"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Antmen: “Kooperatifçilik yerel kalkınmayı hızlandırır”

  • 17 Ekim 2022
CHP Mersin Milletvekili Alpay Antmen Belediye Gazetesi’ne değerlendirmelerde bulundu.

Sizi tanıyabilir miyiz? Siyasete giriş nedeniniz neydi?

ALPAY ANTMEN:
1969 yılında Mersin’de doğdum. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdim. Yüksek lisans eğitimimi özel hukuk-ticaret hukuku alanında tamamladım. 1992 yılından, milletvekili seçildiğim 2018 yılına kadar Mersin’de avukatlık yaptım. Mersin Barosu’nda genel sekreterlik, başkan yardımcılığı, Barolar Birliği delegeliği görevlerinde bulundum. 2012-2014 ve 2014-2016 yılları arasında Mersin Barosu Başkanlığı görevini üstlendim. Mersin Nükleer Karşıtı Platform’un sözcülüğüne seçildim. Mersin’ndeki derneklerde ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarında görev aldım. Baro başkanlığı, sivil toplum kuruluşları yöneticiliği, toplumsal olaylarda, kadın cinayetlerinde ve insan hakları ihlallerinde yoğun emek sarf etmem beni siyasete yöneltti. Özellikle baro başkanlığım döneminde Özgecan Aslan cinayetiyle topluma mal olan kadın cinayetlerinin ve Gezi direnişinde katledilen yoldaşlarımızın davalarında bulunmam siyasete yönelmemde etken oldu. Mersin Barosu nezdinde kurduğum Kadın Hakları Merkezi, Çocuk Hakları Merkezi, İnsan Hakları Merkezi ve Türkiye’de ilk olan Hayvan Hakları Komisyonu, beni hak savunuluculuğu alanına yönelttiği için siyasete girmeyi düşündüm. Hukuku, adaleti, insan, kadın, çocuk ve hayvan haklarını korumak için siyasete girdim. 2018 seçimlerinde CHP’den Mersin milletvekili seçildim. TBMM Adalet Komisyonu ve TBMM Grup Disiplin Kurulu üyesiyim. Hukuk ve Seçim İşlerinden Sorumlu MYK üye yardımcısıyım. CHP İnsan Hakları Çalışma Grubu üyesiyim.

Hukukçu kimliğinizle insan haklarına ve özgürlüklerine yönelik çalışmalar yapıyorsunuz, destek faaliyetlerinde bulunuyorsunuz. Türkiye’de hukukun yeniden tesis edilmesi, toplumsal yaşamın her alanında bireysel ve hukuki güvencenin sağlanması amacıyla geliştirilecek politikaların kapsamı nasıl olmalı?

ALPAY ANTMEN:
Uzun yıllardır insan hakları, doğa ve ülkemizin temel sorunlarıyla ilgili çalışmalar yürütüyorum. Mersin’de iki dönem baro başkanlığı yaptığım süreçte ülkemizdeki insan, kadın, çocuk ve hayvan hakları ihlalleriyle, sorunlarıyla yüzleştim. Baro başkanlığı görevimden sonraki süreçte Mersin’de Nükleer Karşıtı Platform’un sözcülüğünü de yapıyordum. Bu konuların tamamı bir bütün. Bir ülkede insan hakkı yoksa, doğaya saygı da olmuyor. Bir ülkede doğaya saygı varsa, insan haklarına da saygı oluyor. Sadece kanunlarla insan haklarını korumak mümkün değil. Kanunlara uyma ve hak kültürü, kuralların ve eğitim sürecinin ayrılmaz parçası olmalı. Örneğin, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını tanımayan, saygı duyamayan bir cumhurbaşkanının olduğu ülkede hak ve hukuk var diyemeyiz. Adalet sadece yasa demek değildir. Adalet aynı zamanda bir devletin omurgasıdır. Bir toplumu toplum, halkı halk yapan en önemli öğedir. Adalet yoksa, devlet de, halk da olmaz. İşte bu, gelişen bir kültürdür. Adalet aslında bir kültürdür.

Mesela İngiltere’de uzun uzadıya yasalar bulunmaz. İngiltere’nin gelenekleri vardır. Yani hukuk kültürü yediden yetmişe her bireye yerleşmiştir. Hukuka en başta devleti temsil edenler uyar. Avrupa’yı çağdaş yapan kriterlerin başında bu gelir. ABD’de başkan salona girdiğinde, İngiltere’de kraliçe bir toplantıya katıldığında sadece tek bir grup ayağa kalkmaz: Hukukçular. Yani diyorlar ki, hukuk herkesin üzerindedir, herkesi bağlar. Ama bizde yargıçlar saraya koşuyor, cüppelerinde düğme olmamasına rağmen ön iliklemeye kalkıyor, cumhurbaşkanının adı bile geçse ayağa kalkıyor. Burada hukuktan söz edilecekse, bu olsa olsa ya kabile ya da saray hukuku olur.

İşte buna karşı topyekûn bir çalışma yapılması, kesintisiz eğitimin tesis edilmesi ve hakların savunulması gerekiyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıp kadın hakları derseniz, bu ancak trajik bir karikatür olur. Hem yasayı savunacaksınız hem de yasanın savunduğunu. Bu iki taraflı bir denge mekanizmasıdır. Biri olmadan diğeri çöker. En başta vatandaşların, haklarının olduğunu, bu hakları da savunmanın hak olduğunu bilmesi lazım. Belki biz eksik anlatıyoruz. Belki yeterince doğru cümlelerle ifade edemiyoruz. Bunu herkese anlatmamız lazım. Adalet duygusu ve bilinci ailede başlamalı, çevrede devam etmeli, okullarda taçlanmalı. Bu nedenle siyasi iktidarlar çok önemli. AKP zihniyetiyle bunun yapılamayacağı çok açık. Hak, hukuk ve adalet diyen bir lidere, bu kültüre ve yasalara ihtiyacımız var. Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun mücadelesi insan ve insan hakları için değil mi? Bunu başaracağız. Dediğim gibi, bu anlayışı içselleştirmeliyiz ve davranışa dönüştürmeliyiz. Sadece yasa değil, hukuk kültürü de lazım. Ancak bir yerden başlamamız gerekiyor. Bu yalnızca hukukçuları, siyasileri, gazetecileri değil, herkesi kapsamalı. Anayasa ve kanunlar herkes için. O hâlde parolamız herkesi bilinçlendirmek olmalı.

Yerel kalkınmanın önemli bileşenlerinden biri, dayanışma ekonomileri ve yeni nesil toplumsal/ekonomik örgütlenmeler. Bu kapsamda kooperatifler ve yerel yönetimler arasındaki işbirliğini güçlendirecek unsurlar sizce nelerdir?

ALPAY ANTMEN:
Yerel kalkınma, yereldekilerle kalkınma demek. Yani katılımcılık, şeffaflık, aidiyet, üretkenlik, sürdürülebilirlik, eğitim ve söz hakkı demek. Bakın, yerelde vatandaşlar oy verdiği siyasi partiyi her gün göremez, bu zaten mümkün değil. Ama yerel yönetimi, başkanı, yöneticileri, çalışanları, emekçileri görür. Bu nedenle sorunları öncelikle yerel yönetimlerde çözer.

Bu toplumsal ve kamusal ilişki doğru yönlendirilirse demokratik süreç de başlar. Bu hem katılımı hem de yerelde üretimi artırır, bölgesel katılımı ve ülkeye kattığı değeri çoğaltır. Bizde araziler zamanla bölünüyor, plansızlık yüzünden doğru bir üretim, katılım ve değer süreci yaşanamıyor. Fakat ülkemizde bunun tersi olan örnekler, kooperatifçilikle büyüyen, kalkınan yörelerimiz, ürünlerimiz, dünyaca ünlü markalarımız var. Sektörel katılımla da bu fabrikasyona ve uluslararası süreçlere dahil olundu. Çünkü işbirliği, katılım, plan, değer ve üretim söz konusu.

Çağdaş ülkelerde dayanışmacı ve işbirlikçi üretim süreçlerinin olmazsa olmazı, demokrasi ve şeffaflıktır. Kooperatifçilik göçü engelliyor, yerelde istihdamı artırıyor. Yani herkes kazanıyor. O ürünle ilgili olmadığını düşünen uzaktaki insan bile dolaylı olarak kazanıyor. Düşünün, o kadar faydalı bir sistem. Türkiye bu konuda hem çok şanssız hem de çok şanslı. Şanssız, çünkü planlı üretime tam anlamıyla geçemedik. Şanslı, çünkü bu topraklarda her şey mümkün. Her kaynağa sahibiz. İnsan kaynağımız da var.
 
Özellikle 2019 yerel seçimlerinden sonra belediyelerimiz, sosyal ve çağdaş belediyecilik anlayışını tarım vizyonuyla birleştirdi. Bazıları çok yol katetti, bazıları devam ediyor. Belediyelerimiz, tarımın, yerelin ve yerel üretimin desteklenmesi için önemli işlere imza atıyor.


Önerilen Haberler