"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Gürsel Erol: “Devlet Yeniden Yapılandırılmalı”

  • 31 Ocak 2022

Öncelikle sizi tanıyalım. Siyasete giriş motivasyonunuz neydi?

GÜRSEL EROL: Aile olarak Kurtuluş Savaşı’nın ve cumhuriyetin ilk günlerinden beri siyasetin içindeyiz. Dönem dönem aktif siyasette yer alan aile bireylerimiz oldu, ama tarihe iz bırakan ve siyasi çizgimizi belirleyen, ailemizin büyük dedesi Diyap Ağa’dır.

Diyap Ağa, meclisin ilk Dersim milletvekilidir. Yunan ordusu Polatlı sınırlarına gelince meclisin Ankara’dan Kayseri’ye taşınması görüşülürken söz almış ve tarihe iz bırakan konuşmasını yapmıştır. “Beyler, biz buraya ölmeye mi, kaçmaya mı geldik?” diye sorarak milli mücadele ruhuna katkı sunmuştur ve meclisin Ankara’da kalmasında rol oynamıştır. Meclis’te görev yaptığı süre boyunca Mustafa Kemal Atatürk’ün de en yakını ve güvendiği biri olarak bilinir. Biz de aile olarak Kurtuluş Savaşı’ndan günümüze kadar büyük dedemiz Diyap Ağa’nın yolunda, Atatürkçü, cumhuriyetçi ve devlet geleneğinden gelen bir çizgide siyasete devam ediyoruz.

Benim siyasete ilgim, 1980’li yıllarda babam SODEP Elazığ merkez ilçe başkanıyken başladı. 1991 yılında SHP Gençlik Kolları’nda kurucu genel başkanlık yaptım. 1992 yılında, 25 yaşında en genç (cumhuriyet tarihinin tüm siyasi partiler dahil) il başkanı olarak Elazığ İl Başkanlığı görevinde bulundum. 2015 yılında ön seçimle Tunceli’den milletvekili adayı oldum ve seçildim, Sadece bir dönem Tunceli milletvekilliği yapacağımı söylemiştim. Milletvekilliğim devam ederken daha önce il başkanlığı yaptığım Elazığ’dan adaylığımı dile getirdim. Siyaset, iddia işidir. Elazığ, 12 Eylül sonrasında hiçbir sosyal demokrat partinin milletvekili çıkaramadığı, Türkiye’nin en milliyetçi ve muhafazakâr kenti. Tunceli’de diğer arkadaşlarımın önünü açmak ve 41 yıldır milletvekili çıkaramadığımız bir kentte iddia ortaya koymak temel amacımızdı. “Ülkenin en köklü partisinin milletvekili çıkaramadığı il olmamalı,” iddiamız beni 2018’de Elazığ adaylığına yöneltti. Haziran 2018 seçimlerinde Elazığ’dan milletvekili seçildim. 41 yıl aradan sonra ilk kez CHP’den seçilen milletvekili oldum.

CHP’nin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Çalışma Grubu tarafından hazırlanan raporda yasama, yürütme ve yargı için öneriler yer alıyor. Bu öneriler doğrultusunda Türkiye’de demokrasinin ve yargı bağımsızlığının yeniden inşa edilmesi için sizce neler yapılmalı? Rapordaki önerilerin uzun vadede Türkiye siyasetine katkısı ne olacak?

GÜRSEL EROL: Altı ayrı partinin bir araya gelerek Türkiye’nin başlıca sorunlarına çözüm bulmaya çalışması, demokrasi tarihimiz ve pratiğimiz için oldukça anlamlı. Siyaset, uzun süredir ülkenin en önemli meselelerini bile yan yana gelip konuşmaktan uzak bir görüntü sergiliyor. Buna rağmen altı parti yaklaşık dört aydır uyum içinde bir çalışma yürütüyor. Bu, çok kıymetli. Ülkenin toplum sözleşmesinin geniş kesimlerin temsiline dayalı bir temelde yapılması yalnızca bir usul meselesinden ibaret değildir. Bu nedenle yapılan çalışmayı önemsiyorum.

Güçlendirilmiş parlamenter sistem, birilerinin bahsettiği gibi eskiye dönüş değil, öncelikle bunu vurgulamak istiyorum. Üzerinde çalışılan sistem, 12 Eylül darbe anayasasının parlamenter sistemin özüne tamamen aykırı şekilde iğdiş ettiği parlamenter sistem değil. Yeni, ülkemizin siyasi ve sosyal gerçekliğiyle uyumlu, dünyada ileri demokrasilerin uyguladığı bir model geliştirilmeye çalışılıyor. Türkiye’de anayasa tartışması hiçbir zaman bitmez. 1876’dan bugüne kadar oldukça eski ve köklü bir anayasal geçmişimiz var. Her dönem yeni anayasa tartışması yapılır. Ancak anayasa değişikliğinin bu kadar acil ve gerekli olduğu başka bir dönem yaşanmadı. Giderek derinleşen ekonomik sorunlar, siyasetten sosyal yaşama, eğitimden adalete kadar hayatın her ânını ilgilendiren konular krize dönüştü. Mevcut sistem, artık Türkiye’nin daha fazla yol alamayacağını gösteriyor. Ne siyasi ne toplumsal ne de tarihsel gerçekliğimizle uyuşan bu tuhaf sistem, ülkemizde yönetim krizine neden oluyor. Güçlendirilmiş parlamenter sistemle güçler ayrılığının tesis edildiği, güçlü kurumların yapılandırıldığı, TBMM’nin yürütmeyi denetim yetkisine sahip olduğu, Türkiye’nin sorunlarına karşı ortak aklın, uzlaşma kültürünün ve çoğulcu anlayışın hâkim kılındığı bir model söz konusu olacak.  Şu anki sistemle TBMM etkisiz kılındı, tek bir kişinin her şeyi kontrol ettiği bir anlayış egemen hâle geldi. Cumhurbaşkanı, çıkardığı kararnamelerle bir bakıma “2. Meclis” gibi yasa yapıyor. Cumhurbaşkanının partisinin TBMM’deki çoğunluğu nedeniyle çıkarılan yasalarla yasama neredeyse tamamen yürütmenin kontrolü altında. Bu durum, anayasada öngörülen kuvvetler ayrılığı ilkesini ortadan kaldırıyor, yasamayı ve yürütmeyi âdeta özdeşleştiriyor.

TBMM, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli kurumudur. Çünkü Türkiye’de hiçbir kurum yokken, TBMM vardı. Dolayısıyla bu yönetimin ve sistemin krizden çıkması için öncelikle böylesine önemli bir kurumu ayağa kaldırmamız gerekiyor. Yürütmenin denetlenmesi, demokrasinin ve hukuk devletinin vazgeçilmez ilkelerindendir. Bu nedenle millet iradesinin doğrudan yansıdığı TBMM’nin denetim ve denge görevini kusursuz şekilde yerine getirebilmesi sağlanmalıdır.

Tarafsız ve bağımsız yargının tesisi için öncelikle HSK’nın TBMM tarafından seçilen yedi üyesinin seçiminde nitelikli çoğunluk aranmalıdır. Kurul üyeleri, bir siyasi parti tarafgirliğiyle değil, uzlaşıyla seçilmelidir. Benzer şekilde Anayasa Mahkemesi seçiminde de TBMM’de nitelikli çoğunluk aranmalıdır. Devletin yeniden yapılandırılması, öncelikli yapılması gereken işlerdendir. Devlette liyakat en önemli ölçüt olmalıdır. Bu nedenle kurumlarımızı ayağa kaldırmak için acil olarak insan kaynağı planlaması yapılmalıdır. Bir bakanlıktaki teşkilat yapısında bakandan sonra gelen en üst düzey yönetici, müsteşarlardı. Müsteşarlar, kamu deneyimine sahip, kurum kültürüne hâkim, mesleki yeterliliği olan üst düzey yöneticilerdi. Müsteşar ve müsteşar yardımcısı kadroları devletin yeniden yapılandırılması sürecinde tekrar açılmalıdır.

Az önce söylediğim gibi bu, eski sisteme geri dönüş değil. Türkiye, eksik demokrasi anlayışıyla yetinemez. Dönem veya bizim koşullarımız gibi muğlak ifadeler de bu anlayışa gerekçe oluşturamaz. Bölgesinde ve dünyada çok önemli bir yere sahip, dinamik ve yetişmiş nüfusuyla dikkatleri üzerine toplayan bir ülke burası. Dolayısıyla bu ülkenin yurttaşlarına yapılacak en büyük haksızlık, eksik ve arızalı bir demokrasi anlayışı sunmaktır. Bu nedenle Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var. Yeni anayasada farklılıkların birleştirici ve ortak noktaları esas alınmalıdır, anayasa yapım sürecine toplumun tüm kesimlerinin katılımı sağlanmalıdır. Herkesin varlığını güvence altına alan, toplumun tüm kesimlerinin ekonomik, sosyal ve kültürel beklentilerini karşılayan, bir arada yaşama idealini önceleyen, geçmişin ve şimdinin yaralarını saran, cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmayı amaçlayan yeni bir gelecek inşa edilmelidir. Ayrıca hazırlanan anayasa ivedilikle hayata geçirilmelidir. Hukuk devleti ilkesi, mevcut anayasanın amir hükmüdür. Ancak yaşadıklarımız ortada. Asıl olan, yargının ve idarenin bu tip metinleri çağdaş bir şekilde yorumlamasıdır. Siyasal ve toplumsal düzen ancak bu şekilde ilerleyebilir. Peki bunu sağlayacak olan nedir? Bu, demokrasiyi, uzlaşmayı, çoğulculuğu, hesap verebilirliği, insan hak ve özgürlüklerini içselleştirmiş siyasi anlayış sayesinde sağlanır. Yani dünyanın en ileri anayasa ve yasa metinlerine sahip olsanız da, bunları uygulayacak anlayışı yaratmayan, az önce saydığım temel demokratik niteliklere sahip olmayan siyasi anlayış nedeniyle sorunlar yaşanıyor.

Bu nedenle altı farklı partinin böylesine önemli bir mesele için yan yana gelip aylardır çalışmasını değerli buluyorum. Önemli olan, toplumsal kamplaşma ve kutuplaşmayı ortadan kaldırmak için idari ya hukuki metinleri uygulayacak siyasi kültürün oluşabilmesi. Türkiye’yi bu ucube sistemden bir an önce kurtarmalıyız. Ancak siyasal sistemimizi demokratik hâle getirmeden hükümet şeklini demokratikleştirmenin pek kıymeti yok, bunu unutmamalıyız.
 
Unutulmamalıdır ki, siyasi partiler gelip geçicidir. Kalıcı olan, kurumlardır. Devletin kurumlarının, kadrolarının ve uygulamalarının çağdaş demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkesiyle yeniden yapılandırılması ve güçlü parlamenter sisteme dönüş, CHP iktidarında olacaktır.

Katılımcı demokrasinin kazanımları açısından Siyasi Partiler Yasası’nda değişiklik yapılması gerekiyor mu?

GÜRSEL EROL: Siyasi Partiler Yasası, 12 Eylül darbesinin bir ürünüdür. Seçim sisteminin daha demokratik olması için Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Yasası değiştirilmelidir. Halk iradesinin doğrudan sandığa yansıması ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun dile getirdiği gibi milletin temsilcilerini yine milletin kendisinin seçmesi için 1991 yılındaki seçimlerde uygulanan “tercihli oy” sistemi geri getirilmelidir. Bu sistemle seçmen hangi partiye oy verirse versin, herhangi bir partinin listesindeki milletvekiline işaret yöntemiyle oy verebilmelidir. Yine Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun ifade ettiği gibi, milletvekili sayısı düşürülmelidir. Milletvekili sayısını 450’den 550’ye, daha sonra 600’e çıkarmanın hiçbir anlamı yok. Bunun yerine, yapılacak değişiklikle “Türkiye Milletvekilliği” getirilmelidir. Bu da seçilecek 100 milletvekilinin, partilerin aldıkları oy oranına göre dağıtılması ve bu dağıtıma ülke barajının uygulanmaması anlamına gelir. Daha açık ifadeyle, Türkiye’deki her farklı siyasi tercihin aldığı oya göre, baraja takılmadan TBMM’de temsil edilebilmesi demektir.



GÜRSEL EROL

CHP Elazığ Milletvekili
CHP PM Üyesi


Önerilen Haberler