"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Tiryakioğlu: “Üretim ve tüketim anlayışı değişirse sağlıklı çevre mümkün olur”

  • 28 Kasım 2022
Yerli Yeşil Yeni Sosyal Kalkınma Kooperatif kurucu ortağı Murad Tiryakioğlu Belediye Gazetesi’ne değerlendirmelerde bulundu.

Sürdürülebilir, sağlıklı çevre ve kentsel yaşam için atık yönetimi neden önemli? Geri dönüşüm ve atık önleme sürecine ilişkin stratejiler nasıl planlanmalı?

MURAD TİRYAKİOĞLU: Kent yaşamının gittikçe kalabalıklaşması ve düzensizleşmesi, atık yönetiminin önemini vurgulamak için ilk ve en mühim gerekçe. Kentlerin artan nüfusu, tüketimi ve kaçınılmaz olarak atığı beraberinde getiriyor. Dolayısıyla konuyu iki boyutuyla değerlendirmek gerekiyor: Birincisi, kentte yaşayanlar. Diğeri, kentin yönetimi.

Kentte yaşayanların atığa sebep olan yaşam biçimini gözden geçirmesi ve yeniden düzenlemesi gerekiyor. Zira bu davranış biçimi, kenti yönetenlerin atığı ne şekilde yöneteceğini ve değerlendireceğini belirliyor. Kentte yaşayanlar olarak çok küçük adımlar atarak sebep olduğumuz atığı belirgin bir şekilde azaltabiliyoruz. En basitinden başlayalım: Pipet kullanmayı bırakmak, alışveriş için yanımızda bez çanta bulundurmak, yeniden kullanılabilir ürünleri tercih etmek gibi. Tabii bu ayrıma evde atıklarımızı ayırma ve değerlendirme boyutunu da eklememiz gerekiyor. Kaynağında azaltılan atık daha etkin yönetilip geri dönüştürülebiliyor.

Kenti yönetenler açısından atık yönetimi her geçen gün daha önemli hâle geliyor. Kentleşmenin, betonlaşma ve binalaşma olarak kendini gösterdiği bir ortamda yerel yönetimlerin gerek altyapı gerek hizmet açısından daha yüksek maliyetle çalışması gerekiyor. Ne yazık ki, kentlerin hemen hepsi bu konuda bocalayabiliyor. Atıkları ayrıştırmak ve yönetmek için hassasiyet de gerekli. Atık yönetimi, toplumsal hassasiyeti ve farkındalığı destekleyecek samimi ve gerçekçi bir yerel yönetim vizyonuyla planlanmalı diyebiliriz.

Kentleşme, tüketim odaklı yaşam algısını doğrudan etkiliyor. Tüketim alışkanlıklarının ekosisteme ve biyoçeşitliliğe zarar vermemesi, iklim krizini daha da derinleştirmemesi için toplumsal farkındalık çalışmalarının önceliği ve odağı ne olmalı?

MURAD TİRYAKİOĞLU
: Hiçbir tüketim biçimi temiz, masum ve zararsız değil. Her tüketim kaçınılmaz olarak atığa neden oluyor ve ekosisteme, biyoçeşitliliğe zarar veriyor. “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları” arasında da sayılan “Sorumlu Üretim ve Tüketim”, tam da bu sürece işaret ediyor. Aslında atık, üretimle başlıyor. Üretim süreçlerinin çevreye etkisini, üretim sürecinde ortaya çıkan atığın başka bir üretim sürecinin girdisi olabileceğini bilen üreticiyle başlaması gereken bir toplumsal farkındalık vurgusu yapmak gerekiyor. Öte yandan, tüketicinin de benzer bir farkındalığa erişmesi şart. Cam şişelerin, kavanozların, hatta kırılan camların dahi çöpe atılması kaynak israfı. Camın üretim süreçlerini düşündüğümüzde, bu atığın geri kazanılamamasının çevresel etkisini ve zararını tartışmaya gerek kalmıyor. Hangi ürünün nasıl bir çevresel ve ekonomik faaliyetle üretildiğini hem topluma hem de yöneticilere anlatmak gerekiyor. Belediyelerin reklam geliri elde etmek amacıyla kullandığı ya da kiraladığı mecralarda sıklıkla bu konuyu görmeliyiz. Kentlerin en işlek caddelerinde, en kalabalık bölgelerinde devasa reklam alanlarında ya Netflix’te gösterime giren yerli dizileri veya daha da fazla tüketmemiz yönünde bilinçaltımıza işleyen “kaçırılmayacak fırsatları” görüyoruz. Oysaki sadece birkaç dakika için kullandığımız ve bir türlü vazgeçemediğimiz pipetin doğaya verdiği zarara ya da bir tişörtün üretimi için harcanan ve kirlenen tonlarca suya ilişkin gerçeklerden haberdar olmalıyız.
Elbette ki sistem para kazanmak üzerine kurulu ve geliri çok yüksek olan bu alanlar için kazanç elde edemeyeceğimiz alternatiflerden uzaklaşmak rasyonel. Ancak hiç gelmeyeceğini düşündüğümüz zamana ulaştık. Yani paramız olsa da alabileceğimiz gıda çeşidi azalmaya başladı bile. Özetle, toplumsal farkındalık çalışmalarının odak noktası gerçekçi, samimi ve küçük eylemlerin büyük etkilerini anlaşılabilir bir biçimde aktarmak olmalı.

Dünya kaynaklarının korunması, üretim-tüketim sisteminin yeniden kurgulanması, geleceğin ve büyümenin sürdürülebilir olması için doğrusal ekonomi yerine döngüsel ekonominin önemi üzerinde duruluyor. Döngüsel ekonominin kazanımları nelerdir?

MURAD TİRYAKİOĞLU: Döngüsel ekonomi, bir üretim sürecinin sebep olduğu atıkların, diğer bir üretim sürecinin girdisi olarak kullanılmasını ifade ediyor. Atığa sebep olmayan, girdiyi yüksek verimlilikle ve uzun ömürlü olacak şekilde kullanan bir sistemden bahsediyoruz. Bu sürecin en önemli kazanımı, gittikçe azalan ve yenilenmesi zorlaşan doğal kaynakların etkin kullanımını sağlaması. Özellikle Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle daha da belirgin hâle gelen ve dünya çapında sorun olan yüksek enerji maliyetlerinden yavaş olsa da uzaklaşma alternatifi sunan bu sistem, dünyanın daha uzun bir süre yaşanabilir olması için gerekli ve önemli.
Daha az kaynak kullanarak gerçekleştirilen üretimin sebep olduğu atıkları değerlendiren, ürünlerin tamir edilebilmesini, yeniden kullanılabilmesini odağında tutan döngüsel ekonominin temel ilkesi, geri kazanım ve ileri dönüşüm olarak ifade edilebilir. Bu süreç, yeni ve yaratıcı modelleri de beraberinde getiriyor. Bunlardan biri, paylaşım ekonomisi. Az kullanılan, nadiren ihtiyaç duyulan ürün, araç ya da ekipmanın ortak kullanıma açılmasını ve paylaşılmasını ifade eden paylaşım ekonomisi modelinde, ihtiyacı olanın, bulunduğu yerden kiraladığı araçla ulaşmak istediği noktaya gidebilmesinden tek bir matkabın ya da merdivenin tüm komşuların kullanımına açılabilmesi kadar pek çok farklı uygulamayla “satın alma-kirala” yaklaşımı yaygınlaştırılıyor. Bu ve benzeri uygulamalar günlük yaşamın parçası olduğunda, tüketme üzerine kurulu kapitalist sistem izin verdiği ve alan sağladığı sürece ekonomi doğrusallıktan uzaklaşacak.

Dünyadaki örnekleriyle karşılaştırdığınızda, Türkiye’deki sıfır atık, geri dönüşüm, depolama ve atık yönetimi uygulamaları, döngüsel ekonomi sistemini yaygınlaştırmak için yeterli mi? Mevzuat, işleyiş ve bütçe açısından zorluklar var mı?

MURAD TİRYAKİOĞLU: Yeterli değilse de, umut verici gelişmelerden ve girişimlerden bahsetmek mümkün. Türkiye, ne yazık ki, potansiyelinin farkında olamayan ve bu potansiyeli gerçekleştiremeyen bir ülke olarak atık yönetimi, döngüsel ekonomi ve ilgili tüm alanlarda geriden geliyor.

Kamu tarafındaki gelişmeler yavaş ve yoğun bürokrasiye rağmen umut verici ancak potansiyelin gerisinde. Çevre Bakanlığı’nın adına iklim değişikliğinin eklenmesi, bu konuda kamunun önemli düzeyde farkındalığa eriştiğine işaret etmiyor elbette. Öte yandan, Paris İklim Anlaşması’nın TBMM’den geçmesi umudu artıran bir gelişme.

Özel sektör tarafında işler kaçınılmaz olarak “duygusal” ilerliyor. İş dünyası kendi içinde, gerçek bir çaba içinde olanlar, yasal sebepler dolayısıyla çaba göstermek zorunda olanlar ve yeşil-miş, temiz-miş gibi yeşil aklama, yeşil badanalama yapanlar gibi sınıflandırılıyor. Bu sürecin kaçınılmaz mağdurlarıyla kazananları aynı kesim: İklim krizinin etkilerine, geleceğe duyulan kaygıyla gerçek, samimi bir çaba içinde olanlar. Güncel bir örnekle açıklamaya gayret edeyim. Sürdürülebilirlikle ilgili yapılan bir etkinlikte üst düzey bir yönetici, panelistlerden birine şunu sordu: “İklim krizinin etkilerini azalmak ve farkındalığı artırmak için yaptığımız faaliyetlerin “yeşil bir aklama” olarak algılanmaması için ne yapmalıyız?” Çok vahim ve bir o kadar da ironik. Tanıdığım bir şirket, gerçekten çevre duyarlılığı kazanma, bu farkındalığı çalışanlarına ve ailelerine yansıtma kaygısı taşıyor. Kaygılandıkları konu, samimiyetle ve doğru bir şekilde yapmaya çalıştıklarının “yeşilmiş” gibi algılanması. Burada tek bir gerçekle karşı karşıya kalıyoruz: Samimiyet.

Diğer taraf ise, elbette ki aktivist taraf, sivil toplum. Umudumuzu güçlendiren, gittikçe etkili hâle gelen sivil toplum, çevre hakları konusunda da oldukça aktif ve kayda değer dönüşümlere zemin hazırlayabiliyor, katkı sunabiliyor. İçeriği oldukça zenginleşen, çeşitliliği artan savunuculuk faaliyetleri, dijital yayınlar, kitaplar, raporlar, manifestolar dikkat çekici. Sivil toplumun savunuculuğuna katılımcılığın ve kapsayıcılığın dahil olması için daha fazla çalışmamız gerektiği aşikâr.

Sorunun çerçevesinden biraz uzaklaşmış olsam da, izin verirseniz şu şekilde toparlayayım. Döngüsel ekonomi modelini anlamak, benimsemek, uygulamak ve yaygınlaştırmak kolay değil, karşı karşıya olduğumuz, küçük ya da büyük, pek çok bariyer var. Mali açıdan bakıldığında, yeşil dönüşümün kolay ve ucuz olmadığını görüyoruz. Zira yeşil ve temiz teknolojilerin de, çevre dostu ürün ve hizmetlerin de ölçek ekonomisine ulaşması, yaygınlaşması için hem zamana hem de toplumsal refah artışına ihtiyaç var. Çok basit bir örnekle, çevresel değerleri dikkate almayan, sadece kâr güdüsüyle üretilen bir tişört için 100 TL’nin üzerinde bir bütçe ayırmamız gerekirken, geri dönüşümü sağlanmış girdilerle, yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak üretilen (üretildiğini düşündüğümüz, bu şekilde pazarlanan) bir tişört için neredeyse dört kat daha fazla bütçe ayırmak gerekiyor. Çevreci olabilmek için yüksek gelirli olmak gerekiyor. Yüksek gelirli olabilmenin yolu ise, çevresel değerleri dikkate almamaktan, görmezden gelmekten geçiyor. Açmazların arasında durum bu ne yazık ki.

Atık yönetimi bağlamında yerel yönetimler sıfır atık stratejisi ve eylem planı oluştururken hangi kriterleri göz önünde bulundurmalı? Yerelde konuya dair farkındalığın artması için neler yapılmalı?

MURAD TİRYAKİOĞLU: Merkezî yönetim, yerel yönetimler ve bireyler için atıksız yaşam ya da sıfır atık yaklaşımı mümkün ancak gerçekçi değil? Atığa sebep olmayan bir yaşamı tarif etmeniz mümkün mü? Abidin Dino, nasıl ki mutluluğun resmini yapamadıysa, biz de atıksız bir yaşamın gerçekçi olmadığını kabul etmeliyiz. Dolayısıyla erişilmesinin zor olması sebebiyle toplum için inandırıcı olmayan, hatta toplumu tedirgin eden, kapsayıcılıktan uzak sıfır atık yaklaşımlarını, daha gerçekçi ve samimi yaklaşımlarla ikame etmemiz gerekiyor. Bu nedenle yerel yönetimlerin eylem planları ve stratejileri popülist söylemlere kurban edilmemeli, herkesin yapabileceği bir şeyler olduğu gösterilmeli. Sıfır atık savunuculuğu yapan bir yerel idarenin bu konuda düzenlediği etkinlikte kullanılan tek kullanımlık plastik ürünlerle sebep olduğu çevresel zararla ilerleyebileceği yol çok uzun olmayacaktır. Öte yandan, çevre odaklı bir etkinlikte atıkların ayrı atılmasını sağlamak üzere yan yana konmuş farklı kutuların hepsinin içinde tüm atıkları gördüğümüzde heyecanımızın ritmi bozuluyor. Dolayısıyla samimi ve gerçekten amaca yönelik eylemlerin, vatandaşları işin içine katacak biçimde planlanması ve uygulanması şart.

Yaşadığım kentte, günlerce ayırdığım atıkları belirlenen geri dönüşüm toplama alanına atan ve akşam yürüyüşe çıktığımda o alandaki atıkların da çöplerle birlikte aynı kamyona atıldığına şahit olan bir vatandaş olarak çok basit birkaç soruyla durumu özetleyerek bitireyim izninizle:
•    Yaptığı etkinliklerden gelir sorunu olmadığını düşündüğümüz kurumların, yerel yönetimlerin ve benzer kuruluşların kaç tanesinin tuvaletlerinde sensörlü ve basıncı azaltılmış musluk kullanılıyor? Susuz pisuvar kullanımı ne düzeyde?
•    Belediye hizmet alanlarında yenilenebilir enerjiyle üretim için ne gibi bir dönüşüm söz konusu? Zira artık güneş enerjisi üretmek için gerekli yatırım, ölçeğe erişmeye başladığı için görece daha düşük. Tabii bu tür yatırımlar için gittikçe artan hibe ve destekleri de hatırlatmak gerek.

•    Yerel yönetimlerin sorumluluğunda olan semt pazarlarından düzenli ve yoğun olarak çıkan organik atıkların değerlendirildiği, çok basit ve neredeyse maliyetsiz yöntemleri ne kadar biliyor ve uyguluyorsunuz?

Bu ve benzeri soruları artırmak mümkün. Önemli olan bu soruların zihnimizde şekillenmesi ve atık yönetimiyle ilgili yapılacak çalışmalara yön vermesi.

Doç. Dr. MURAD TİRYAKİOĞLU

Lisans derecesini Afyon Kocatepe Üniversitesi İktisat Bölümü’nden, yüksek lisans derecelerini İşletme ve İktisat Bölümleri’nden aldı. 2013 yılında, teknoloji transferinin teknolojik yetenek edinimi için stratejik bir kaynak olduğunu ve bu kaynağın Türkiye için nasıl kullanılabileceğini araştıran teziyle doktorasını tamamladı. Çalışmalarında, iktisadın insana ve topluma dokunan yönlerine odaklanmaktadır. Yenilikçi, yerli üretim ekonomisi, afet ve mülteci ekonomisi, yeşil işler, ekonomiler ve mesleki eğitimin toplumsal boyutu gibi alanlarda çalışmaktadır. Yazarı, editörü ve eş-editörü olduğu kitapların yanı sıra ilgili alanları kapsamında kitap bölümü, makale, bilgi ve değerlendirme notları üretmeye devam etmektedir. Kuruculuğunu yaptığı Afet Bilinci Derneği aracılığıyla ulusal düzeyde gerçekleştirilen faaliyetlerde tamamlayıcı ve destekleyici bir rol aldı. 2017 yılında bir grup gönüllü öğrencisiyle kurduğu Yerli Yeşil Yeni Platformu’nun kâr amacı gütmeyen sosyal bir kooperatife dönüşmesine öncülük etti. Yerli, yeşil ve yenilikçi üretim hakkında çok yönlü farkındalık çalışmalarını ortakları, ekip arkadaşları ve öğrencileriyle birlikte tasarlayıp, uygulamaktadır. 2023 yılından itibaren akademik araştırma ve çalışmalarını İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde sürdürecektir. 2001 yılından bu yana Afyon Kocatepe Üniversitesi İktisat Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.


Önerilen Haberler