"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Emine Gökçe Yanık: “Kadın kooperatifleri güçlendirilmeli"

  • 17 Ekim 2022
Kooperatifçilik Uzmanı Emine Gökçe Yanık Belediye Gazetesi’ne değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye’de kooperatifleşme istenen düzeyde mi? Yerel kalkınmaya yönelik çalışmaların başarıya ulaşması için kooperatifçilik neden ön planda tutulmalı?

EMİNE GÖKÇE YANIK:
Kooperatifçilik dünyada en yaygın ve en eski örgütlenme biçimlerinden biri olsa da, ülkemizde kooperatifçilik alanındaki ilk esaslı gelişme cumhuriyet dönemine rastlıyor. İlk kooperatifler o zamanki toplumsal ve ekonomik faktörler nedeniyle tarımsal alanda ortaya çıkıyor ve uzun yıllar da tarımsal alanda yoğunlaşıyor. Daha sonra, ekonomik ve sosyal yapıdaki değişim, ortaya çıkan yeni ihtiyaçlar sebebiyle konut/işyeri inşaatı başta olmak üzere taşımacılık, tüketim, kredi-kefalet gibi alanlarda da kooperatifler kuruluyor. 2000’li yılların başına geldiğimizde, ihtiyaçları etrafında örgütlenen kadınlar, Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı’nın (KEDV) desteğiyle ilk kadın kooperatifini kuruyor. Son yıllarda sıklıkla duyduğunuz kadın kooperatiflerinin sayısı her geçen gün artıyor.

Dünyada 750.000’den fazla kooperatif ve bir milyardan fazla kooperatif ortağı olduğu biliniyor. İstihdam açısından kooperatiflerin dünya çapında 100 milyondan fazla kişiye iş imkânı sağladığı tahmin ediliyor. Türkiye’de ise, 60.000’den fazla kooperatif var. Kooperatif sayısıyla dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olsak da, aktif kooperatif sayısının, kooperatiflerin aktif ortaklarının sayısının ve etki alanının o kadar da fazla olmadığını görüyoruz. Son yıllarda özellikle kadın kooperatifi sayısında ciddi bir artış söz konusu. Örneğin, 2018 yılında Türkiye’deki kadın kooperatifi sayısı 200 civarıdır ve bunların sadece 120’si aktiftir.  KEDV ve Simurg Kadın Kooperatifleri Birliği tarafından yürütülen saha ve örgütlenme çalışmalarıyla bu sayının 2021’de 600’lere çıktığı ancak sadece 220’sinin aktif olduğu görülüyor. Bu kooperatiflere baktığımızda özellikle yeni kurulan kooperatiflerin bir kısmında ortak sayısının çok kısıtlı olduğunu, proje bazlı kurulduklarını ve taban örgütlenmesine sahip olmadıklarını söyleyebiliriz. Kooperatifler örgütlü yapılardır, bu nedenle kooperatif ortak sayısı, kooperatifin yereldeki etkilerinin ölçülmesinde önemli bir unsurdur. Kooperatif sayısından ziyade aktif kooperatif sayısına, bu kooperatiflerin aktif ortak sayısına, etki alanlarına, ulaştıkları insan sayısına bakılması daha önemlidir. Kooperatifçiliğin sayısal olarak tatmin edici bir yerde olduğunu ancak kooperatifçilik ilkelerini yaşatan ve tabandan örgütlenmesi olan kooperatifçiliğin iyi bir yerde olmadığını söyleyebilirim.

Türkiye’de ve dünyanın her yerinde kooperatifçilik modeli yerel kalkınmada ciddi bir rol oynuyor. Kooperatifler, çok uluslu şirketlere kıyasla, daha fazla istihdam ve geçim kaynağı sağlıyor, sermayeyi tabana yayıyor. Dolayısıyla yerelde yarattıkları hareketle yerel kalkınmanın temel araçlarından biri oluyor. Yapıları gereğin kooperatiflerin ekonomik krizlere daha dayanıklı olduğunu biliyoruz. Üstelik, birçok yerel ve küresel soruna yerelde çözüm üretiyorlar; ortaklarının ihtiyaçları doğrultusunda temiz ve sağlıklı gıdaya erişim, nitelikli eğitim, toplumsal cinsiyet eşitliği, iklim değişikliğiyle mücadele, eşitsizliklerin azaltılması gibi birçok alanda faaliyet gösteriyor, toplulukların sorunlarına yerelden çözüm bulunmasını sağlıyorlar. Bu sebeple kooperatifleri yereldeki toplulukların doğal hareketi olarak görüyorum, yerel kalkınmanın da bu hareketten alacağı ivmeyle gerçekleşebileceğini düşünüyorum.

Yeni nesil kooperatifleşmenin öne çıkan modellerinden biri, sosyal kooperatifler. Dezavantajlı toplumsal grupları kapsayan sosyal kooperatiflerin öncelikli amaçları ve diğer kooperatiflerden farklılaşan özellikleri nelerdir?

EMİNE GÖKÇE YANIK:
Sosyal kooperatifçilik, özellikle dezavantajlı grupların sosyal ihtiyaçlarına cevap verilmesiyle ortaya çıkıyor. Başka bir deyişle, sosyal kooperatifler, kamunun yanıt vermediği sorunların çözülmesi için o sorundan etkilenen topluluklar tarafından kamu yararı amacıyla kuruluyorlar. Sosyal kooperatif örneklerini ülkemizde yeni yeni görmeye başlasak da, aslında sosyal kooperatifler Avrupa’da, İtalya başta olmak üzere birçok ülkede yıllardır faaliyet gösteriyor. Örneğin, İtalya’da bakım hizmetleri çoğunlukla sosyal kooperatifler tarafından veriliyor. İsveç’te ise, okul öncesi çocuk bakımı ve eğitim hizmetlerini sosyal kooperatifler sağlıyor.

Türkiye’deki sosyal kooperatiflerin ilk örnekleri, 2000’li yılların başında kurulan kadın kooperatifleridir. Kadınlar, yaşadıkları mahallelerde çocuklarının kaliteli okul öncesi eğitim alabilmesi için örgütleniyorlar ve ilk kadın kooperatiflerini kuruyorlar. Bu kooperatiflerde kadınlar sadece ekonomik açıdan güçlenmiyor, aynı zamanda bulundukları bölgedeki sorunların çözümü için de harekete geçiyorlar. Mahallelerde bilgi topluyorlar, ihtiyaç sahiplerine ulaşıp, kamu hizmetlerinin bu kişilere ulaşmasını sağlıyorlar, kreş, çocuk bakımı ve engelli bireyler için eğitim merkezi işletmek gibi faaliyetler yürütüyorlar. Yani kadınların, kadınlar için kurduğu bu yapılar kamu yararı için çalışmalar yapıyor.

Sosyal kooperatifleri diğer kooperatif türlerinden ayıran en belirgin özellik de kamu yararına çalışma misyonudur. Mesela bir bölgede çocukların okula erişmesiyle ilgili bir sorun varsa, sosyal kooperatif bu sorunun çözülmesi için orada yaşayan ebeveynler tarafından kurulabilir ya da bir bölgede kamunun sunduğu yaşlı bakım hizmetleri yetersizse, bireyler bu ihtiyacın karşılanması için sosyal kooperatif çatısı altında örgütlenebilir. Bunu da çoğunlukla herhangi bir kâr payı dağıtmadan veya kâr payı dağıtımını sınırlandırarak yapıyorlar. Bu da sosyal kooperatifleri diğer kooperatiflerden ayıran diğer bir özellik olarak biliniyor. Türkiye’de de kadın kooperatiflerinin ana sözleşmesinde kamu yararına çalışmak ve kâr payı dağıtmamakla ilgili maddeler yer alıyor.

Kadın yoksulluğunun azaltılmasını, kadınların sosyo-ekonomik açıdan güçlendirilmesini ve gerçek birer üretici olarak konumlandırılmasını hedefleyen kadın kooperatiflerinin konumunu sağlamlaştıracak, sürekliliğini sağlayacak, yerelde çözüm üretecek politikaların içeriği nasıl olmalı?    

EMİNE GÖKÇE YANIK:
Birçok kurumda olduğu gibi, kadın kooperatiflerinde de sürdürülebilirliği etkileyen unsurların başında kaynakların yetersizliği geliyor. Kadın kooperatifleri ihtiyaç sahibi kadınlar tarafından kurulduğu için büyük sermayeyle kurulmazlar ya da ortaklarının iş kurma ve işletme konusunda deneyimleri sınırlıdır. Kooperatifler, büyük şirketler kadar vergiye tabidir. Kooperatifler kamu yararına çalışsa da, henüz sosyal kooperatifçilik mevzuatı çıkmadığı için vergi muafiyeti veya indirimi gibi teşviklerden yararlanamazlar. Finansal zorluklara bir de kira gibi sabit giderler eklenince kadın kooperatiflerinin sürdürülebilirliği önemli ölçüde zarar görüyor. Bu sebeple kooperatifler daha az istihdam sağlamak zorunda kalıyor ya da faaliyetlerini küçültüyor.

Ancak durum böyle olmak zorunda değil. İş sadece vergi muafiyetinde ve mevzuatta yapılacak değişikliklerle bitmiyor. Yerelde yapılacak birçok çalışma, kadın kooperatiflerinin sürdürülebilirliğini destekleyebilir, kadın kooperatiflerinin daha fazla sayıda kadına, çocuğa ve ihtiyaç sahibine ulaşmasına, yerelden kalkınmayı desteklemesine fırsat tanıyabilir. Yerel yönetimler, kadın kooperatiflerinin üzerindeki finansal yükü azaltmak için mekân tahsisi yapabilir, ürünlerinin geliştirilmesi, pazarlanması ve satışı için uzman desteği sunarak gelirlerini artırabilir, hizmet alımlarını kadın kooperatiflerinden yapabilir. Kadın kooperatiflerini yereldeki kalkınma araçları olarak tanıyarak, kadınların karar alma mekanizmalarına girmesini kolaylaştırabilir. Öte yandan, kadın kooperatiflerinin güçlenmesi için sivil toplum kuruluşlarıyla, özel sektörle işbirliğini artıracak alanlar ve fırsatlar oluşturabilir.                       

Yerel yönetimlerle kadın kooperatifleri arasındaki işbirliğinin, ortaklaşa üretilen politikaların yerel kalkınmadaki rolü nedir? Bu işbirliğinin sürdürülebilir olması için yerel yönetimler hangi inisiyatifleri üstlenmeli?

EMİNE GÖKÇE YANIK:
Kadın kooperatiflerinin çıkış noktası, daha önce de belirttiğim gibi, yerelde kamu tarafından yeterli düzeyde karşılanmayan ihtiyaçların karşılanmasıdır. Kadınlar, bu ihtiyacın giderilmesi için örgütleniyor. Dolayısıyla bu işbirliği, belediyelerin erişemediği, hizmet götüremediği yerlerde harekete geçen kadınları tanıması ve belediyenin çözümün bir parçası olmak istemesi anlamına geliyor. Böyle kurulan bir işbirliğinin, yerel yönetimlerin normal şartlarda erişemeyeceği en dezavantajlı bölgelere bile erişip, belediye hizmetlerinin tabana yayılmasına olanak tanıyacağını söyleyebiliriz. Hizmetler, ihtiyaçlara uygun planlanır ve hizmetlerin kalitesi artar. Böylece toplumu derinden etkileyen yoksulluk, eşitsizlik, işsizlik ve kadına şiddet gibi birçok konuda yerel yönetimler etkili ve hızlı adımlar atabilir, yerel kalkınmada önemli bir yol katedebilir. Ancak işbirliklerinin kurulması kadar sürdürülebilir olması da hayati önem taşıyor.

İşbirliklerinin sürdürülebilir olması, kadın kooperatifleriyle belediye işbirliğinin nasıl kurulduğuyla ilgili. Kurumlar, kurumsal ve ilkeli işbirliği geliştirip, bu ilişkileri kişilere, partilere ya da başka dinamiklere bağlamaz, eşit ilişki kurarsa, iyi sonuçlara ulaşılır. Fakat daha başından yanlış kurgulanan ve alıcı-verici ilişkisinin kurulduğu işbirlikleri hem kadınlar hem yerel yönetimler için hüsranla sonuçlanıyor. Belediyelerin, kadın kooperatiflerini proje olarak görmemesi gerekiyor. Özellikle günümüzde birçok belediye tam da bu anlayışla kadın kooperatifi kurma çabasına girebiliyor. Belediyeler, kadınlara kooperatifin kuruluş aşamasında lojistik destek veriyor, ancak sürdürülebilir bir finansman modeli kurma konusunda destek vermiyor. Bu da kurulan işbirliğinin belediye desteğine bağımlı olmasına neden oluyor ve özerk yapıların kurulmasını engelliyor. Kooperatifler, proje amaçlı, tepeden kurulduğunda tabana yayılamıyor ve bu bağımlı ilişkiden kopabilmek ya da bu ilişkiyi dönüştürebilmek de çoğunlukla imkânsız olabiliyor. Kadınlar bu çalışmadan maddi ve manevi anlamda zararlı çıkıyor ve yerel yönetim de hedeflediği amaçlara ulaşamıyor. Bu nedenle belediyelerin atabileceği en önemli adımlardan birinin kadın kooperatifleriyle kurumsal ve ilkeli işbirlikleri kurmak olduğunu düşünüyorum. Bu şekilde mevcut yapılar güçlenebiliyor, kurumlar arası işbirliği gelişiyor, uzun soluklu oluyor ve tabandan iyi örneklerin çıkması için alan açılıyor.

EMİNE GÖKÇE YANIK KİMDİR?

Marmara Üniversitesi İngilizce Mütercim Tercümanlık Bölümü’nü bitirdi. CIFE’de (Le Centre International de formation européenne) uluslarararası ilişkiler ve Avrupa Birliği üzerine yüksek lisans yaptı. Alandaki kariyerine Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Orta Doğu ve Batı Asya Bölge Teşkilatı’nda Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komitesi koordinatörlüğüyle başladı, belediyeler, ulusal/uluslararası kuruluşlar, kent konseyleri gibi kurumlarla ilişkileri yönetti,  bölgedeki yerel yönetimlerle birlikte kadının ekonomik ve sosyal açıdan güçlenmesine yönelik çalışmaların koordinasyonunu sağladı.  2017 yılında Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı’nda Kadın Kooperatifleri Programı’nda çalışmaya başladı. Türkiye’deki kadın kooperatiflerinin güçlendirilmesi, kadın kooperatifleri arasındaki ilişkinin güçlenmesi ve kadınların kooperatifleşmesi gibi konularda çalışmalar yaptı. Türkiye’deki kadın kooperatiflerini ortak strateji, iş geliştirme ve örgütsel gelişim için bir araya getiren, Türkiye’deki ilk kadın kooperatifleri birliği olan Simurg Kadın Kooperatifleri Birliği’nin sekreterliğini yönetti. Tecrübesiyle çok sayıda kadın kooperatifinin kurulmasına, kadın kooperatifleri arasındaki dayanışmanın ve ticari ilişkilerin gelişmesine katkıda bulundu. Hâlen kadın kooperatifçiliği, sivil toplum kuruluşlarının sürdürülebilirliği, kaynak ve strateji geliştirme gibi konularda danışmanlık yapıyor.


Önerilen Haberler