"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Onur Tuğçe Poyraz Fındık: “Spora adil erişim için fırsat yaratılmalı”

  • 7 Kasım 2022
Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Dr. Onur Tuğçe Poyraz Fındık Belediye Gazetesi’ne değerlendirmelerde bulundu.

Düzenli spor yapmak ve sportif aktivitelere katılmak, ruh, beden, zihin sağlığını nasıl etkiliyor? Sporun ruhsal bozuklukların tedavisindeki rolü nedir?

ONUR TUĞÇE POYRAZ FINDIK:
Fiziksel aktivitenin ruh sağlığı üzerinde güçlü ve olumlu bir etkisi olduğunu biliyoruz. Düzenli fiziksel aktivite, obezite riskinin azalması, kalp damar sağlığının korunması, ruh sağlığının ve akademik performansın iyileştirilmesi dahil olmak üzere bir dizi olumlu sonuca katkıda bulunur. Sportif faaliyetlere katılan kişilerde depresyon, kaygı bozukluğu ve bunama gelişme riskinin önemli oranda azaldığına dair birçok kanıt mevcuttur.

Fiziksel aktivite, beyin fonksiyonunu ve beyne giden kan akışını artırabilir. Beyin damar yapılarındaki ve sinir hücrelerindeki yenilenme, kan akımındaki artış, bilişsel işlevleri artırmada önemli bir rol oynar. Hem düşünce hem de hedefe yönelik davranışlarımızı izleme ve kontrol etme gibi bir dizi bilişsel süreci içeren yürütücü işlevlerimiz motor sistemimizle (kas ve hareket sistemi) yakın ilişkilidir. Her iki sistem de sıralama, izleme ve planlamayı içeren benzer süreçleri içerir. Bilişsel sistem ve motor sistemin yakın ilişkisi hakkındaki bilgilerin artması, özellikle küçük çocuklardaki beyin gelişimine yönelik ilgiyi de artırmıştır. ABD’deki Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi, çocukların günde en az 60 dakika, orta ila yüksek yoğunlukta fiziksel aktiviteye ve haftada en az üç kez yüksek yoğunluklu egzersize katılmalarını önermektedir. Biyolojik açıklamaların yanında, sportif faaliyetler içinde kişi, takım arkadaşlarıyla yakınlık ve uyum duygusu hissedebilir, sosyal becerilerin gelişimi ve stresle başa çıkma yeteneğinin güçlenmesi, anlam, amaç ve başarı duygusunun gelişimi için fırsat bulur. Erken yaşta daha uzun süre spora devam eden çocukların, daha kısa spor yapanlara kıyasla, ilerleyen yaşlarda daha yüksek yaşam kalitesine sahip bireyler olduklarını gösteren bilgiler de mevcut. Ruh sağlığı sorunlarının önlenmesinde ve bu sorunları yaşayanların yaşam kalitesinin iyileştirilmesinde fiziksel aktivitenin önemli bir rolü olduğu açık. Dünya Sağlık Örgütü, ruh sağlığı sorunlarını, dünyadaki hastalıkların ve ekonomik yükün önde gelen nedenlerinden biri olarak açıklıyor. Ruh sağlığı sorunlarının gelişmesine karşı koruyucu olabilecek her faktör bu sebeple çok kıymetli.

Bu olumlu etkileri vurgulayan bilgilere rağmen sadece beş çocuktan birinin kendini fiziksel sağlığı hakkında yetkin ve yeterli bilgi sahibi olarak gördüğünü, ilerleyen yaşla birlikte çocukların spor aktivitelerinden daha az zevk aldıklarını gösteren istatistikler göze çarpıyor. Bu, çocukların ve ergenlerin genellikle zamanlarını başka şekillerde geçirdikleri anlamına gelir. Oysa özellikle ergenlik döneminde takım sporları içinde yer alanların depresyon, kaygı, sosyal izolasyon, dikkat problemleri gibi sorunları daha az yaşadıkları biliniyor.

Burada değinilmesi gereken diğer bir konu ise, profesyonel sporcuların ruh sağlığı. Paradoksal olarak bazı araştırmalar, gençlerin özellikle bireysel sporlarda daha yüksek kaygı ve tükenmişlik belirtileri gösterebildiğine işaret ediyor. Yüksek performans beklentisi, mükemmeliyetçilik, kazanmaya odaklı yoğun rekabetçi yaklaşımlar, genç sporcular arasında stres, kaygı ve tükenmişlik gibi olumsuz sonuçlara da yol açabilir. Ancak damgalanma korkusu nedeniyle sporcular, ruh sağlığı sorunları için daha az destek arama eğiliminde oluyor. Bu nedenle özellikle gençlerin spor aktivitelerinde çevresel faktörlerin dikkatle ele alınması, ne ölçüde ve hangi koşullar altında sorunlar yaşanabileceğini belirlemek gerekiyor. Genç sporculara, koçlara ve ailelerine yönelik ruh sağlığı okuryazarlığı (yani farkındalığı) çalışmaları umut verici sonuçlar sunuyor.

Dezavantajlı grupların ve özel gereksinimli bireylerin toplumsal yaşamda aktif olması, ruhsal bedensel, zihinsel açıdan iyi olma hâlinin ve psiko-sosyal gelişim sürecinin ön planda tutulması için spor neden önemli?

ONUR TUĞÇE POYRAZ FINDIK:
Ruh sağlığı, geniş anlamda, kişinin kendi yeteneklerini fark ettiği, yaşamın stresiyle baş edebildiği, üretken bir şekilde çalışabildiği ve topluma katkıda bulunabildiği bir iyilik hâli olarak tanımlanabilir. Bu tanımdan hareketle, yeteneklerin keşfi için fırsatlara erişmek, üretkenlik ve verimlilik hissi yaşamak, beceri geliştirmek açısından sportif faaliyetlere katılım fırsatına sahip olmanın önemli olduğu açık. Her bireyin güvenli bir ortamda aktif olmaktan yararlanma ve potansiyelini gerçekleştirmek için eşit şansa sahip olma hakkı vardır. Özellikle erken yaştaki olumlu yaşam deneyimleri, aktif bir yaşamın temellerini oluşturmaya yardımcı olur. Çocukların ve gençlerin, eğlenceli, olumlu ve kendilerine güven duygusu veren deneyimleri, gelecek yaşamlarının temelini oluşturur. Öte yandan, sportif faaliyetlerin, sosyo-ekonomik dezavantajlı gruplar, psikiyatrik hastalık tanısı olanlar, etnik azınlıklar gibi grupların toplumsal katılımını artırma ve “engellenmişlik” hissini ortadan kaldırma açısından bir stratejiyi temsil etmesi ve damgalanmanın kırılmasına yardımcı olması da mümkün.

Fiziksel aktiviteyle spor fırsatlarına erişimin ve katılımın toplum içinde eşit dağılmadığını biliyoruz. Yüksek gelir düzeyine sahip olan ailelerde yetişen çocukların, düşük gelir düzeyine sahip olan ailelerde yetişenlere göre fiziksel aktivitelere katılım oranı üç kat daha fazla. Bu fark, özellikle lise çağında daha da belirginleşiyor. Benzer şekilde, kız çocuklar ve kadınlar, göçmenler, dil problemi yaşayan mülteci aileler için fırsatlara erişimde kayda değer eşitsizliklere rastlamak mümkün. Eğlence ve rekabet düzeyindeki spor organizasyonlarının, bu engellerin farkında olması ve bunları hafifletmeye yardımcı olacak stratejileri göz önünde bulundurması gerekir. Bu, gençlerin gelişimsel olarak uygun sportif faaliyeti deneyimlemesine izin vermek için yalnızca spor ve fiziksel aktivite fırsatlarına erişebilmelerini değil, aynı zamanda bu alanlarda kendilerini güvende ve hoş karşılanmış hissetmelerini sağlamayı da içerir. Hoş karşılanmak pek çok anlama gelebilir, bazı gençler, takım içinde kendini pek nitelikli hissetmeyebilir. Sportif faaliyetlerin, gençlerin bir takım deneyimine katılması ve kişisel başarıya yönelik çaba göstermesi yolunda araç olma rolü üstlenmesi önemli. Diğer yandan, çoğunluktan bireysel farklılıkları olanlar da (etnik, dinî farklılıklar, cinsiyet hoşnutsuzluğu belirtileri gösterenler, psikiyatrik bozukluk tanısı olanlar gibi) hoş karşılanmayabilir. Önyargıların fark edilip, bu faaliyetlerin uygun bir şekilde nasıl yönetileceğine odaklanan koç/antrenör eğitimleri bu açıdan faydalı olacaktır. Sportif faaliyetlerde, herkes için olması gerektiği gibi, dezavantajlı grupları koruyucu ve erişim fırsatlarının açık olduğu yollara hâlâ ihtiyaç var.

Depresyon, anksiyete, travmalarla baş etme, benlik saygısı, problem çözme yetisi, strese uyum sağlama gibi fizyolojik ve biyolojik farklı duygu durumlarının iyileştirilmesinde spor gereklilik mi yoksa alternatif mi? Bu konuda yapılan araştırmalar var mı?  

ONUR TUĞÇE POYRAZ FINDIK:
Fiziksel aktivitenin ruh sağlığı sorunları dahil olmak üzere birçok hastalığın önlenmesinde ve tedavisinde kullanımına ilişkin ikna edici kanıtlar var. Egzersiz, vücutta ağrı ve stresi azaltan kimyasallar olan endorfinin salgılamasına neden olur. Aynı zamanda stres hormonları olan kortizol ve adrenalin düzeylerini de azaltır. Araştırmalar, her gün 20 ila 30 dakika egzersiz yapmanın insanları daha sakin hissettirdiğini gösteriyor. Ayrıca uykunun düzenlenmesinde etkileri var. Dolayısıyla birçok psikiyatrik durumda tedavinin “tamamlayıcısı” olarak önerilebilir. Alternatif bir tedavi yöntemi olarak nitelendirmek, duruma özel, kanıta dayalı tedavi yöntemlerinin kullanılmasını gerektiren psikiyatrik bozukluklar için doğru olmaz. Ancak burada fiziksel aktivite için “tamamlayıcı/destekleyici” demek daha uygun bir tanım olabilir. Psikiyatrik durumların tedavi sürecinde tamamlayıcı olarak nitelendirmemin en önemli nedeni, psikiyatrik hastalıkları olan kişilerin fiziksel sağlık sorunları nedeniyle önemli ölçüde yaşam beklentilerinin azalmış olmasıdır. Örneğin, depresyon, diyabet ve kardiyovasküler hastalıklar için önemli bir risk faktörüdür. Diğer birçok psikiyatrik bozukluğun seyrinde hem fiziksel aktivitenin hem de sağlığın korunmasına yönelik diğer önlemlerin (sağlıklı beslenme, uyku vb.) azalması, obezite, diyabet ve kardiyovasküler hastalıkların gelişimine katkıda bulunur. Bu fiziksel sağlık sorunlarının çoğu, egzersiz ve diyet de dahil olmak üzere, yaşam tarzı değişiklikleri yoluyla tedavi edilebilen ve azaltılabilen değiştirilebilir risk faktörleriyle ilgilidir. Bu nedenle psikiyatrik hastalıkların seyrinde egzersizin uygun şekilde uygulanması, kardiyo-metabolik riski azaltabilir, aynı zamanda yaşam beklentisi ve günlük yaşam becerilerindeki iyileşmeyi de kolaylaştırabilir. Önemli diğer bir nokta ise, riskleri azaltıcı, fayda sağlayan egzersizin belli bir eşik değerin üzerinde ve devamlılığı olan uygulamalar olarak tanımlanmasıdır. Bu açıdan faydalı etkilerin ortaya çıkması için haftalık ortalama 150 dakikalık orta-yüksek düzey fiziksel aktivite önerilir. Depresyon gibi psikiyatrik bozuklukların seyrinde ise, sıklıkla bu önerilen düzeye çıkılamadığını görüyoruz. Bu sebeple egzersize uyumu en üst düzeye çıkarabilecek destekleyici eğitim programları en etkili olanlardır. Ciddi psikiyatrik bozukluklarda egzersiz müdahalelerini inceleyen maliyet etkililik araştırmaları yeterli düzeyde olmasa da, egzersize yönelik profesyonel olarak verilen eğitim programlarının, diyabet ve kalp hastalığı için kaçınılan sağlık sistemi maliyetlerine göre önemli faydalar sağlayabildiği öne sürülüyor.

Fiziksel sağlık üzerinden yaşam beklentisi ve diğer tıbbi hastalıkların kontrolündeki etkilerine ek olarak, sportif faaliyetlere katılımın, ruh sağlığı üzerine doğrudan etkilerine dair çalışma bulgularını vurgulamak gerekir. Fiziksel ve cinsel istismar gibi olumsuz çocukluk çağı deneyimleri yaşayan yaklaşık 10 bin katılımcıyla yapılan bir çalışmanın sonuçları, takım sporlarına katılan çocukların yetişkin olduklarında ruh sağlığı alanında daha az problem yaşadıklarını gösterdi. Benzer bulgular, depresyon için de söz konusu. Çalışmalar, egzersizin, depresyon semptomlarını ve nüks (tekrarlama) riskini azalttığına işaret ediyor. Ayrıca düşük fiziksel aktivite düzeyine sahip olan kişilerin depresyon riski daha yüksek görünmektedir. Şizofreni gibi ciddi sorunlarda düşünme hızı ve motivasyon eksiklikleri, günlük yaşam becerileri üzerine fiziksel aktivitenin olumlu etkilerine rastlamak mümkün. Madde kullanımı, internet bağımlılığı gibi sorunların tedavi sürecinde spor sıklıkla yardımcı bir faktör olarak öneriliyor.

Spor hizmetlerinin geniş kitlelere yayılması, sporun gelişmesi, etkin ve etkili spor yönetimi aracılığıyla sportif aktivitelerin, spor tesislerinin doğru planlanması için yerel yönetimler sizce hangi inisiyatifleri üstlenmeli?

ONUR TUĞÇE POYRAZ FINDIK:
Toplumsal faaliyetlerin tasarımı ve sunumunda bölgesel ihtiyaçların, beklentilerin ve güvenliğin ilk sırada yer alması temel öncelik hâline geliyor. Spor ve fiziksel aktivite söz konusu olduğunda, belirli kitleler için farklı motivasyonları ve engelleri anlamanın önemli olduğuna inanıyorum. Daha da önemlisi, dezavantajlı grupları homojen bir insan grubu olarak düşünemeyiz. Ekonomiyle, sağlıkla ilgili eşitsizliklerin karmaşık bir zemini olduğunu görüyoruz, farklı topluluklarda güven, nereye gidileceğini bilememe, maliyet, zaman ve uygun fırsat eksikliği gibi engellerin farklı oranlarda hissedilmesi mümkün. Yapılan bir çalışma, düşük gelir düzeyine sahip olan ailelerin çocuklarının sportif faaliyetlere katılmalarının önündeki en büyük engelleri, (1) fiziksel olarak yaralanmak istememe, (2) takımlarda hoş karşılanmama, (3) bu aktivitelerin çok pahalı olması ve (4) ulaşım olarak bildirdiğini gösteriyor. Böyle bir çevrede, yaralanma sonrası alacağı sağlık bakımı hakkında duyulan endişe, ebeveynin yaralanan çocuğuna bakması sırasında işgücü kaybının yaratacağı finansal kayıp veya bireysel farklılıklarına bağlı hissettiği “dışlanmışlık” hissi gibi o popülasyona ait bariyerlerin doğru tespit edilmediği yatırımlar sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla yatırımların yerel özelliklere yönelik araştırmalara ve bölge sakinlerinin aktif katılımına dayalı olmasının sağlanması, o bölgede yaşayanların spora ve fiziksel aktivitelere katılım oranını artırmaya yönelik daha fazla fırsat sunmaya yardımcı olabilir.

Sosyal ve ekonomik politikaların sağlık alanındaki eşitsizliği ne şekilde etkilediğini belirlemeye çalışan çeşitli araştırmalar mevcut. Yeşil alanlar, sağlık ve sağlıkla ilgili davranışlar üzerinde bağımsız bir etkiye sahip görünüyor. Yaşadığı çevrede daha fazla yeşil alanla temas edebilenlerin sağlık/hastalık sonuçları (ölüm oranları, nedenleri vb.) açısından gelir düzeyindeki eşitsizlikten daha az etkilenmiş olduğu çarpıcı bir sonuç. Yeşil alanların fiziksel aktivite için teşvik edici olduğu, psikolojik olarak “onarıcı” olduğu, stres düzeyini azalttığı, hatta cerrahi müdahalelerden sonra iyileşmeyi hızlandırdığı yönünde kanıtlar var. Dolayısıyla gelir dağılımının yarattığı eşitsizliği hafifletici bir faktör olarak kent planlamasında üzerinde durulması gereken bir konu. Ayrıca kent merkezlerinde kaldırımların, yaya bölgelerinin, bisiklet tesislerinin ve kavşakların fiziksel aktiviteyi kolaylaştıracak şekilde tasarlanmasının, fiziksel aktivite kılavuzlarında önerilen haftalık 150 dakika aktivitenin %60’ı, yani yaklaşık 90 dakikalık bölüme katkıda bulunma potansiyeline sahip olduğu hesaplanmış.

Yerel yönetimlerin, bu alandaki düzenlemelerde, spor ve fiziksel aktivitenin “yaşamak için daha iyi yerler yaratma ve insanları bir araya getirme” özelliğine odaklanması faydalı olacaktır. İyi tasarlanan bölgeler, yürümeyi ve bisiklete binmeyi teşvik ederek aktivite düzeyini artırmaya yardımcı olabilir.

İnsanların aktif olmasını kolay ve çekici hâle getirmek, yaşamak ve çalışmak için daha iyi yerler yaratma sürecinde kamu ve özel sektörle birlikte çalışmak önem kazanacaktır. Hepimiz, sevdiğimiz bir yerde yaşamayı, çalışmayı istiyoruz ve hak ediyoruz. Yaşadığımız yeri sevmemizi sağlayan şeyle ilgili tanımımız değişebilir, ancak fırsat, güvenlik, ait olduğumuz hissi ve insanların birbirini önemsemesi gibi faktörler sıklıkla ortaktır. Birçok kişi için hayattaki önem alanlarını, kaygılarını düşündüğünde, yaşamak istediği yer için ilk aklına gelen şey spor/fiziksel aktivite olmayabilir, ancak bunun ruhsal ve fiziksel iyilik hâli ve sağlıkla ilişkili davranış kalıplarının iyileştirilmesi için büyük bir güç olabileceğini kabul etmek gerekir.

Binalar ve tesisler inşa etmek gibi yatırımların önemli olduğunu, ancak yeterli olmadığını görüyoruz. Toplulukların aktif olmasına, gelişmesine ve bağlantı kurmasına yardımcı olmak için ulusal düzeyde fiziksel/ruhsal sağlık okuryazarlığını geliştirici politikalara ihtiyaç var. Dezavantajlı gruplara hizmet veren toplum temelli kuruluşlar, kamu kurumları, eğitim kurumları ve özel sektör kuruluşları arasındaki işbirlikleri daha fazla bireyin spora adil erişimi için fırsat yaratacaktır.

Dr. ONUR TUĞÇE POYRAZ FINDIK

İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni bitirdi. 2011-2016 yılları arasında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’ndaki tıpta uzmanlık sürecinde, nörogelişimsel bozukluklar, sosyal dezavantajlı gruplar ve suça sürüklenen çocuklarla ilgili bilimsel araştırma projelerinde, koruyucu, önleyici müdahalelerin geliştirilmesinde yerel yönetimlerle yapılan işbirliklerinde görev aldı. Ergenlik döneminde görülen tekrarlayıcı suç davranışı üzerine çalıştığı uzmanlık tezi, TÜBİTAK proje desteği aldı. 2017-2022 yılları arasında Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde uzman doktor olarak çalıştı, hastanenin “Ulusal Otizm Eylem Planı” kapsamındaki faaliyetlerini yürüttü. 2022 yılı itibarıyla İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversite Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda doktor öğretim üyesi olarak akademik faaliyetlerini sürdürmektedir. Nöropsikoloji, davranış bilimleri, iletişim becerileri, çeşitli dönemlerde verdiği dersler arasındadır. Klinik çalışmalarının odağını, çocuklarda ve ergenlerde nörogelişimsel bozuklukların tanı ve tedavisi oluşturmaktadır.


Önerilen Haberler