları ve şiddetten korunma mekanizmaları hakkında bilgi sahibi olması, şiddetle mücadelede temel bir gerekliliktir. Bu nedenle kişilerin şiddet konusunda her fırsatta çeşitli biçimlerde bilgilendirilmesi, haklarını öğrenmeleri, şiddet gördüklerinde başvurabilecekleri yerler hakkında bilgi sahibi olmaları şarttır. Bu hem şiddeti tanıma ve normalleştirmemeleri için hem de şiddetle karşılaştıklarında uğradıkları şiddeti bildirebilmek ve şiddet ortamını terk edebilmeleri için gereklidir.

Kamuoyu farkındalık çalışmaları, şiddet olasılığının tespit edilebilmesi ve önlenebilmesi için oldukça önemlidir. Şiddete uğrayan kişinin yardım alabilmesi için de çok önemli bir seçenektir. Özellikle bazı engellilik hâlleri düşünüldüğünde üçüncü kişilerin (şahitlerin) farkındalığı ve bildirimi hayati önem taşır. Örneğin, şiddete uğrayan ancak ne yapması gerektiğini bilemeyen bir zihinsel engelli kişi için duruma şahit olan üçüncü kişilerin kolluk kuvvetine bildirim yapması, o engelli kişinin uğradığı şiddetin ortaya çıkabilmesi ve şiddet ortamını terk edebilmesi için tek yol olabilir. Bu nedenle farkındalık çalışmalarının farklı kitlelere (öğretmenler, esnaf vb.), çeşitli biçimlerde (bilgilendirme broşürleri, yüz yüze eğitimler, kamu spotları, dizi ve filmlere yerleştirme vb) düzenli olarak yapılması gereklidir.

Son yıllarda haklar ve hukuki düzenlemeler bakımından önemli gelişmeler olsa da, uygulamaları hâlâ kapsayıcı bir yaklaşımla ele almadığımızı düşünüyorum. Engelli hakları alanında savunu yaparken hep şunu söylüyorum: Engellik konusunun da aynı toplumsal cinsiyet konusu gibi ana akımlaştırılması gerekiyor. Bu ne demek? Bu, planladığımız ve yaptığımız her faaliyete, hizmete, yapılı çevreye engellilik bakış açısını da dahil etmeliyiz. Örneğin, kadınların kullanımı için tasarlanan bir belediye hizmetinin engelli kadınlar tarafından da kullanılacağı akıldan çıkarılmadan bu hizmet tasarlanmalı. Ancak çoğu zaman uygulamalarda durumun böyle olmadığını görüyoruz, engelli bireyler sadece engelliler için hazırlanmış hizmetlerden yararlanabiliyor, kamuoyu için oluşturulmuş birçok hizmetten ve yapılı çevreden faydalanamıyor. Hâl böyle olunca, engelli bireylerin iyiliği gözetilerek yapılmış olan bir hizmet bile ayrımcılığa ve istismara yol açabiliyor.


İDİL SEDA AK
Engelli Hakları Aktivisti
Araştırmacı

Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirdi. Yüksek lisansını ODTÜ’de tamamladı. Çalışma alanları; engelli bireylerin eğitim hakkı, engelli kadın hakları, engelli çocuk hakları, engelli bireyin bağımsız yaşam hakkı, engelli bireylerin yasa önünde eşitliği, çocuk hakları, BM insan hakları mekanizmalarıdır.

AB Türkiye Delegasyonu ETKİNİZ ve Sivil Düşün Programları’nda engellilik uzmanı olarak çalışmaktadır. Engelli Kadın Derneği’nde (ENGKAD), Toplumsal Haklar ve Araştırmalar Derneği’nde (TOHAD) yönetim kurulu üyesidir. Engelsiz Filmler Festivali danışma kurulu üyesidir. Hâlen SENED Derneği’nde engellilik danışmanı olarak görev yapmaktadır. Boğaziçi Üniversitesi’nde yarı zamanlı öğretim görevlisidir.


Önerilen Haberler