"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Yoksulluğun okul hâli

Belediye Gazetesi

Eğitimci, Yazar Ayşe Alan Belediye Gazetesi için yazdı.

“Yoksulluk, şiddetin en kötü şeklidir.”

Mahatma Gandhi

Yoksulluk sadece ekonomik yoksunluğu değil, çok katmanlı bir toplumsal durumu anlatır. Yoksulluğu yalnızca ekonomik bir kavram olarak ele almak, yoksulluğun ayrımcılık, dışlanma gibi yönlerini göz ardı etmek anlamına gelir. Özellikle çocuk yoksulluğundan bahsediyorsak, çocuğun fiziksel, duygusal, zihinsel ve sosyal gelişimi dahil olmak üzere ayrı ayrı yaralanan ve zarar gören farklı katmanlardan söz ediyoruz demektir. Çocuklar bu katmanların her birinde yoksulluğun en ağır koşullarını yaşıyor, mahrum kalma ve yalnızlaşmayla çevreleniyor.

Kamusal eğitim hem bu çerçevedeki asıl işlevlerini yerine getirmiyor hem de yoksul çocukları dışlayan bir mekanizma olarak çalışıyor. Oysa sosyal devlet, gerekli ve çok büyük kaynaklar gerektirmeyen düzenlemelerle yoksulluğun izlerinin kalıcı olmasını engelleyecek ve geleceğe aktarılmasının önüne geçecek mekanizmaları kurabilir.

Türkiye’de yaşayan 23 milyon çocuğun yaklaşık 7.5 milyonu, yani her üç çocuktan en az biri yoksulluk yaşıyor. Çocuk yoksulluğunun, ailenin yoksulluğundan kaynaklandığı ve bu yoksulluğun temelinde büyük ölçüde işsizliğin ya da açlık sınırında gelir sahibi olmanın yattığı aşikâr. Yoksul bir ailenin eğitimden umudunu kesmesi, kesmeyen ve yoksullukla mücadele eden ailelerin çocuklarının okullarda ayrımcılığa maruz kaldığı da sır değil.

Özellikle pandeminin, pandemiyle birlikte derinleşen yoksulluğun ve krizin en çok vurduğu alanlardan biri de eğitim oldu. Yoksul bir aile, temel ihtiyaçlarını karşılayamadığı durumda çocuklarının eğitiminden vazgeçebiliyor. Zorluk derecesi giderek artan merkezî sınavlarda yoksul çocukların başarı seviyesinin her yıl düştüğünü görüyoruz. MEB verilerine göre, anne ve babası ilkokul mezunu olan, sosyo-ekonomik açıdan dezavantajlı konumda bulunan öğrencilerle anne ve babası üniversite mezunu olan öğrenciler arasında 2020 yılında 117 olan puan farkı 2022 yılında 126 puana yükseldi.

Bu durum, Türkiye’de eğitimin artık bir içerme değil, dışlama aracı olduğunun kanıtı gibi. Bu dışlama mekanizması okullarda öğretmenleri de yalnız ve çaresiz bırakıyor. Çaresizliğin en can alıcı örneklerinden biri de okula aç giden çocuklar. Son zamanlarda özellikle sosyal medyaya yansıyan, sınıfında, okulunda yoksul çocukların yaşadıklarını aktaran öğretmenlerin paylaşımları bu konuda fikir verebilir. Okulda açlıktan bayılan, kantinden yiyecek alamayan, yanında beslenme getiremediği için öğretmenlerin yiyecek verdiği çocukları anlatan paylaşımlar çoğaldı.

Yeterli beslenme ve öğrenme arasında olumlu bir ilişki olduğunu biliyoruz. Sabahları kahvaltı yaparak güne başlayan çocuklar hem daha sağlıklı hem de öğrenmeye daha açık oluyor. Oysa yoksul çocuklar kahvaltı yapmadan okula gidiyor. Aileler, çocuklarına dolu bir beslenme çantası veremiyor. Bu nedenle öğretmenlerin deneyimlerini dinlemek ve onlara destek olacak mekanizmalar oluşturmak gerekiyor. Üyesi olduğum Öğretmen Ağı’nda, öğretmenlerin kurduğu çalışma topluluklarından birinde bu konuyu çalışıyoruz. Özellikle dezavantajlı bölgelerdeki okullarda çalışan öğretmenlerin deneyimleri hakkında uzun uzun konuşmak gerekiyor. Sınıfında yoksul çocuklar olan öğretmenlerin omuzlarındaki yük ağır. Bu konuya toplumsal açıdan da kafa yoran, elini taşın altına koyan çok sayıda öğretmen var. Birçok okulda öğretmenler, çocuklar için seferber oluyor. Kendi aralarında para toplayıp çocukları besleyen ve giydiren, çocuklar için farklı kişilerle, kurumlarla iletişime geçen, çocukların ihtiyaçlarını karşılamak için çalışan öğretmenlerin sayısı oldukça fazla. Birçok devlet okulu ve öğretmen, sivil toplum kuruluşlarından destek alarak ya da özel okullarla kardeşlik projeleri yaparak yoksulluktan etkilenen öğrenciler için destek mekanizmaları oluşturmaya çalışıyor.

Eğitim ortamının temel öznesi olan öğretmenlerin yalnızlaştırılması ve seslerinin kısılması diğer sorunlarda olduğu gibi yoksulluk meselesinde de çözümün önünü tıkıyor. Okul, çocukların korunduğu, toplumsal adaletten uzak sınıfsal pozisyonlarından uzaklaştırılıp eşitlenebildiği bir yer olacaksa, bu ancak öğretmenlerle mümkün. “Öğretmenlerin deneyimlerinin ve ihtiyaçlarının sosyal politikaların tam merkezinde olması gerekir,” derken tam da bunu kastediyoruz.

Hep söylüyoruz, bir kez daha tekrarlayalım: Mahalle okullarının güçlendirilmesi en temel adımlardan biri olmalı. Her çocuğun, evinin yakınındaki okulda kapsayıcı, nitelikli bir eğitim alması sağlanmalı. Her çocuğa ücretsiz okul yemeği verilmeli.

Yazının başında ele aldığımız gibi, yoksulluk sadece ekonomik değil, sosyo-psikolojik bir kavram. Çocukların ihtiyaçları sadece barınmadan, sağlıktan ve beslenmeden ibaret değil. Yoksul çocukların sosyal ve duygusal ihtiyaçlarının karşılanması da en az diğer başlıklar kadar, hatta belki de daha önemli. Sosyal ve duygusal ihtiyaçları ön planda tutan bir yaklaşım, yoksul çocukları güçlendirir ve ayakta tutar, yoksulluğun okuldan kopmaya neden olmasını önler, çocukların kendilerini güvende hissetmesini ve bir gelecek tahayyül etmesini kolaylaştırır. Ailenin sınıf kaderinin çocuğa miras kalması ancak bu sayede önlenir.

Sosyal bir devletin en temel görevi, eşitsizlikleri giderecek fırsatlar yaratmaktır. Bunu yap(a)madığında yoksulluk, tıpkı ülkemizdeki gibi, sınıfsal bir kader, bir kısırdöngü hâline gelir. Bu kader sadece onu yaşayanların değil, ülkenin de geleceğini karartır, potansiyelini gerçekleştirmesini, gelişip büyümesini engeller.

AYŞE ALAN

ODTÜ Tarih Bölümü’nü bitirdi. Bilkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü’nde yüksek lisansını tamamladı. Çeşitli okullarda tarih öğretmenliği, bölüm başkanlığı ve idarecilik yaptı. İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Merkezi’nde (SEÇBİR) proje koordinatörü olarak çalıştı. Tarih Vakfı Yayınları’nın “20. Yüzyılda Dünya ve Türkiye Tarihi Öğretmen Kılavuz Kitabı”, Eğitim Reformu Girişimi’nin “Düşünme Eğitimi İçin Öğretmen Kılavuz Kitabı” ve Bilgi Üniversitesi Yayınları’nın “Ayrımcılık: Örnek Ders Uygulamaları” kitaplarının yazarlarındandır. Eleştirel düşünme, ayrımcılık, toplumsal cinsiyet, ırkçılık alanlarında çalışıyor, eğitimler veriyor. Eğitim ve eğitim politikaları hakkında gazete yazıları yazıyor. Açık Radyo’da “Okul Zili” adlı programı hazırlıyor.


Önerilen Haberler