"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Çam: “Kentsel bellek mekânlar aracılığıyla aktarılıyor”

  • 3 Ekim 2022
Çukurova Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Aydın Çam Belediye Gazetesi’nin sorularını yanıtladı.

Kentsel bellek, kentlerin toplumsal, ekonomik ve kültürel yapısını nasıl etkiliyor? Kent kimliğini yansıtan mekânların (müze, meydan, anıt, sinema, hafıza mekânları vb.) sosyal ilişkilere ve kolektif belleğe katkısı nedir?

AYDIN ÇAM:
Fransız filozof Gaston Bachelard, dünyanın hemen her yerindeki mekân çalışmalarına büyük ilham veren kitabı Mekânın Poetikası’nda “İnsan bazen zaman içinde kendini tanıdığını sanır, oysa tanıdığını sandığı şey, varlığın durağanlık kazandığı mekânlar içindeki bir dizi bağlanmalardır yalnızca; geçip gitmek istemeyen varlığın, geçmişte bile, yitirilen zamanın peşine düştüğünde, zamanın akışını ‘durdurmak’ isteyen varlığın. Mekân, peteklerinin binlerce gözünde, zamanı sıkıştırılmış olarak tutar. Mekân bu işe yarar,” diyor. Onun bu önermesinin pratik yaşamda çok güçlü bir karşılığı olduğunu düşünürüm hep. Üstelik, bu düşüncem sadece bilişsel bir kavrayışa dayanmıyor, deneyimlerim de bunu gösteriyor. Memur olan babam, 1980’lerde taşrayı İstanbul’da yaşadığımız gecekondu mahallesinden daha “güvenli” bulmuş olacak ki, 12 Eylül 1980’in hemen ardından İstanbul’u terk ederek bir taşra kasabasına yerleştik. Etrafı derelerle, derelerin oluşturduğu küçük göletlerle dolu bir kasabaydı, balık tutmak en büyük eğlencemizdi. Bazen yeni bir gölet öğreniyor ve ona ulaşabilmek için birkaç saat yürümeyi göze alıyorduk. Uzun yaz günlerimiz, yolu izi olmayan ve güzergâhı yıldan yıla değişen patikalarda geçiyordu. Çok defa, zamanı unutup ancak hava kararmaya başladığında dönüş yoluna koyulduğumuzdan patikaları bilmek ve izlemek bizim için hayati önem taşıyordu. Yatılı lise öğrenimi için yeniden İstanbul’a taşındığımda uzun süre nostalji duygusundan kurtulamadım. Yalnız özlemle andığım, zamandan ziyade mekândı, özellikle patikalardı. Unutmamak için patikaların haritalarını çiziyor ve saklıyordum. Sadece deneyimlediğim izlekleri gösteren topoğrafya haritalarıydı bunlar. Derviş Zaim’in sinemasını mekân bağlamında incelemeye çalıştığım doktora tezim için yönetmenin filmlerini çözümlemeye başladığımda, Panicos Chrysanthou ile birlikte yönettiği Paralel Yolculuklar’da Kıbrıslı Rumların bir zamanlar yaşadığı köylerden biri olan Palaikythro Köyü’nün eski sakinlerinden Nicos Tourourou, köye dair deneyimlerini aktarırken, izleyicilere çocukluğunun geçtiği bu mekânın bir haritasını gösterdiğinde kendi çocukluğumu anımsamıştım. Nicos Tourourou’nun çizdiği harita da fiziki bir haritadan ziyade, tıpkı benim bir zamanlar çizdiğim gibi, patikalardan oluşan bir haritaya benziyor ve sadece onun bir zamanlar gezdiği köy sokaklarını içeriyordu. Geçmişte kalan, sonlanan ve bir daha asla tekrarlayamayacağımız mekân deneyimlerimizi somutlaştırarak saklamak istiyoruz belki de.

Üstelik, mekânla ilişkimiz çoğu zaman bireysel deneyimlerden ziyade toplumsal deneyimlerle oluşuyor ve dönüşüyor. Neredeyse tüm toplumsal ilişkilerimizi, ilişki biçimlerimizi belirleyen bir yapısı var mekânın, özellikle de kentsel mekânların. Toplumsal alanların bir şehrin neresinde yer alacağından tutun da, bu alanlara erişimin niteliği, şehrin tüm sakinlerine açık olup olmadığı, bu alanları kullanma pratiklerimizin hangi etmenlerle belirlendiği… Mekânla ilişkimiz, toplumsal ve kültürel yaşamımızı ilk elden belirliyor. Pierre Nora, Hafıza Mekânları’nda “Süreklilik duygusunun kökü mekândadır,” diyordu. Bu sadece mekânla kurduğumuz bireysel/öznel ilişkiye dair bir önerme değil. Kolektif, toplumsal belleğe ve toplumsal ilişkilere dair de bir önerme. Geçmişle kurduğumuz en güçlü bağlardan biri, hatta sanırım en güçlüsü mekân.

Adana’nın kentsel belleğini detaylandıran, sinema mirasını ele alan “Kültürel Miras Olarak Sinema İçin Diyalog: Sınırlar-Arası Diyalog Yoluyla Adana’da Sinemaların Somut Olmayan Kültürel Miras Olarak Kimliklendirilmesi, Tanınması ve Topluluk Temelli Envanterinin Çıkarılması” başlıklı projenin koordinatörüsünüz. Projenin içeriğinden ve kent kimliğine katkısından bahseder misiniz?

AYDIN ÇAM:
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Avrupa Birliği’nin mali desteğiyle yürütülen “Ortak Kültür Mirası: Türkiye ve AB Arasında Koruma ve Diyalog-II Hibe Programı (CCH-II)” kapsamında desteklenen “Kültürel Miras Olarak Sinema İçin Diyalog: Sınırlar-Arası Diyalog Yoluyla Adana'da Sinemaların Somut Olmayan Kültürel Miras Olarak Kimliklendirilmesi, Tanınması ve Topluluk Temelli Envanterinin Çıkarılması”, kısaca Adana Sinema Mirası Projesi’nin çıkış noktası da bir zamanlar önemli bir toplumsal mekân olarak işlev gören ve kentsel belleği tutan ama şimdi büyük ölçüde yitirdiğimiz sinemalara ve sinemaya gitme deneyimine dayanıyor. Bugün, her ne kadar öyle olmadığı düşünülse de, 1980’lere kadar Adana’nın sinemayla çok güçlü bir bağı vardı. Özellikle 1960’lar ve 1970’ler boyunca sinema, Adana’nın en önemli ekonomik, toplumsal ve kültürel faaliyetlerinden biriydi. Sinema salonları ve özellikle açık hava sinemaları, kadınlar ve çocuklar için şehrin sosyo-kültürel yaşamının merkezleri ve önemli kamusal mekânlarıydı. Şehirde sinemaya olan talep öylesine büyüktü ki, Trakya, Zonguldak ve Eskişehir’i içine alan İstanbul bölgesinin hemen ardından ikinci pazarı oluşturuyordu. Dönemin önde gelen yapımcılarından Hürrem Erman, sinemada gelirin büyük bir kısmının İstanbul ve Adana bölgesinden elde edildiğini aktarır. Film yapımı, ithali, dağıtımı, gösterimi ve bağlantılı alanlarda faaliyet gösteren 90 kadar şirketin Filmciler Derneği’nde, sadece şehir merkezindeki sayısı 120’yi bulan salon ve açık hava sinemalarının sahiplerinin ve işletmecilerinin Sinemacılar Derneği’nde, izleyicilerin de Sinematek Derneği ve Türk Film Arşivi’yle işbirliği yapan sinema kulüplerinde bir araya geldiği bir dönem bu. Üstelik, bu yapı sadece film gösterim ve dağıtımına bağlı değildir: Ulusal alanda tanınan Orhan Kemal ve Osman Şahin gibi senaristler; Yılmaz Güney, Ali Habip Özgentürk, Yılmaz Duru ve diğer yönetmenler; Arif ve Abdurrahman Keskiner kardeşler ya da İrfan Atasoy gibi yapımcılar ve salon işletmecileriyle Umut (Yılmaz Güney ve Şerif Gören, 1970), Endişe (Yılmaz Güney ve Şerif Gören, 1974), Bereketli Topraklar Üzerinde (Erden Kıral, 1980) ya da Zıkkımın Kökü (Memduh Ün, 1993) gibi filmler de bu yapının parçasıdır.

Çukurova Bölgesi sadece ekonomik açıdan değil, kültürel ve toplumsal açıdan da ulusal sinemamızda merkezi bir role sahip. Evet, belki ulusal sinema tarihi denilince hepimizin aklına İstanbul, özellikle de Yeşilçam geliyor, ancak Çukurova Bölgesi ve özellikle Adana, bu tarihe alternatif ve son derece güçlü bir tarihi de ortaya koyuyor. Meslektaşım Doç. Dr. İlke Şanlıer ve Çukurova Üniversitesi İletişim Fakültesi lisans ve yüksek lisans programlarının öğrencileriyle beraber uzun süredir Çukurova Bölgesi’nin sinema tarihini araştırıyoruz. Geçtiğimiz yüzyılın başından bugüne, Adana şehir merkezinden Toroslar’ın en ücra köylerine geniş bir zamanı ve coğrafyayı kapsayan çalışmalarımız yerel ve ulusal arşiv taramasından sözlü tarih çalışmalarına, saha araştırmalarından haritalama çalışmalarına kadar uzanıyor. Bu çalışmalarımızın nihai noktası, geniş ölçekli bu proje oldu.

Uçan Balon Çocuk ve Gençlik Derneği’nin yürüttüğü projemizin ortakları Çukurova Üniversitesi, Antwerp Üniversitesi (Belçika) ve Gent Üniversitesi (Belçika). Adana Büyükşehir Belediyesi ve Sabri Şenevi-SinemaEvi’yse projemizin faydalanıcı ortakları arasında yer alıyor. Adana’nın sinema mekânlarına, şehirdeki sinemaya gitme deneyimlerine odaklanarak sinema mekânlarını ve seyir etkinliklerini önemli kültürel değerler olarak kabul eden proje kapsamında bugüne değin başlıca şu faaliyetleri gerçekleştirdik:

•    Şehrin, bugüne kadar ulaştığımız belgelere göre 1902’de başlayan, 120 yıllık sinema tarihini araştırdık. Bu araştırmalarımızı “Adana Sinema Mekânları Kataloğu” adıyla yayımladık. Ayrıca bir sinema turu rotası ve rehberi de oluşturduk. Sinema turları düzenledik. Hem proje bilgilerine hem de kataloğa ve tur rehberine https://www.cineheritage.org/ adresinden ulaşabilirsiniz.

•    Geçmişten bugüne Adana’da faaliyette bulunan sinema mekânlarının envanterini çıkararak haritaladık. Bu harita dijital olarak https://www.cinemap.org/ adresinde yer alıyor. Haritayı bir mobil uygulamaya dönüştürmek için de ayrıca çalışıyoruz.

•    Adana sinema tarihinin ve sinema kültürel mirasının korunmasıyla ilgili bir ulusal ve bir de uluslararası çalıştay düzenledik. Ayrıca bu yıl, 29. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali sırasında ortak kültürel miras hakkında bölgesel bir konferans da gerçekleştirdik.

•    “Yeni Sinema Tarihi” alanında çalışan Daniël Biltereyst (Gent Üniversitesi, Gent) ve Phillippe Meers (Antwerp Üniversitesi, Antwerp) gibi uzmanların deneyimlerinden yararlanarak, Adana sinemalarının kültürel miras olarak tanınmasına ilişkin çalışmalar gerçekleştirdik. Belçika Kraliyet Film Arşivi’yle işbirliği yaparak, 1926-1927 yıllarında Adana’da çekilmiş Modern Türkiye adlı 16 mm’lik filmi dijitalize ederek, yaklaşık yüz yıl sonra çekildiği topraklara geri getirerek, Adana Büyükşehir Belediyesi’nin ve Altın Koza’nın ev sahipliğinde gösterimini gerçekleştirdik.

•    SinemaEvi’yle işbirliği içinde bir bahçe sineması açtık, özellikle çocuklar ve gençler için film gösterimleri yaptık.

•    2021 ve 2022’de Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali kapsamında fotoğraf sergileri açarak, sinema turları, film gösterimleri ve paneller düzenleyerek, şehrin sinema tarihini aktarmaya çalıştık.

Tüm bu faaliyetlerin kentsel hafızanın canlanmasına, kent kültürüne doğrudan ve çok önemli katkıları olduğunu düşünüyorum.

Kent kimliğini, kentte yaşayanların kente ilişkin deneyimlerini biçimlendiren nesneleri, mekânları, eserleri, kültürel varlıkları belgelemek ve arşivlemek neden önemli? Bilgi, beceri ve anlam aktarımı, kentsel belleğin korunmasında ve sürekliliğinin sağlanmasında etkili mi?

AYDIN ÇAM:
Adana Sinema Mirası Projesi, şehrin sinema tarihini araştırarak, mevcut sinema mekânlarını yani somut eserleri tanımlamayı, tanımayı ve topluluk tabanlı bir envanterini çıkarmayı amaçlıyor. Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi (ICH) doğrultusunda proje, sınır ötesi diyalog yoluyla sinema kültürünü, onun kültürel ve toplumsal inşa etme potansiyelini somut olmayan kültürel miras olarak korumayı, bu konuda yerel, ulusal ve uluslararası düzeylerde farkındalık yaratmayı hedefliyor. Bu sözleşme, somut olmayan kültürel mirası, “toplulukların, grupların ve bazı durumlarda bireylerin kendi yaşamlarının bir parçası olarak kabul ettikleri kültürel miras uygulamaları, temsilleri, ifadeleri, bilgi ve becerileri – ve bunlarla ilişkili araçlar, nesneler, eserler ve kültürel alanlar” olarak tanımlıyor. Kuşaktan kuşağa aktarılan somut olmayan kültürel miras, içinde doğduğu topluluklar ve gruplar tarafından, çevrelerine, doğayla etkileşimlerine ve tarihlerine göre sürekli olarak yeniden yaratılır, onlara bir kimlik ve süreklilik duygusu sağlar.

Dolayısıyla hem geçmişle bağ kurmak hem de şehir toplumunun ve kültürünün bir parçası olmak için mekânları, eserleri, kültürel varlıkları belgelemek ve arşivlemek çok önemli. “Peki, bir insan geçmişle bağ kurmak ve toplumun bir parçası olmak zorun da mı?” diye soracak olursanız, nihai olarak şunu söyleyebilirim: Bir ağaç gibi, köklerimiz toprağa sıkıca bağlanmalı ki, olabildiğince yükselebilelim ve dallarımız gökyüzüne ulaşsın. Geçmişe bağlanmadan geleceğe uzanamayız.

Kentsel belleğe dair çalışmalarda, tarihî/kültürel mekânları/varlıkları koruma uygulamalarında, farklı toplumsal sınıflar arasındaki bağı güçlendirecek projelerde yerel yönetimler hangi inisiyatifleri üstlenmeli? Yurttaşların ve diğer paydaşların sürece katılımı nasıl sağlanmalı?   

AYDIN ÇAM:
Adana Büyükşehir Belediyesi’nin, özellikle belediyenin iştiraki Şehircilik Atölyesi’nin ve Altın Koza’nın bu konuda son derece önemli çalışmalar gerçekleştirdiğini, projemizin de en önemli destekçilerinden olduğunu söyleyerek başlamak isterim. Adana Sinema Mirası Projesi kapsamında, Adana Adana Büyükşehir Belediyesi’yle birlikte yürüttüğümüz tüm etkinliklerin bu konuda örnek oluşturacağını düşünüyorum. Birlikte düzenlediğimiz fotoğraf sergileri, sinema turları, film gösterimleri, söyleşiler, paneller ve katıldığımız fuarlar, tanıtım faaliyetleri şehirde sinema tarihiyle ilgili bilginin aktarılmasına, sinema mekânlarının ve sinemaya gitme kültürünün canlandırılmasına ve korunmasına önemli katkılar sağladı. Yurttaşların ve diğer paydaşların sürece katılımıyla ilgili olarak bu konudaki pratik uygulamaların sadece şehirdeki farklı grupları ya da sınıfları değil, farklı kuşakları da kapsamasının önemli olduğunu düşünüyorum. Proje kapsamında gerçekleştirdiğimiz şu iki etkinliğimizle örneklemeye çalışayım: İlk olarak, öğrencilerimizle ve Uçan Balon Çocuk ve Gençlik Derneği’nin gönüllüleriyle beraber Adana sinema tarihini araştırdığımız sözlü tarih çalışmaları sırasında 60-80 yaş arasındaki kişilerle görüşmeler yaptık. 1960’lardaki ve 1970’lerdeki sinema kültürünün canlı tanığı olan katılımcıların çoğu yirmili yaşlarının başında olan ekibimizle bir araya gelmesi sayesinde kuşaklararası bilgi aktarımının gerçekleştiğini düşünüyoruz. Bu tür çalışmalar, sadece sinema tarihi araştırmalarıyla sınırlı olmak zorunda da değil, farklı kuşakları buluşturarak şehrin bilgisinin kuşaklar arasında aktarılmasına olanak sağlıyor.

İkinci olarak, daha önce de bahsetmiştim, 29. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali sırasında Flaman yönetmen Clemens De Landtsheer’in (1894-1984) koleksiyonuna ait olan ve 1926-1927 yıllarında Adana’da çekilen Modern Türkiye (Het Moderne Turkije, 1929) adlı filmi yaklaşık bir yüzyıl sonra Adana’da göstermiştik. Bu son derece ilginç film iki ana bölümden oluşuyor: İlk bölümünde, Adana’daki pamuk tarımının ve pamuğa bağlı endüstriyel üretimin her aşaması yer alıyor. Karataş Ovası’nda pamuk ekimiyle başlayan bu bölümde, pamuk balyalarını taşıyan ve Taşköprü’den geçerek borsaya giden uçsuz bucaksız kervanın görüntüleri nefes kesiyor. Borsada satılan pamuk, Milli Mensucat Fabrikası’nda işlenerek iplik ve kumaşa dönüşüyor. Filmin ilk bölümü, işlenmiş pamuğun Adana’dan demiryoluyla Mersin Limanı’na ve oradan da ihraç edilmek üzere İzmir’e gidişiyle sona eriyor. Filmin ikinci bölümü ise, 1926-1927 yıllarında Adana’da kutlanan Cumhuriyet Bayramı görüntülerini içeriyor. Erken Cumhuriyet Dönemi bayram kutlamalarının olağanüstü örneği olan bu bölümde, Adana’dan her yaştan insanı resmî geçit töreninde görmek mümkün. Biz, bu sessiz filmi olduğu gibi göstermek yerine, o yıllarda pek çok yerde yapıldığı gibi, canlı müzik eşliğinde göstermek istedik. Çukurova Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Kıvanç Türkgeldi’nin oluşturduğu bir grup, bu film için harika bir beste yaptı ve gösterim sırasında icra etti. Müzik eşliğindeki bu gösterim yoğun ilgi gördü. Şimdi pek çok kurum, etkinlikleri için bu gösteriyi yeniden düzenlememizi istiyor. Bu tür etkinliklerle, bir bakıma güncellenmiş pratiklerle hem genç kuşaklarla hem de toplumla daha kolay ilişki kurulabileceğini düşünüyorum.

Ve son olarak basın… Basın olmadan toplumsal ve kültürel pratiklere katılımı sağlamak çok kolay değil. İlginiz ve bu söyleşiyi mümkün kıldığınız için size çok teşekkür ederim.

DOÇ. DR. AYDIN ÇAM KİMDİR?

Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri Anabilim Dalı’nda yüksek lisansını tamamladı. Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Medya ve İletişim Çalışmaları Programı’ndan doktora derecesini aldı. Çalışmaları, yeni sinema tarihi, Çukurova sinema tarihi, sinema ve hareketlilik alanlarında yoğunlaşmaktadır. Son dönemde, Toros yayla köylerinde seyyar sinema deneyimi, yerel filmler ve Adana sinema tarihinin haritalanması üzerine çalışmaktadır. Sinemasal mekânlar, mekân deneyimleri ve sinemasal mekânların haritalanması, sinema ve mekân ilişkileri konularıyla da ilgilenmektedir.


Önerilen Haberler